Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, UBER'in CEO'sunun kendisinden randevu istediğini belirterek, "O organizasyonun başındaki, benden randevu istedi, vermedim" ifadesini kullandı. Yeterli miktarda miletvekili çıkarılmaması durumunda koalisyona gidebileceklerini vurgulayan Erdoğan, "300'ün altında kalırsak o zaman bir koalisyon arayışına gidilebilir'' dedi.
Cumhurbaşkanı, Merkez Bankası'nın faiz politikalarına ilişkin olarak da, "O kurumlar, bağımsız kurumlar havasıyla kendilerine göre adımlar atıyorlar, peki faturayı kim ödüyor? Faturayı siyasetçi ödüyor. Faturayı ödeyen, istişaresini yaptıktan sonra kararını da o verir" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, Seçim Özel Radyo Programı'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı, Kral FM ve Kral Pop Radyo işbirliğinde, 18 ulusal ve 250 yerel radyoda yayınlanan programda 16 yılda Türkiye'nin birçok alanda önemli mesafeler katettiğini belirtti.
Erdoğan, "Sınav sistemi sürekli değişiyor. Ayak uyduramıyoruz' eleştirileri. Değişiklikler ne zaman bitecek soruları da geliyor bize zaman zaman." şeklindeki yorum üzerine, bu konuların Türkiye'nin geliştiğinin alameti olduğunu aktardı.
TEOG sistemi için "Bu kalkacak" dediğini ifade eden Erdoğan, "Tabii sağdan soldan gürültüler geldi. Ama şimdi de tam aksine herkes seviniyor. Çünkü bunların hepsi bizim için sıkıntılı olan sistemler. Aynı şekilde üniversite imtihanlarıyla alakalı. Şimdi burada artık Türkiye özellikle imtihan sistemlerini oturtma düzeyini yakaladı. Son imtihanlarda da yine önce bir öyle gürültüler falan oldu, sonradan da 'Bu doğruymuş' demeye başladılar. Bunun olumlu tepkilerini almaya başladık." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tek adam' diye eleştiriyorlar sizi. Ekibinizin içinde sizi zaman zaman eleştirenler, fikirlerinize katılmayanlar oluyor mu?" şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:
"Ekibimizin içinde aynı fikirleri paylaşmayan arkadaşlarım olabilir ama tek adam ifadesi nereden doğuyor ona bakmak lazım. Eğer bu Sayın Kılıçdaroğlu'ndan doğuyorsa veya Kılıçdaroğlu zihniyetinde olanlardan doğuyorsa onu bir defa bir kenara koy. Bizde 'ben' yok, 'biz' var. Anlayışımız budur. 'Ben' diyemeyiz. 'Biz' deriz ve istişarelerimizi yaparız ve kararı alırız. Zaman zaman bana ters düşenler olabilir, bana ters düşenin kanaatini paylaşmaya da ben mecbur değilim. Nihai karar verici olan kim? Liderdir. Lider sadece düşünceleri toparlar, alır ama ama nihai kararı o verir. Çünkü sonunda hesabı millete kim verecek? O verecek. Diğerleri hesap vermiyor. Zaman zaman biz bunu bazı kurumlarımızda yaşıyoruz. O kurumlar bağımsız kurumlar havasıyla kendilerine göre adımlar atıyorlar. Peki faturayı kim ödüyor? Faturayı siyasetçi ödüyor. Burayı çok iyi düşünmemiz lazım. Faturayı ödeyen, istişaresini yaptıktan sonra kararını da o verir."
Erdoğan, Millet İttifakı'nın vaadinin tekrar parlamenter sisteme geri dönmek olduğunun hatırlatılması üzerine, şöyle devam etti:
"Bir defa 16 Nisan'da biz Türkiye'de bir anayasa oylaması yapmadık mı? Millet o defteri kapattı. Artık bir parlamenter demokrasi diye bir şey söz konusu değil. Bunlar her şeyden önce yasaları bilmiyor. Şimdi ne olacak? Eğer kalkıp da anayasal olarak, anayasayı değiştirme gücünü parlamentoda yakalayabilirlerse buyursunlar değiştirsinler. Veyahut da millete gidebilecek gücü yakalarlarsa buyursunlar millete gitsinler. O ayrı bir konu, o da onların anayasal bir hakkıdır. Ama şu anda 16 Nisan'da bu defter kapandı. Artık Türkiye'nin bir defa böyle bir şeyi yok. Türkiye başkanlık sistemine girmiştir. Yani yönetimde cumhurun yönetim sistemine geçmiştir. Dolayısıyla şu anda yaptığımız seçimlerde de pazar günü neticeyi göreceğiz. Milletimiz bakalım nasıl bir takdirde bulunacak, başkanlık sisteminde nasıl bir karar verecek, parlamentoyu nasıl şekillendirecek, başkan olarak kimi başkanlığa getirecek pazar günü göreceğiz."
Erdoğan, "Sayın Kılıçdaroğlu, FETÖ'nün kapatılan yayın kuruluşlarına yönelik verdiği destek noktasında bir pişmanlığının olmadığını söylüyor." denilmesi üzerine de arşivlerde bu tür bilgilerin olduğunu, Kılıçdaroğlu'nun kendisinin ve arkadaşlarının özellikle buraları ziyaret ettiğini söyledi.
'FETÖ'den tutuklu olanlar içinden mağduriyet sürecinin başlatılmasının ayrı, mahkumiyetten mağduriyet sürecinin başlatılmasının ise ayrı olduğunu vurgulayan Erdoğan, yargının kararını verdiğini, iade edilmesi gerekenlerin görevine iade edildiğini söyledi.
"2002 öncesinde ordu, medya, iş dünyası, herkes size soğuk bakıyordu. Şu anda muhalefet şunu iddia ediyor; 'Yargı, ordu, medya bize karşı. Türkiye'de adalet yok.' Bu biraz garip değil mi?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Ben bir defa siyasi yasaklıydım. Ben sadece Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Yüksek Kurulu'nun onayından geçmiş Ziya Gökalp'e ait bir şiiri, Siirt'te bir mitingde okuduğum için içeri alındım. Bundan dolayı da girdim yattım. Ama o neyin önünü açtı? Bu makamlara gelişimin önünü açtı. Fakat bu söyledikleri şeylerin siyasi yasakla alakası yok. FETÖ, yasaklı mı? Değil. Niye gelmiyor? Amerika niye bırakmıyor? Burada, 15 Temmuz'un nerelere uzandığının da sinyalleri geliyor. Şu anda FETÖ ile ilgili yargı mahkumiyet kararları vermeye başladı. Bu mahkumiyet kararları ellerinde olduğu halde, çıkıyor Bay Muharrem ne diyor? 'Amerika'ya gönderilen gazete kupürleri' diyor. Muharrem İnce ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun ifadeleri birbirini tutmuyor. Kendilerinin takdiri ile gelen avukatlar incelediler. Hazırladıkları rapor bizi haklı çıkarıyor. Bunu söyleyebildi mi daha sonra? Bir daha söyleyemedi."
Adalet Bakanlığının yaptığı bir çalışmanın hafife alınamayacağını dile getiren Erdoğan, "Bunu kime karşı yapıyoruz? Amerika'nın Adalet Bakanlığına karşı yapıyoruz. Amerika Adalet Bakanlığı ne diyor? 'Siz bize 'Brunson'u verin. Ondan sonra bunları konuşalım.'. Brunson, Türkiye'de bir suçlu ve şu anda yargılanıyor. Peki FETÖ suçlu mu? Bize göre suçlu, onlara göre suçlu değil. Tam aksine onlar FETÖ'nün arkasında duruyor." değerlendirmesinde bulundu.
Muharrem İnce'nin devlet yönetiminin ne olduğunu bilmediğini ifade eden Erdoğan, "Dershane işletemeyen bir adamın, devlet yönetiminden anlaması mümkün değil. Bu adam dershane işletememiş. Orada çalıştırdığı personelinin sigorta ücretlerini ödemediği için hepsi oradan ah vah ile oradan ayrılmışlar." dedi.
Erdoğan, İnce'nin, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'i Amerika'dan alacağı sözlerine ilişkin "Neyi alıyorsun? Uluslararası hukuk var. Uluslararası hukuka göre sen neyi alıyorsun? Sana bunlar şimdiden böyle bir müjde mi verdiler? Kaldı ki sen böyle bir şeyin sözünü vermeye kalktığın zaman, adama derler ki 'neye göre bunu konuşuyorsun?'. Demek ki 'ben bunu söyler de nasıl artı bir oy kapabilirim.'. Bu bir oy devşirmesine yönelik istismardır." diye konuştu.
İnce'nin "Kandil'de kimse yok, dağları, taşları bombalıyorlar. Tamamen seçim öncesi bir propaganda" iddialarına yönelik Erdoğan, şunları söyledi:
"Biz Kandil'i yeni bombalamaya başlamadık. Muharrem Bey'in bir defa Türkiye'de ne olup bittiğinden haberi yok. Biz, yeri gelmiştir Kandil'i bombalamışızdır. Bunlara kalsa Afrin'e, Cerablus'a girmemizi de istemiyordu. Bunları biz seçimle ilişkili olarak mı yaptık? Erken seçime gitme olayının Afrin ile bir alakası var mıydı? Afrin olayı bir anda gelişti. Ama Muharrem Bey'in başka şeylerle ilişkisi, bağlantısı var. Dolayısıyla takip edemiyor."
HDP'nin PKK'nın siyasi ayağı olarak parlamentoya oynadığını ifade eden Erdoğan, "Bu şansını da ne yaptı HDP büyük ölçüde kaybetti. Hepsi sapır sapır dökülüyor. Yurt dışına kaçmaya başladılar. Dokunulmazlığı kalkanlardan kaçanlar var." dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Ne diyor Bay Kemal? 'Müracaatını (Demirtaş) yaptı YSK'ya, YSK ona müsaade etti.' Tamam müsaade etmiş de olabilir, yani YSK'nın bu noktada her verdiği kararın doğru olduğunu iddia edebilir miyiz? Bir de vicdan var. Bu vicdana baktığımız zaman 53 tane Kürt kardeşimizin öldürüldüğü Diyarbakır'da bunu görmezden gelebilir miyiz? Ne dediler? 'Sokağa'. Peki o zaman bu kişi niçin tutuklu? Mahkum olsaydı, aday olamayacaktı. Ama tutuklu olduğu için o avantajdan istifade ile cumhurbaşkanlığına aday olabildi. Hukuki boşluktan, istifade ile bunu yakalamış oldu. Ama biz şuna bakacağız, 53 Kürt kardeşimiz öldürülüyor. Benzer bir olay Suruç'ta yaşandı. Suruç'un faillerinden biri de odur aslında."
Erdoğan, "(16 yıl önce Türkiye neredeydi?) diye baktığımız zaman, bir defa eğitimde adeta yok denilebilecek bir konumdaydık, 70-80-100 öğrencili sınıflar, derslik sayısı az, sağlıkta zaten büyük bir felaket... Sayın Kılıçdaroğlu'nun SSK'nın başında olduğu dönemler, ayrı bir felaketti. Galoşları tekrar satan SSK hastaneleri vardı." dedi.
Muharrem İnce ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun ifadelerinin birbirini tutmadığını söyleyen Erdoğan şöyle konuştu:
"Biz 85 koli belge göndermişiz, Bay Muharrem ne diyor? 'Onlar gazete kupürü' diyor. Halbuki iddianameler ortada..Ne diyor Bay Kemal? 'Müracaatını (Demirtaş) yaptı YSK'ya, YSK ona müsaade etti.' Tamam müsaade etmiş de olabilir, yani YSK'nın bu noktada her verdiği kararın doğru olduğunu iddia edebilir miyiz? Bir de vicdan var."
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kılıçdaroğlu diyor ki 'Ben yüzbinlerce öğretmeni alacağım.' Ya nereye alıyorsun? Bunlar dürüst değil, samimi değil, yalan söylüyorlar. Bakın biz geldiğimizden beri 580 bin öğretmen aldık. Bizden önce böyle bir şey yok ama bakın biz ihtiyaca göre alıyoruz. Yeri geliyor 40 bin öğretmen aldık, yeri geldi 30 bin aldık. Şimdi bu yıl da 10 bin almıştık, 20 bin daha alacağız."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uber uygulamasına ilişkin, "O organizasyonun başındaki, benden randevu istedi, vermedim." dedi.