Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Avrasya Gösteri Merkezi'nde düzenlenen 'İstanbul Gençlik Festivali'nde gençlerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, "Bizim zamanımızda bu işin propagandaları öyle kalkıp da televizyonlarda ne bileyim billboardlarda, megaboardlarda yürütülmüyordu. Bizim yaptığımız propagandalar çok daha farklıydı. Biz geceleri sabaha kadar duvarlara afiş asardık. Ömrümüz hep böyle geçti. Anacığım evin balkonunda beklerdi, ben afiş asmaktan gelirdim" dedi.
Erdoğan, "Ben de güzel yazardım duvarlara yazıyı. 1 metreden aşağı yazılarımın boyu olmazdı. Tabii bilirlerdi ki bu yazı reisin muhalifler silerdi, biz tekrar yazardık. Böyle bir mücadele" diye anlatt.
Erdoğan, genç yaşta siyasete girme şansı bulamadığını belirterek, "Biz dedik ki 'Niye 30 yaş? Bunu indirmemiz lazım.' Fakat verdiğimiz mücadelelerden o zaman netice alamadık. Ne zaman ki iktidar olduk, dedik ki 'Biz bu yaşı indirelim.' Ve hedefe kilitlendik, önce bunu ancak 25'e indirebildik. Sonra bir şey de dikkatimizi çekiyordu, seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25. Niye seçme 18 de seçilme 25? Halbuki zor olan seçilmek değil, zor olan seçmektir" ifadesini kullandı.
CHP'den İyi Parti'ye geçen 15 milletvekiline de atıfta bulunan Erdoğan, "Bir zamanlar bir siyasetçi şöyle bir laf etmişti, şimdi ebedi alemde. Demişti ki 'Ben Taksim Meydanı'na dört ayaklı koysam seçtiririm.' Genel başkan ya… Bugün de benzeri şeyler oluyor biliyorsunuz. 'Ben 15 milletvekilini bir partiye gönderirim.' O seçti ya. '15 taneyi bir partiye gönderirim ondan sonra onlar oradan ister seçilsinler ister seçilmesinler.' Baktım arka taraftaki iki milletvekilinin gözleri yaşlı, ağlıyorlardı. Ağlaya ağlaya onları gönderdi. Hani demokrasi? Böyle bir demokrasi olabilir mi? Ama maalesef şimdi bunu görüyoruz. Bunu görmenin çok büyük faydaları var. Önümüzdeki günler ben inanıyorum birçok şeylere gebe. Çünkü ilginç gelişmeler var" diye konuştu.
Erdoğan seçim kampanyalarının eskiden daha zor olduğunu dile getirerek, "Bizim zamanımızda bu işin propagandaları öyle kalkıp da televizyonlarda ne bileyim billboardlarda, megaboardlarda yürütülmüyordu. Bizim yaptığımız propagandalar çok daha farklıydı. Biz geceleri sabaha kadar duvarlara afiş asardık. Ömrümüz hep böyle geçti. Anacığım evin balkonunda beklerdi, ben afiş asmaktan gelirdim. Yaş 18, 19 ve duvarlara yazılar yazardık. Yazıların da ben de güzel yazardım duvarlara yazıyı. 1 metreden aşağı yazılarımın boyu olmazdı. Tabii bilirlerdi ki bu yazı reisin. Muhalifler silerdi, biz tekrar yazardık. Böyle bir mücadele. Ama şimdi çok rahat olduğu için bakıyorsunuz megaboardlarda, billboardlarda şurada burada rahatlıkla veriyorsun siparişi, onlar oralara asıyorlar, propaganda böyle oluyor. Böyle olduğu için de tadı olmuyor. Bu tadı yakalamak çok önemli" açıklamasında bulundu.
Erdoğan şöyle devam etti:
Başkanlık seçimine geçişte malum şu anda 25 bakanlı bir kabine var. Başkanlık sistemine geçerken bizim kabinemiz kaç kişiden oluşacak? Parlamentodan gelecek milletvekillerinden oluşacak bir kabine yok artık. Dışarıdan oluşturacağınız bir kabine olacak.
Bu akşam manifestoyla ilgili çalışmalarımı yapacağım. Pazar günü manifestomuzu, yapacağımız açıklamayı burada derleyip toparlerken, Kore'den gelirken yolda çalışmalarımızı yaptık, Pazar günü İstanbul İl kongresi'nde manifestoyu açıklayacağız. Aday il toplantısında yapacağımız yatırımların animasyonlarla bizzat kendilerini yayımlayacağız.
Bunların öyle hazırlığı yok. Bunlarda var mı bir tane Yavuz Sultan Selim Köprüsü hazırlığı, bir tane Marmaray hazırlığı var mı? Bunlarda bir tane şu anda bizim bitirmek üzere olduğumuz 29 Ekim'de açılışını yapacağımız 3. Havalimanı hazırlığı var mı? Biz açılışa hazırlıyoruz, onlar ise şu anda daha bu işin projesinde bile değiller. Biz Osman Gazi Köprüsü açtık, bitirdik. Bunların böyle bir Osman Gazi Köprüsü var mı? Bunların bir İstanbul-İzmir otoyol projesi var mı? Biz bitirdik. Bunlar daha yolun başında bile değiller. Niye? Bunların hayalleri yok ki ürünleri olsun. Daha çok söyleyeceğim şeyler var. Bütün bunlar şu anda bu manifestonun, seçim beyannamesinin içinde yer alıyor.
Şimdi asrın bağımlılığı, asrın en büyük tehdidi teknoloji bağımlılığı. Üniversiteler çalışmma halinde. Yeşilay'ın çalışmaları var. Buna karşı çok önemli tedbirler almak için mücadelemizi veriyoruz. STK'lardan çok büyük destekler bekliyoruz. Bu iş manevi eğitim olmaksızın bunun önünü almak mümkün değil. Bu manevi eğitimi usul ve esaslarına göre vermek zorundayız.
Üniversitelerden ismi kaldırılan yok. İstanbul Üniversitesi'nin öğrenci kapasitesi 105 bin. Bu kaliteyi düşüyor. YÖK'le görüştük, çalışma yaptılar. Biz burayı ikiye bölelim fakültelerdeki sayıları da öğrenci kapasitesi esas alınmak üzere bölünmeye gidelim dediler. Dendi ki İstanbul Tıp bir olsun öbür taratada İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa bir olsun. 50 binin altına düşürmeyeceğiz. Her ikisinde de öğrenci kapasitesi 50 bin civarına geldi. YÖK adımı atmış vaziyette. Her ikisinde de İstanbul üniversitesi adı var. İstanbul Üniversitesi'nin logosunu kullanma durumu da söz konusu. Cerrahpaşa ilave olarak kullanacaktı o kadar.
Siyasetle uğraşmamış olsaydım ne olurduk konusuna gelirsek o yanını hiç düşünmedim. Gençlik kolları siyasette geçti. Benim siyasetten önce yaptığım Milli Türk Talebe Birliği'nde teşkilat başkanlığını üstlendim. Bu süreç benim önemli kişilerle tanışmama vesile oldu. En önemlisi üstad Necip Fazıl Kısakürek'tir. 23-24 yaşında Milli Türk Talebe Birliği'nde tanıştık. Gençlik gecelerimizin terk edilemez özellikle konuşmacısı üstaddı. Üstadı takdim etme şerefi fakire nasip olurdu. Ben sadece onun karşısında değil onun yanında spikerlik yapardım. Spikeri üstada beğendirmek kolay değildi.
Bu hukuk onların hukuku mu uluslararası hukuk mu? Eğer uluslararası hukuksa bu hukuku biraz biz de biliriz. Bizim de hukukçularımız var. Uluslararası hukukta mesafe almış insanlarımız var. Onlarla masaya yatırıyoruz, bunu çalışıyoruz sonra da adımlarımızı atıyoruz. Eğer biz Fırat Kalkanı'na başladıysak ne diye başladık? Burada bizim ertelenmiş müdahale hakkımız var. Niye ertelenmiş müdahale hakkı diyorum? Çünkü bizim, Zeytinlik Harekatıydı bu harekatın adı, Fırat Kalkanı'nın adı Zeytinlik Harekatıydı. Gecikti o, onu daha önceden yapmamız lazımdı. Daha önceden yapsaydık Kilis bu kadar vurulmazdı. Biz orada geciktirilmiş veya gecikmiş olan harekatı dostlarımız sayesinde öyle yaptık.
Kendi göbeğimizi kestik, tuttuk Fırat Kalkanı Harekatını yaptık. Fazla uzun sayılmaz aslında ama 2 bin kilometrekarelik alanı tamamıyla DEAŞ'tan temizledik. Ama bunu dostlara anlatamadık. Oradan DEAŞ temizlendi çıktı. Cerablus, El Rai, El Bab, o üçgen. Oradan çıktılar. Biz 15-16 Mayıs 2016 Amerika seyahatimde gerek Sayın Trump ile ikili görüşmem, gerek heyetler arası görüşmelerim oldu. O görüşmelerde kendisine 'Bizzat gelin bu işi beraber yürütelim' dedim. Baktım ki bunlar başka hayallerin içindeler. Dediler ki 'Benim generallerim sizin şu anda attığınız adımı onlar uygun bulmuyorlar.' Çünkü sizin şu anda oraya tahsis ettiğiniz sayı, biz iki tugay oraya veriyoruz, ayrıca Özgür Suriye Ordusu'ndan oraya bir ekip gönderiyoruz.
Bu sayı PYD, YPG ile mücadele etmek dediler. Ben 'Biz orada PYD, YPG bunlarla mücadele etmeyi koyun bir kenara, siz sadece hava desteği verin, biz işi bitiririz.' dedim. Ama 'Biz size üzülüyoruz.' dedim. 'Çünkü teröristlerle el ele veriyorsunuz. Şu anda girdiğiniz yolda YPG, PYD ile el ele vermek suretiyle gerinizde çok ağır bir fatura bırakıyorsunuz.' O esnada heyetler arası görüşme yapıyoruz. Yanımda benim heyetim de var onun heyeti de var. Hepsi buna şahit. 'Tarih sizi bununla anacak' dedim. Zeytin Dalı Harekatında PYD, YPG onlar adına orada savaş verdi. Bunun neticesinde ne oldu? Özgür Suriye Ordusu kahramanca savaştı. Biz 60 şehit verdik. Özgür Suriye Ordusu 200'ün üzerinde şehit verdi. Ama 3 bin 500'e yakın etkisiz hale getirilen terörist var. Demek ki bizim o noktada askerimizin ufku daha isabetli.
Çünkü bunlar teröristleri iyi tanımamışlar, PYD'yi iyi tanımamışlar, YPG'yi iyi tanımamışlar. Teröristlerle iş tutmak suretiyle netice alacaklarını sandılar ve alamadılar. Bundan sonraki süreçte de hedefimiz bizim belli. Şu anda kararlı bir şekilde Afrin'de duruyoruz. Orada güvenliği tamamen tesis edene kadar oradayız. Ondan sonra önümüzde İdlib var, Ter Rıfat var, Munbiç var. Görüşmeler yapılıyor. Maksat daha fazla kan akmasın diyoruz. Duma'yı falan da bu şekilde inşallah halledelim diyoruz. Bizim Suriye'nin topraklarında gözümüz yok ama Suriye halkının huzuru, refahı bizim için çok çok önemli.
Mısır Çarşısında dolaşırken her dükkanda Suriyeli, Faslı, Cezayirlinin çalıştığını ve Türkçe konuştuklarını gördüm. Biz de kendimize bir hedef belirledik, dedik ki, 'Biz bu insanları gerekirse vatandaşlığa alalım. Vatandaşlığa almadığımız zaman ne oluyor? Kaçak çalışıyor. Bunların içinde doktor, mühendis, ebe, doktorlar var. Eğer bunlar bizim vatandaşımız olursa kendi ekmeklerini kazanmış olur. Hep biz bakalım onlar geçinsin yok, onlar kendi kendilerini geçindirir hale gelir.
15 Temmuz gecesinde hiç ummadığım, beklemediğim anda böyle bir komployla, darbeyle karşı karşıya kaldık. Bizim de şöyle bir haftalık tatilimiz vardı. Bu da belki benim yani Başbakanlığım, Cumhurbaşkanlığım döneminde ilk yaptığım tatildi. Çünkü öyle benim sık sık tatile çıkmak gibi bir lüksüm yok. Bunu da bazıları belki şunu söyleyebilir, 'Bunu bir fedakarlık gibi anlatma, madem ki oradasın o zaman tabi ki iznin olmayacak daha çok çalışacaksın' diyenler var. Öyle deseler de biz olanı yine söyleyelim. Bunda da yine böyle oldu. Haber geldiği zaman bu da tabi ilgililerden, yetkililerden gelmedi. Eniştemden bu haber bana geldi. Haber geldikten sonra nedir ne değildir diye biz kovalamaya başladık. Sonra işin ciddi olduğunu öğrendik. Ciddi olduğunu öğrendikten sonra da biz hemen adımımızı attık. Tabi helikopterle bizim bulunduğumuz yerden Dalaman'a geçişimiz, Dalaman'da darbecilerin kendilerinin uçağın bulunduğu yere geliş, girişleri, uçağı kontrol edişleri. Fakat uçağı kontrol ediyorlar ama uçağın içine bakıyorlar bizi göremiyorlar, ondan sonra oradan ayrılıyorlar. Onlar uçağı zannediyorlar ki biz oradayız. Görmeyince o zaman diyorlar, 'Herhalde bunlar İzmir Adnan Menderes'deler.' İzmir Adnan Menderes'e geçiyorlar. Halbuki biz gecikmeli olarak oraya ulaşabildiğimiz için o anda yoktuk. Sonra tabi biz oraya ulaştık. Uçağımıza bindik, oradan kalktık ama son ana kadar tabi pilot da bizim nereye gideceğimizi bilmiyor. Yani Ankara'ya mı, İstanbul'a mı? Sen şöyle bir kalk bakalım, biz sana son anda söyleyeceğiz nereye gideceğini falan. Sonra işte biz son anda artık öyle bir makas noktasına geldiğimizde, dedik ki 'İstanbul'a gidiyoruz' ve İstanbul'a yöneldik.
10 binler Atatürk Havalimanı'nda buluşunca bizim orada o gece halkımızla buluştuğumuzda bakıyorsun, F16'lar gelip üzerimizden uçuyor, helikopterler üzerimizden uçuyor. Ama halk o hali bile hiç umursamadı. Biz de indik. Hemen halkımızın arasına karıştık. Şimdi bakıyorum, CHP ile bazıları 'Niye orada yoktu?' diyor. Ben oradaydım, nerede orada yoktum? Eşim de oradaydı, çocuklarım da oradaydı, damadım da oradaydı, kızım da oradaydı. Biz ertesi gün öğle namazına kadar, cumaya kadar oradaydık. İş bitti her şey yoluna kondu, artık 16 saat geçtiği anda darbecilerin yapacağı bir şey kalmamıştı.
(Kılıçdaroğlu) Bizden önce geldi o oraya. Geldikten sonra tabi oradan tankların hemen adeta korumasında oradan çıkıp biliyorsunuz Bakırköy Belediye Başkanının evine gitti. Bunların hepsi yani adeta belgesel çeker gibi kayıtlarda var. Sizin kayıtlarda da var bunlar. O kayıtlarda zaten bunları görüyoruz. Şimdi sen bu kayıtlara girmişsin, zaten senin artık günah defterin hazır. Şimdi yalan söylemene gerek yok. 'Ben farkında olmadım, onun için Bakırköy Belediye Başkanının evine gittim, orada bir kahve içtik, falan filan o esnada da bunlar olmuş' desen yutarlar ama sen bunları gizleyeceksin, hala yalan söyleyeceksin. Ya bunu kimse yutmaz, kayıtlardasın sen. Adeta bu dünyanın kiramen katibinleri tutmuş onun ve sen kayıttasın.
Adamları çıkıyor Meclis'te falan filan konuşuyorlar, yalan yanlış şeyler. Bunu da bizim gözümüzün önünde yapıyorlar. Ama şimdi özellikle bu kampanya boyunca televizyonlarda, meydanlarda bunların hepsi tabi ortaya yine dökülecek. Fakat dediğim gibi biz burada kararlı bir şekilde o gece yaşadıklarımızı… Hamdolsun inançla, kararlılıkla geldik, sağ olsun Valimiz oraya geldi, Birinci Ordu Komutanımız oraya geldi. Birinci Ordu Komutanımıza 'Sen çık bir açıklama yap' dedik. O bir basın açıklaması yaptı. Biz bir basın açıklaması yaptık. Daha sonra da o gece ben bir taraftan Sayın Binali Bey'le irtibat kurarak, diğer taraftan da o gece Birinci Ordu Komutanını Genelkurmay Başkanlığına vekaleten atamak suretiyle, çünkü komuta kademesi boşluk kabul etmez. Yani siz oraya hemen ne yapacaksınız? Neyse boşluk mu var atamayı yapacaksınız. Biz o gece oraya hemen anında daha Atatürk Havalimanı'ndayken atamayı yaptık. Ümit Paşa vekaleten Genelkurmay'ı idare etmeye başladı. Boşluk olmadan oradan bütün bu müdahale evelallah yok edildi. Ertesi güne çok daha huzurlu, çok daha rahat girmiş olduk.
İstanbul şu çirkin yapılaşması olmasa dünyadaki hiçbir şehirle mukayese edilemez. Sadece boğazıyla fark atar. Şu çirkin yapılaşma İstanbul'un o potansiyelini gücünü biraz geriletiyor. Son zamanlarda yeşiliyse yeşili bunlar gelişiyor. En önemlisi bazı yerler var ki oralarda yeşillendirme yani park çalışmaları bunu yeni başkanımız süratle yapması halinde İstanbul bir başka güzel olacak.