Erdoğan: İlk çözmemiz gereken mesele, baroların seçim yöntemlerini temsili demokrasiye uygun hale getirmek

Erdoğan: İlk çözmemiz gereken mesele, baroların seçim yöntemlerini temsili demokrasiye uygun hale getirmek

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 52 baronun boykot ederek katılmadığı Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda gerçekleştirilen Adli Yıl Açılış Töreni'nde konuştu. Baroları adli yılı provoke etmekle suçlayan Erdoğan, "Bu mekan şahsıma ait değil. Önümüzdeki dönemde ilk çözmemiz gereken meselenin barolar başta olmak üzere tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin temsili demokrasiye uygun hale getirilmesi olduğuna da inanıyorum" dedi.

Öte yandan sözlerinin devamında Erdoğan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'na Beştepe'deki törene katılmalarından dolayı teşekkür etti. Erdoğan, "Bu bağnaz ve provokatif dayatmalara karşı gösterdikleri dirayet ve demokratik duruş sebebiyle tebrik ediyorum" ifadelerini kullandı.

Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle:

"Görevimiz gereği üstlendiğimiz sorumlulukların yanı sıra ferdi hayatımızda maruz kaldığımız çok sayıdaki hadise sebebiyle de bu kavram üzerinde sık sık durmak zorunda kaldık. Bugün de yeni adli yılın açılışı vesilesiyle adalet kavramına ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. İnsanın diğer canlılardan ayrılması adaletin de esasını oluşturur. Zulüm ve adaletsizlik eş anlamlıdır. insan adalet yerine zulüm yolunu seçiyorsa bunu kendi iradesiyle yapıyordur. "

"Tarihte hep hayırla yad edilen şahsiyetler adalet konusuna büyük hassasiyet göstermiştir. Günümüzde dahi Hz. Ömer denilince aklımıza adalet geliyorsa onun adaletle ilgili sözünü tüm mahkemelerin duvarlarına kazıdıysak bunun sebebi budur."

"Sıkça ifade edildiği gibi kanun başkadır, hukuk başkadır, adalet başkadır. Biz kendimiz ve tüm insanlık için daima adaletin peşinde koşmalıyız. Çünkü bugün yakın coğrafyamız başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde inleyen insanların feryatları adeta arşı inletiyor. Dünya sistemi refah ve lüks içinde yaşayan, daha da önemlisi bu hayat tarzını korumayı her şeyin üzerinde tutan bir kesimin cenderesi altındadır. Karşımızda kendi düzenleri için dünyanın kalanının ekonomik kaynaklarını sömüren, kendi özgürlüğünü koruma adına dünyanın kalanını göz yaşına ve ateşe boğmaktan çekinmeyen bir anlayış bulunuyor. Bu zalimliklerin demokrasi, insan hakları, terörle mücadele, hukuk, kanun ve hatta adalet adına yapılıyor olması zulmün ağırlığını daha da artırıyor. Refahlarına yönelik her saldırıyı terör olarak niteleyen ama diğer toplumların en temel insani taleplerine duyarsız kalan çarpık anlayış bize göre dünyanın şu anki en büyük sorunudur. 

Günümüzün zalimlerinin yol açtığı adaletsizlikle elbet bir gün sona erecektir. Hiç şüphesiz dünyada adaleti sağlamak için herkesin üzerinde ittifak edeceği bir uygulama biçimi bulmak imkansızdır. Ama tüm insanlığın ortak özlemi ve hedefleri olan adalet meşalesini hep yukarıda tutarak mümkün olarak en geniş mutabakatın sağlanabileceğine inanıyoruz. 

İnsanlarımızın zihin ve gönüllerinde adalet kavramını hak ettiği yere oturtmalıyız. Her şey gibi devletlerin yönetim sistemleri de zaman içinde gelişmekte ve dönüşmektedir. Türk toplum ve yönetim yapısı son 2 asırdır dünyada yaşanan gelişmeleri çok yakından takip etmiştir. Yargı organlarının kendi içlerinde bağımsız şekilde çalışması esası üzerine kurulu kuvvetler ayrılığı işte bu sürecin eseridir. Kuvvetler ayrılığı prensibi demokrasi ve cumhuriyetin temelidir. Her toplum ve devlet kuvvetler ayrılığı ilkesini kendi serancağmına uygun bir şekilde hayata geçirmektedir. Dünyada tek ve değişmez bir kuvvetler ayrılığı uygulamasından bahsedilemez. Esasen böyle bir yaklaşım hayatın olağan akışına uygun değildir. Örneğin ABD'de seçimle gelen başkan yardımcısı aynı zamanda senato ve kongrenin başkanıdır. Görüldüğü gibi ABD'deki bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak anlaşılmamaktadır. Bu çerçevedeki en son ve çarpıcı örneklerden biri de İngiltere'de yaşanıyor. Kraliçe halkın iradesi olan halk oylaması sonuçlarını uygulanmasını sağlanması için Başbakanın önerisiyle parlamentoyu bir ay süreyle askıya aldı. İngiliz demokrasisi halk oylaması sonuçlarını hayata geçirmek üzere kendi içinde kuvvetler ayrılığı ilkesini bu şekilde yorumlayarak tıkanan sistemi açma yoluna gitti. Türkiye darbelerden vesayete kadar pek çok sıkıntılı süreç  yaşamış olsa da halkın iradesinin en üstte tutan kuvvetler ayrılığı fikrine ve bunu üzerine bina ettiği kuvvetler ayrılığı ilkesine hep bağlı kalmıştır. Bilindiği gibi Anayasa'mızın amir hükümleri gereğince Cumhurbaşkanı sadece yürütmenin değil aynı zamanda devletin de başıdır. Türk milletinin birliğini, tüm kurumlarıyla etkin şekilde işlemesini temin cumhurbaşkanının en öncelikli görevidir. Anayasa'mızın ruhunda açıkça yer alan bu yaklaşımı kuvvetler ayrılığı için bir tehdit değil tam tersine birleştirici bir güç olarak görüyoruz. Yasamanın, yürütme ve yargının kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması, hepsinin de Anayasa'da cumhurbaşkanına verilen devletin başı misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir.

Devlete ait yetki ve görevlerin herhangi bir üstünlük sıralaması olmadan kullanılması olan kuvvetler ayrılığı prensibinin denge yerine çatışma anlayışıyla yorumlanması ülkeye ve millete fayda değil zarar getirir. Çünkü kuvvetlerin kendi içlerindeki faaliyetlerini yürütürken sahip oldukları bağımsızlık başlı başına bir egemenlik hakkı değildir. Devlet sisteminde illa bir üstünlük aranacaksa bu ancak Anayasa'da yer alan milli egemenliğin üstünlüğü olabilir. Milli egemenliği yasama ve yürütme kurumları demokratik seçimlerle doğrudan milletten aldıkları güçle kullanır. Yargı ise Anayasa'yı ve kanunları yapan yasama organından aldığı yetkiyle görevini yürütür. Kuvvetler ayrılığı sistemindeki yargı bağımsızlığı bu erkin kendisine yarı yetkisi veren hukuk kurallarını eksisiz bir şekilde uygulaması sorumluluğu ve gücünden kaynaklanır. Hakimler Savcılar Kurulu üyelerinin Meclis ve yürütme tarafından seçilmesi de aynı mantığa dayanır."

Erdoğan'dan adli yıl törenine katılmayan barolara 'provokasyon' suçlaması

"Cumhurbaşkanına kuvvetler ayrılığı konusunda yöneltilen ithamların çoğu temelsizdir. Ülkemizdeki demokratik düzende Cumhurbaşkanı'na açılan alan üstünlük bağlamında değil tüm kurumların ahenk içinde çalışmasını gözetme noktasındadır. Yargı üzerinden milletten ve hukuktan aldığı yetkiyle görevini yapan yürütme erki ile onun temsilcisi olan Cumhurbaşkanına saldırmak aslında doğrudan siyasal alanı hedef almaktır. Kuvvetler ayrımındaki yerinin ötesinde tamamen ideolojik ve bağnaz bir tahayyülle yargı bağımsızlığı sözünü gündemde tutanlar en çok demokrasiye, cumhuriyete zarar veriyor. 

Erdoğan'dan Cirit ve Feyzioğlu'na teşekkür

Bilindiği gibi son Anayasa değişikliği ile yargı bağımsızlığı kavramı yargının tarafsızlığı ilkesiyle tahkim edilmiştir. Buna rağmen demokrasi ve onun kurucu unsuru olarak siyaseti mesnetsiz saldırılarla yaralamaya çalışmak en başta yargı kurumuna  saygısızlıktır. Bunun en güzel örneği de idare içerisinde kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri olan bir takım baroların adli yıl açılışını sırf mekanından dolayı provoke etmeleri. Bu mekan şahsıma ait değil. Bu mekan milletin evi. Devletin tüm kurumları bu mekanı rahatlıkla kullanma hakkına sahiptir. Üstelik bu meslek teşekküllerinin kamuoyunda seçim yöntemlerinin çoğulcu demokrasi ile bağdaşmayan kabul edilen bir gerçek olduğu halde böyle bir tartışma yaşandı. Halbuki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi milletimizin ve tüm kurumlarımızın evidir. Önümüzdeki dönemde ilk çözmemiz gereken meselenin barolar başta olmak üzere tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin temsili demokrasiye uygun hale getirilmesi olduğuna da inanıyorum. Yargıtay ve Barolar Birliği başkanlarımızı bu bağnaz ve provokatif dayatmalara karşı gösterdikleri dirayet ve demokratik duruş sebebiyle tebrik ediyorum."

Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde son durum

"Reform belgesindeki hedeflerimizi hayata geçirmek için mevzuat değişikliği hazırlıklarımız son aşamasına geldi. Asıl önemli olan uygulamadır. Ülkemizde kağıt üzerinde mükemmel duran nice düzenlemenin uygulamadaki çarpıklıklar sebebiyle nasıl adaletsizliklere yol açtığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunun için zihniyet değişimine de önem veriyoruz. Vatandaşlarımızın adalet sistemine duydukları güveni ancak bu şekilde istediğimiz seviyeye getirebileceğimize inanıyoruz."

TIKLAYIN - Feyzioğlu, Beştepe'deki adli yıl açılışında: Türkiye Barolar Birliği hiçbir siyasi partinin muhalifi değildir

TIKLAYIN - Yargıtay Başkanı: Kalite düşüklüğü nedeniyle dosyalar pinpon topu gibi yargı mercileri arasında gidip geliyor