Başbakan Tayyip Erdoğan, 30 Mart’tan sonra siyasette yeni bir dönüşüm olabilir. Bu dönüşümün içinde yeni aktörler ortaya çıkabilir. Bu yerel seçim olduğu için cesaret edemeyebilirler.
Almanya ziyareti dönüşü uçakta gazetecilere konuşan Erdoğan, 30 Mart'taki yerel seçimlerin bir milat olacağını belirterek, "Ben şunu da söylüyorum. Ak Parti’nin bu seçimlerde alacağı oyun durumu çok çok büyük bir önem kazanıyor. Bakıyorsunuz, bir gazete akla ziyan, kendine göre, masa başı bir anket oluşturuyor" dedi. Milliyet'ten Fikret Bila'nın haberine göre, “Birinci parti olursak demedim. Allah’ın izniyle birinci partiyiz" diyen Erdoğan, Ben, ana muhalefet gibi konuşmam. Ana muhalefet ne diyor; “İktidar partisinin, Ak Parti’nin tek alternatifi biziz” diyor" ifadelerini kullandı. 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası Fethullah Gülen cemaatine yönelik "paralel devlet" suçlamalarında bulunan Erdoğan, "Amerika ve diğer ülkelerde de paralel devlete yönelik operasyon başladığını" öne sürdü.
Başbakan Erdoğan'ın Almanya ziyareti sonrası gazetecilerin sorularına verdiği cevaplar şöyle:
Merkel’in 17 Aralık sürecine bakışı nasıldı? Bu konu gündeme geldi mi?
- Diyebilirim ki konunun üzerinde hemen hemen hiç durmadık. Satıhtan geçildi. Biraz Gezi’yi konuştuk. Özellikle sosyal Demokratların 17 Aralık’a yönelik soruları vardı. Tabii en ilginci şu: Türkiye’deki HSYK olayını, inanın halkımızın büyük çoğunluğu hiç bilmiyor. Biz, bir şeyleri anlatıyoruz ama halkımız bilmiyor. Yani nedir, o yani savcıların bir defa atanması olayında hükümetin direkt etkisi var. Adalet Bakanlığı atıyor savcıları Almanya’da. Onay mercii parlamento. Aynı durum hâkimlerde de var. Bizde ise böyle bir durum var mı? Yargıtay, Danıştay seçiyor, bunun yanında Adalet Akademisi, Cumhurbaşkanlığı’nın dörtte bir kontenjanı var. Bundan oluşan bir yapı. Hepsi birbirine girmiş. Mesela ben, RTÜK örneğini söyledim kendilerine, “Bizimki onun benzeri zaten” dediler. Yani parlamentodaki güce dayalı bir şey. Biz ne teklif ettik ana muhalefete, “Parlamentodaki gücüne göre HSYK’da temsil yetkisi verelim.” Ama bunu kabul etmediler. Hâkimler ve savcıları da ayıralım. Yani hâkimler ayrı kategoride olsun, savcılar ayrı. Burada CHP de böyle istiyor. Orada zaten mutabıkız. Sayıda da kusura bakma da yani Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu yani biz böyle bir teklif yaptık, “yeter ki olsun” dedik. Orada da beyefendiler, “Herkesin eşit sayıda olsun” diyor.
Hâkimin yakasında siyaset rozeti olur, dediler?
Kafasının içinde olabilir...
17 Aralık süreci Alman heyetlerince size çokça soruldu mu?
Öyle detay sorular olmadı. Şöyle bir şey var. Öyle zannediyorum ki bundan sonraki süreç, 17 Aralık’ı patlatanlarla ilgili dünyada pek bugüne kadar bakılan bir süreç olmayacak.
Bakış mı değişecek?
Evet. Yani, “Yarın bizde de olmayacağı ne malum” gibi bakılacak.
Buna Amerika da dâhil mi?
Orada zaten biliyorsunuz FBI olsun, onlar zaten bir şeyler yaptılar, orada da bir süreç başladı...
“Gezi’den sonda bu darbe teşebbüsünü de önledik” dediniz. Size göre bu olayların arkası gelebilir mi?
Yani, hiçbir ülkede, özellikle demokratik ülkelerde buna Amerika da, Rusya da dâhil bu tür eylemlerin olmadığı zaman var mı? ABD’de neler yaşandığı ortada. Ve o süreçte ABD, ciddi manada sarsıldı. Şu anda da benzer sıkıntılar var aslında. Tam yoluna girmiş değil. Bakıyorsunuz Avrupa’da birçok ülke ciddi sarsıntılar geçirdi, Yunanistan, Ukrayna. Yani birileri bir yerleri ciddi manada karıştırmanın gayretinde. Almanya, Frankfurt ve Hamburg olaylarıyla bazı şeyler yaşadı. Avrupa’nın ekonomik olarak en güçlü ülkesinde bunlar yaşanabiliyor. Türkiye’de de bizim alternatifimiz olanlar sandık yoluyla iktidara gelemeyeceklerini görünce bu defa bu yollara tevessül etmenin gayreti içine giriyorlar. Bakıyorsunuz, 12 ağaçla yok iyi niyetli adımlardı falan. Bunun neresi iyi niyetli? Cam çerçeve indireceksin, ondan sonra molotoflarla falan esnafa, vatandaşa saldıracaksın. “Demokratik hak ve özgürlük” diyeceksin. Böyle bir demokratik hak ve özgürlük olamaz. Bunun yolu fikirden, düşünceden, sandıktan geçer. Bunu yapmıyorlar. Yapınca sandıktan geçemeyeceklerini biliyorlar çünkü. Şu an doğuda olanlar, buna benzer şeyler. Benim Van Büyükşehir Belediye Başkan adayım, pırlanta gibi bir insan, orada esnaf ziyareti yaparken taşla sopayla saldırıyor. Hani siz demokrattınız? Hani sizin partiniz Barış ve Demokrasi Partisi’ydi? Niye saldırdınız adayıma? Ne yaptı size, esnaf ziyaret ediyor. O yetmedi, ardından iki kez ses bombalarıyla evine saldırıyorsunuz. Böyle demokrasi olur mu? Sıkıntı burada.
Spor salonundaki konuşmanızda, özellikle belli bir odağı kastederek, “Vatan, millet, devlet sevgisinin zerresi yok” dediniz.
- Bu tür olaylar özellikle, mesela bizim 3. köprüyü, 3. havalimanını yapacak olan müteahhit firmalar, İstanbul-İzmir yolunu yapan müteahhitlerin bir kısmı, ikinci dalgada çağırılanlar. Bu insanları böyle bir sürece sokarsanız onlar da demoralize olacak ve müteşebbis ruhları zedelenecektir. Şimdi böyle bir ülkede yatırım yapabilir misiniz?
CHP liderinin gündeme getirdiği işadamlarıyla ilgili ses kayıtlarıyla ilgili ne diyeceksiniz?
Bir kere önce SSK’da yaptıklarının hesabını versin. Sen Rahşan Affı’yla kurtulmuş bir adamsın. Önce bunların hesabını ver demek lazım. Bütün sülaleni SSK’ya yerleştirdin. Hani bizim için “şöyledir böyledir” diyorlar ya. Ya bizim iktidarımız döneminde senin kızın Vakıfbank’a girdi. O dönemin Genel Müdürü, konuyla ilgili olarak bu benim kulağıma geldiğinde, bunu bana arkadaşlar sordular. “Çok farklı yerlere çekilir. Madem geliyor, hayırlı olsun” dedim. Şimdi bakın tam bu TÜRGEV olayı oldu, çok enteresan, kızı Vakıfbank’tan istifa etti. Niye istifa ediyor? Sen orada bir rakam açıklıyorsun. “Bu para nereden geldi?” diyorsun. Bir defa hiçbir bankanın kasasında gayrı resmi para bulunmaz. Her bankaya giren rakam resmidir. Ve bu, o vakfın hesabıdır. Nereden geldiği hepsi orada bellidir. Gizlilik esasına kayıtlı olduğu halde, biliyorsunuz bütün veriler gizlidir. Bu yasa dışı uygulamayı yapan kişi, bir murakıp mıdır, bir müfettiş midir, bir personel midir kimse... Ve her vakfa ne kadar hibe yapılırsa alabilir. TÜRGEV’in “Şuraya kadar alır” diye bir şey yok. Her tür yardımı kabul edebilir. Ama partilerde öyle değil. 20 bin civarının üstüne çıkamazsınız. Sen şimdi bunu söylemekle neyi ispat etmeye çalışıyorsun? Adam yatıyor kalkıyor TÜRGEV. Niye çünkü Tayyip Erdoğan’ın oğlu, kızı orada. Ee ne olacaktı? Bu vakıf, benim belediye başkanlığım dönemimde kurulmuş. Bunları söyleyen sen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne verilen devlet arazilerini niye konuşmuyorsun? İstek Vakfı’na, Türk Eğitim Vakfı’na verilen yerleri niye konuşmuyorsun? Bunlar hep devletin, Milli Emlak’ın verdiği yerler. Şu an mesela Davutpaşa’daki Çukurambar, aynı şekilde Çarşamba’daki Çukurbostan Fatih Belediyesi’nin bizden önceki dönemlerde bu vakıflara verdiği yerler. Oralar buraları almış da suç işlenmiş diye söylemiyorum. Bu beyefendi samimi olmadığı için söylüyorum. TÜRGEV ne iş yapıyor? Buraya gelenlerin şahsi bir şeyi var mı? Veya benim oğlumun, kızımın, 17 mütevelli heyetteki arkadaşların kişisel menfaati söz konusu değil. Hepsi orada böyle bir hizmeti yapıyorlar. Şu an 2 bin civarında kız yurtlarda kalıyor, burslar veriliyor. Bundan iftihar etmesi gerekirken beyefendi rahatsız oluyor.
17 Aralık’a “paralel yapı”, “darbe” dediniz. Bununla ilgili idari tasarruf kullanıyorsunuz. HSYK gibi birçok alanda yasal çalışmalar da var. Adli bir süreç de olacak mı?
Mesela benim evimin dinlenmesi... Bu casusluktur. Bununla ilgili atılması gereken adımlar atıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na çok gizli kaydıyla dosya gönderildi. Ama bu bile basına servis edildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu’ndan gizli çıktı, savcılıkta sızdı. Atamaları eleştiriyorlar. 250 bini aşkın polis var. Yanlış yapanlar elbette yer değiştirecek. Zaten yer değiştirmelerin çoğu kendi ili içinde yapıldı. Yargıdaki yanlışlara da HSYK el koydu. Orada da asıl atama listesi sonra gelecek. 4 bakanla ilgili dosyaları savcılık, “Muvazaa var” diyerek geri gönderdi, şimdi yeniden incelenecek
Muhalefet, sizin 17 Aralık’la ilgili darbe ve paralel devlet söylemenizi, savcıları değiştirmenizi yolsuzluk ve rüşvet iddialarını kapatmak için geliştirdiğinizi söylüyor?
O zaman ben size şunu sorayım; onlar savcı da bunlar savcı değil mi? Onların verdiği karar muteber de bunlarınki değil mi? HSYK karar verdi, çünkü muvazaa var. Tekrar incelenecek. Emniyet’teki tutanakla yargıdaki tutanak arasında farklılıklar var?
Paralel yapının yargıda ve emniyette olduğunu söylüyorsunuz, bu konuşmanızda “yargı ve güvenlik güçleri” dediniz, askeri de kastediyorsunuz?
Askere sızma gayretleri de var. Adana olayı anlamlıdır (MİT’e ait TIR’ların durdurulması) Yere yatırma işlemi de öyle. Polis bölgesinde bunu yapamazsınız. Hatalar, eksikler olabilir ama MİT mensubuyum deyince durması lazım. Durmuyorlar. Sandıkları açıyorlar, medyaya gösteriyorlar. İşte bu paralel devletin işbirliğidir. Yargı mensubu paslayacağı kişiyi bulmuştur. Jandarma Genel Komutanlığı teftiş yapıyor. Mülkiye müfettişleri de yapıyor. Albayı görevden aldılar. Poliste gecikme olmaz, 24 saatte açığa alınırdı. Bu durumda (gecikince) deliller karartılabilir.
Yurtdışındaki bakışlar değişecek dediniz? Bunu biraz açar mısınız?
Bütün olay bana göre seçime endeksli. 30 Mart’ta neticeler ortaya çıktığı anda Avrupa’nın bakışı değişecek tamamen. Geçenlerde zannediyorum İngiliz yayın organlarından biri bize vuruyor, fakat seçimin sonucu yine Erdoğan kazanacak. Yani bu kadar kötülemenin anlamı ne? Allah aşkına bu ahlaksızlık değil mi? Beni milletimin ferasetiyle böyle bir kararı vereceğini görüyorsun, fakat yine bunları yapıyorsun. Benim ülkemin içinde zaten sıkıntı yok. Gayet iyi gidiyoruz. Şurada bizim son olarak rahatsızlık duyduğumuz ekonomik olarak, döviz kurları vesaire bu tür konular ki onlarda da bize sürekli, “Merkez Bankası’na müdahale ediyor” diyorlar. Merkez Bankası’na müdahale etsem bir kere faizi yükseltmem. Ben kesinlikle faize karşıyım.
“Acaba bilerek mi yükseltildi” deniyor.
Hayır.
Almanya’daki Türklere yaptığınız konuşmada Merkel’e ve özenle teşekkür etmeniz dikkati çekti. Bu ihtiyacı neden duydunuz?
Bazı şeylerden onlar çok çekiniyorlar. Bundan önceki konuşmam... Orada ben “Entegrasyona evet, asimilasyona hayır” demiştim. O zaman başta Bild olmak üzere o konuşmamı saptırmışlardı. Ve benim “entegrasyona hayır” demiş gibi bir ifadeyi yaydılar. Ve bunu tüm Avrupa’ya yaydılar. Halbuki ben açık net Avrupa’daki kardeşlerime, “Aman entegre olun. Bu noktada bir sıkıntı meydana getirmeyin” dedim. Ama asimilasyona gelince, “hayır” dedim. Çünkü, “dönüştürmek, insanları kültüründen düşüncelerinden milletinden bayrağından koparmak insanlık suçudur” dedim. Bugün kendisine de basın toplantısında da söyledim.
17 Aralık’la başlayan süreçte, “Ne zaman normale döneceğiz” soruları soruluyor. Şu an normale döndü diyebilir miyiz? Ya da ne zaman genel anlamda normalleşmeden bahsedebiliriz?
Şu an bir normalleşme sürecindeyiz. Ancak biliyorsunuz ki başlattıkları bir yargı süreci var. Yargı sürecinin noktalanması normalleşmeyi getirecektir. Ama normalleşme yoluna girdik diyebilirim.
Ne manada normalleşme?
Bu işler çözüldükten sonra artık vatandaş şunu görecek; “Artık ben dinlenmiyorum.” Neyle? Ağır ceza mahkemesi oybirliğiyle karar vermezse kimseyi dinleyemezsin. Bu nedir? Ancak buradan gelecek olan dinleme delil kabul edilecek. Bunun dışında ne MİT’in ne de Emniyet İstihbarat’ın verdiği dinlemeler delil kabul edilmeyecek. Ama istihbarat bilgisiyle suçüstü yapabiliyorsan yaparsın. Ama bunun dışında yargıda delil olmaz.
Vatandaş bu konuda rahat hissedebilir mi kendini?
Bunu göreceksiniz. Örneğin adli kolluk diyoruz. Ancak, bazı köşe yazarları bu tür şeyler yazıyor. Ya bizi doğru düzgün dinlemiyor, akılları başka yerde ya da birileri onlara bazı haberler veriyor, buna göre yazıyorlar. Bir defa ben yargıyı valiye bağlamadım. ‘Yargı valiye bağlıdır’ demedim. Savcı adli kolluk olarak gelip de emniyet müdüründen eleman istemesi lazım. Ona sormadan, altından bir komiseri ya da memuru örgütleyerek operasyon yapıyor. Bunu yapamazsın diyoruz. Şu an devletin valisi, emniyet müdürü güvenilir değil, savcı beyin güvendiği kişiler güvenilir. Böyle bir devlet olabilir mi? Bir sistemin içinde yargının konumu bellidir. Aynı şekilde yürütmenin, yasamanın yeri bellidir. Vali, burada bir yardımcısını ya da emniyet müdürünü görevlendirebilir. Biz, bunu geçici bir maddeyle yapmayı düşünüyoruz. Asıl yapmak istediğimiz şey ise başka. Şu anda üzerinde konuşuluyor, Adli Kolluk Kurumu Başkanlığı’nı kurmak. Tamamen müstakil bir Adli Kolluk Kurumu. Birçok Avrupa ülkesinde bu yok. Biz, burada birçok şüpheyi ortadan kaldırmak için diyoruz ki tamamen sıfırdan Adli Kolluk Kurumu kuralım. Bunu ya İçişleri Bakanlığı’na veya Adalet Bakanlığı’na bağlı yapalım. Bunun hazırlığını arkadaşlarımız yapıyor.
“30 Mart bir dönüm noktası olacak” dediniz. Nasıl bir dönüm noktası olacak?
Şimdi, saflar netleşiyor. 30 Mart’tan sonra siyasette yeni bir dönüşüm olabilir. Bu dönüşümün içinde yeni aktörler ortaya çıkabilir. Bu yerel seçim olduğu için cesaret edemeyebilirler. Ama seçimden sonra 2015 için şu anda birileri hazırlığın içine girip bazı adımlar atabilir. Onun için 30 Mart milat olacak. Ben şunu da söylüyorum. Ak Parti’nin bu seçimlerde alacağı oyun durumu çok çok büyük bir önem kazanıyor. Bakıyorsunuz, bir gazete akla ziyan, kendine göre, masa başı bir anket oluşturuyor.
“Birinci olursak” dediniz...
“Birinci parti olursak” demedim. Allah’ın izniyle birinci partiyiz. Ben, ana muhalefet gibi konuşmam. Ana muhalefet ne diyor; “İktidar partisinin, Ak Parti’nin tek alternatifi biziz” diyor.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın ziyareti, sizin Brüksel ziyaretiniz ve Almanya ziyaretiniz... AB ile ilişkilerde yeni bir ivme beklenebilir mi?
Doğrusu ben, daha olumlu bir istikamette gelişmenin olduğu kanaatindeyim. Özellikle gerek Hollande’ın geçen haftaki ziyaretinde bıraktığı izlenimler gerek bizim Almanya temaslarımızda edindiğimiz izlenimler, bunu gösteriyor. Temenni ederim ki Hollande’la ve Şansölye’yle yapacağımız bundan sonraki görüşmeler daha iyi olacak. Biliyorsunuz Dışişleri Bakanı Steinmeier, o da sosyal demokratlar içinde etkin bir isim. Gabriel ha keza öyle. Dolayısıyla onlarla hukukumuz geçmişe dayanıyor. Zannediyorum, münasebetler bundan sonra çok daha farklı, olumlu istikamette gelişecektir. Artık bir Sarkozy anlayışı Fransa’da yok. Düşünün, Hollande’ın 22 yıldan sonra Türkiye’yi ziyareti ve iki gün Türkiye’de çok yoğun bir program yürütmesi, gerek siyasi gerek ekonomik gerek askeri birçok alanda çok yoğun çalışmalar yapması önemliydi. Biliyorsunuz, bol miktarda da anlaşmalar imzalandı. Temennim o dur ki bizim iade-i ziyaretlerimizle bu süreç hızlanacaktır.
Siz de Alman Dış Politika Cemiyeti’nde vurguladınız; bölgemizde yaşanan olaylar, Türkiye’nin AB üyeliğinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Acaba bu süreçte AB de Türkiye’ye yaklaşmış olamaz mı?
Bu süreç tabii, aslında arka arkaya geldi. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım. Yani birilerinin, “Artık Ak Parti hükümeti her yerden kopuyor. Dost kalmıyor” gibi bir yaklaşımları vardı. Biliyorsunuz, yazılı ve görsel medyada da birileri tarafından haberler yapılıyordu. Tabii şu an bizim Brüksel ziyaretimiz, o ziyarette bizimle beraber olan arkadaşlarımız gördüler. Gayet verimli, olumlu geçti. Gerek Rompuy, gerekse Barroso’yla olan görüşmelerim, yaptığımız basın açıklaması. Ardından AB parlamentosundaki görüşmelerimiz, onun ardından Schulz’la hepsi bana göre çok çok verimli görüşmelerdi. Ardından da Sayın Hollande’ın ziyareti ve bizim Almanya ziyaretimiz uzaklaşma olmadığını gösteriyor. Ve bunların da verimli oluşu bunu çok açık net ortaya koyuyor. Bu sabahki (önceki gün) konferansta da herhalde bazı şeyleri gördünüz. Nerelere nasıl yaklaştıkları ve çok ciddi bir dezenformasyonla birilerinin gayret ettiği görüldü. Basının etkisi de çok çok yoğundu.