Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin S-400 kararı sonrası ABD ile yaşanan F-35 gerilimiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Erdoğan, F-35 uçaklarının teslimatıyla ilgili “Siz bir müşteri arıyorsanız, bir müşteri çıkmışsa, o müşteri de ödemelerini tıkır tıkır yapmışsa sen o müşterinin malını nasıl vermezsin? Bunun adı gasp olur” dedi.
Erdoğan, ABD ile yaşanan F-35 gerilimi, BM Özel Temsilcisi'nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yaptığı anlaşma, ABD-İran gerilimi ve Türkiye-Çin ilişkileri gibi konularda, Çin'in başkenti Pekin'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, BM'nin çocuk savaşçıların bırakılması için SDG ile anlaşma imzalanmasına tepki göstererek "BM’nin bir terör örgütünü bu şekilde muhatap alması, masaya oturması ve resmi bir statü tanır gibi bir anlaşma imzalaması en hafif ifadesiyle bir skandaldır" ifadelerini kullandı.
Habertürk'ün aktarımına göre Osaka’daki G-20 zirvesinin ardından Japonya’daki ziyaretlerini anlatan Erdoğan, “Kyoto’da Osmanlı İmparatorluğu’nda Lale Geleneği Sergisi ile Ara Güler Fotoğraf Sergisi’nin açılışını yaptık. Ardından Tokyo’da resmi temaslarımızı gerçekleştirdik. Türk ve Japon iş adamlarının katılımıyla Türk-Japon İş Forumunu yaptık. Japonya Meclis Başkanı ile bir görüşmemiz oldu. Japonya İmparatoru Naruhito ile güzel ve sıcak bir görüşme gerçekleştirdik. Japonya Başbakanı Sayın Abe ile çalışma yemeğinde heyetler arası toplantıyla ikili ilişkilerimizi ve bölgesel, küresel konuları etraflı bir şekilde ele aldık” diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti: “Japonya ile ekonomik ilişkilerimizi geliştirmek için ekonomik ortaklık anlaşmasını tamamlamak üzereyiz. Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ilişkilerimizi taçlandıran bir adım olmuştur. Yakın bir zamanda rektör atayacağız ve üniversite kampüsünün inşası başlayacak. Japonya ile altyapı, teknoloji, enerji ve savunma sanayii alanlarında iş birliğimiz güçlenerek devam ediyor. Asya’nın en önemli ülkelerinden biri olan Japonya ile Asya, Çin-ABD gerginliği, İran, Kuzey Kore ve Suriye konularını da ele aldık. Japonlar da ABD’nin İran yaptırımlarından rahatsız. İran ile iyi ilişkileri var. Fakat Abe’nin arabuluculuk girişimi de netice vermedi. Bölgemizdeki sorunları çözmek için yeni bakış açılarına ve cesur bir liderliğe ihtiyaç var.”
Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Xi Jinping ile kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “50 milyar dolar ticaret hacmini hedefledik. Bunun için atılacak adımların müzakeresini yaptık. Türkiye’deki Çin yatırımlarının artmasını teşvik ediyoruz. Türkiye’de 1000’in üzerinde Çinli girişimci var. Türk mallarının Çin pazarına girmesi konusunda da ortak iradeyi Sayın Xi Jinping’de gördüm. Bu konuda bizden değişik alanlarda Çin’e ihracat yapmamızı istediler” diye konuştu.
Stratejik ortaklık anlaşmasının Çin ile ilişkileri daha ileri düzeye taşıyacağını kaydeden Erdoğan, “Savunma sanayiine ve ileri teknolojiye yönelik adımlar atabiliriz. Ticaretteki dengesizliği de bu yolla aşabileceğimize inandığımızı karşılıklı olarak ifade ettik” dedi. Türk-Çin Hükümetler Arası İşbirliği Komitesi’nin Türk tarafındaki eşbaşkanlığını Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yürüttüğünü anlatan Erdoğan, enerji, ticaret, teknoloji altyapı ve turizm alanlarında iş birliğinin güçleneceğini söyledi. Turizmde Çinli turist sayısının yüzde 60 artışla 400 bini aştığını kaydeden Erdoğan, “THY’nin Çin’de birçok destinasyona ihtiyacı olduğunu bize söylediler. Biz de kendilerinden rica ettik. Konuyla ilgili gerekli talimatları verdi. Temenni ederim ki bu da kısa sürede gerçekleşir” ifadelerini kullandı.
“2021 diplomatik ilişkilerimizin 50. yılı. Buna yönelik çalışmalarımız olacak. Çin’de bir Yunus Emre Kültür Merkezi açılacak” diyen Erdoğan, şöyle devam etti: “Görüşmemizde Doğu Türkistan ve Uygur konusunu da ele aldık. Bu meselede karşılıklı hassasiyetleri dikkate alarak bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum. Ancak bu konuyu istismar eden yaklaşımlar da var. Bu istismarlar da Türk-Çin ilişkilerinde olumsuz yansımalara neden oluyor. Bu konuda istismarlara fırsat vermemek lazım. Bunlar üzerinden bu tür istismarları yapanlar, bir tür rant elde etme gayretine girenler ne yazık ki işin büyük ölçekte Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir karşı devletle ilişkilerini düşünmeden duygusal bazı hareketler içine girerek bedelini, faturasını gerek kendi soydaşlarına gerekse Türkiye Cumhuriyeti devletine ödetiyorlar. Atacağımız başka adımlar da var. Gerekirse Türkiye’den Doğu Türkistan’a bir heyet gönderilmesi noktasında buna da açık olduğunu söyledi. ‘Gelsinler, gezsinler, baksınlar’ dedi.”
Bölgesel, küresel konularda Çin’le pek çok hususu paylaştıklarını kaydeden Erdoğan, “Vergi ve ticaret savaşlarından biz de rahatsızız, onlar da rahatsız. İran yaptırımları da bölgesel istikrar ve barışa katkı sunmuyor. Bundan kendileri de rahatsız. Çin’in Yol ve Kuşak projesini Türkiye’miz için de önemli buluyorum. Çünkü biz de orta koridor projesiyle gündemdeyiz. Bunun yanında Sayın Xi Jinping’i ülkemize davet etmiştim, olumlu yanıt verdi. Uygun zamanda Türkiye’ye yapacağı ziyaret ilişkilerimizi güçlendirecektir” diye konuştu.
Türkiye’nin Çin’e ihracatının arttığının altını çizen Erdoğan, “Bizim onlarla yapacağımız en önemli iş demiryolu yatırımlarına yönelik olacak” dedi. Birlikte yapılabilecek yatırımlar olarak Kanal İstanbul’u, boğazdan üç katlı geçişleri ve Konya’daki projeleri örnek gösteren Erdoğan, “Sivas-Erzincan demiryoluyla ilgili de olumlu yaklaşımları var. Arkadaşlarımıza bütün bunlarla alakalı gerekli talimatları verdik. Onlar da bu süreci takip edecekler. Ben kısa zamanda netice alacağımıza inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Savunma sanayiinde de iş birliğinin vurgulandığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: “Kendilerinin de terörle ilgili ileri derecede sıkıntıları var. Bu konuya yönelik aynı hassasiyeti paylaştıklarını ifade etti. Bundan sonra da atacağımız adımlarda dayanışma içinde olmaya devam edeceklerini söylediler. Tabi ‘Tek Çin’ projesi kendileri için çok önemli. Bizim de bu hassasiyeti gösterdiğimizi tespit etmiş vaziyetteler. Libya ile ilgili konularda da bundan sonraki süreçte dayanışmamızı göstereceğimiz ülkelerin sayısı da her geçen gün artıyor. Bu da Libya’da attığımız adımları güçlendiriyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi:
Japonya İmparatoru ile görüşen ilk liderlerden birisiniz. Yeni İmparatorla sohbetinizle ilgili detayları paylaşabilir misiniz?
- Yeni İmparatorun bir öncekine göre daha genç, 59 yaşında, olması hasebiyle daha dinamik, mütevazı bir yapısı var. Kapıya kadar gelerek beni İmparatoriçeyle birlikte karşıladılar. Beraber çıktık, görüşmemizi yaptık. Yine kapıya kadar geldi ve uğurladı. Bu mütevazı hal aslında geleneklerinde var. Yarım saat görüşmemiz oldu. Ben kendisini Türkiye’ye davet ettim. Biliyorsunuz yurtdışına çıkış için İmparatora müsaadeyi hükümet veriyor. Bu konuyla ilgili olarak da “Biz Sayın Başbakan’la görüşürüz, ona da söyleriz, sizi Türkiye’de ağırlayalım” dedik. Çünkü İmparatoriçe Türkiye’ye gelmemiş ancak Türkiye’yi sevdiğini söyledi. “O halde bekliyoruz” dedik.
Son yıllarda Türkiye- Çin ilişkilerinde iki gerilim noktası oldu. İlki Çin’e verilen ama iptal edilen füze ihalesi. İkincisi Uygur halk ozanı Abdürrahim Heyit’in öldürüldüğü iddiası üzerine Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklama ve Çin’in Heyit’in hayatta olduğuna ilişkin yayınladığı video. Siz Şi ile baş başa görüşme yaptınız. Bu konular gündeme geldi mi? Genel olarak değerlendirirseniz olumlu işaretler var mı?
- Bu füze meselesinin askeri, stratejik, teknik birçok boyutu var. Ama bu Çin’e yönelik herhangi bir önyargıdan kaynaklanmadı. Yetkili arkadaşlarımız Rusya’nın da teklifini görünce incelemesini yaptılar, teklifleri mukayese ettiler ve o zaman kararı bu şekilde aldık. Ama bu bizim Çin’le savunma sanayiine yönelik ilişkilerimizin kopması anlamına asla gelmez. Biz Çin’le birçok noktada alışveriş yapabiliriz. Zaten bugün sayın devlet başkanı füze alımından vazgeçilmesi meselesini gündeme dahi getirmediler. Böyle bir şey olmadı.
- İkinci soruya gelince, bu konuda o malum olayı kendileri hiç açmadı. Açmadığı halde biz o zamanki durumu biliyoruz. Burada maalesef bizim kendi Dışişleri teşkilatımızın iletişim yanlışı olmuştur. Ama onlar da yoluna girmiş oldu.
BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi Virginia Gamba PKK ile çocuk savaşçılar konusunda bir anlaşma yaptı. BM Temsilcisinin terör örgütüyle anlaşma yapmasını nasıl karşılıyorsunuz?
- BM’nin terör örgütü YPG/PKK ile bünyesindeki çocuk savaşçıları bırakması bahanesiyle görüşmesi ve bir anlaşma imzalanması asla kabul edilemez. Bu konuda biz de ilgili mercileri ciddi manada silkelemek istiyoruz. Hangi gerekçeyle olursa olsun BM’nin bir terör örgütünü bu şekilde muhatap alması, masaya oturması ve resmi bir statü tanır gibi bir anlaşma imzalaması en hafif ifadesiyle bir skandaldır. BM böyle bir skandalın altına imza koyamaz. Olacak iş değil. Ben gıyabında söylüyorum ama BM Genel Sekreteri Guterres’in bundan haberi yoktur, böyle bir yanlışı asla yapmaz diye düşünüyorum. Silahlı çatışmalarda çocuklar konusundaki özel temsilci Virginia Gamba’nın bu işlemini protesto etmek için BM Daimi Temsilcimiz Feridun Sinirlioğlu girişim başlattı. Döner dönmez de ilk etapta Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, Guterres’le konuyu ele alır. Daha sonra gerekirse ben de görüşürüm. Bu ortada bırakılacak bir konu değil.
Çin medyasında bir makaleniz çıktı. “Türkiye ve Çin ortak bir vizyonu paylaşıyor” diyorsunuz. “Küresel düzenin yeniden inşası için Çin ve Türkiye sorumluluk alabilir” diyorsunuz. Yapılabilecek bir şey var mı? Çin bu konuda samimi davranıyor mu?
- Ben Çin’in bu konularda samimi davranmadığına asla inanmıyorum. Çin inandığı doğrularda dik durabilen bir ülke. Malum şu anda Türkiye hem doğuya hem batıya açık bir ülke ve coğrafya olarak baktığımız zaman Asya yönünde çok daha büyük bir toprağa sahibiz. Dolayısıyla bizim Çin’le atacağımız ortak adımla hem İslam dünyası hem de Çin’in kendi coğrafyası olarak baktığımız yerlerde, Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki konumunu da ele aldığımızda bu konuları değerlendirmek bizim için çok daha rahat ve güçlü olacaktır. “Dünya 5’ten büyüktür” derken bizim yanımıza birilerini almamız lazım. Hele hele BMGK içinden birilerinin bizim yanımızda yer alması bu süreci hızlandıracaktır. Biz bunu dünyadaki 190’ı aşkın ülkeyle konuştuğumuzda birçoğu zaten ürkek korkak, rahat hareket edebilen yok. Kimisi dolara bakıyor. Kimisi farklı avantalara bakıyor. Ama biz farklı bir yere bakıyoruz. Çünkü eğer biz Allah’ımıza dayanmazsak, hakkın ve haklının yanında olmazsak bunun hesabını kolay kolay veremeyiz. Bu dünyada iki seçeneğimiz var. Ya mazlumların yanında olacağız ya zalimlerin yanında olacağız. Biz mazlumların yanında olmayı kabullendik. Birileri de zalimlerle yürüyor. Ama tarih boyunca onlar da zalimlerle anılacaklar. Bu dünya Firavunlar gördü, Nemrutlar gördü. Nemrutlarla, Firavunlarla beraber olanlar hiçbir zaman hayırla yad edilmiyor. Bu devrin de Nemrutları, Firavunları var. Onlar da yarın öyle anılacaklar.
ABD-İran arasındaki gerilim... Sizin ABD Başkanı Trump’la güven ilişkinizden yola çıkarak... Türkiye’nin arabuluculuk görevi üstlenmesi söz konusu olabilir mi? Olası bir İran-ABD çatışması bölgede nasıl bir etki yapar?
- Bunu aslında kimse düşünmek istemiyor. Kimse o konuya girmek dahi istemiyor. Sayın Trump’la yaptığımız görüşmede bu konu hiç gündeme gelmedi. Ama Abe ile yaptığımız görüşmede Abe “Böyle bir olayda birlikte olabilir miyiz?” dedi. Ben de “Niye olmasın” dedim. “Her ikisiyle de gerek Ruhani gerek Hamaney’le görüşmelerde bulunabilirim” dedim. “Beraber derseniz, beraber de olabilir” dedim. O konuda bir sıkıntımız yok. Tabi nereden başlayacağız, nereye gideceğiz, nerede bitireceğiz? Bunlar da önemli. Acemlerin bir sözü var; “Oturdular, konuştular ve dağıldılar” derler. Öyle olacaksa hiç anlamı yok. Sadece vakit kaybedersiniz, o kadar. Burada da netice almaya odaklanılmalı. Sayın Başbakana sordum “Sen görüşme yaptın, nasıl gördün?” diye… Baktım pek olumlu görmemiş. Bundan sonraki süreci, soruların cevabını önce biz planlayalım, sonra ne gibi adım atacağız onları konuşalım dedik.
Trump’la yaptığınız görüşme ABD’de bazı kesimleri rahatsız etmiş görünüyor. Amerikan Dış İlişkiler Meclis Başkanı Engel, Trump ile sizin aranızda geçen görüşmelere ilişkin Trump’a ağır ifadelerle yüklendi. Belli ki görüşmede konuşulanlar ve Trump’ın sergilediği olumlu tavır onları çok rahatsız etmiş. Sizce neden ABD müesses nizamı Trump’ı sevmiyor?
- Dünyanın her yerinde zaten müesses nizamlar bir yere odaklıdır. Bunlara karanlık güçler de diyebilirsiniz. Onlar oralarla pazarlıktadır ve oralar adına adımlarını atarlar. Müesses güçler hiçbir zaman o ülkedeki bu tür siyaseti de sevecek diye bir şey yok. Şimdi Türkiye’de Erdoğan’ı seven var sevmeyen var. İlk seçildiğimizde yüzde 34,2’yle geldik. İki parti geldik. Bir CHP vardı, bir biz vardık. Ama parlamentonun yüzde 63’üne sahiptik. Ondan sonraki süreçte yerel seçimlerde farklı oylar aldık, genel seçimlerde onun fevkinde oylar aldık. Cumhurbaşkanlığında yüzde 52’ye kadar tırmandık. Ama yerel seçimde daha farklı oylar aldık. Şimdi içeride ve dışarıda bunu istediği gibi değerlendirmek suretiyle AK Parti’ye yüklenmek isteyenler oluyor. Dışarıda Batıcı, egemen güçler, özellikle çıkar şebekeleri bize her zaman çok çirkin yaklaşmışlardır. Biz bunlara hiçbir zaman prim vermedik. Kararlılıkla yolumuza devam ettik. Bundan sonra da aynı şeyler olacak.
- Sayın Trump’ın o gün yaptığımız görüşmede arkadaşlarıma kullandığı ifadeler, onlara yönelik ortaya koyduğu tavır, takdire şayandır. Ben de zaten kendilerine bu tür tavırlarını sevdiğimi belirttim.
- Siz bir müşteri arıyorsanız, bir müşteri çıkmışsa, o müşteri de ödemelerini tıkır tıkır yapmışsa sen o müşterinin malını nasıl vermezsin? Bunun adı gasp olur. Biz şu ana kadar da 1,4 milyar dolar ödeme yaptık. Askerlerimiz pilotlarımız bir general eşliğinde eğitime gitti. 4 tanesini teslim ettiler, diğerlerini bıraktılar. 116 tane F-35 almak için sözleşmemizi yaptık. Biz burada pazar değil aynı zamanda ortak üreticiyiz. Bazı parçalarını da Türkiye’de üretiyoruz.
- Biz füzeler noktasında geçmişte Patriotlara müşteri olduk ama bu müşteri oluşumuz karşılıksız bırakılınca biz daha neyi bekleyeceğiz, başımızın çaresine bakmayacak mıyız? Düşman saldırsa biz bir yerden sistem bulalım öyle savaşalım mı diyeceğiz? Tedbirimizi hemen almamız lazım.
Libya ile ilgili gelişmeler oldu. 6 Türk vatandaşı kaçırılmıştı. Serbest bırakıldı. Orada biraz daha bize bilgi verir misiniz? Doğu Akdeniz satrancında Libya-Türkiye nasıl bir iş birliği yapacak?
- Bizim zaten askeri anlaşmamız var. Bunu daha da güçlendirdik. Orada BM’nin uluslararası hukuka göre muhatabı Sarrac’tır. Hafter şu anda orada tam manasıyla korsan hareket yapmıştır; korsan konumundadır.
- Biz de bugüne kadar bütün görüşmelerimizi Sarrac’ın ekibiyle yaptık. Ben bugüne kadar Hafter’le muhatap olmadım. Şimdi BM’nin de buna göre adımlarını atması lazım. Şu an Sarrac ve ekibi kaybedilen yerleri her geçen gün tekrar geri alıyorlar. Temenni ederiz ki kısa zamanda Libya’da da bir seçime gitme imkanı doğar. Halk kendi haklarını demokratik yollarla temsil etme imkanı yakalar.
Kıbrıs Rum Kesiminin sondaj faaliyetleri devam ediyor. Karşı tarafın hukuk tanımazlığına karşı ne tür tedbirler alınıyor?
- Hukuk içinde atılması gereken adımları atıyoruz. Bundan sonra da böyle götürmeye çalışacağız. Ama karşımıza hukuk tanımazlar çıkarsa, onların anlayacağı dil neyse o dille de konuşmasını biliriz. Orada hiçbir hukuku olmayanların kendilerine hak istihsal etmeleri kabul edilebilir bir şey değil. Zaten Güney Kıbrıs bugüne kadar hiçbir zaman hukukla hareket etmedi. AB’ye girişi şaibeli olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi oradan aldığı güçle KKTC’yi korkutmaya çalışıyor. AB de dürüst hareket etmiyor. Bürgenstock’ta KKTC’ye en büyük haksızlık yapılmıştır. Referandumda hayır dediği halde Güney Kıbrıs AB’ye alınmıştır; Kuzey Kıbrıs evet dediği halde alınmamıştır. AB’nin mali yaptırımlar noktasında da Kuzey Kıbrıs’a ödemesi gereken para ödenmemiştir. Şimdi biz bu AB’ye nasıl inanalım? Bunlar dürüst değil. Bunların hepsi gaspçı. Burada da yaptıkları yine bu.