Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı direnişiyle ilgili olarak, "Her şey çok profosyonelce hazırlanmıştı. Taktikler, mesajlar ve tweetler kullanılacak ve hazırlanan fotoğraflar filmler adım adım hesaplanmıştı. Bazı uluslararası çevreler bu tertibin içindeyken, olmayanları kandıracak, yalan haberlerle bu tertibin içine çekecek hazırlıklar yapılmıştı" dedi.
Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
İşte Başbakan'ın konuşmasından önemli satır başları şöyle:
"'Beni görmüyor musun, beni inkar mı ediyorsun" diyordu. Bir haftalık çalışmanın neticesinde bu kadar insanın Kazlıçeşme’ye toplanması, heyecanı sloganı canlı tutması, milletimizin bu olaylara karşı tepkisini ortaya koyuyordu.
Farklı partilere gönül vermiş kardeşlerimizin bulunması da mitinglerimizin anlamını daha da pekiştiriyordu. MHP’den, BDP’den, BBP’den Saadet Partisi’nden partililer, büyük Türkiye’ye sahip çıkanlar, yakıp yıkmaya karşı çıkmak için orada bulunuyordu.
Kazlıçeşme’de toplanan bir milyonu aşkın insan demokratik tepkisini coşkuyla ortaya koyduktan sonra kimseye zarar vermeden dağılmıştır. İşte demokrasi budur, demokratik hak kullanılması budur.
Bizim kimseye demokratik hakkını hukuk içerisinde kullanma diye bir yaklaşımımız yok ki. Miting mi yapacaksın yap. Ama hukuk çerçevesi içinde yap. Bunun dışına çıktığın zaman işte burada sıkıntı yaşanıyor. Bize sürekli Taksim’deki toplanan insanların mesajını aldınız mı diye soranlar, acaba Sincan’daki yüz binlerin, Kazlıçeşme’deki bir milyonu aşkın insanın mesajını alabildiler mi? Anlıyorum ki bazı televizyonlarda bazıları yorumlar yapıyor, hala bunu alamayanlar var. Burada bir hususa dikkatleri çekmek istiyorum.
Ülkemizdeki medya kuruluşları bu tertip için hazırlıklıydı, uluslararası medya hazırdı. Sosyal medya bu iş için donanımlı hale getirilmişti. Ülkemizin belli sermaye grupları faiz lobisi, içerde dışarda belli örgütler bu iş için hazırlıklıydı.
Dikkat edin Taksim’de diğer illerde polise karşı, kamu binalarına, sivillere karşı çok ağır şiddet uygulanırken, bu vandallık, bu barbarlık çarpıtılarak, masum bir çevre eylemi gibi lanse edildi. Herşey çok profesyonelce hazırlanmıştı. Taktikler, mesajlar ve tweetler kullanılacak ve hazırlanan fotoğraflar filmler adım adım hesaplanmıştı. Bazı uluslararası çevreler bu tertibin içindeyken, olmayanları kandıracak, yalan haberlerle bu tertibin içine çekecek hazırlıklar yapılmıştı.
Yurtdışında ördek avında tekneden düşen birinin fotoğrafı TOMA’nın altında kaldı gibi gösterildi. Suriye’e bir yaralının fotoğrafı, CHP’li milletvekili tarafından servis edildi. 7 gasp suçundan mahkum olan üzerinde beyaz önlük olan zanlı, “doktorlar gözaltına alınıyor” haberine lanse edildi.
Buna benzer nice yalan, fotoğraf, bilgi, belge sistemli şekilde dolaşıma sokuldu. Bunların en vahim tarafı bazı siyasetçiler, bazı sanatçılar, bazı medya kuruluşları, STK’lar bunları araştırmadan dolaşma soktular, ya da bunu sağladılar. Bu tertibin içinde olmadığı halde, Türkiye’deki bu olaylar hakkında uluslararası değerlendirme yapan herkesi daha dikkatli olmaya, bir karar vermeye davet ediyorum. Bu olaylar, daha en başından itibaren, polisin çevreci gösterilere şiddet uygulaması gibi sunuldu ve sunuluyor. Bu tamamen yanlıştır.
Güvenlik güçlerimiz, demokrasi ve hukuk sınırları içinde son derece sabırlı şekilde, şiddet eylemlerine karşı başarıyla mücadele vermişlerdir. Hatta polisimiz sistemli bir şiddet hareketi karşısında, demokratik bir tavır sergilemiş ve demokrasi sınavından başarıyla geçmiştir.
Biliyorsunuz gelenler oldu, kendilerini dinledim. Hepsinin hep söylediği, polis şöyle şiddet uyguladı, şunu yaptı bunu yaptı. Şiddet uyguladı da ne yaptı dedim? Biber gazı sıktı. En doğal hakkıdır sıkar.
Laf dinlenmediği zaman polis bu yetkisini kullanır. Kalkıp da kurşun attı mı, silah attı mı? Yok. Bakın iş. 16. 17. Güne gelince, işte Adana’da yaşanan olay. Ve daha ileri gitti Mecidiyeköy’de bir komiserimiz silahlı bir, maalesef mermi neticesinde midesinden yaralandı. Bir diğer kardeşimiz ayağından yaralandı. Rabbim onları milletimize sağlığıyla lütfetti. Biz yine şifa diliyoruz.
Ama buna benzer olayı bizim polisimiz uygulamadı. Böyle davranan polise biber gazı kullandı diye yapılmayan kalmadı. Hep bir ağızdan hepsi aynı şeyi söylediler. Dünyaya bu yönüyle takdim ettiler. Şiddet uygulayan kim? Terörist, anarşistler şiddet uyguluyor. Efendim orada çevreci gençler de var, AK partililer de var. Olabilir. Ak Parti'ye geçmiş, oy vermiş de olabilir. Bu onu temize çıkarmıyor ki. Kişi arkadaşının dinindendir. Kişi sevdikleriyle beraberdir. Bütün vaka budur.
Kamuoyu araştırmasında gördük ki, Gezi Parkı içinde olanların yüzde 76’sı CHP’ye oy vermiş. Yüzde 16’sı. AK Parti 1,2, MHP 1,2. Tablo bu. Bu tablo içerisinde bize oradan girmek suretiyle yumuşatacaklar, buraya böyle bakın diyecekler. Yanlış yanlıştır. Kimden gelirse gelsin. Bizi ilgilendirmez, yapılan iştir önemli olan. Ne yapıyor bunlar? Terör mü estiriyor, yoksa barışa mı çağrı yapıyor. Bu bizim için önemli.
Bütün hazırlıklara, tertiplere rağmen en başından itibaren halk bu şiddet eylemlerini tasvip etmemiştir. Halk evlerinde gelişmeleri sabırla, itidalle izlemiş. Ankara Sincan ve İstanbul Kazlıçeşme’de toplanarak bu oyunu bozmuştur. Birilerinin bu muhteşem kalabalığı görmemesi, görmezden gelmesi son derece tabiidir. Sokaklarda şiddet eylemlerini halkın tepkisi gibi lanse edenler, halk sokağa çıktığında kaçacak delik aramışlardır.
Taksim’de bir eylemciyi gösterip Türkiye ayakta yaygarası çıkaranlar, milyonlar sokağa çıktığında bunu görmemiştir. Biz kusura bakmasınlar bunu göstermeye devam edeceğiz. Hem içerdeki hainlere, hem dışardaki işbirlikçilerine göstermeye devam edeceğiz. Cuma günü Kayseri’de Cumartesi günü Samsun’da, Pazar günü Erzurum’da devam ettireceğiz. İçerideki hainler, dışarıdaki işbirlikçiler Türkiye’nin gerçek fotoğraflarını görmek istiyorlarsa, buyursunlar Kayseri’ye Samsun’a Erzurum’a baksınlar.
Tıpkı Ankara ve İstanbul’da olduğu gibi sadece AK Partilileri değil, bu çirkin oyuna tepki gösteren her bir kardeşimizi bu mitinglere bekliyoruz. Partisi ne olursa olsun, hepsini bekliyoruz.
Demokrasiye hukuka sandığa, büyük Türkiye’ye sahip çıkan herkesi Anadolu’da meydanlara bekliyoruz. Bunlar Gezi Parkı halkındır diyorlardı, Taksim halkındır diyorlardı. Ama dertlerini halka değil, İngilizce olarak uluslararası medya kuruluşlarına, örgütlere kurumlara anlattılar. Meselelerini Anadolu’ya Trakya’ya anlatamadılar. Gittiler BBC’ye, CNN’e Reuters’a Avrupa Parlamentosu’na anlattılar. Çünkü bunların arkasında halk yok. Anadolu, Trakya yok. Bunların arkasında işbirlikçileri durumunda olan medya var, sermaye var, faiz lobisi var. İşte onun içinde sorunlarını millete değil İngilizce olarak oralara iletiyorlar.
Bir şeyi de açık açık konuşmak durumundayız. Bazı sendikalar, bazı STK’lar var. Dün iş bırakma çağrısı yaptılar. Ne oldu? Vaka bu. Hani ne oldu? Çünkü yaptığınız çağrı kanunsuz. Yaptığınız çağrı hukuka aykırı. Hele hele, hele hele, Tabipler Birliği’yle alakalı söylüyorum. Sen kanunsuz bir eyleme nasıl destek verirsin? Sen hastaneleri boşaltma içine nasıl girersin yahu? Sizin insan sevgisi nerede? Hastalarla ilgilenme aşkınız nerede? Bunlarda insan diye bir dert yok. Bunların herşeyi menfaate dayalıdır. Aklı selim gaip geldi ve beklediklerini alamadılar. Bunlar güya solcu, emeğin alın terinin halkın yanındalar.
Başbakan Erdoğan konuşmasında "Banka reklamlarında oynayıp kapitalizmi eleştirenler ne kadar solcuysa, işte bunlar da o kadar solcudur." diyerek Memet Ali Alabora'yı yeniden hedef gösterdi. Başbakan Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: Aidatlarıyla besledikleri bu örgütlerin üst yönetimlerinin her toplumsal olayda nerede durduklarına dikkat etsinler. Ergenekon eylemlerine dikkat edin, en ön saftalar. Cumhuriyet mitinglerinde en ön saftalar. Demokrasiye milli iradeye yönelik her girişimde bunlar en ön saftalar. Bunlar baş provokatörler, bunlar baş piyonlardır. Banka reklamlarında oynayıp kapitalizmi eleştirenler ne kadar solcuysa, işte bunlar da o kadar solcudur. Faiz lobisinin kuklası olanlar ne kadar emek taraftarıysa bunlar da o kadar emek taraftarıdır. Neyse ki maske artık düştü. Kimin ne olduğunu artık milletçe gördük.
Dün asla bir araya gelemeyeceklerin, nasıl bir araya geldiklerini hem Türkiye hem dünya görmüştür. Ulusalcılarla bölücülerin kardeşliğiyle, sözüm ona dindarlarla din düşmanlarının ittifakının aynı hedefe saldırdıklarını herkes görmüştür. Bir tarafta ellerinde Türk bayraklarını sallayanlar, diğer tarafta Türk bayrağını alçakça yakanlar bir araya geldiler. Bir tarafta Gazi Mustafa Kemal’i istismar ettiler, bir tarafta bölücülerin paçavralarıyla yanyana getirdiler. Bir tarafta güya namaz kıldılar, camiye ayakkabıyla girdiler ve alkol kullandılar camilerimizde. Başörtülü kızlarımıza el uzattılar.
Bir tarafta ağaç dediler, hak dediler, demokrasi dediler. Ağaçları tahrip ettiler, o ağaçları tarumar ettiler. Gezi Parkı’nda kaldırım genişletmede 12 ağaç söz konusuydu. Ama bunların onlarca yıktıkları ağaç söz konusu. Yaktılar, yıktılar, saldırdılar ve herkesi rahatsız ettiler. Buyurun işte Pazar günü üniversiteye giriş imtihanı vardı. O gece sabah 4’e kadar tencere tava. Öyle devam ettiler. Bu ifademden çok rahatsız. Beni sen üçe dörde kadar rahatsız etme hakkın var mı? O yavruları rahatsız etmeye hakkın var mı? Kadıköy’den al, İstanbul’un her yerinde aynı şeyi yaptılar. Senin böyle bir hukuk okuman söz konusu mu? Böyle bir hukuk var mı yahu? Sen beni nasıl rahatsız ediyorsun. Hala tencere tava çalmayı bile özgürlük olarak niteleyenler var. Bunların özgürlük anlayışı da farklı. Bu oyun artık bozulmuştur. Önce millet, milletin hükümeti, milletin partisi olan AK Parti bozmuştur.
En başından itibaren masum, sivil, demokratik hak arayışlarıyla art niyetli şiddet kullanan demokrasiye hükümete yönelik hareketleri birbirinden ayırdık. Gezi Parkı'nda gerçekten ağaç için eylem yapanlarla, bunları kullananlar arasında çok net çizgi çizdik. Gezi parkı eylemlerine katılanlarla oturduk, saatlerce istişare ettik. Bazı sanatçılarımızı dinledik. Hem bazı sanatçıları hem de STK temsilcilerini kabul ettik. Kararımızı çok anlaşılır biçimde açıkladık. Yargı kararını bekleyeceğiz dedik. Lehimize çıksa bile halk oylaması yapacağız dedik. Gezi Parkı projesini halkın onayından sonra yapacağız dedik. Halkımız kalkar da hayır derse biz bundan vazgeçeceğiz dedik. 2011 Haziran seçimlerinde biz bunları halkımıza sunduk. Halkımız bizi destekledi. Diğerlerinde zaten proje falan yok ki. Diğerleri sadece hakaret edecek sadece vuracak. Var mı bir projen? Yok.
Ama biz Gezi Parkıyla alakalı şehir müzesini açıkladığımız zaman, üçüncü havalimanını, Yaslıada'yı, Sivriada'yı açıkladığımız zaman. Galataport'u, Haydarpaşa port’u açıkladığımız zaman İstanbul halkı çok farklı bir heyecanı yaşadı. Bunları nasıl görmemezlikten gelirsiniz. Gezi Parkı halkın olsun diyorlardı. Çark etmeye başladılar. Bize orayı boşaltma sözü verenler anında çark ettiler. Eyleme devam ettiler. Hukuk devletinde yapılması gerken neyse, Taksim’i, Gezi Parkı’nı bu işgalcilerden temizledik. Şimdi oralardaki o ağaçlar yeniden dikiliyor. Çiçeklendirme çalışmaları yapılıyor. Dün utandım. Bir profesör çıkmış utanmadan sıkılmadan, Gezi Parkı diyor çöplükten geçilmiyordu, Anıt aynı şekilde geçilmiyordu. Ayıptır, ya İstanbul’u tanımıyorsun, temizlikse bu AK Partili belediyelerin en büyük başarısıdır ya. Sen bunu nasıl söylersin? Ama kirlilik bunların ruhunda var. Biz diyoruz ki işte burası halkındır. Gezi Parkı sahibine teslim edilecek diyoruz. Tekrar Gezi Parkı'nı sahibine, halka teslim ettik. Yaptığımız iş bu.
Taksim Meydanı, meydan olarak 103 bin metrekare. Burada Topçu Kışlası, yeni proje olarak şehir müzesi 11 bin metrekare. Yani yaklaşık yüzde 10’a oturacak. Bunun dışı yine halkın çok rahat kullanabileceği bir düzenlemeyle en ideal bir projeyle halkın hizmetine sunulacak. Şehir müzesinin içinde kalan ağaçlar yine kalacak. Sökülen 70-80 ağaç şehir müzesinin çevresine dikilecekler. Şehir müzesi de, yok ciddi bir müzemiz Türkiye’de. Şehir müzesi olarak yok.
Topkapı Sarayı’nda TBMM depolarında çürümeye terk edilmiş binlerce obje var. Bir Fransa bakıyorsunuz Louvre Müzesi’yle iftihar ediyor. Bizimki o kadar büyük değil ama böyle bir müzemiz olsun, iftihar edelim. Bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Yargıyı bekliyoruz zaten. Halk oylamasını da yapacağız. Şimdi bu aşamadan itibaren şiddet kullanan, bir araç olarak benimseyen, hiç kimseye hiçbir örgüte müsamaha gösterilmesi söz konusu değildir.
Bütün bu olayların ilk tespitlere göre 100 trilyonu aşmış vaziyette. Kimin parası bu? Milletin değil mi? Burada fakir fukaranın hakkı yok mu? Hani ya siz fakir fukaradan yanaydınız? Sizi rahatsız eden neydi ya? Bu huzurlu ülkeyi ne oldu da siz böyle karıştırdınız? Kimin oyununa gelerek bu milletimi huzursuz ettiniz? Esnafımı tüccarımı niçin rahatsız ettiniz? Vatandaş çocuğunu yanına alıyor eve gidecek, giyimine kuşamına bakıyor hakaret, saldırı taciz. Aynı şekilde aracında gidiyor filanca, taciz. Bakanlarımıza varıncaya kadar. Sen yüreğin varsa, düşüncene güveniyorsan düşünce hürriyeti sınırsız zaten bu ülkede. İnancına güveniyorsan korkma, rahatlıkla yaşa. Ama bunlar ne düşüncelerine güveniyorlar, güvenmedikleri için düşünce özgürlüğüne zaten bunlar karşı. İnanç hürriyetine de bunlar karşı. Ama biz düşüncemize, fikrimize güveniyoruz. Düşünce özgürlüğü için azami ölçüde yasal düzenlemeler yaptık.
10 yıl önceyi düşünün, 10 yıl önce. Bu yapılanlar yapılabilir miydi bu ülkede? Bunların kadir kıymet diye bir şey yok. Şu atılan adımların hepsi ortada. Fakat onlar ne yaparlarsa yapsınlar biz özgürlüğü kazanmanın bedeli ne olursa olsun, biz bu bedeli ödeyerek özgürlüğü kazanacağız. Esnaf bunlardan illallah dedi. Üniversite öğrencilerini sokağa döküyorlar. Bazı rektör, dekan, öğretim üyeleri. Bu öğrencilere bunca imkanı veren iktidar AK Parti iktidarı değil mi? Neyini kısıtladık? Yurtsa tarihinde görmediği yurtları yaptık. Tarihinde görülmeyen burs verdik. Lisans öğrencileri 45 lira alırken 280 lira alıyor. 200 lira da beslenme yardımı alıyor. Bire on katlanmış vaziyette.
Bunu solcuysan eğer komünist ülkelerde göremezsin. Harç harç harç, bunu da biz kaldırdık. Bu kadar hassas, bu kadar gencinin hukukunu koruyan iktidar, muhatap olduğu bu. Bu örgütler lisemize de soktu. Bu liselerdeki öğrencileri, bazı kendilerini bilmez müdürler, öğretmenler bakın kendini bilmez diyorum ve istisna ediyorum. yoksa bizim için öğretmen başımız üzerinde tutmamız gereken insandır. Ve bu yavrularımızı sokağa döktüler. Bu yavrularımıza biz, okulların yapımından tutunuz, ücretsiz kitaba kadar bütün bunları yaptık. Aynı şekilde Fatih projesiyle yeni dönemin adımlarını atıyoruz. Sınıflarımızı 30 öğrenci standardına yükseltiyoruz. Hiçbir dönemde olmayan, Milli Eğitim’e milli bütçenin yüzde 50’sini ayırma sürecini biz başlattık. Personel atamada, birinci sırada personel atamasını Milli Eğitim’de yaptık. Hala devam ediyor. Bazıları çıkıyor şu kadar eksik var. Eyvallah, tabi var. Bunu inkar etmiyoruz. Bunu sen bir anda kapatamazsın. Bu bütçeyle alakalıdır. Bizden önceki dönemde siz bunu da yapamadınız.
Polisimizde kanunların kendisine verdiği yetki dairesinde, bundan böyle hiçbir hukuka göz yummayacak, gerekeni yapmaya devam edecektir. Polisimizi daha da güçlendireceğiz, müdahale gücünü artıracağız.
Elbette bu olayları inceliyoruz, inceleyeceğiz. Araştıracağız. Arkasında kimlerin olduğunu, şiddet uyguladığını hukuk dairesinde belirleyeceğiz. Bu olayları tüm boyutlarıyla analiz etmeye sorunları da çözmeye devam edeceğiz. Bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bundan yaklaşık 3 yıl önce, CHP 33. Kurultay’ını yaptı. Şu andaki zatı genel başkan olarak seçti. Bu yeni başkan CHP’ye gönül vermiş vatandaşlarımız tarafından umutla karşılandı.
CHP’nin değişeceği, etkin muhalefet umudu vardı. Ama bu yeni genel başkan, ilk günden itibaren hayal kırıklığına sebep oldu. Oturduğu koltuğu maalesef dolduramadı, çok zayıf kaldı.Her gün yeni bir yalanı çıktı. Her gün çark etti. Kendi söylediğini kendisi yalanladı. O kadar ki bütün CHP kitlesi kendisine güvendiği halde, oy vereceği sandığı dahi bulamadı oy kullanamadı.
Peki ne dediler? Acemidir denildi, kendisini geliştirir denildi, değişir denildi. Aradan geçen 3 yıla rağmen bu zat lider olamadı, genel başkan olamadı. Olsa olsa CHP’de genel müdür olarak kaldı. Geçmişte genel müdürlüğünü yaptığı SSK’yı nasıl batırdıysa, CHP’yi de tepetaklak aşağılara çekmeye başladı. Şu anda kamuoyu yoklamaları onu gösteriyor. Böyle bir partinin, böyle bir genel başkanın oluşturduğu hayal kırıklığını biz çok iyi anlıyoruz.
Biz doğrusu böyle bir genel başkandan memnunuz siyasette. Fakat Türkiye’de muhalefet boşluğu olmasını talihsizlik olarak görüyoruz. İşte maalesef hayal kırıklığı içindeki kitleleri çok açık provokasyonlar neticesinde sokağa dökmüştür. Meclis’teki partisi tarafından etkin şekilde temsil edilemediğini düşünenler sokağa çıkmıştır. Bazı milletvekilleri de son derece sorumsuz sokağı adres olarak göstermiş, sokak sokak çatışma çağrısı yapmışlardır.
Bir milletvekili çıkıyor bizim polisimize en ağır ifadelerle küfrediyor. Kamera kayıtlarında var. Biz kendimizden vazgeçtik. Onlara küfür ediyor. Bir başka milletvekili küfür eden gençlere para veriyor. Ne kadar fazla küfür ederseniz o kadar fazla para vereceğiz. Günlerdir, CHP milletvekili gibi terör örgütü militanı gibi mezhep çatışması için tahrik ediyor, attığı tweetlerle her türlü yalanı söylüyor.
Bir tanesi maalesef İstanbul’da Divan Oteli’nde, orada gösterileri yapanlar, artık açıklıyoruz. Divan Oteli’ne giriyorlar, otelden oraları yönetiyorlar. Ama orada onlarla beraber olan milletvekillerinden bir tanesi de benim valime her türlü hakareti yapıyor telefonda. Sen milletvekili misin eşkıya başı mısın? Nesin sen?
Bizim bu Hatice’miz gerçekten Şırnak’ta AK Parti’nin muhafazakar demokrat kimliğinin mücadelesini çok güçlü veren bir kızımız. Hani bu CHP Atatürk’ün partisiydi? Bu nasıl Atatürk’ün partisi ki, Atatürk’ün yanında bölücü başlarının resmi var? Neredesiniz CHP’liler, neredesiniz ulusalcılar? O anıtı ne hale getirdiler niye temizlemediniz? Kim temizledi orayı? Bu milletin polisi gitti temizledi. Vaka ortada.
Bu genel başkan ve bu yönetimin elinde CHP, irili ufaklı terör örgütlerinin sığınağı olan bir parti durumuna düşürülmüştür. CHP genel başkanı çıkıyor, polis emirlere itaat etsin çağrısı yapıyor. Genel başkan gibi davranmayı başaramıyor, Terör örgütü militanı gibi davranmayı çok iyi başarıyor.
O Vandallar gelip seni başbakan mı yapacak? Artık bu kadar mı çaresizsin. Sandıktan umudunu bu kadar mı kestin? CHP aylardır çözüm sürecine karşı çıktılar. Bizi bölücülükle suçladılar. Akil insanlar heyetini rahatsız ettiler. Sonra geldiler Taksim’deki o bölücü paçavralarını savunur onları himaye eder duruma düştüler. Hakkari’de nasıl Türk bayrağı sallayamadılarsa, Ankara’da Türk bayrağının yakılmasına çıtlarını çıkaramadılar. İnanın, Reyhanlı’ya yapılan saldırı da demokratik bir eylemdir onlara göre. Nitekim irtibatları ilişkileri tek tek ortaya çıkıyor.
Biz CHP’nin Reyhanlı saldırılarıyla ilgili irtibatlarını hatırlatmaya devam edeceğiz. Bu oyunların arkasından da yavaş yavaş çıkıyor. CHP’nin milletvekilleri içinde aktif var mı var, getirip götürenler olayların içinde mi? İçinde. Sağa sola bakmaya gerek var mı?
Bu süreç Reyhanlı saldırısının bir devamıdır. Tekrar ediyorum bu oyun bozulmuştur. Bu senaryo hedefine ulaşamadan çöpe atılmıştır. Hamd olsun, şimdi biz birileri gibi “öl de ölelim vur de vuralım” demeyeceğiz. Onu bahçeli yapıyor zaten. Biz ne kılıçdaroğlu’yuz ne bahçeli’yiz. Ne şu ne bu. Biz bu milletin değerleriyle hareket eden bir partiyiz.