Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "İzleme Heyeti'ne karşıyım" açıklaması sonrası hükümetle yaşadığı restleşmeye ilişkin olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Bu ülkede bir hükümet olduğu unutulmasın" sözlerine gönderme yaptı. Çözüm sürecinin kendi sorumluluğunda başladığını vurgulayan Erdoğan "Söz söylemek benim hakkım" dedi. "Çözüm süreci bir iki etnik unsurun değil tüm Tükiye'nin meselesidir kim yanımızda olursa onunla yürürüz iki yüzlüler ile asla yürümeyiz" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Eğer itiraz ediyorsam bunu bugüne kadar yapılanları yakından bildiğim için yapıyor ve paralel yapılanmaya dikkat çeker yapıyorum. Eğer eleştiriyorsam bunu ülkem adına çözüm adına yapıyoruz. Biz dertliyiz dert adamı söyletir.Yol göstermeye çalışıyoruz meselesi ikbal olanlar koltuk olanlar bizi anlayamadı anlayamaz. Şahsi meseleleri işin içine katmadan bu meseleyi hükümet ile çözeceğiz. Çözüm süreci benim sorumluluğumda başlamış ve gelişmiş bir süreç söz söylemek benim hakkım."
Erdoğan, muhtarlar toplantısında çözüm sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Erdoğan'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
"2005 yılında Diyarbakır’da kardeşlerime dedim ki 'Kürt meselesi benim meselemdir.' O gün inkâr politikalarını elimizin tersiyle ittik. O gün asimilasyonu bir daha geri gelmemek üzere tarihe havale ettik. Ret, inkâr politikalarının son bulmasıyla birlikte, yani devletin sorunları kabul ederek çözüm çabasına girmesiyle birlikte Kürt sorunu kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir. Ben Kürt sorunu yoktur dediğimde, bunu artniyetli şekilde başka yerlere çekmeye çalışıyorlar. Benim söylediğim açıktır. Türkiye’de artık Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunları vardır. Bu başka bir şey, yatıp kalkıp Kürt sorunu şöyle, Kürt sorunu böyle, başka bir şey yok ağızlarında. Kardeşim bana bırak bu işleri söylemeyi, Kürt kardeşlerimin sorunu varsa bana onu getir. Türk kardeşimin de var, Roman'ın da var, Azeri'nin de var, Zaza kardeşimin, hepsinin sorunları var. Ha bunları gidermek için çalışacağız. Ayrım yapmayacağız. Sanki bu ülkede Kürt sorunundan başka mesele yok. Bu, bu ülkeyi bölmeye gayret etmektir. Bu ayrımcılıktır."
"Sorunların çözüldüğü bir ortamda, Kürt sorunu kavramını kullanmak, açıkça haksızlıktır. Bu ülkede 36 ayrı etnik unsur var. hepsini biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında topladık. Millet nedir biliyor musunuz, her türlü etnik unsuru tek çatı altında toplayan çatının anlamıdır. Millet bununla oluşur ve bunu hazmedemiyorlar. İthal kavramlarla yola çıkanlar, ithal çözümler önerenler doku uyuşmazlığı yaşarlar. Şu anda Doğu ve Güneydoğu illerimizde, Kürt kardeşlerimiz nezdinde çok önemli bir tehdit, mesele var. hem terör örgütü, hem siyasi parti, kendi yaşam tarzını dayatarak benim Kürt kardeşimin ruhuyla, özüyle oynamaya çalışıyor. Onların dünya görüşü, yaşam tarzı bu coğrafyaya ait değildir. Onların diliyle konuşmaya başladığınız anda bu tahribatın bir unsuru olursunuz. Bütün hayatım boyunca, farklı etnik unsurlara bakışım çok net olmuştur. Yaradılanı severim yaradandan ötürü."
"Kürt kardeşlerimize bakışımızla, inanın 40 yıl önce neredeysek bugün de oradayız. Biz de hiç kırıklık göremezsiniz. İstikametimizin sarsıldığını göremezsiniz. Ne terör, ne de çeteler, uluslararası çeteler, ulusal paralel çeteler bize istikamet çizemez. Bu meseleyi çözmek için kefenimizle yola çıktık. Ne dedik? Terör örgütü silahları bırakacak dedik. Öyle mi? Çünkü ben Cumhurbaşkanlığı makamına gökten zembille inmedim, 12 yıl Başbakanlık yaptım. Ondan öncesinde belediye başkanlığı yaptım. Buralardan, halkımın içinde bu toprakları eşiye eşiye bu duruma geldik. Hangi köyde, hangi beldede, hangi ilçede, ilde ne var ne yok bunları bilen birisiyiz. Daha dün evvelsi gün Denizli’deydik. 24 kere ben Denizli’ye gitmişim. Acaba şöyle Cumhuriyet tarihinde hangi başbakan, cumhurbaşkanı bir ile 24 kere gitmiş olsun? Ankara’ya oturup buradan yönetmeye kalkarsan işte 12 yıl önceki Türkiye olurdu."
"Terör örgütü silahları bırakacak dedik, söyleyecek sözü varsa siyaset zemininde söyleyecek dedik. 13 yılda yaptıklarımız, silahı tamamen zeminsiz bahanesiz bırakmıştır. Sıkılı yumruklarla hiçbir sorun çözülemez. O silahları bırakmadığınız sürece zerre kadar katkınız olmaz. Şimdi söylüyorlar, silahlar bırakılsın. İfade olarak çok güzel. Tamam da bir yıl önce Nevruz'da yine bunlar söylenmişti. Ve tamam dendi. E ne oldu? ben ne dedim, uygulamaya bakarız. Uygulama görmeden bunlara inanmak mümkün değil. Dolayısıyla uygulamayı görelim, işte şimdi 2,5 ay sonra seçimler var. 30 mart seçimlerinde tehditlerle bu işler yürüdü, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tehditlerle yürüdü. Artık bu tehditlerden halkımızı kurtarmak zorundayız. Burada da muhatabım asla terör örgütü değildir. Bu çağrımı terör örgütüne değil, vesayetinden kendisini kurtaramayan o siyasi partiye yapıyorum.
" Eğer çözüme katkı sunmak istiyorlarsa, önce silahların gölgesinden, tasallutundan kurtulacaklar. Tekrar söylüyorum. Her ne pahasına olursa olsun, son nefesimize kadar bu ülkede çözüm süreciyle tesis ettiğimiz kardeşliğimizin mücadelesini sürdüreceğiz. Ancak hiç kimsenin Kürt kardeşlerimi zehirlemesine, haksız muhataplık kazanmasına müsaade edemeyiz, etmemeliyiz. Silahların gölgesinde barış olmaz. Verilen sözlerin defalarca çiğnendiği bir ortamda somut adımları görmeden daha ileriye gidemeyiz. Şurada Allah aşkına soruyorum. Diyarbakır’daki merhum Yasin Börü ve arkadaşlarının alçakça katledilmesinin üzerinden çok geçmedi. İstanbul Okmeydanı’nda, Burakcan’ın ölümünün üzerinden daha çok geçmedi. Terör örgütü nasıl onu da orada şehit etti biliyorsunuz. Şu ana kadar çıkıp da bunun özeleştirisini yaptılar mı? Kendilerini hala sorgulamadılar. Biz bu şımarıkça tavırlara boyun mu eğeceğiz? Yasin Börü, olayların içinde değildi, kurban eti dağıtıyordu. Bu sözüne güvenilmeyen figürlerle yol mu yürüyeceğiz? Her türlü oyunu oynayanlarla nasıl devam edeceğiz? Önce silahı bırakacaksın. Bak IRA İngiltere’de İrlanda’da silahları betonlara gömdüler. Sizin buna benzer attığınız bir adım var mı şu anda? Yok. Silahı bırakacaksın, savaşın fitne ve nifakın dilini bırakacaksın. Söyleyecek sözün varsa, siyaset zemininde söyleyeceksin. Ha siz çözüm istemiyorsanız, kusura bakmayın keyfiniz bilir. Biz bu meseleyi çözmek için onlara değil milletimize güvenerek yola çıktık. Silahlara rağmen, silahların tasallutunda siyaset yapanlara rağmen biz bu meseleyi çözeriz."
"6-8 Ekim tarihlerinde milleti sokağa davet eden kimdi? Ondan sonra yalana başladılar. Ne yapmadın ya, sokağa davet ettin. Kendileri için hak aradılar. Şimdi çıkmışlar utanmadan Cumhurbaşkanı çözümün karşısında diyorlar. Cumhurbaşkanı çözümün yanında mı karşısında mı geriye dönüp 12 yıllık döneme bakarsın görürsün. Kürt demek yasaktı bu ülkede. Kürtçe şarkı türkü yasaktı. Sokakta Kürtçe konuşmak yasaktı. Anne evladıyla cezaevinde Kürtçe konuşamıyordu. Bölgede seyehat etmek yasaktı. Yol yoktu, öğretmen yoktu, hastane doktor yoktu. Bunların hepsini biz çözdük. İktidara geldiğimizde, ne yapılması gerektiğini sormuştum. Bana bir şey söylediler, OHAL’i kaldırın yeter dediler. O zaman başbakan sayın Abdullah Gül’dü. İki ayda OHAL kaldırıldı. Hükümet güvenoyu aldı, 28 Kasım’da, 30 Kasım’da OHAL kaldırıldı. Bununla kalmadık. Faili meçhul dönemini sona erdirmekten, Kürtçe televizyondan, seçmeli Kürtçe dersine, çocuklara isim verilmesinden, yerleşim birimlerinin adlarına kadar her anlamda tarihi adımlar attık. Bu bölgede de çok büyük yatırımlar gerçekleştirdik. Batıda ne varsa, Güneydoğu'da, Doğu'da aynı hizmetlerin verilebilmesini biz sağladık. Önce Demokratik Açılım diyerek, sonra Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi diyerek, ardından Çözüm Süreci diyerek bugünlere geldik. Bütün bunları birileri bizi zorladığı için değil, bölgedeki kardeşlerimizin de bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğuna inandığımız için, ebedi kardeşlerimiz olduğu için yaptık."
"Elbette bu meselede tümüyle ortadan kalkmış değil. ama biz Türkiye’nin tüm meseleleriyle birlikte bu meseleyi de çözme irademizin sonuna kadar arkasındayız. Türk kardeşimin, Kürt kardeşimin, Arap kardeşimin ne sorunu varsa, Alevi'nin, Sünni'nin, işçinin, sanayicinin ne sorunu varsa Allah'ın izniyle hepsini de çözeceğiz. Çözüm Süreci bir iki etnik unsurun değil, iki bölgenin değil, tüm milletimizin ve tüm Türkiye’nin ortak meselesidir. Kim çözümde yanımızda olursa onunla yürürüz, ama iki yüzlülerle asla yol yürüyemeyiz. Bizim hiçkimseye meşruiyet kazandırmak gibi bir gayemiz yok olamaz. Türkiye, terör örgütleri karşısında, vandallar karşısında, paralel ihanet şebekeleri karşısında boyun eğmez. Eğer itiraz ediyorsam, bazı yanlışlara dikkat çekiyorsam, bugüne kadar yaşananları yakından bilen biri olarak yapıyorum. Bu ülkede paralele, yapılanmaya dikkat çekerek yapıyorum. Bir şeyi daha özellikle söylüyorum. Paralel devlet yapılanmasının, bizlere yönelttiği çağrılara bakarsanız, nerelerle nasıl paslaştıklarını görürsünüz."
Eğer eleştiriyorsam bunu ülkem adına, kardeşlik adına, barış adına yapıyorum. Biz dertliyiz. Dert adamı söyletir. Bu ülkenin derdini sızını içimizde hissettiğimiz için konuşuyoruz. Meselesini ikbal olanlar bizi anlayamadı, meselesi koltuk olanlar bizi anlayamadı. Ucuz kahramanlık peşinde olanlar bizi anlayamadı. Biz şahsi meseleleri işin içine katmadan, hükümetimizle devletimizle bu işi çözeceğiz. Muhalefet katkı sağlayacaksa buyursun sağlasın. Bundan sonraki gelişmelere ilişkin söz söylemek, değerlendirme yapmak, teklifte bulunmak herhalde benim hakkım. Birileri çıkmış ne diyor, artık tek adamsın, yanında kimse yok. Yahu bunlar çok zavallı ya. Ya ben cumhurun başkanıyım ya, ben bu milletin başkanıyım. Büyüklerimizin çok güzel bir lafı var, 'kendini bil, haddini bil, neslini bil.' Ama bunlarda hiçbirisi yok."