Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'nun Ordu Valisi'ne hakaret ettiği iddialarıyla ilgili değerlendirmede bulundu. 1994 yılında belediye başkanlığından alındığını hatırlatan Erdoğan, İmamoğlu'nun durumu ile kendi durumunu kıyaslayarak "Yargı bu konuyla ilgili olarak, yani bu ülkenin valisine it demenin ne olduğunu yasal olarak karar verecek olan merci odur. Zaten yasalarımızda bir ilin valisine, yöneticisine bu tür küfürlerin karşılığı buralarda belli. Kaç yıldan, kaç yıla. Burada ben büyük bir ispat yapacağım. İstanbul'un Büyükşehir Belediye başkanıydım. Bu daha seçilmeden böyle bir şey yaptı. Ben belediye başkanıyken okuduğum şiir sebebiyle mahkum oldum. Benim elimden belediye başkanlığımı aldılar mı? Aldılar. Bu ise henüz belediye başkanı olmadan bir küfür ediyor" diye konuştu. Erdoğan ayrıca, " Ben de bir Cumhurbaşkanı olarak valime sahip çıkmak durumundayım, onu yedirtmem. (İmamoğlu seçilirse) Belli bir süreyi aşan cezayı alması halinde bu düşecektir, o süreyi aşmazsa zaten görevine de devam eder" açıklamasında bulundu.
Erdoğan, Abdullah Öcalan'ın Tunceli Munzur Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ali Kemal Özcan tarafından AA ve İHA aracılığıyla açıklanan mesajı ve Selahattin Demirtaş'ın Ekrem İmamoğlu'na destek açıklamasıyla ilgili konuştu. Erdoğan, "Öcalan ve Demirtaş arasında iktidar savaşı var" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, televizyonda yapılan açık oturumla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: "Ben yayını beğenmedim. Bir defa yayında objektif bir yönetim anlayışı yoktu. Burada dakikalardan soru soruş şekillerine varıncaya kadar ciddi bir tarafgirlik sözkonusuydu. Bu tarafgirlikle kalmayıp bir de tabii sonradan çünki o soru soruş şekillerinde bile bazı tarafgirlikler çok somut ortaya çıkıyordu. Örneğin moderatör CHP adayına 'Başkan' öbür taraftan Yıldırım'a 'Başkan adayı' demesi gözümüzden kaçmadı. İki adayın konuşma süresinde eşitsizlik göze çarptı. Güya çok dikkatli takip edilmesine, 'buna çok dikkat edeceğim, her iki adaya dikkatle süreleri kontrol edeceğim' demesine rağmen buna dikkat edilmemiştir. Mesela sayın Yıldırım'a 4 dakika daha az süre tanınmıştır. Bunların hepsini dakika dakika bizler masaya yatırdık. Sayın Yıldırım'ın sözleri zaman zaman kesilmiş, rakibinin ise böyle bir sıkıntısı olmamıştır. Özellikle 10 kez CHP adayının müdahaleye uğradığını görüyoruz ama Yıldırım'ın 26 kez sözü kesildi. Moderatörün karşısındaki konuşmacılar, konuşması ne kadar kesilirse o denli sunumunu kaybeder, o akış ortadan kalkar. Burada da maalesef bunu yaşadık" sözlerini kaydetti.
Sosyal medya ve TV ortak yayınında açıklamalarda bulundu. İstanbul'da bulunan Vahdettin Köşkü'nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
Burada ciddi bir suistimal var. Eğer bunun tamamının sayımı yapılmış olsaydı bu olmayacak, çok daha farklı bir tablo ortaya çıkacaktı. YSK kararını verdi. YSK'nın verdiği bu kararla seçime gidiyoruz. Bugünü de saymazsak Cuma, Cumartesi iki gün kaldı. Hazırlıklarımızı yapıyoruz, yapacağız. Bu hazırlıklarımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bugün yabancı basınla bir toplantım onlarla yaptığım toplantıda, bu konuya çok fazla girmediler ama bazı basın mensupları İstanbul seçimlerini sordu. İlgilenmeleri manidar. 31 mart seçimlerinde çok çok ciddi saldırılar da oldu. Yunan basını bu işin üzerine çok farklı gitti. Neticede YSK kararı verdi. Ona da en büyük saldırıyı ana muhalefet yaptı. YSK üyelerine önce çok güveniyorlardı daha sonra çete olarak nitelemeye başladılar. Netice ne çıkarsa ona hep birlikte başımız, gözümüz üstüne diyeceğiz ve geleceğe yöneleceğiz.
Burada hukuki durum neyse bu küfrün karşılığı neyse ve bununla ilgili olarak da sayın valimiz kendisine yapılan küfürle ilgili olarak bu işi savcılığa, yargıya taşıma kararlılığında. Sağolsun burada seçimin ardından savcılık müracatı yapma ferasetini gösterdi. Burada kararı yargı verecek. Yargı bu konuyla ilgili olarak, yani bu ülkenin valisine it demenin ne olduğunu yasal olarak karar verecek olan merci odur. Zaten yasalarımızda bir ilin valisine, yöneticisine bu tür küfürlerin karşılığı buralarda belli. Kaç yıldan, kaç yıla. Burada ben büyük bir ispat yapacağım. İstanbul'un Büyükşehir Belediye başkanıydım. Bu daha seçilmeden böyle bir şey yaptı. Ben belediye başkanıyken okuduğum şiir sebebiyle mahkum oldum. Benim elimden belediye başkanlığımı aldılar mı? Aldılar. Bu ise henüz belediye başkanı olmadan bir küfür ediyor.
Valime yapılanın görsel, yazılı kayıtları var mı? Bütün bu kayıtları gördük. Halk şunu da söylüyor. Bir Cumhurbaşkanı olarak siz valinizin izzetini korumayacak mısınız? Valinize sahip çıkmayacak mısınız? Ortada bırakamayız. Sahip çıkmak bizim de öncelikli görevlerimiz arasındadır.Vali demek ne demek? Cumhurbaşkanının o ildeki vekili demektir, milletin o ildeki vekili demektir. Siz bir valiye 'it' derseniz, kusura bakmayın bunu kimse yemez. Ben de bir Cumhurbaşkanı olarak valime sahip çıkmak durumundayım, onu yedirtmem. (İmamoğlu seçilirse) Belli bir süreyi aşan cezayı alması halinde bu düşecektir, o süreyi aşmazsa zaten görevine de devam eder.
Mursi'yi içeri alındıktan kısa bir süre sonra bu CHP'nin trolleri benimle ilgili 'Erdoğan'ın akıbeti de Mursi gibi olacak' dediler. Bu sürekli devam etti. Şimdi de aynı şekilde Mursi adeta orada 20-25 dakika çırpınırken en ufak müdahale olmadığı halde yine bu troller devreye girdiler 'Erdoğan'ın akıbeti de aynen Mursi gibi olacak' dediler. Pazar günüyle alakalı olan bir zihniyet çalışması, bir yanda Sisi tarafları var, ki bunlar Erdoğan'ı oraya oturtuyorlar, bir tarafta da Binali Bey'in durumu var. Bizler de Mursi zihniyetini bunların anlayışına göre temsil etmiş oluyoruz. Bugün Batı basının Almanya, Fransa, Hollanda Erdoğan'a niye saldırıyor? Bir zihniyet meselesinden dolayı saldırıyor. Alman medyasının saldırıların arkasında FETÖ, PKK, DHKP/C var. Bütün bunlar çok manidardır, üzerlerine ciddi manada gidilmesi gerekir.
Ben yayını beğenmedim. Bir defa yayında objektif bir yönetim anlayışı yoktu. Burada dakikalardan soru soruş şekillerine varıncaya kadar ciddi bir tarafgirlik sözkonusuydu. Bu tarafgirlikle kalmayıp bir de tabii sonradan çünki o soru soruş şekillerinde bile bazı tarafgirlikler çok somut ortaya çıkıyordu. Örneğin moderatör CHP adayına 'Başkan' öbür taraftan Yıldırım'a 'Başkan adayı' demesi gözümüzden kaçmadı. İki adayın konuşma süresinde eşitsizlik göze çarptı. Güya çok dikkatli takip edilmesine, 'buna çok dikkat edeceğim, her iki adaya dikkatle süreleri kontrol edeceğim' demesine rağmen buna dikkat edilmemiştir. Mesela sayın Yıldırım'a 4 dakika daha az süre tanınmıştır. Bunların hepsini dakika dakika bizler masaya yatırdık. Sayın Yıldırım'ın sözleri zaman zaman kesilmiş, rakibinin ise böyle bir sıkıntısı olmamıştır. Özellikle 10 kez CHP adayının müdahaleye uğradığını görüyoruz ama Yıldırım'ın 26 kez sözü kesildi. Moderatörün karşısındaki konuşmacılar, konuşması ne kadar kesilirse o denli sunumunu kaybeder, o akış ortadan kalkar. Burada da maalesef bunu yaşadık.
Marmara Etap'ta CHP adayının moderatörle biraraya gelmesi. 45 dakika bunların orada görüşmesi var. 45 dakika orada görüşürken de bütün doneler, ne tür sorular sorulacak. Bu tamamen bir soru salma sanatıdır. Bu tamamen FETÖ'cülerin işidir. O akşam program esnasında CHP adayın yanında kutucuklar var onun üzerinde konu başlıklar var. Kutucukların içerisinde kartonlar var. Çok ilginçtir soruyu moderatör soruyor. Sorduktan sonra o başlıklara göre o kartonlar çıkarıp gösteriliyor. Bu denli bir hırsızlık olur mu? Çok adil bir moderatörlük yaptım nasıl diyeceksiniz. Bunlar dersi 45 dakika çalıştılar. O kutucukların hepsinin resimlerini aldık. Orada bu resimler nasıl çekildi, önceden hazırlandı? Soru soruluyor, oradan hemen o çıkıyor ve cevabını da ona göre veriyor. Bu adil bir tartışma olmaz. Nitekim adil olmaktan çıktı. Hem siyasi, hem ahlaki değerlere ters bir tartışma halini aldı. Ben sayın Dündar'la Baykal döneminde bizim bir tartışmamız olmuştu. Biz o tartışmamıza CHP adına sayın Tanla, Uğur Dündar'la görüşmüştü. Benim adıma Ömer Çelik görüştü. Biz programa çıktık. Çok da güzel bir tartışma oldu. Gayet güzel değerlendirmeler yapıldı. Buna benzer olumsuz şeyler olmadı.
Bir moderatör olarak kendini bitirmitir. Bana da soruldu 'ne yapalım' diye. Ben farklı isimler vermiştim. Bu isimler adaylar tarafından makul karşılanmadı ve iş bu noktaya geldi. Öyle veya böyle o akşamki tartışmanın hasılasını Pazar günü sandıklarda göreceğiz. Bu netice kendini çok açık net kendini gösterecek. Ordu valisi konusu, polislerle ilgili konular, sandıklarla ilgili çeşitli hırsızlıklar vesaire. CHP adayının böyle bir görüşmeyi bir otelde gelip 45 dakika otelde yapması CHP adayının ne denli sorumsuz olması açısından çok önemli. Mesala Binali Yıldırım beyle de böyle şeyler söylediler. Moderatör bunun olmadığını söyledi. Herşey zaten çok açık net ortaya çıkmış oldu.
Biz uzun zamandır sayın Uğur Dündar'la yaptığımızdan bu yana böyle bir şeye ben hiçbir zaman girmedim. Girmeyişimin sebebi bu tür endişeler. Her şeyde bir sıkıntı, bir bozukluk var. Kimisi hakikaten dürüst davranır kimisi de. İdeolojik yaklaşımlar bu tür tartışmaları bozuyor. Ben o zaminki daha yeni bu sürecin içerisindeydim. Sayın Baykal benden çok çok deneyimli, tecrübeli lider olmasına rağmen biz onunla o tartışmayı yaptık. Herhangi bir sıkıntı yaşanmadan öyle bir tartışmayı yaptık. Bir lider olarak bu tür tartışmalara girerim. Mesela Rusya'da, Amerika'da nasıl oluyor, oluyor mu? Hepsini aldık inceledik. En son Trump ve Clinton tartışmasını aldık. Ben danışmanıma ve aynı şekilde Mahir Bey'e de buradan hareketle tartışma olsun dedik. Ama öyle olmadı.
Biz burada performansı değerlendirirken daha dinamik bir görüntü sergilemek, bir diğer tarafta da tecrübe, derinlik ve birikimiyle ağırlık serdeden bir aday olarak değerlendirmek. Binali Bey'in duruşunda bir olgunluk, derinlik var. İDO'dan genel müdür olarak yola çıkacaksın, milletvekili olacaksın, 10-11 yıl Ulaştırma Bakanlığı yapacaksın, Başbakanlık ve ardından Meclis Başkanlığı. 81 vilayetin her yerinde yollarından, altyapıdan havaalanlarına kadar Binali Bey'in elinin değmediği yer yok. Siz 25 senedir İstanbul'a ne yaptınız? Kim diyor? Rakibi söylüyor. İnsanın gözü varsa artık yapacak bir şey yok. Marmaray'ı, Avrasya'yı görmeyecek misinin? Öbür tarafta Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, bütün bunlar bitirilmiş olan yatırımlar.
Binali Bey'in yaptıkları yapacaklarının teminatı durumunda. Şimdi ihtiyarlara ücretsiz belediye otobüsünden bahsediyor. Biz bunu yaptık. Öğrencilere burstan bahsediyor. Benim verdiğim bursu CHP o zaman, belediye başkanıydım o zaman ve bunu yargıya taşıdı. Yargı veremez dedi ve kaldırıldı. Başbakan olduğunda biz bu bursu Başbakanlık'a bağladık. Sonra biz bunu Kredi Yurtlar Kurumu'na bağladık. Şimdi 500 TL veriyoruz. Şu anda yüksek lisansta mastır öğrencilerine bu rakam 750 TL. Doktora öğrencilerine ise şu anda 1.500 TL ücret veriyoruz. Burada yalan söylemeye, yapmadıklarınızı, yapamayacaklarınızı söylemeye gerek yok. Acaba sen belediyenin geliri ile bunları nasıl halledeceksin? Suya belli bir şey getiriyor, ücretsiz veya kısıntı diyor. İstanbul'u suya kavuşturan bu fakir. Benim dönemimde Istranca dağlarından, öbür taraftan Melen'den Anadolu yakasına su getirdik. Öbür taraftan boğazın altından boru yerleştirildi.
İstanbul sıradan bir şehir değil. Benim dönemimde 8, 8,5 nüfusa sahipti. 1994-99 arasında maliyetler belli bir fiyatta ise bu şu anda aynı bedele bunları çıkartmanız mümkün değil. Buradaki yatırımın bedel ve maliyetleri o günden bu güne çok daha fazlasıyla artmıştır. Altyapı noktasında yapılması gerekenler çok daha farklı bir şekilde artıyor. Biz İstanbul'u aldığımızda altyapılar, alt geçitler, üst geçitler, kavşak düzenlemeleri başladı. Ben geldiğimde Ikarus otobüsleri vardı. Aman yarabbim dökülüyorlardı! Mazotlu bezlerle temizlenir. İçeri girdiğiniz zaman mazot kokusundan durulmazdı. İETT'de arkadaşlarla oturdum, 'Gelin Mercedes, MAN, BMC otobüsleri alalım' dedim. Benden sonra arkadaşlarım metrobüs sistemini kurdular. Metroyu yapmak kolay bir iş değil. Şu anda her tür metro yatırımı şu anda İstanbul'da var. Bunları yapan AK Parti belediyesi. Üsküdar'dan biniyorsunuz, Çekmeköy'e geliyorsunuz. Vatman falan yok, uzaktan kumanda ile gidiyor.
Beylikdüzü'nde böyle bir tespiti yaptıkları Sayıştay açıkladı. Yalan üzerine böyle bir şey bina edilemez. 94 ve şu anda 2019. Neşat Ertaş'ın ifadesi var ya, "Aşkınan koşan yorulmaz diye". Bizi en çok etkileyen çöp, çukur, çamurdur. İstanbul gibi şehre asla yakışmıyordu. Göreve geldik, bir an önce temizlenmesi lazım. Biz göreve gelmeden önce Ümraniye çöplüğü patlamış, 39 kişi ölmüştü. Ümraniye ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'liydi. Bizi en çok duygulandıran bir olaydı. İstanbul Habitat toplantısı vardı. O toplantıda sonuç bildirgesinin içerisine dünyanın en temiz şehirlerinin arasına İstanbul girdi. En önemli sorun suydu. Su konusunda Allah kendisinden razı olsun hakikaten Veysel Bey. İSKİ'nin başına getirmiştim. Çok başarılı performans ortaya koydu. İstanbul'un su konusunu 1, 1-5 yıl içerisinde çözmeye başladık.
Anneler babalar evlatlarına bunu ne kadar anlatıyor bilemem. Bak buralardan bugünlere geldik, bunu anlatıyor mu anlatmıyor mu? Gençler için bu bir ütopya. Üniversitelerde harç alınıyordu, bununla ilgili gösteriler yapılıyordu. Harcı bir kaldırdık. Üniversite gençliğine sorsak, hiç umurunda değil. Şu anda üniversite gençliği bu para zaten leblebi çekirdek diyor. Şunun değerlendirmesini yapmıyor. Bu ülkede 1994'te neredeydi şu anda nerede? O bir kırılma noktasaydı. Ülkemizde sağlam bir belediyecilik anlayışını kazandırdık. Ondan sonra yerel yönetimlerde yarış, rekabet başladı. Bakıyorum şimdi Binali Bey'in vaatleri var aynı şekilde rakibinin vaatleri var. Acaba bu vaatler doğru mu? Bunları vaadetmekle mi biz gençliği yanımıza çekeceğiz? Otobüslerin ücretsiz olması, ücretsiz internet acaba bunlarla mı belediyeciliği tanımlayacağız? Şu an açıkça net gerçek bir şey söyleyeyim, ben belediyeciliği bununla tanımayı gerçekçi bulmuyorum.
Özellikle Demirtaş'ın 7 ayrı açıklaması var. Bu açıklamayı bizler de öğrendik. Çok açık ve net şu anda CHP'nin adayına bu desteği açıklıyor. Çok ilginç olan nedir? Burada Apo'nun yaptığı açıklamadır. Olaya şöyle bakıyorum. Bizim derdimiz o değil. Oralardan bize ne gelir, ne gelmez bunları az çok kestiriyoruz. Burada bir iktidar mücadelesi var. Bu iktidar savaşında HDP-PKK kanadında yaşanan Öcalan-Demirtaş noktasında iktidar savaşında ciddi kayma gösteriyor. Bu süreç içerisinde Öcalan kendi iktidarını bunlara kaçırmak istemiyor. Demirtaş'a hesap sormaktan tutun da dağa hesap sormaya varıncaya kadar. Onların kendisine ihanet ettiği yönünde. Buna yönelik kesin tavırları var. Bu s üreç içerisinde yaptığı açıklamada 'eğer siz beni destekliyorsanız, benim arkamda olan bir partiyseniz ne oraya ne şuraya değil siz kendi gücünüzü ortaya koymalısınız, herhangi bir yere değil kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız' diye bir şey. O anlaşılıyor. Tabii biliyorsunuz PKK'nın bir adayı CHP adayına destek veriyor. Bir kanadı üçüncü yol diyor. Hamdolsun Binali Bey'in bunların hiçbiriyle ne ilgisi ne alakası yok. Biz sadece MHP ile kurmuş olduğumuz Cumhur İttifakı ile bu süreci götürüyoruz. Bununla ilgili bir desteğin gelemeyeceğini herkes biliyor. Ben derim ki burada bir liderlik mücadelesi var. ÖCalan, Demirtaş'a ve dağa mesajlarını veriyor. Siyasetçi olarak ister istemez bu konularla belli ilgimiz olur. Kürt kardeşlerimin istismarına çok üzüldüm. Bölücü terör örgütünün listelerini dağın başında yapıp meclise gönderdiği milletvekilleri sizin hangi yaranıza merhem oldu. Böyle bir şey yok. Bunlarla iş tutanları biliyoruz. Bunlar görsel yazılı medyada yer aldı. PKK'nın desteğinden beslenen partilere oylarınızı vererek zayi etmeyin diyorum. Onlar sadece hendek açtılar, çukur açtılar. Gabar'da Tendürek'te, çocuklarınızı kaçırıp o mağaralarda ne hallere düşürdüğünü bilin diyoruz.
Bizim işimiz liderlerle. Onlara gönül veren partililer bize oyunu verebilir. Ben ona kapımı nasıl kapatırım. CHP'ye, İYİ Parti'ye, Saadet Partisi'ne, HDP'ye gönül veren vatandaşlarıma sesleniyorum dedim. Onların bu noktadaki konumu ile onlara yön verenlerin konumu aynı değil. Bizim işimiz yönetici kadrolarıyla. Onlara gönül verenleri yanlış istikamete sürüklüyor. Hiçbir hizmet bunlara vermemişlerdir. Şu anda İzmir Körfezi aynen bizim Haliç gibi kokuyor. Bakın biz Haliç'i ne hale getirdik. İzmir'in suyu var mıydı? Şu andaki suyu biz getirdik. Gördes Barajı'ndan İzmir'e su getirdik. Bakın bu çöpü, hele hele yaz mevsiminde bu koku daha ağır basacaktır. Bu işler oturarak, bol bol konuşarak olmuyor. Sadece Haliç'te yaptığımız işler. Ciddi kollektör döşemeleriyle yapıldı. İzmir bu işi sürdüremeyecek. Çünkü bu aşk işi. Şu anda gelen kişinin öyle bir derdi olduğunu düşünmüyorum.
Şu anda Binali Yıldırım Bey üzerine düşeni bana göre yaptı. Ziyaret etmesi gereken Saadet Partisi'nin üst yönetimindeki temsilcilerini ziyaret etti. Bu Binali Bey'in şu anda göstermiş olduğu bir nezakettir. Bununla da kalmadı, kalmadık. Biz başka ortak dostlarımızı da devreye sokmak suretiyle, gidiş doğru bir gidiş değil, gelin şu işi yoluna koyalım. Şu anda bu duruşunuz kimlere hizmet ediyor. Terör örgütünün desteklemiş olduğu partilere gidiyor. Bunu bir yoluna koymak suretiyle geleceğimize yönelik bir ortak oluşumun adımlarını atalım. Şu ana kadar beklenen olumlu gelişme yok gibi.
Bir defa ülkeyi Kürdistan olarak bölme adımı atıyorlar. Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok ki. Bu adam bu partinin en üst düzeyde yöneticisi. Şimdi bu ülke hukuk devletiyse bu hukuk devletinin içinde de bütün bu bölücü hareketlere karşı biz tedbirimizi almazsak bundan 10 yıl önce düştüğümüz yere yine düşeriz. Şu anda biz dağlarda terörle mücadele ediyoruz. Bu arada şehitler veriyoruz. Şehit anne ve babalarıylma görüşüyorum. Onlara başsağlığı telefonu açtığım zaman, onların vakur duruşu her türlü takdirin üzerinde ama ateş düştüğü yeri yakıyor. Ben bir Cumhurbaşkanıysam üzerime düşeni hukuk kurallarına işletmek üzere sonuna kadar yapmak zorundayım. Terörle mücadeleyi sonuna kadar yapmak zorundayım. Sağolsun askerimiz, polisimiz, güvenlik güçlerimiz hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük bir başarıyı son 2 yılda almış vaziyetteyiz. Saadet Partili kardeşlerimizin büyük çoğunluğuyla müstesna günlerimiz olmuştur. Özellikle bu günlerin içerisinden bize kalan o güzellikleri biz bugüne ve bundan sonraki günlere de taşıyalım. Hem ülkemize hem davamıza da faydamız olsun.
Biraz bu işi okudum, inceledim. Hatırlayın bir defa Osmanlı'da eyaletler sistemi vardı. Bu sistem içerisinde Lazistan, Kürdistan gibi Osmanlı'nın içerisinde bu tür yerler vardır. Biz bir coğrafi referanstan bahsetmiyoruz. Bu kavramı siyasi ünite olarak kullanıyorlar bunlar. Bunu siyasi olarak kullanmamak lazım. Birbirine karıştırmayalım. Ben Rabia diyorum. Lider olarak ilk defa kullandım: Tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet. Buna ülkemin birliğine, bütünlüğüne saygı duyan kimse karşı çıkabilir mi? Çıkar, kim çıkar? HDP çıkar. Şu anda bizim 82 milyon millet anlayışımızla bağlantılı değil. Daha da geriye giden İbrahimi bir kavramdır da. Bunlar onu anlamaktan çok çok uzaktırlar. Bayrağımız üzerinde bir tartışmaya asla müsaade etmeyiz. Şu anda ülkemizde parlamentonun içerisinde olanların bizim bayrağımızla sorunu var. Kongrelerinde bile bayrağımızı asmayacak kadar bayrağımıza saygısız. Türkiye Cumhuriyeti devletinden başka bizim devletimiz de yok. Benim ülkemde Kürdistan diye bir yer yok.
Böyle bir tartışmayı kabullenmek mümkün değil. Bunu özellikle CHP'nin adayı düşünmesi lazım. Bu yakıştırmayı yapan Yunan gazeteleri. Bu iddia üzerinden oynanmak istenen bir oyun var. Bizi ayrımcılık üzerinden vurmak istiyorlar. Bize Pontus dediler yaygarasını kopararak puan toplamak istiyor. Benim ne il başkanım ne de başka arkadaşım böyle bir şey söylemez. Bu işte bir, iri, diri, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Burada Pontus var mı? Yok.
Siz benim Ordu Valime it diyen bir adam bu ülkede kucaklayıcı olabilir mi? Oradaki benim polislerime şerefsizler diyen benim ülkemde kucaklayıcı olabilir mi? 25 yıldır kucaklayıcı olduğumuz için iktidar olduk. 81 vilayetinde her zaman prim yaptık. Kucaklayıcılık lafta değil uygulamada olur. Hizmetinizle, insanlara yaklaşımınızla olur. Kuru kuru lafla bu olmaz. Devletin valisine yönelik bu ifadelerin çirkin olduğunu söylememe gerek var mı? Bu adam kucaklamaktan başka bir şey anlıyor herhalde.
CHP adayı tüm söylemini yalan ve takiye üzerine kurmuş. Televizyona çıkmama kararını arkasındaki yöneticiler aldılar. Bu tür kaçış aslında FETÖ adetidir. Böyle yaparak şu anda onu ekrandan çektiler. CHP adayının açıkça, bir yerde sıkıntı verdiğinin herhalde bir alemeti. Bundan dolayı da televizyon ekranına çıkmamasının uygun olacağını düşündüler bir yerde ekran yasağı getirdiler diyebilirim.
31 Mart öncesinde de söyledim. Ben artık bu anketlere kesinlikle inanmıyorum. Anketlerde artık çok ciddi bir rant dönüyor. Birileri beklediğini partiden alamıyorsa, bir başka partiye giderek onlarla ilgili, lehine anketler yapmaya başlıyor. Hele hele çok çok ünlü gibi görünen bazı anket firmaları var ki, bakıyoruz şu anda çok garip. Bir önceki seçimlerde tespitlerinin tutmadığı firmalar allanıp, pullanıyor şu anda mesela CHP adına anket yapıyor. Ben bir genel başkan olarak eğer üzerime düşen görevi yapmazsam doğabilecek herhangi bir sıkıntıda 'acaba ben de bir şeyler yapsaydım daha iyi olmaz mıydı' düşüncesinden hareketle toplantılara katıldım. Açılışlara katıldım. Onlar miting havasında oldu. Yarın mitingim yok. Özel bir misafirim olacak. Neçirvan uzun zamandır gelmedi. Başkanlık görevine geldikten sonra randevu talebinde bulundu. Son olarak akşam da işadamlarına bir hitabım olacak. Onlarla Haliç Kongre Merkezi'nde 1500 kişilik yemekli toplantı olacak. Bunun dışında artık programları böylece noktalamış olacağız. Binali Bey'in gerek yarın gerek Cumartesi bazı programları var.
Batı herhalde şunu düşünecektir, biz görevimizi yaptık, kredi notunu düşürdük, kurlarla oynadığımız kadar oynadık, ama netice yine böyle oldu gibi bir yere işi getirecekler diye doğrusu düşünüyorum. Şu anda yatıyorlar, kalkıyorlar S-400, F-35. Ay sonu G-20'ye gidiyoruz. Orada sayın Trump'la, sayın Putin'le görüşmemiz var. Bunları görüşeceğiz. Oradan da ben Çin'e geçeceğim. Ayın 2'sinde Çin'de olacağım. Çin-Türkiye ilişkilerini ele alacağız. Bunlar dünya gündeminden öte ülkemin gündemine olumlu, pozitif bir sinyal vermesi lazım. Türkiye Rusya, Çin'le ilişkilerini geliştirirken, yatırımlarda Türkiye'ye girişin adımların atıldığını görüyoruz. Önümüzde 4,5 yıllık süreç var. Ciddi bir yatırım çekme sürecinin içerisine gireceğiz. Bu da kendi girişim ve yatırımcılarımızın önünü açacaktır. KOBİ, KOSGEB diğer yatırımcılarımız için atacakları adımlar var. İstihdamda kıpırdama başladı. İşsizlik aşağı doğru inşallah inecektir. Bunlar yatırımla bağlı olan işler. Bu noktada olumlu sinyalleri alıyoruz.
Afrin'de bölgesine dönecek olan Suriyeliler var. Terör koridorunu terör koridoru olmaktan çıkarttık. Şimdi Münbiç'i zorluyoruz. Orası da temizlendiği halde buralardan çıkmış olanlar tekrar kendi yerlerine dönecekler. Aynı şekilde İdlib'de. Orada da yine sayın Putin'le yaptığımız görüşmeler neticesinde. Malum 23 gözlem kulesi var. Bazı taciz atışları yapıldı. Biz yine sayın Putin'le yaptığımız görüşmeler neticesinde oraları da sükunete kavuşturduk, ateşkes ilan edildi. Şu anda sadık kalınmaya başlandı. Derdimiz burayı artık savaş bölgesi olmaktan kurtarıp bura halkının ben artık evimde kalabileceğim noktasına dönüştürmek. Bunun için parasal kaynakların bulunması gerekiyor. Bizim bunları çadır, konteynır hayatından kurtaralım. TOKİ eliyle uygun konutlar yapmak suretiyle yerleştirelim istiyoruz. Bizim sınırlara yakın bölgede uygun olan yerleri tespit ederek oralara yerleştirelim. Biz bu koridoru güvenli hale getirirsek, o zaman bizler de bu işin inşaatı noktasında onların da desteğiyle devreye gireriz. mülteci sayısını 1 milyona çıkartırız, daha da fazla olabilir. Merkel bu konuda vaadde bulundu. Bu tabi öyle kaldı.
Bu insanların hepsi sersefil değil. İyi durumda olanlar var. Mühendis, avukat, doktor, ebesi var. Bunlmar vatandaşlığa da müracat edenler de oluyor. Bunlar Suriyeli idi buraya geldiler bir kısmı burada ticari hayata başladı, bir kısmı vatandaşlık aldı. Türkiye'de çadır, konteynerlerde yaşayanların durumu gibi durumları yok. şu anda İçişleri Bakanlığımız bunların kontrolünü yapıyor. Benim güvenli bölge dediğim konu yürürlüğe girdiği andan itibaren bu insanlara 'Buyrun artık evlerinize dönebilirsiniz, bu tür yerler de yapılmış durumda, kendi topraklarınıza gitmenizi tavsiye ediyorum, hayırlı olsun' deriz.
AK Parti'de hizmet birinci öncelik olmuştur. Yol arkadaşlarımız koyduğumuz hedeflere ulaşmak için gece gündüz çalışmışlardır. Son günlerde önümüze geliyor. Partimizde görev almış bazı isimlerin bu dava hareketinden kopma, kendilerine göre yeni yol çizme haberleri gündeme geliyor. Partide partiye kırgınlık veya bu tür vesilelerle kopmak gibi bir şey olmaz, olmamalı. Davaya inanmışsanız bu davadan kopulmaz. Bu davanın eri olunur, yürümeye devam edersiniz. Bunun benzeri adımların örneği geçmişte görüldü, hiçbiri yer bulamamış, unutulmuş gitmiştir. Geçmişte partimizde grup kuracak sayıda ayrılıp gidenler olmuştur. Şu anda onlardan bir tane var mı? Soralım kimse o insanların adını dahi hatırlamaz. Partimizde en üst kademelere gelmiş, bakanlık yapmış, ayrıldı. Nereye gidiyorsun, ayrıldı dememize rağmen, 'Yok ben akademisyen olacağım, üniversiteye döneceğim' diye ayrılmış, parti kurmuş sonra yok olmuştur. Şimdi CHP'de yoluna devam edecek. Bir tanesi gitti Ordu'dan hatta bu benim okul arkadaşım. Bakanlık yaptı, parti kurmaya teşebbüs etti. Ordu'dan belediye başkan adayı oldu. Biz de Hilmi Bey'le girdik açık ara kazandık.
MHP'de ne oldu? Birileri koptular parti kurdular. Şu anda bakalım nereye göre yürüyecekler. Çünkü bunlar ana gövde değil, parça. İstikbali çok fazla olmaz. Benzer şeyler CHP'de de oldu. Kopanlar, gidenler oldu ama onların da esamesi oldu. Bir partiye kırgınlık olursa kaybedenler olur. Davaya kırgınlık asla olmaz. Bu davadan kopup ayrılana nereye kadar 'Ben sana dargın değilim, kırgın değilim' diyeceğim ki. Selamün aleyküm, aleyküm selam bir yere kadar deriz. Ondan sonra da partimize karşı bir ihanet halkası oluşturuluyorsa kusura bakmasın el bebek, gül bebek diyemeyiz.
Şu anda en geniş teşkilat ağına sahip parti olarak nerede küskün, dargı varsak bunlara yönelik olarak ana kademe yoğun çalışmaların içinde olacaksınız diyorum arkadaşlara. Davaya küsülmeyeceğini hep söyledik. Kırgın, küskün olanlar varsa bunlara anlatmalısınız. Yanlış mı yaptık, bu yanlışlarımızı sizler de söyleyin. Anlatın, yanlışlarımızı düzeltme yoluna gideriz. Bir kısmı bakıyorsunuz belli yerlerde, imkanlar tanınmadığından dolayı küstüm diyor. Böyle bir şeyden dolayı küsüyorsan o zaman bu yanlıştır.
Mesela şimdi millete yaptığımız hizmeti israf telakki edenler var. Şurası Vahdettin Köşkü. Birilerine göre bu Vahdettin Köşkü'nü yıkık, harabe halden bu hale getirmek birilerine göre israftır. Ana muhalefet buraya israf diyor, Külliyeye israf diyor. Ben burayı şu anda kullanmıyorum. Zaman zaman buraya gelişlerim olur. Misafirlerimle beraber buraya gelişlerim olur. Bunun dışında burada benim kaldığım çok çok istisnadır. Şu anda ben kendi evimde kalıyorum. İstanbul'a geldiğim zaman Kısıklı'da kendi evimde kalırım. Çünkü aile olarak da geniş aile hep aynı yerdeyiz. Burada kaldığımız çok çok istisnadır. Burası da, Huber'de. Bunun kampanyasını yine malum anamuhalefet hep yapmıştır, yapmaya devam etmektedir. İstanbul Zirvesi'ni burada topladık. Burada o toplantıyı yapmamız, bunlar bir büyüyen, büyük devlet olmanın emaresidir. Aynı şeyi Ankara'da Külliye'de yaptığımız toplantılarda, gelenler hangisi olursa olsun, bakış açıları Türkiye'ye karşı değişiyor. Bu Tayyip Erdoğan'ın kendi şahsi bir ortaya koyduğu yatırım değildir ki. Dünyaya karşı ülkeme bakışı değiştiren bir yaklaşımdır. Sayın Putin'in bir ifadesi var, çok manidar, 'Büyük devletler bu tür yerlerden anlaşılır' demiştir. Onların da Kremlin Sarayı'na baktığınız zaman çok çok farklıdır. Ben onun için saray ifadesini kullanmadım, Külliye ifadesini seçtik. Biz orada bir şey yapmıyoruz. Orada muhtarlarımı ağırladım, ağırlamaya devam ediyorum. Kültür merkezimizi yaptık. Orada her türlü etkinlikleri yapabiliyoruz. Onun yine arka tarafında Ankara'nın en güzel camilerinden bir tanesini yaptık. Orada yine aynı anda 2 bin - 2300 kişiye yemek verecek salonlarımızı yaptık. Bunların israf olmadığını tarih de millet de kaydedecek.
Benim her yerde konuşmalarım takibe alınırsa bütün teşkilatıma hep tevazu sürekli olarak telkin etmişimdir. 'Tevazudan taviz olamam' demişimdir. Halkın karşısında tepeden bakmak olmaz. Orada Mevlana'nın diliyle toprak gibi olacaksın. Bunu da elimizden geldiğince yapmaya gayret ediyoruz. Bizleri bununla özellikle yaftalayanlar, bize bu şekilde damga vuranlar biraz da kendilerine bakarlarsa herhalde istikameti çok daha doğru buluruz diye düşünüyorum.
Tarihine gururla bakan millet geleceğini gururla inşa eder. Dolmabahçe Sarayı restorasyon üzerine restorasyondan geçiyor. Bakılmamış, rezalet. Bugün basın mensuplarıyla orada yaptım toplantıyı. Bakan arkadaşlarıma otellerde basın toplantısı yapmayacaksınız, buralarda yapacaksınız diyorum. Bizim devlet olarak otel köşelerinden kurtulmamız lazım. Biz yemeğimizi kendi mutfağımızda yapıyoruz. Bunu böyle yapacağız. Gelenleri de buralar cezbediyor. Oraları bitirdikten sonra onları da bütün öğrencilerimizin ziyaretine açacağız. İstanbul bir müze fakiri olmaktan da çıksın istiyoruz."Aksi halde düşünce yönetim bütünlüğü olmayacaktır"AK Parti bu seçimin kaybedeni olmaz. Çünkü biz şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde meclis kahir ekseriyetiyle bizde, komisyonların tamamı bizde. Meclis Başkanvekillikleri aynı şekilde. İstanbul'a hizmet ancak bu şekilde olur. Orada onun olması halinde sürekli belli sıkıntıların olacağı ortada. Bir defa burada düşünce, yönetim bütünlüğü olmayacaktır. Birçok konularda anlaşmazlıkların çıkacağı ortadadır.
İstanbullu halkıma diyorum ki Pazar günü demokratik haklarını kullanmayı ihmal etmesinler. İstanbul dışında da olanlar varsa gelip oylarını kullansınlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütünleşmesi noktasındaki sürece destek versinler, eksik bırakmasınlar.