Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Muğla’da “Nefesleri daha ne kadar yeter, o günleri görürler mi bilmiyoruz ama 4-5 ay sonra yapılacak seçimlerde, bu menfaat ortaklığı, bu kapkaç siyaseti tamamen tasfiye olacaktır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde sivil toplum ve muhtarlarla bir araya geldi. Erdoğan burada şunları kaydetti:
“Biz şehirlerimizi ve insanlarımızı seçimlerden seçimlere hatırlayanlardan asla olmadık, olmayacağız. Aşağı yukarı her hafta sonu bir ilimizin misafiri olmaya vatandaşlarımızla, gençlerimizle, kadınlarımızla, esnaflarımızla yüz yüze muhabbet etmeye önem veriyoruz. Çünkü bizim için asıl olan milletimizin ne dediği ne yaşadığı ne istediğidir. Varsın birileri on binlerce kilometre ötede benzin istasyonlarında karanlık görüşmeler yapsın, biz 81 vilayetimizi adım adım dolaşıyoruz. Kimseyi ayırmadan, kimseyi dışlamadan 85 milyonun her bir ferdini samimiyetle bağrımıza basıyoruz.
Bizim milletimiz basiret sahibidir. Kimin kendisine hizmetkar olduğunu kimin de göz boyama ile vakit öldürdüğünü çok iyi bilir ve görür. Yarım asrı bulan siyasi hayatımız boyunca bu hakikate defalarca şahitlik ettik. ‘Muhtar bile olamaz’ manşetlerinin atıldığı karanlık günlerden milletimizin iradesiyle hamdolsun cumhurbaşkanlığı makamına geldik. Aslında bu başlığı atanlar benim muhtar kardeşlerime hakaret ediyorlardı. ‘Muhtar bile olamaz.’ yani muhtarlık öyle yüce bir makam değil ve olamazsın. Ama Rabbim öyle bir makam nasip etti ki milletimin lütfu ile işte cumhurbaşkanlığı makamına geldik.
Göreve geldiğimizde, burası önemli, 97 lira olan muhtar ödeneğini son artışla birlikte 8 bin 506 liraya yükselttik.
Uzun yıllar sonra ilk defa ülkemizde siyasi istikrarın sağlanmasıyla yatırımlar hızlanmış, ekonomimiz büyümüş, vesayet gerilemiş, demokrasimiz güçlenmiş, uluslararası alanda ülkemizin itibarı artmıştır. Türkiye, iç siyasetinde istikrarı sağladıkça dışarıda da daha etkili politikalar yürütme kabiliyetine kavuşmuştur. Terör örgütlerinin başını içeride ve dışarıda ezebilmemizin, Ege ve Akdeniz’deki çıkarlarımızı cesurca savunabilmemizin, yurt dışındaki vatandaşlarımızın haklarını koruyabilmemizin, yakın komşularımızdan başlayarak mazlumlara el uzatabilmemizin, velhasıl, kazandığımız tüm başarıların en baştaki sebebi güçlü bir yürütmenin, güçlü bir siyasi iradenin varlığıdır. Önce cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlayarak, ardından 16 Nisan’daki halkoylaması ile cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçerek ülkemizin bu kazanımını daha da perçinledik. Bu iki önemli demokrasi hamlesiyle sadece milli iradeyi güçlendirmekle kalmadık, aynı zamanda milletimize çok ağır bedeller ödetmiş yürütmede çift başlılık sorununu da seçimle kalıcı olarak çözüme kavuşturduk.
Gezi olaylarından 15 Temmuz’a kadar Türkiye’yi kaosa sürüklemeyi amaçlayan her adımın doğrudan yürütmeyi ve siyasi istikrarı hedef almasının sebebi işte budur. Hangi ambalaja sarılırsa sarılsın, ülkemizde siyasi istikrarı zedeleyen bir adımın milletin ve memleketin hayrına olabilmesi mümkün değildir. Siyasi istikrarın alternatifi çok seslilik değil, kargaşadır. Kavgadır, herkesin ayrı telden çaldığı bir cümbüş masasıdır. Ülkemizde güven ve istikrarın teminatı olan kazanımların kaybedilmesi demek Türkiye'nin tekrar eski kötü günlerine geri dönmesi tekrar batağa sağlanması demektir. Giderek daha belirgin bir şekilde kavganın, entrikanın eksik olmadığı bir kriz masasına dönüşen altılı masanın ülkemize vaat ettiği sistem işte böyle bir yönetim modelidir. Tamamen siyasi mühendislik ürünü olan bu derme çatma yapı, her hafta patlak veren kavgalarıyla tasavvur ve taahhüt ettiği yönetim modelini uygulamalı olarak milletimize göstermektedir. Türkiye’yi nelerin beklediğini, ülkemizin nasıl bir girdaba sürükleneceğini bu tabloya bakarak anlamak mümkündür. Halbuki bunların bir araya gelme amacı, seçimlerde bizimle yarışacak bir aday belirlemektir. Aylardır yaptığımız samimi çağrılara rağmen, bizimle aşık atacak, er meydanında bizimle yarışacak birisini bir türlü karşımıza çıkaramadılar. Bir ara ‘Adayımız hazır ancak yıpranmasını istemiyoruz’ dediler.
Sonra, ‘Erken seçim olursa adayımızı hemen açıklarız’ dediler. Ardından, ‘Seçim tarihi belli olsun ondan sonra bakarız’ dediler. Her şeyi söylediler, bir tek adaylarının ismini söylemediler. Sözlükte ne kadar bahane varsa hepsini tükettiler ancak göğüslerini gere gere ‘İşte adayımız’ diyecekleri birini hâlâ bulamadılar. Onca toplantının sonunda, şimdi de çıkmışlar uzaktan kumandayla yönetilecek bir cumhurbaşkanından bahsediyorlar. Sandıkta en az 25-30 milyon oy alarak seçilecek bir cumhurbaşkanını çoğu tabela partisinden hallice bir grup genel başkanın emir eri yapmaya, millete demokrasi ve eşitlik diye yutturmaya çalışıyorlar. Biz ülkeyi ve milleti vesayetin boyunduruğundan kurtarmakla övünüyoruz, bunlar ülkeyi ve milleti yeni bir vesayetin boyunduruğuna sokma vaadiyle ortaya çıkıyorlar. Halkın huzuruna vaat olarak kriz senaryolarıyla çıkmak dünyada ancak bizim kafası karışıklar kulübü kıvamındaki muhalefetimizin göze alabileceği bir kifayetsizliktir. Millete 'Sen oy ver ama ülkeyi ve cumhurbaşkanını biz yönetelim’ demek insanımızın aklıyla resmen alay etmek demektir. Böyle bir teklifin muhtarlarımıza ‘Seçimi sen kazan fakat mahalleyi veya köyü başkaları yönetsin’ demekten hiçbir farkı yoktur.
Böyle bir teklifi yapabilmek için insanın ya milleti hiç kale almaması ya ülkesine bir kastının olması ya da aklını hırsının emrine vermesi gerektir. Zira milletle ve memleketle zerre kadar bağı veya irtibatı olan insanımıza bu arsız teklifi yapmaya utanır. Nefesleri daha ne kadar yeter, o günleri görürler mi bilmiyoruz ama 4-5 ay sonra yapılacak seçimlerde, bu menfaat ortaklığı, bu kapkaç siyaseti tamamen tasfiye olacaktır.”