Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CNN International'a verdiği röportajda, "ABD'nin Suriye konusunda inisiyatifinin olmamasının" yaklaşan seçimlerle ilgili olabileceğini söylerken, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikenin kitle imha silahlarının kullanılması olduğunu ifade etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CNN International’ın tanınmış sunucusu Christiane Amanpour’a İstanbul’da verdiği röportajda Başbakan Erdoğan, Suriye krizi ve İran’ın nükleer programı gibi birçok konuyu değerlendirdi. Erdoğan, ABD’nin Suriyeli muhaliflere “öldürücü olmayan destek” haricinde herhangi bir şey sunmamasının kendisini şaşırtıp şaşırtmadığı yönündeki soruya, “Şu an ABD’den beklenen belirli bir şey var. ABD henüz bu beklentileri karşılamadı” yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan, “Belki de seçimlerden dolayı olabilir, belki ABD’deki seçim öncesi ortamından dolayıdır. Belki inisiyatif eksikliğinin kökeni de bu olabilir. Hiç kimse bizimle bunun nedeni hakkında konuşmadı ve herhangi bir şeyi açıklamak zorunda da değiller. Bu rejime karşı olduklarını açıkladıkları için kendilerine minnettarız ve çok memnunuz” dedi.
Suriye’deki şiddetin sona ermesi için geç kalınıp kalınmadığının sorulması üzerine Erdoğan, Türkiye olarak çok önceden Devlet Başkanı Beşşar Esed’e gerekli uyarılarda bulunduklarını hatırlatarak, ”Geç kalındığına inanıyorum. Zamanında gerekli müdahaleler, uyarılarda bulunuldu ama tüm bunlara rağmen Esed, babasının izinde devam ediyor ve tabii Suriye’nin geleceğini de tehlikeye atıyor” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, güvenli ya da tampon bölge oluşturulmasına yönelik tartışmalar hatırlatılarak, bunun mümkün olup olmadığının sorulması üzerine şunları kaydetti:
”Tabii burada güvenli bir bölge veyahut ara bölge bunların yapılabilmesi için önce bir defa ’uçuşa yasak bölge’ konusunun hallolması gerekir. Yani uçuşa yasak bir bölgeyi eğer halledemezseniz aşağıda yapılacak böyle bir bölge, gelecekte bir Srebrenitsa Katliamı gibi bir katliama vesile olabilir. Çünkü karşınızda gözü dönmüş bir rejim var. Ve bu uçaklarla saldırıyor. Uçaklarla saldırarak yukarıdan insanları acımasızca katlediyor, bir kıyıma uğratıyor. Böyle bir şeye teşebbüs etmek çok büyük bir risktir. Öncelikle bu, ’uçuşa yasak bölge’nin hallolması gerekir. Bu hallolduktan sonra ancak böyle bir tampon bölge veya ara bölge konusuna ancak teşebbüs edilebilir. Çünkü Türkiye’ye sığınan mülteci sayısı yüz bine yaklaşıyor. Buna nereye kadar katlanabiliriz doğrusu onun hesabını şu anda pek yapamıyorum.”
Bu konudaki arzularının BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve geçici üyelerinin hep birlikte bu yönde bir karar alması olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Arap Birliği ile de hep birlikte böyle bir karar alalım ve ortak adımı atalım. Eğer ortak bir adım atılırsa bu çok daha süratle neticeye vardırılabilir. Şu anda da zaten Rusya da Çin de İran da bu gelişmeleri görüyor ve Beşşar’ın sonunu da görüyorlar. Çok açık söylüyorum: Beşşar artık siyasi bir mevtadır.”
Başbakan Erdoğan, Suriye’de ”er veya geç halkın kazanacağını” söyleyerek, ”Bundan hiç şüphem yok, er veya geç olacak. Bunu görüyoruz ve şu anda gelişmeler de çok açık net bunu göstermektedir” ifadesini kullandı.
Amanpour’un ”Türkiye’nin Suriye konusunda ABD olmaksızın harekete geçip geçmeyeceğini” sorması üzerine Erdoğan, şunları belirtti:
”Şimdi tabii burada uluslararası hukuk neyi gerektiriyorsa bunları yapmamız gerekir. Yani Kosova olayı da bir nevi böyle bir olaydır. Kosova’da aynı zamanda NATO var. Yani NATO’nun burada görev alıp alamayacağı noktası çok çok önemli.”
Türkiye’nin Suriye konusundaki bütün çözüm önerilerinin ABD yönetimi tarafından geri çevrildiği belirtilerek, bunun nedeninin ABD’deki yaklaşan seçimler olup olmadığı sorusu üzerine Erdoğan, ABD’nin ”bekleneni henüz veremediğini” ifade etti.
Erdoğan, ”Ancak böyle bir katliamın karşısında sessiz de kalmıyorlar. Bu da bir reflekstir. Sessiz kalmadıklarından dolayı bizler müteşekkiriz. En azından rejimin karşısında olduklarını ifade ediyorlar. Yani biz de en azından Rusya’nın ve Çin’in de rejimin karşısında olduklarını ifade etmelerini istiyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
BM Güvenlik Konseyi’nin yapısı ile ilgili soru üzerine de Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi’nin bugünkü yapısıyla dünyada barışa hizmet verilemeyeceğini belirterek, şunları söyledi:
”BM Güvenlik Konseyi’nde daimi üye ülkelerden biri veto yetkisi kullanmaya kalksa, alınması gerekli olan kararı alamıyorsunuz, alamazsınız. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi adil bir yöntemle çalışmıyor. 5 daimi üye ülke, 10 geçici üye ülke var ve bu 10 geçici üye ülkenin hiçbirinin üyeliği aslında yok. Sadece orada bulunuyorlar. 5 daimi üye ülke ne isterse onu yapıyor ve dünya bu 5 ülkenin vereceği karara bağlı.
Ben Rusya yönetimiyle bu konuda görüştüm, Çin yönetimiyle de görüştüm ama tüm görüşmelere rağmen ne yazık ki beklenen müdahale yapılmadı ve bu iki ülke veto kararı kullandığı için görüldüğü gibi maalesef beklenen müdahaleyi, insanlık adına barış adına yapamıyoruz. Suriye’de her gün yüzlerce kişi öldürülüyor. Ben bunu Sayın Putin’den de rica ettim, aynı şekilde Çin Devlet Başkanı’ndan da rica ettim ve kendileri aslında tasvip etmediklerini söylemelerine rağmen bu sürece Dışişleri Bakanımın katıldığı BM Güvenlik Konseyi’nde yine destek vermediler.”
İran’ın nükleer enerji dosyası ile ilgili soruya karşılık da Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
”Şu ana kadar İran’la ilgili nükleer silah noktasında yapılmış kesin bir hesap yok. Bu konuda dini lider Sayın Hamaney’le görüştüm, Cumhurbaşkanı’yla görüştüm. Sayın Hamaney, ’Bizim dinimiz insanlığın katline vesile olacak böyle bir kitle imha silahına müsaade etmez’ dedi.”
Erdoğan, Amanpour’un Hamaney’in bu sözlerine inanıp inanmadığını sorması üzerine de şöyle devam etti:
”Ben söylenene inanmak durumundayım. O, sadece bir nükleer enerji yatırımı yaptıklarını söylüyor. Cumhurbaşkanı da aynı şeyleri söyledi. Brezilya ve Türkiye olarak bizim bu konuda aracı olduğumuz bir dönem var. Bu dönemde çok ilginç çalışmalar yaptık. Bu konuda ABD yönetimiyle görüştüğümüz gibi Batılı ülkelerle de görüşmeler yaptık ve bir çerçeve çizdik. Bu çerçeveyi onlarla birlikte çizdik ve bu çerçeve istikametinde de o zaman protokolü, Tahran’da imzaladık. Ne yazık ki o zaman o protokole uyulmuş olsaydı bugün İran bu çubukları üretemez olacaktı. Nereden alacaktı çubuğu? Amerika’dan bu yakıt çubukları gelecekti, Türkiye’de takası yapılacaktı ve bu şekilde süreç devam edecekti. Ama o gün bunu kabul etmediler. Ne oldu? İran çalıştı, çalıştı, çalıştı. Şimdi, şu anda Amerika’nın vereceği çubukları üretir hale geldi. Olay, bu kadar açık net ortada. Çok daha kontrollü bir süreç olacaktı. Tabii şu anda Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun nihai açıklamalarını da görmek, duymak, bilmek isterim.”
Başbakan Erdoğan, ”İsrail’in, nükleer programı nedeniyle İran’a saldıracağını düşünüyor musunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı:
”İsrail’in İran’a saldırısını, hemen hemen yok denecek derecede bir ihtimal olarak görüyorum. Çünkü o, bölgede aslında bir kıyamet olur ve İsrail için de çok acı bir son olabilir. Çünkü tablo o zaman süratle çok farklı bir şekilde değişir. Şu anda yapılanları ben sadece, İran’ın İsrail’e söylediği bazı doğru olmayan yanlış ifadeler, yani şık olmayan ifadeler olarak gördüğüm gibi, İsrail’in de İran’a karşı şık olmayan ifadeleri olarak görüyorum. İran, İsrail için ne kadar ağır ifadeler kullanıyorsa İsrail de İran için o denli ağır ifadeler kullanıyor. Bu ne derece uygulamaya geçer veya geçmez, ben bunu doğrusu pek kabul edilebilir bulmuyorum ve böyle bir şeyi de görmek istemiyoruz. Çünkü bölgenin barışa, huzura ihtiyacı var. Ortadoğu çok acı çekti, çok bedel ödedi. Yeni bedeller ödememesi lazım.”
Suriye söz konusu olduğunda Türkiye’ye yönelik en büyük tehlikenin ne olduğuna dair düşüncesinin sorulması üzerine Erdoğan, ”En büyük tehlike sadece Türkiye için değil, tüm bölge için kitle imha silahlarının kullanılmasıdır. Bunu rejim ağzından kaçırmıştır. Böyle bir adım atıldığı anda şüphesiz ki sadece Türkiye olarak bizler değil, bölgede buna karşı değerlendirme, durum çok değişir. En büyük endişem budur” ifadesini kullandı.
Başbakan Erdoğan, ”Bölgenin geleceği demokrasi mi yoksa İslam mı olacak? Demokrasi ile İslam birlikte var olabilecek mi?” sorusuna şu karşılığı verdi:
”Mısır’da Devlet Başkanı Muhammed Mursi, ziyaretlerini yapıyor. Çin, Amerika, Tahran, Rusya... Bütün bu ülkelerin hepsini ziyaret ediyor, edecek. Bütün bu ziyaretlerle birlikte de oralarda Mısır’ın geleceğine yönelik mesajlarını veriyor. Bu mesajlarda şu ana kadar sürekli işlenen konu, demokrasidir. Mesela hükümet yapısında şu anda danışmanlarına varıncaya kadar yapmış olduğu atamalarda, ortadaki tablolar çok açık, net. Danışmanlarının içinde Kıptilerden de var. Hristiyanlar, Müslümanlar, kendi partisinden veya partisinden olmayanlar da var, atadığı isimler arasında. Açık bayanlar, kapalı bayanlar var. Demek ki bir mesaj veriliyor. Nedir bu? ’Böyle bir endişeye yer yok’ diyor. Herkes inancını düşüncesini rahatlıkla yaşayabilir ve söyleyebilir. Mısır şu anda bunu ortaya koyuyor, bunu ispatlamaya çalışıyor ve Mısır’a bizim şu anda sahip çıkmamız lazım, destek vermemiz lazım.”
Başbakan Erdoğan, siyasi geleceğine ilişkin bir soru üzerine, AKP’nin tüzüğündeki ”3 dönem” sınırlamasını anlattı. Erdoğan, şöyle konuştu:
”Dünyada hiçbir siyasi partinin tüzüğünde, ’üç dönem arka arkaya milletvekili olan, bir dönem aradan sonra tekrar milletvekili olabilir’ kaydı yok. Partimizin tüzüğünde bu hüküm var. Üç dönem arka arkaya milletvekili olan, bir dönem ara vermek zorundadır, ondan sonra tekrar milletvekili olmak isterse milletvekili olma şansını yakalayabilir. Parti genel başkanlığında da yine aynı. Üç dönem arka arkaya parti genel başkanı olabilirsiniz. Ondan sonra ara vermek durumundasınız tekrar genel başkan olmak için. Böyle bir anlayışı partisinin tüzüğüne yerleştirmiş olan bir genel başkanın, ölene kadar burada kalmak gibi bir derdi olabilir mi? Benim böyle bir derdim yok. Tam aksine benim tek derdim var o da milletimize hizmettir. Bu da illa siyasi partilerin çatısı altında veyahut da parlamentoda olacak diye bir şey yok. Birçok vakıf hizmetleriyle de bunu yürütebilirsiniz, partinizin size vereceği görevlerle de bunu ayrıca yürütebilirsiniz.”
Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmayı isteyip istemediğinin sorulması üzerine, ”Bugüne kadar cumhurbaşkanını millet seçmiyordu, parlamentoda seçiliyordu. Şimdi ise ilk defa millet seçecek. Millet seçiyorsa bu kim olursa olsun milletin iradesine saygı duymak demokrasinin gereği değil mi?” dedi.
Cumhurbaşkanlığı için aday olup olmayacağı sorulduğunda Erdoğan, ”Önümüzde iki yıl var. Kim öle kim kala. Ne gelir, ne gider bunu bilemeyiz. İki yılda çok şey değişebilir. Bunu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı seneye bırakalım. O zaman orada birçok şey netleşir, bunları konuşuruz. Yine burada program yapabiliriz” diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı adaylığı ihtimalinin olup olmadığını sorusuna ise ”Olabilir tabii” yanıtını verdi.
Erdoğan, tutuklu gazeteciler konusundaki eleştirilerin hatırlatılması üzerine, şöyle konuştu:
”Haber kaynaklarınızı bilmiyorum ancak ben şiir okumaktan dolayı cezaevine girmiş birisiyim. Bu işin ne olduğunu iyi bilirim. Şu anda basın mensubu olarak içeride olduğu söylenen kişi sayısı 80’dir. Ancak bu 80 kişinin içinde 9’u sarı basın kartı sahibidir. Yani gerçek gazeteci burada 9 kişidir. Diğerleri ise terör örgütü ile ilişkili olan ve kaçak ruhsat, silah taşıyan, bu tür eylemlere karışmış olan tiplerdir. Bunlar basın mensubu değildir. Sarı basın kartı sahibi olan sadece 9 kişidir. Bu veriler, tamamen Adalet Bakanlığımızın rakamlarıdır. Diğer, sizlere söylenenler, aktarılanlar sadece iktidarımızı karalamaya yönelik atılmış adımlardır.”
Amanpour’un, ”Türkiye’de gazeteciler, işlerini kaybetme korkusu duymadan sizi eleştirebilir mi?” sorusuna Başbakan Erdoğan, şu cevabı verdi:
”Beni çok eleştiriyorlar. Dosyaları sizlere hazırlayıp takdim etsek... Eleştiri değil, şahsıma, aileme hakaretler... Siz, hakarete ’evet’ der misiniz? Eleştiriye her zaman ’evet’ dedim. Eleştirinin dozunun en yüksek olduğu Başbakan benim. 10 yıldır hakaretler diz boyu ama ben bunlara hep sabrettim. Bazılarına dayanamadığım için yargıya gittim. Daha sonra bunların büyük bir kısmından da ’davalarımı geri çekiyorum’ deyip vazgeçtim ama anlamadılar, yine hakaret... Eleştiri başka bir şey, hakaret başka bir şey. Hakarete tahammül edemem. Ama eleştiriye ’evet’ diyorum, eleştiriden dolayı da teşekkür ederim. Çünkü eleştirilerde kendime fayda ararım, eleştirilerle geleceğime yön veririm. Bugüne kadar uyguladığım budur, metodum budur. Hakarete, şahsıma, aileme, ona katlanmam mümkün değil.”
Başbakan Erdoğan, Türkiye’de başörtüsü tartışmalarıyla ilgili soru üzerine, şunları söyledi:
”AK Parti iktidarından önceki iktidarlar döneminde başörtülü olanların üniversiteye gitmesine müsaade edilmedi. Ben kızımı, kızlarımı Amerika’da okutmak durumunda kaldım. Amerika müsaade etti, Amerika hala müsaade ediyor, Batı müsaade ediyor ama benim ülkemde müsaade edilmiyordu. Biz iktidarımızın belli dönemine kadar bile hala bu sorunu çözemedik. Şimdi yeni yeni çözüyoruz. Çözülüyor. Niçin insanlar başörtüleri nedeniyle okuyamasınlar? Başı açık nasıl okuyorsa başı örtülü de okusun. Eğer başı örtülü okuyamıyorsa bu bir ayrımcılık değil midir? Bırakalım rahatlıkla o ülkenin evlatları istedikleri üniversiteyi, istedikleri gibi imtihanına giriyor; kazandığı üniversiteye gitsin ve orada da okusun.”