Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ankara'da gerçekleşen katliama ilişkin ilk kez konuştu. Katliamdan devleti sorumlu tutan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı "iki yüzlülük ve samimiyetsizlikle" suçladı. Demirtaş'ın katliamda hayatını kaybedenler için düzenlenen anma etkinliğinde söylediği "Sizin bitişinizin sonu 1 Kasım olacak. Kasım'da diktatörü devirmek başkadır, diyeceğiz ve oradan başlayacağız işe" sözlerine atıfta bulunan Erdoğan, "Olay yerine gidip seçim gününü işaret edenleri, romantik kasım güzellemeleri yapanları ibretle izledik. Cenazeler toprağa verilmeden eylem çağrısında bulunanların ikiyüzlülüklerine şahit olduk" diye konuştu.
Erdoğan, Finlandiyalı bir gazetecinin “Ülkenizde sizin diktatör olduğunuz konuşuluyor, siz diktatör müsünüz? Bundan daha vahimi ise Ankara’daki saldırının içinde devletin parmağı olduğundan bahsediliyor. Bu iddialara ne cevap vereceksiniz?” sorusunu yanıtlarken şu ifadeleri kullandı:
"Diktatörün ülkesinde böyle soru soramazsınız. Bana çocuklarım, eşim başta olmak üzere her türlü hakaret sınırsızca yapılmaktadır. Biz bunları sabırla karşıladık. Halkın yüzde 52’yle seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı acaba diktatör ilan edenler kimler?”
Erdoğan, Ankara katliamının ardından İçişleri Bakanı Selami Altınok ve Adalet Bakanı Kenan İpek'in istifa edip etmeyeceği yönündeki sorusu cevaplarken iki bakanın durumunu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile kıyasladı. "Biz devlet yönetiyoruz, insanız, hepimizin hatası olabilir. Bir siyasi partiye genel başkan neden olunur. Siz partiyi iktidara taşıyamıyorsanız, neden istifa et dendiğinde etmiyorsunuz. Bu durumda istifa söz konusu değil ama istifa bekliyorsunuz. Yüzde 100 başarı bekliyorsunuz, olmayabilir" görüşünü savundu.
Devlet Denetleme Kurumu'nu görevlendirdiğini belirten Erdoğan, IŞİD, PKK, DHKP-C, YPG, dahil tüm ihtimaller üzerinde durulduğunu açıkladı. "Demokratik haklarını kullanan STK'ların bir araya geldiği bu elim olay hepimizi üzmüştür" ifadelerini kullanan Erdoğan, "Bu tüm milletimize yapılmıştır" dedi
Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile gerçekleştirdiği görüşmesinin ardından ortak basın toplantısında konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Öncelikle Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'ye teşekkür ederim ziyaretinden dolayı. Tarihsel olarak da iki ülke, önemli ilişkilere imza attı. İkili ilişkileri geliştirme konusunda da ortak kararlar aldık. 2014'teki 1 buçuk milyar dolarlık ikili ticaretimizi yukarı taşımak istiyoruz. 228 bin Fin turist geçtiğimiz yıl ülkemizi ziyaret etti. Avrupa başta olmak üzere birçok ülkeden 400 bin hasta Türkiye'ye şifa bulmaya geliyor. Ülkemizdeki hastaneler Avrupalı dostlarımıza da birinci sınıf hizmeti sunuyor.
Türkiye ve Finlandiya güç birliği yapıyor. BM'deki 'Barış için arabuluculuk' girişimine değer veriyoruz. Küresel barışın tesis noktasında önemli rol oynayacağına inandığım bu girişimi sürdürmek istiyoruz. Ankara Garı önünde 98 vatandaşımız hayatını kaybetti. Demokratik haklarını kullanan STK'ların bir araya geldiği bu elim olay hepimizi üzmüştür. Milletimize başsağlığı diliyorum. Türkiye'nin birliğine yönelik bu terör saldırısını şiddetle kınıyorum. Bu tüm milletimize yapılmıştır. Bu saldırılarla uzun zamandır mücadele ediyoruz. Son 40 yılda dahi bunu görmek mümkündür. Farklı isimlerle de olsa bu saldırılar sürmüştür.
PKK, DHKP-C ve DAEŞ karşımızda terör örgütü olarak var. Biz örgütleri, yöntemine ismine göre ayırmıyoruz. Çifte standart kullanan herkes teröre ortaktır.
Silvan'da ekmek almaya giderken bombayla öldürülen Fırat ile Bismil'de roketle öldürülen Elif için de, Suruç'ta ve Ankara'da hayatını kaybedenler için de yüreğimiz aynı samimiyetle yanmaktadır. Biz ölümler arasıdna yapmadığımız gibi, katiller arasında ayrım yapmıyoruz. Tüm terör örgütleri bizim gözümüzde aynı derecede alçaktır ve canidir.
Ankara Garı'ndaki saldırı bizim için sınavdır, sınamadır. Sadece maşalar değil, onları kullanan güçler de mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Milletce sabrımızın sınandığı bu dönemde, 78 milyon olarak hepimize düşen çok önemli görevler var. Diğer tüm hesaplarını bir kenara bırakıp ülkesini düşünenler ile başka hesapların dümen suyuna girmiş olanların ayırt edildiği günlerden geçiyoruz. Bu dönem bir turnosol kağıdı.
Şehitlerimizin, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın dul eşler, yetim kalan evlatları için kıllarını dahi kıpırdatmayanları tarih not ediyor. Terör örgütlerinin hepsini dile getirmeyenleri tarih kaydediyor. Alçakça katledilen vatandaşlarımızı, çocuklarımızı taş kesilmiş gibi görmeyenleri tarih kaydediyor. Terör örgütlerinin hepsini de onların karşısında durmayanları da tarih kaydediyor.
Daha bombanın dumanı dağılmadan ortada hiçbir bilgi yokken suçlu ilan etme yarışına girenlerin samimiyetsizliklerini üzüntüyle takip ettik. Olay yerine gidip seçim gününü işaret edenleri, romantik kasım güzellemeleri yapanları ibretle izledik. Cenazeler toprağa verilmeden eylem çağrısında bulunanların ikiyüzlülüklerine şahit olduk. Millete hakaret edenler, kışkırtan, kalemini silah gibi kullanmaya çalışanlar olduğunu da gördük. Dayanışma içinde olmamız gereken bir günde kendilerine uzatılan eli havada bırakanları unutmuyoruz. Bu tavırların hepsi teröre ve terör örgütlerine hizmet ediyor.
Yaşadığımız sorunları aşabilmemizin yolu, istikbalimize sahip çıkmamızdan geçiyor. En iyi imtihanı milletimiz verdi, provokasyona izin vermeyerek tercihinin huzur, güven ve istikrardan yana olduğunu gösterdi."
İnşallah bir süredir yoğunlaşan bu saldırıları aynı şekilde boşa çıkaracağız. Millete kardeşliğimizin sınandığı bu dönemde hepimize düşen görevler var. Tarih herkesi bu kritik dönemlerde gösterdiği tavra göre kaydecektir. Ülkesinin yanında olanlarla, kendi çıkarları için hareket edenler için böyle dönemler turnusol kağıdı görevi görür.
Erdoğan, Finlandiyalı bir gazetecinin “Ülkenizde sizin diktatör olduğunuz konuşuluyor, siz diktatör müsünüz? Bundan daha vahimi ise Ankara’daki saldırının içinde devletin parmağı olduğunu konuşuluyor. Bu iddialara ne cevap vereceksiniz?” sorusuna şu yanıtı verdi:
Bunu bir defa samimiyetle görmek lazım, diktatörün olduğu ülkede böyle bir soru soramazsınız. Diktatörün olduğu bir ülkede, o ülkenin başbakanı ya da cumhurbaşkanına ailesi dahil olmak üzere sınırsız hakaretin olduğunu göremezsiniz. Bakınız şu anda ülkemizde demokratik parlamenter sistem içerisinde özgürlüklerin sınırsız yaşandığı ülke Türkiye’dir. AB ülkelerinin bir çoğunun olmayan bu tür talepleri ve etkinlikleri Türkiye’den daha etkin bir şekilde yapan ülke sayısı nadirattandır, yaraşırız onlarla. Bunu iddiayla söylüyorum. Türkiye’de medya, şahsım ve ailem başta olmak sürece her türlü hakareti sınırsız bir şekilde yapmaktadır. 13-14 yıldır bunları sabırla karşıladık, karşılıyoruz.
Cumartesi günü olan hadiseyle ilgili derin devlet deniyor. Peki bu neye göre söyleniyor. Bir tespiti açık ve net yapmak lazım. Fikirle mi konuşuyoruz, bilgiyle mi? Fikirle konuşursanız yanılırsanız ama bilgiyle konuşursanız delil vardır, saygı duyarız. Bilgiyle değil ,dedikoduyla, bir fikirle, ideolojiyle konuşuluyor. Delile dayanmadan iftira at, tutmasa da iz bırakır diye konuşuluyor.
Ben halkımın yüzde 52’sinin oyuyla seçildim. Bu oyla seçilmiş bir insanı diktatör olarak ilan edenler kimler. Menfaatleri elden gidenler mi, istedikleri gibi hükümet kurup indirenler m, dışarıdan beslenip içeride hakimiyet kuramayanlar mı? Türkiye nereden nereye geldi, bütün bunların hepsinin ölçüsü bilgi olarak ortada. Ama tüm bunlara rağmen iftiralara devam ediliyorsa benim söyleyecek bir şeyim kalmaz. Bu denli iftiraları yapanlar rahatlıkla ortalıkta dönüyor, dolaşıyorlar. Bu olayda da derin devletin izi var diyenler kendilerini izliyorlar. Bunlar ortaya çıkacak. Çalışmalar sürüyor, hangi örgütler tarafından yapılmış, ortaya çıkacak. Canlı bombalarla ilgili DNA testlerin yapılıyor, istihbarat örgütlerimiz yurt dışından ülkemize gelen bölücü terör örgütü mensuplarının eylem yapmaya hazırlandıkları tweetlerle filan da açıklandı. Bunların hepsi ortaya çıkacak, çalışmalar sürdürülüyor. İnanıyorum ki, neticesinde, bu haince eylemi kim yaptı, birlikte göreceğiz.
Bu tür faaliyetlerin içerisinde terör ve terörle mücadele noktasında hiçbir zafiyetin olmaması iddiasını ben yüksek tonda bir yaklaşım olarak görürüm. Muhakkak ki bir hata bir yerde vardır. Bunun boyutu ne kadardır, bu da incelemeler esnasında ortaya çıkacaktır. El ovuşturmadan önce neticeye gitmemiz lazım. Bütün DNA testleri bunları tespit edebilmek için yapılıyor. Günler öncesine, aylar öncesine gidilip ülkemizde değişik eylemlerde bulunmaya yönelik hazırlıkların yapıldığı, Suriye kaynaklı olduğuna dair bazı istihbaratlar var. İstihbarat örgütü bu bilgileri zaman zaman dinlemeden, insani kaynaklardan alır. Bu çalışmaları yapmak suretiyle bu tür adımlar yapılmıştır. Eksikler var mıdır, yok mudur, bunların üzerine de ayrıca gidilecektir. Çalışmalarını, görüşmelerini yaptık. Daha da genişletilerek devam ediliyor.
(Adalet ve İçişleri bakanlarının istifası) Her bu tür olayda istifa mekanizmasını çalıştırma anlayışı doğru bir yaklaşım değildir. İstifasını versinler diye yaklaşırsanız, şu ortaya çıkar: Biz devlet yönetiyoruz, insanız, hepimizin hatası olabilir. Bir siyasi partiye genel başkan neden olunur. Siz partiyi iktidara taşıyamıyorsanız, neden istifa et dendiğinde etmiyorsunuz. Bu durumda istifa söz konusu değil ama istifa bekliyorsunuz. Yüzde 100 başarı bekliyorsunuz, olmayabilir.
Bu arkadaşlarımız ülkenin dört bir yanında terörle mücadele veriyor. Valilerimiz, emniyet genel müdürlerimiz bu mücadelenin içindeler. Hemen istifa ile çözüm bulamazsın. Nerede eksiğimiz var, onu tespit edelim, görevi ihmal söz konusuysa atılması gereken adımı başarı için başbakan da atar, ilgili birimler de atar.