Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib'deki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriye'deki gelişmelerin Türkiye'yi İdlib ve sınırlarındaki güvenlik stratejisinde değişiklik yapmaya mecbur bıraktığını ifade eden Erdoğan, ABD ve Rusya ile yaptığı mutabakatların gereğinin yapılmadığına dikkati çekti. Erdoğan, "Bundan sonra vardığımız mutabakatların ihlali anlamına gelen hiçbir adıma göz yummayacağız" dedi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e, İdlib'de rejimin gözlem noktalarının gerisine çekilmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, "Şu anda iki gözlem noktamız rejimin gerisinde kalmıştır. Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmelerin tamamlanmasını umuyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır" dedi.
Erdoğan sözlerinin devamında da şöyle konuştu:
"Madem terör örgütünün saldırıları garantör ülkeler tarafından durdurulamıyor, öyleyse bizim bu işi bizzat kendimizin yapması kaçınılmaz hale gelecektir. Önümüzdeki günlerde bu çerçevede beklediğimiz adımların atılmaması halinde Barış Pınarı bölgesinde başlattığımız harekâtı sağ, sol ve alt taraftan sürdürmekte tereddüt etmeyeceğiz. Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik ihtiyaçları karşılanana kadar Türkiye'nin izleyeceği yeni yol işte bu şekildedir."
ABD Başkanı Donald Trump'un Netanyahu ile imzaladığı ve 'Yüzyılın Anlaşması' olarak duyurduğu Kudüs'ü İsrail'e bırakan Orta Doğu Planı'na ilişkin olarak da konuşan Erdoğan, "Açıklanan planın yegane hedefi 70 yıldır aralıksız süren İsrail’in işgal, yıkım ve gasp politikalarına meşruiyet kazandırmaktır" dedi.
Filistin'in 1947 yılındaki sınırları ile şimdiki sınırlarını gösteren bir harita üzerinden konuşan Erdoğan, "Şimdi buradan soruyorum akıl, vicdan, ahlak sahibi hangi kimse bu vahşete rıza gösterir? Evlerine kavuşma hayaliyle duran Filistinlilerin kendi topraklarına dönme hakkının olmadığını söylüyor bu plan. Neredeyse orada kalacaklar. Bunlar birer işgalci. Demek ki Trump bu işgalcilerin arkasında duruyor. Kudüs ve Filistin'in göz göre göre İsrail'e peşkeş çekilmesini kim izin verebilir!" sözlerini kaydetti.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ’FETÖ’nün siyasi ayağına ilişkin 26 Haziran 2009’da TBMM’ye getirilen kanun teklifini veren siyasilerin araştırılmasını istemesini de gündeme getiren Erdoğan, AKP’li milletvekillerine Başbuğ’a dava açmaları için çağrıda bulundu.
TIKLAYIN - Erdoğan'dan AKP'li milletvekillerine 'İlker Başbuğ' çağrısı: Süratle hepiniz dava açmalısınız
Ukrayna ziyareti nedeniyle partisinin grup toplantısını bir gün gecikmeyle gerçekleştiren Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bu millet bugün de mazluma sırtını çevirmemiştir, çevirmeyecektir. Ancak 2015 yılından itibaren Suriye'deki kriz tamamen kontrolden çıktı. Durum rejimin ve terör örgütlerinin sınırlarımızı taciz etmeye başladığı, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini doğrudan tehdit ettiği bir noktaya vardı. Rusya ile yaşadığımız ve bir provokasyon ile algıladığımız uçak meselesi bizim açımızdan Suriye meselesini daha da karmaşık hale getirdi. Suriye hükûmetiyle imzaladığımız Adana Mutabakatı, Türkiye'ye gerektiğinde terör örgütlerini takip etmek için Suriye'ye operasyon düzenleme hakkı tanıyor. Bu çerçevede ilk olarak 2016 Ağustos'unda DEAŞ ve PKK'ya yönelik ilk harekâtımız Fırat Kalkanı'nı başlattık. Bazıları, 'Suriye topraklarında ne işin var' diyor. Suriye, Amerika'yı da davet etmedi, sadece Rusya'yı takip etti, ama bizim elimizde kapı gibi Adana Mutabakatı var. "
"Tüm bu süreçleri Amerika ile, Rusya ile birlikte en üst düzeyde tesis ettiğimiz temaslarla vardığımız mutabakat ve iş birliğiyle yürüttük. DEAŞ'ın varlığı büyük ölçüde kırılmış olmasına rağmen güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşturma çabaları hiç durmadı. Amacın DEAŞ'la mücadele değil bir başka terör örgütü eliyle Suriye'yi bölme olduğu açıkça ortadaydı. Asıl dert petrol kuyularıydı. Kimin iştahını kabarttığı da ortadaydı. Bunun üzerine 2019'da Amerika ile de mutabakatı sağlayarak Barış Pınarı Harekâtı'nı başlattık. "
"Bugün geldiğimiz noktada ne İdlib'dekine ne Barış Pınarı Harekâtı bölgesindeki güvenli bölge mutabakatlarının gerçek anlamda işlediğini görüyoruz. Hassasiyetimizi ve kararlılığımızı her fırsatta belirtmemize rağmen Suriye'de anlaşmalara uyulmuyor. Askerlerimize yapılan saldırı Türkiye açısından Suriye'de yeni bir dönemin miladıdır. Askerlerimize karşı taammüden yapılmış bir saldırıdır. Hiçbir şeyin aynı şekilde devam etmesine izin veremeyiz. 76 kişiyi orada etkisiz hale getirdik. Fazlası var, azı yok. Şayet taraflardan biri uymayacaksa bu mutabakatlar niçin yapılıyor? "
"Suriye'deki milyonlarca insanı canımız pahasına savunuyoruz. Bunun için ölen her insanın acısını yüreğimizde hissediyoruz. Elbette bunları yaparken vatandaşlarımızın huzurunu, sınırlarımızın güvenliğini, devletimizin bekasını da gözetiyoruz. Her kim, 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var' diye soruyorsa bilin ki ya gafildir ya da taammüden bu ülkenin ve milletin hasmıdır."
"Suriye'deki gelişmeler bizim hem İdlib'de hem de tüm sınır hattımızdaki güvenlik stratejimizde değişiklik yapmaya mecbur bırakmıştır. İdlib'den kontrolümüz altındaki ülkelere ve sınırlarımıza harekete geçen kişi sayısı bir milyonu aştı. Bu çarpık fotoğrafı düzelterek İdlib halkının evinde yaşamasını sağlamakta kararlıyız. Bundan sonra vardığımız mutabakatların ihlali anlamına gelen hiçbir adıma göz yummayacağız. Öncelikle İdlib'de rejimin gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesini dün akşam Sayın Putin'e ifade ettim. Şu anda iki gözlem noktamız rejimin gerisinde kalmıştır. Şubat ayı sonuna kadar geri çekilmelerin tamamlanmasını umuyoruz. Rejim bu sürede geri çekilmezse Türkiye bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır. Bugüne kadar rejimin İdlib'de yaptığı saldırıların gerekçesi olarak sunulan ateşkes ihlalleri en başından beri tek taraflı olmamıştır. Suriye'deki en sorunlu grupların ülkenin dört bir yanından getirilerek özellikle toplandığı İdlib'de işlerin kolay yürütülemeyeceğini herkes biliyordu. Rejim nasıl muhalif grupların en küçük bir ihmaline ağır saldırılarla karşılık veriyorsa, bundan sonra da rejimin ihlalleri de askeri unsurlarına dönük olarak mukabil şekilde cevaplandırılacaktır. "
"TSK, İhtiyaç duyduğumuz her an tüm harekât bölgelerinde ve idlib'de serbestçe hareket edecek gerektiğinde operasyon yürüteceklerdir."
"Madem terör örgütünün saldırıları garantör ülkeler tarafından durdurulamıyor, öyleyse bizim bu işi bizzat kendimizin yapması kaçınılmaz hale gelecektir. Önümüzdeki günlerde bu çerçevede beklediğimiz adımların atılmaması halinde Barış Pınarı bölgesinde başlattığımız harekâtı sağ, sol ve alt taraftan sürdürmekte tereddüt etmeyeceğiz. Türkiye'nin Suriye'deki güvenlik ihtiyaçları karşılanana kadar Türkiye'nin izleyeceği yeni yol işte bu şekildedir. Bizim hiçbir müttefikimizle, hiçbir dostumuzla karşı karşıya gelmek gibi bir niyetimiz, amacımız kesinlikle söz konusu değildir."
"Rusya ile olan dostluğumuzun ve iş birliğimizin sürmesine özel önem veriyoruz; ticaretten turizme, savunma sanayisinden enerjiye kadar derin ilişkilerimizin olduğu Rusya'dan beklentimiz Suriye'deki hassasiyetimizi anlamasıdır."
"Bu kadar Suriyeli bu konuştuğunuz ülkelere mi gidiyor? Bu kadar Suriyeli, 4 milyon, bizim topraklarımızda kalıyor. Onlara biz ev sahipliği yapıyoruz. Bakın şimdi briket barınaklar yapmaya başladık. Bir güvenli bölge oluşturduk. İdlib’den gelmekte olan Suriyelileri şu anda planladık ve yoğun bir şekilde buna çalışıyoruz. Biz dertliyiz ya bunların böyle bir derdi var mı? Onların derdi, 'Acaba biz bu PKK’yı daha fazla nasıl silahlandırırız, öyle silahlandıralım ki bunlar Türkiye'ye karşı orada ayakta durabilsinler.' Onların derdi bu. Onların derdi kim? Türkiye. Neden? Çünkü Türkiye bunları orada işgal gücü olarak tanımaz. Ama bunu rejim dahi maalesef bilmiyor veya bilmek istemiyor. Çünkü ben rejimin terör örgütlerin etnik yapılarına karşı tavrını çok iyi bilirim. Bu o dost olduğumuz günlerden kalan bir mirastır bana. Onlardan hiç hoşlanmaz. Kürtlere pasaport dahi vermezdi, kimlik dahi vermezdi bu Esed. Ben aksini söylerdim o vermedi. Esed aynı Esed."
"Kudüs konusunda duruşumuzla Hristiyanların ve bir kısım Musevi’nin de hakkını savunduk. ‘Yüzyılın Anlaşması’ barış değil, işgal ve ilhak planıdır."
"Açıklanan planın yegane hedefi 70 yıldır aralıksız süren İsrail’in işgal, yıkım ve gasp politikalarına meşruiyet kazandırmaktır. Filistin toprakları 1947’li yıllarda neydi, bugün ne oldu? 1947 öncesi haritayı görüyorsunuz. 1947 öncesi Filistin topraklarının durumu böyle. Şu anda yapılmak istenen Filistin topraklarını İsrail toprakları haline getirmek. Şu anda yapmak istedikleri İsrail’i bu hale getirmek. Ne yazık ki Filistin’i de İsrail’in o zamanki haline dönüştürmek. Bu BM’ye de gelecek. Tartışmasını yapacağız, o ayrı bir mesele, fakat kendileri de birbirlerine düştüler."
"Şimdi buradan soruyorum akıl, vicdan, ahlak sahibi hangi kimse bu vahşete rıza gösterir? Evlerine kavuşma hayaliyle duran Filistinlilerin kendi topraklarına dönme hakkının olmadığını söylüyor bu plan. Neredeyse orada kalacaklar. Bunlar birer işgalci. Demek ki Trump bu işgalcilerin arkasında duruyor. Kudüs ve Filsitin'in göz göre göre İsrail'e peşkeş çekilmesine kim izin verebilir!"
"Türkiye olarak Fislitin’i işgal, Kudüs’ü gasp etme anlamına gelecek bu planı hemen reddettik, tepkimizi açıkça ortaya koyduk."
"Şu anda maalesef Amerika gerek şahsıma gerek istihbarat başkanıma yönelik tehditler sallıyor. Daha da ilerisi, Türkiye’deki bazı finans kuruluşlarını da tehdit altına alıyor. Ne yaparsanız yapın bunu kesinlikle başaramayacaksınız. Filsitin’de o kadınların direnişi karşısında bize düşen en az onların direnişi kadar dik durmaktır. Bunu başarmamız lazım. Çok büyük paraları olabilir, çok büyük silahları olabilir ama biz şunu biliyoruz; nice az inanmış toplulukları inanmamış kalabalıkların üzerine galip kıldık diyor. Planla ilgili ikircikli ifadeler kullanan kimi devletler de kamuoyundan gelen tepkiler karşısında farklı tutum almaya başladı."
"Türkiye’de milli iradeye ve TBMM’de sürekli tuzak kuran sürekli bu yüce kurumu yıpratmaya çalışan bir zihniyet var. Zahirde demokrat görünen ama aslında faşistin önde giden jakoben zihniyetin yeni bir oyunuyla karşı karşıyayız. Suça karışmış asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanabilmelerinin önünün açılmasıdır. TBMM, bu önemli düzenlemeyi 25 Haziran 2009’da grubu bulunan 4 partinin ittifakıyla gerçekleştirmişti. Bu partilerden biri de CHP’dir. Malum durmuş saat bile günde iki defa doğruyu gösterebilir. O dönem CHP, her nasıl olmuşsa bu konuda doğru bir tutum sergilemiştir. Hatta bu düzenleme ile ilgili AKP Grup Başkanvekilleriyle görüşmeye gelenlerden biri de Kılıçdaroğlu’dur. Bu düzenleme komisyon ve genel kuruldan geçip kanunlaşmıştır. Sayın Elitaş iyi bilir. Düzenlemenin amacı darbelere zemin hatırlayan hukukun işlemesinin önüne geçen yanlış bir uygulamanın düzeltilmesidir. Suç işleyen kişinin asker kimliğinin ona ayrıcalık tanımasının ne hukukta ne de demokraside yeri zaten olamaz. Dönemin Meclis tutanaklarına komisyon genel kurul görüntülerine baktığımızda CHP'liler başta olmak üzere tüm Meclis’in bu düzenlemeyi desteklediğini görüyoruz. Meclisimizin gayet doğru bir karar verdiğini düşünüyoruz. Zaman zaman yanlış değerlendirmeleriyle kamuoyunun önüne çıkan eski bir genelkurmay başkanı, kendisini gayet iyi tanırım, bu düzenlemeyi bahane ederek Meclis’imizi toptan itham eden birtakım açıklamalar yapmıştı. Ben özellikle kendi grubumuza sesleniyorum, hepiniz süratle dava açmalısınız. Meclis’in yasama yetkisini dışarıdan birilerinin kalkıp da atıp tutmak suretiyle yere çalmaya hakkı yoktur. Maalesef bu açıklamalara CHP’den ve diğer partilerden destek verilmiştir, daha önce aksi kararı aldıkları yönünde. Bu karara FETÖ gölgesi sürülmeye çalışılması en hafif tabiriyle meclise saygısızlıktır. Bu düzenlemeye destek veren tüm milletvekillerinin böyle bir ithama maruz bırakılması yasama dokunulmazlığına ve milli iradenin temsilcilerine yönelik gayet bilinçli bir saldırıdır.
Süratle bu parlamentonun hukukunu hep beraber korumamız lazım. Bu hukukun gereği neyse bunu yapmamız lazım. Meclis’i ve milletvekillerini aşağılayarak sadece vesayet zihniyetine hizmet edilebilir. Bu boru göstermeye benzemez. Parlamentonun hukuku boruyla sindirilemez.
Emekli bir askerin peşine düşüp yasama dokunulmazlığını izama yeltenenler herhalde kendi geçmişlerinden utanıyorlar. Aksi takdirde böyle bir yanlışa düşmezlerdi. CHP’nin geçmişinde hatalar vardır ama müsterih olsunlar bu konu göğüslerini gere gere savunabilecekleri bir meseldir.
Bir çağrıda bulunmak istiyorum. Elazığ ve Malatya’da meydana gelen depremden etkilenen vatandaşlarımız için bir yardım kampanyası başlattık. Dün çıkmış konuşuyor Kızılay’ın bir çadırını bile görmedim. Ya senin gözün var ama göremiyorsun. Ve girdiği çadırda bile kendisine göre sol tarafta, solcu ya, buna rağmen görmüyor. Çadırın solunda Kızılay’ın sağında AFAD’ın amblemi var. Görmüyor. Bu amaçla Ziraat Katılım’da bir hesap açtık. Milletvekillerimizden bin liradan az olmamak üzere açılan bu hesaba 21 Şubat’a kadar katkıları yapmalarını bekliyoruz. Ayrıca Türkiye genelinde de teşkilatlarımızın bu kampanyaya katılma iradeleri hakları mevcuttur."