Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya-Türkiye-İran Zirvesi'nin ardından Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Suriye'de seçim gidip kazanması halinde Türkiye'nin tavrının ne olacağına ilişkin olarak, "Biz tabii Esad’ı filan hiç konuşmuyoruz. Bütün mesele, oradaki seçmen potansiyelini ortaya çıkarmak. Suriye’nin içindeki seçmenler var, dışındaki seçmenler var, oluşacak seçmenler var... Bu yapı nasıl teşekkül edecek, bunu bir defa görmemiz lazım. Temennimiz odur ki inşallah Suriye’nin çilesi biter" dedi.
Hürriyet'ten Vahap Munyar'ın aktardığına göre, Erdoğan, ‘Rusya-Türkiye - İran Zirvesi’ için gittiği Tahran’dan dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. ABD’nin gündeme getirdiği “Suriye yönetimi İdlib’de kimyasal silah kullanabilir” iddiası için, “Kör bahane” dedi. Erdoğan, “Bize göre sadece kimyasal silah tehdidi üzerinde durmak, konvansiyonel silahlarla yol açılan ölümlere aldırmamak doğru bir yaklaşım değil” diye konuştu. ABD’nin Suriye’de terör örgütü PYD-YPG’yi petrolle beslediğini söyleyen Erdoğan’ın değerlendirmeleri şöyle:
“(Tahran zirvesi) Astana sürecinin 3. Liderler Zirvesi’ni Tahran’da gerçekleştirdik. Biz Suriye’de askeri değil siyasi çözümden yanayız. Bunun için Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, terör unsurlarının etkisiz hale getirilmesi ve oldu bittilere izin verilmemesi gerekiyor. Suriye’de 7 yıldır devam eden savaşın daha büyük insani dramlar üretmesine müsaade etmemeliyiz. Üç garantör ülke olarak bunun üzerinde hassasiyetle durmamızın gereğini ortaya koyduk. Tabii biz Suriye’de DEAŞ ve PYD-YPG başta olmak üzere bütün terör örgütlerinin temizlenmesinden yanayız. Sahada oldu bittilere izin vermeyeceğimizi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla da ortaya koyduk.
(İdlib’deki gelişmelerin endişe verici hal aldığını anımsatıp) Zirvede de bu konuyu Sayın Ruhani ve Sayın Putin’le ikili görüşmelerimizde ayrı ayrı ele aldık. Ayrıca zirvede müzakeremizi en iyi biçimde yaptık. Müzakere de televizyonlardan zaten canlı olarak yayınlanmış. Zirve sonuç bildirgesinin 3. maddesi bu hususun altını çizmektedir. İdlib, üzerinde daha önce mutabık kaldığımız dört çatışmasızlık bölgesinden biridir. Diğer üç bölge zaten ortadan kalktı. Artık geriye sadece İdlib kaldı. İdlib’de malum 3.5 milyon insan yaşıyor. Bizim burada 12 askeri gözlem noktamız var.
Halep, Doğu Guta gibi yerlerden gelen ılımlı muhalifler de şu anda İdlib’de bulunuyor. Nusra gibi unsurlar bahane gösterilerek sivillere yönelik saldırıları kabul edemeyeceğimizi ifade ettik. Bu, büyük bir insani drama ve yeni bir göç dalgasına da neden olur. Türkiye, bunun bedelini ödemek durumunda kalmamalıdır. İdlib’deki terör unsurlarının etkisiz hale getirilmesini şüphesiz ki biz de destekliyoruz. Atılacak her tür adımın Astana sürecinin ruhuna uygun olması ve üç garantör ülkenin de mutabakatına dayanması gerekir. Bu adımları koordine etmek için teknik heyetler temaslarına devam edecek. Sayın Putin’le de konuştuk. Hatta, ‘Heyetler aralarında görüşsünler, sonra da biz bir araya gelerek bu konuda nihai kararı veririz’ dedik. İdlib konusunda olumlu bir netice alacağımıza inanıyorum.”
Erdoğan'ın gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle: Rusya, Türkiye, Almanya ve Fransa’nın İstanbul’da gerçekleştireceği bir zirve söz konusu idi...
Bu ayın 14’ünde 4 ülkenin temsilcileri İstanbul’da bir araya gelecek. Ön hazırlıkları yapacak. Daha sonra da inşallah 4’lü olarak bizler, liderler olarak bir araya geleceğiz.” Zirvenin canlı yayınlanması kararı o anda mı verildi, önceden plan var mıydı?
Canlı yayınlanacağından haberimiz yoktu. Ama hayırlısı olmuş, isabet olmuş... ABD ile Türkiye, İdlib konusunda aynı safta yer alıyor gibi gözüküyor. İki ülkenin öncelikleri örtüşüyor mu?
İdlib konusunda şu an itibarıyla ABD ile tümüyle aynı safta yer aldığımızı söyleyemeyiz...
ABD de rejimin ve Rusya’nın müdahalesine karşı çıkıyor. O anlamda...
Oradan değil, onların kör bahaneleri var. Nedir o kör bahane? ‘Kimyasal silah kullanırsanız, biz şöyle yaparız, böyle yaparız’ diyorlar... Bize göre, sadece kimyasal silah tehdidi üzerinde durmak, konvansiyonel silahlarla yol açılan ölümlere aldırmamak doğru bir yaklaşım değil. Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki süreçte ortaya çıkan, sadece kimyasal silah odaklı o yaklaşımın güncellenmesi lazım. Bu hususta Rusya’ya büyük görev düştüğünü de ifade ettik. ‘BM Güvenlik Konseyi’ndesiniz. Bunu gündeme getirin, bu işi BM’de çözmek lazım’ dedik. ABD, Suriye’de olup bitenleri şu anda tamamen tribünden seyreden bir seyirci konumunda. Hiçbir sözünün arkasında değil. Münbiç’te sözünü tuttu mu? 90 gün dedi, geçti 90’ı... Şimdi yeniden terör örgütlerini oraya sokmanın gayreti içerisinde. Aynı şeyi Deyrizor’da yaptı... Deyrizor’dan şu anda terör örgütlerini, PYD’yi, YPG’yi besliyorlar. Neyle? Petrolle... Orada çok ciddi petrol gelirleri var terör örgütünün. 300 milyon dolarlık ham petrol geliri söz konusu terör örgütlerinin. İşlenmiş halini düşünün. Herhalde 700 - 800 milyon doları bulur. Ben bu rakamı Putin’e söyledim, şaşırdı... Şu anda Amerika orada sadece o iki terör örgütünü besliyor. Onları maşa olarak kullanıyor. Çok daha ilginci geçen gün Hulusi Bey’le (Akar) de konuştuk. Yani, şu anda 18 bini aşkın TIR Suriye’nin kuzeyine silah, mühimmat taşımış vaziyette. 3 bin kadar da kargo uçağı her türlü silahı, mühimmatı oraya götürüyor. Orada kurulmuş üsler var. Ve bu üsler, bunlarla besleniyor.” Suriye’nin başına gelenlerin arka planında ABD’nin İsrail’le bölgede hâkim olma, Rusya’nın bölgede kalma hesapları, bir de sanki yeni bulunan Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin geleceği de büyük rol oynuyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Tabii Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleriyle ilgili herkes bir şeyler söylüyor. Bu kadar hamle ettiklerine göre herhalde gaz bol. ABD buranın üzerinde oyun oynuyor. İsrail, Fransa oynuyor. Biz de kendi değerlendirmemizi yapıyoruz elbet... Şu anda tabii Rusya’nın oradaki tatbikat meselesi de var.. Biliyorsunuz Rusya’nın 5 tane üssü Suriye’de batı tarafında. Ayrıca Akdeniz’e gelen gemileri de orada. Çin’le yapacakları tatbikat da çok büyük. Savunma Bakanımız Hulusi Bey’den bilgi alalım.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar: Önümüzdeki günlerde Vostok 2018 tatbikatı yapacaklar. Ona Türkiye’yi de çağırdılar. Değerlendiriyoruz. Doğu bölgesinde yapacaklar. Denizde yapılan başladı. 25 gemi, 30 noktadan, üzerilerinde canlı mühimmat da var. Bunlar 20-25 kilometre civarında menzile sahip füzeler. Amerika da bunu görüyor. Yani, tatbikat önem taşıyor.
Doğu Akdeniz doğalgazının Yunanistan ve oradan Avrupa’ya götürülme ihtimalinin zor olduğu söyleniyor. Kıbrıs üzerinden Türkiye’ye gelmesi, buradan Avrupa’ya gönderilmesi ihtimali var, öne çıkıyor. Doğu Akdeniz’deki gaz, Türkiye’yi çok daha önemli hale getiriyor. 2-3 trilyon dolarlık bir rezervden bahsediliyor.
Tabii böyle bir yatırıma niyetlendikleri zaman, maliyeti ne olursa olsun deniz altından bir hatla doğrudan Yunanistan üzerinden taşımayı da tercih edebilirler. Mesela İsrail, bizim üzerimizden düşünüyordu ilk görüştüğümüz zamanlarda: Türkiye üzerinden Avrupa’ya açılmak... Orada Amerika’nın, Fransa’nın, İsrail’in tavırlarının yanı sıra tabii ki maliyet de belirleyici olacaktır. Berat Bey’den de dinleyelim.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak: Orada hem Mısır’ın yeni gaz keşifleri oldu, hem İsrail’in gazı... Orada pazar, Türkiye üzerinden Avrupa... Tabii, Türkiye de pazar... Deniz altından yaparlar ama Türkiye’ye yapılacak olan altyapı yatırım maliyetinin neredeyse en az 4-5 katı maliyet olur. Geri dönüşü 40-50 yıl. Dolayısıyla fizibil değil. Zarar etme pahasına yaparlar mı? Halka açık hiçbir şirketin hissedarları buna olumlu bakmaz. Türkiye’nin bir şekilde devrede olması söz konusu... Ayrıca, bizim yeni sahalarla ilgili sondaj çalışmaları başlatma olayımız ciddi bir şekilde ses getirdi. Yani, Akdeniz’de bir-iki ay içerisinde kazılacak olan ilk kuyu sonra ikinci kuyu, dolayısıyla Türkiye bölgede gaz-petrol bulamamış tek ülke olarak, bölgede en çok tüketen en büyük ülke olarak, böyle bir durum olursa, onlarda böyle bir kaygı var.
Tahran’daki 3’lü zirvenin Türkiye açısından en olumlu, en memnuniyet verici yönü nedir?
Ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusunda mutabakatın oluşması. Bu 12 maddelik ‘Ortak Açıklama’ya da yansıdı. Özellikle 3. ve 4. maddelerin altını çizmek lazım. Açıklamada, silahların bırakılmasına işaret ediliyor. Metinde tabii ki diplomatik bir dil kullanılıyor. Ama bunu, silahların bırakılması veya ateşkes gibi bir ifadeyle ortaya koyarsak, o zaman daha iyi anlaşılır. Bölgeye çok daha iyi mesaj olur. Çatışmasızlık bölgesinde Rusya bir-iki operasyon yaptı, sonra durdu. Bundan sonrası için vakit kazanıldığını söyleyebilir miyiz?
Sayın Putin’le bunları hem ikili görüşmede, hem 3’lü zirvede çok açık, net konuştuk.
Bu zirve sonrasında İdlib’de sivillere yönelik katliam olabileceği endişemiz tamamen ortadan kalktı mı?
Ateşkes rejiminin sürdürülmesi konusunda mutabakat önemli. Mutabakat, inşallah böyle bir şeyi getirir. Tabii bizim çok daha farklı bazı düşüncelerimiz de var. Gerek Dışişleri Bakanımız, gerek Savunma Bakanımız gerek İstihbarat, Rusya tarafının ilgili heyetiyle inşallah yoğun görüşme halinde olacaklar. Biz de Almanya seyahatinden sonra sayın Putin’le tekrar bir araya gelebiliriz. Devam edecek teknik görüşmelerin kapsamı ne, içeriği ne olacak? En azından bombardımanın durması anlamında... Silahların bırakılması dediğimiz ne?
Bu... Bunu da Putin’le, başa baş görüşmemizden sonra, bir kere daha ayrıca konuştum ayrılırken. Kendisinden bunu rica ettik. İnşallah inanıyorum ki sözlerinde duracaklardır.
Sayın Ruhani, Fırat’ın doğusu konusunda Türkiye’nin tavrına olumlu yaklaşım sergiler gibi göründü. İran, Suriye’de bir yandan terör örgütleri ile birlikte hareket eden mevcut rejimle aynı doğrultuda iken, bugün de sizin açıklamanızı destekler nitelikte bir açıklamada bulundu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran’ın Fırat’ın doğusu ile ilgili beklentileri daha farklı. Bizim orada konsolosluk açma suretiyle süreci hızlandıralım diye beklentileri var. Ama bizim şu anda oralarda konsolosluk açma niyetimiz yok. Onlar sonraki işler. Anayasa, seçim, bir defa netleşsin, ondan sonra bunları düşünme noktasına geliriz. Ruhani, Suriye’deki mevcut yönetimle işbirliği yapılması yönündeki beklentilerini ifade etti… Bizim bu konudaki yaklaşımımız nedir?
Yani bu sadece Rusya ile İran’ın yaptığı bir iş. Bizim şu anda rejimle böyle bir şey yapmamız söz konusu değildir. Bizim sadece Suriye halkıyla ilişkilerimiz var. Bunlar da ağırlıklı olarak ılımlı muhaliflerdir. Ilımlı muhalifler ile bizim ilişkimiz var. Ama terör gruplarıyla değil. Rejimle ise zaten söz konusu değil. Ha, seçim yapılır, yeni anayasa ile beraber halkın seçtiği bir iktidar iş başına gelir, o ayrı mesele… Suriye’de seçime Esad da girer ve kazanırsa o zaman bizim tavrımız ne olur?
Biz tabii Esad’ı filan hiç konuşmuyoruz. Bütün mesele, oradaki seçmen potansiyelini ortaya çıkarmak. Suriye’nin içindeki seçmenler var, dışındaki seçmenler var, oluşacak seçmenler var... Bu yapı nasıl teşekkül edecek, bunu bir defa görmemiz lazım. Temennimiz odur ki inşallah Suriye’nin çilesi biter... Suriye’de anayasanın oluşturulması konusunda son durum nedir?
Anayasanın oluşturulması süreciyle ilgili olarak rejim, ılımlı muhalifler, ayrıca ülkedeki STK’lar 50’şer isim vermişlerdi. Bunların içinden bir ekip belirlenecek. Temennimiz bu işin bir an önce başlaması. Yol haritası oluştuktan sonra, karşılıklı bir araya gelişlerle tecrübeleri paylaşmak ve seçim takviminin ortaya çıkarılması önemli olacak. İstanbul’daki üçüncü havalimanının açılışının bir ay ertelenmesi talebi geldi mi önünüze?
Erteleme mi? İnşaat, hizmete açılacak bölümün yakın çevresinde devam edecek, oluşacak tozun uçakların motoruna girmesinin söz konusu olabileceği açısından...
Benim önüme öyle bir talep gelmedi. Yalnız ayın 23’ünde orada Teknofest çerçevesinde önemli bir gösteri olacak. Orada F-16’yla uçulacak. Milli Savunma Bakanımız Hulusi Bey ve Hava Kuvvetleri Komutanımızla birlikte F-16’yla yapılacak inişe programım elverirse ben de katılabilirim. Hollanda ile büyükelçilerin atanmasıyla bir yere geliniyor. Acaba diğer bazı normalleşme beklenen ülkelerde de bir adım gelebilir mi? Mesela İsrail konusunda, belki Mısır’la...
Hollanda’da karşılıklı oldu... Mısır’da da şu anda elçilik noktasında sıkıntımız yok. Bakanlar seviyesinde de yok. Sadece bizim seviyemizde var... Olmayacak diye bir şey olmaz... Gelişmelere göre Avusturya ile de olabilir... Yeter ki muhataplarımız müspet bir yaklaşım içinde olsunlar...