Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda düzenlenen 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı etkinliğinde konuştu. Erdoğan, "Artık her ilimizde üniversitemiz var. Çocuklarımız başka şehre gitmek zorunda kalmıyor. Bakın FETÖ'nün ilk saldırısı buradan geldi. Kaynak ellerinden alındı. Oradan büyük bir kaynak vardı. Asgari 1 milyar oradan kazanıyorlardı. Musluk kapatılınca çılgına döndüler. Darbe girişimine bundan dolayı geldiler. Bu durum dershaneler konusunda tavrımızın ne derece doğru olduğunu göstermiştir" dedi.
Erdoğan konuşmasında gençlere yönelik olarak ise, "Artık reformları, devrimleri siz yapacaksınız. Türk milletinin ne kadar güçlü olduğunu dünyaya siz göstereceksiniz. Bakın darbe demiyorum ha, devrim diyorum" açıklamasını yaptı.
Beştepe'deki 19 Mayıs etkinliği ilk niteliği taşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
Sevgili gençler, değerli genç arkadaşlarım. Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, milletin evine, bu gazi mekana hoş geldiniz. 81 vilayetimizden ve KKTC'den gelen, ayrıca başarılarıyla bizi gururlandırılmış olan sporcularımızın şahsında tüm gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nı tebrik ediyorum.
Siz gençlerimizle bir araya gelmekten büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum. Gençlerimizin enerjisi, dinamizmi ve gençlerimizin geleceğe umutla bakan gözleri bana daima umut vermiştir. Sizlere baktığımızda kendi gençliğim aklıma gelmiyor. Bütün benliğimizi kapsayan, hayata nasıl baktığımızı, dünyayı nasıl avucumuzun içinde hissettiğimizi hatırlıyorum.
Şöyle çevreme bir bakıyorum. Bazılarının gençlerimizle ilgili, yeni nesille ilgili karamsar düşünceler taşıdıklarını görüyorum. Ben ise tam tersine, gençlerimizden, yeni nesillerden ümitliyim. 2023 Türkiye'sinde sizler için, bir sonraki kızıl elmamız olan 2053 Türkiye'si ise sizlere emanettir. 2073 vizyonunu sonraki nesillere kazandırma vizyonunu da sizler üzerinizde taşıyorsunuz. Kendilerinden bu derecede büyük beklentilerimizin olduğu gençlerimize güvenmemek, inanmamak geleceğimizden vazgeçmek demektir.
Tam tersine istikballe ilgili hedeflerimizi sürekli büyütüyoruz. 2002 Türkiye'si ile bugünkü Türkiye arasında sadece ekonomi açısından 3 kat fark var. Nereden nereye. Hedefimiz bu rakamı 2023 yılına kadar daha da büyütmektir. 14 yılda 3 kat büyüyen Türkiye'nin, 6-7 yıllık dönemde 2 kat daha büyümesinin önünde hiçbir engel yoktur. Önümüze çıkarılabilecek tüm engeller zaten çıkarıldı. Ben şimdi tüm yaşadıklarımızı bir yana bırakıyorum. Sadece 2013'ten bu yana maruz kaldığımız saldırılar, İstiklal Harbi'nde maruz kaldığımız saldırılar kadar acımasızdır.
Ülkemiz dünyanın en kanlı terör örgütlerinin saldırısı altında olmasına rağmen hedeflerinden zerre kadar taviz vermemiştir. Köprüler yine inşa edilmiştir, denizin altından yine geçitler yapılmaya devam edilmiştir. Niye? Çünkü biz kesinlikle ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracağız. Bu kararlılığın gerisindeki en büyük sebep, gençlerimize güvenli, huzurlu ve müreffeh bir Türkiye bırakma konusundaki irademizdir.
Seçilme yaşı neydi? 30. Yani size güvenmiyorlar. Biz ne yaptık? Dedik ki bunu 18'e indirelim. Madem seçme yaşı 18, neden seçilme yaşı da 18 olmasın? Zor olan seçilmek değil, seçmek. Şimdi havuz genişledi. Ama birileri ne dedi? 'Çoluk çocuğa mı bırakacağız ülkeyi'. Biz de dedik ki, hayır. Bu milletin tarihi, o çoluk çocuk dediklerinizin bir çağı kapatıp bir çağı açmasıyla doludur. Siyasetçilere düşen nedir, gençliğine ufuk vermektir. Eğer siz gençliğinize ufuk verirseniz, o gençlik çok daha büyük davaların sahibi olur. İşte biz bunu başardık. Bundan sonrası artık size ait. Artık reformları, devrimleri siz yapacaksınız. Türk milletinin ne kadar güçlü olduğunu dünyaya siz göstereceksiniz. Bakın darbe demiyorum ha, devrim diyorum. Reform diyorum. Birileri darbe heveslisidir, bırakın onlar onunla uğraşsın. Biz devrimle uğraşacağız, reformla uğraşacağız. Bizim devrimimiz, Batılıların dediği gibi sessiz devrimdir. Bakın biz demedik, sessiz devrim diye onlar dedi.
Rabbim, bu kutlu bayrağı sizlere devretmeye nasip etsin. Değerli gençler, bir milleti yenmenin en iyi yolu o milletin tarihiyle bağlarını koparmaktır. Gençler bunu bize yaptılar. Bize öyle bir tarih okuttular ki, biz hep mağlubiyetlerle, ilkelliklerle, hep böyle garip garip şeylerle geçmişi olan bir tarih okuduk. Bizim tarihimiz böyle değil. Anlı şanlı tarihimizi bizi bu şekilde okutmadılar. Biz tarihimize önem veriyoruz. Diliyoruz ki müfredatımızı buna göre yeniden düzenleyeceğiz ve anlı şanlı tarihimizi kitaplara bu şekilde geçireceğiz. Tarih sadece geçmişi değil, geleceğimizi de aydınlatan bir fenerdir. Osmanlı'nın kurucusu Osman Bey, yani anladığınız şekilde boyun değil, boyunun başına seçildiğinde 23 yaşındaydı. Fatih, babasının kendisine Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye'nin başına geçmesini teklif ettiğinde 13-14 yaşındaydı. 20-21 yaşlarında bakıyorsunuz bir çağı kapatıyor, bir çağı açıyor. Böyle bir ecdadımız var, bunu öğretmekten kaçtılar. Böyle yetişirsek o zaman bu fetih ruhuyla geleceğe başka türlü bakacaktır. Aşağılık kompleksiyle yetiştirilen bir nesil olursak, o zaman tamamen hiçbir hedefi olmayan, bezgin bir nesil olacaktı.
Bu gerçekleri bilmezsek, gençlerimize böylesine engin bir güveni nasıl duyabiliriz? 19 Mayıs 1919 tarihinde İstiklal Harbimizi yürütmek üzere Samsun'a giden Gazi Mustafa Kemal de genç diyebileceğimiz bir yaşta, 38 yaşındaydı. Birileri de bugün İstiklal mücadelesini vermek yerine İstiklal mücadelesi verenleri Samsun'dan çıkıp İzmir'de denize dökmek istiyor. Bakın nereden nereye geliyoruz. Ne oldu? Millet gereken dersi verdi. Bakın, adamı Samsun'a bile sokmazlar.
Gittiğim ülkelerin çoğunda 20'li yaşlarındaki bakanlar, belediye başkanları görüyorum. Tabii ki ülkemizde niçin böyle olmasın dedik.
Şimdi partimizin bu pazar günü yapacağı kongresinden itibaren kendi inisiyatifimiz içindeki her kademede gençlerimize hak ettiği yerleri vermekte kararıyız. Bu düzenlemeleri gençlerimize ihsan değil, haklarının gecikmiş teslimi olarak görüyoruz.
Özgürlük mücadelemiz farklı görünümler altında cumhuriyet tarihimiz boyunca kesintisiz sürmüştür. Terör örgütleri önce nöbetleşe, son zamanlarda topyekûn mücadeleyle ülkemizi hiç boş bırakmamıştır. Bu vesile ile tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Ailelerine sabırlar niyaz ediyorum. Gazilerimize şifalar temenni ediyorum. Gönül ister ki tek bir insanımızın dahi burnu kanamasın, tek bir gencimiz dahi hayatını kaybetmesin.
Şu anda terör örgütlerine karşı muhteşem, güçlü, kahramanca bir mücadele bakıyorsunuz Cudi'de, Gabar'da, Tendürek Dağları'nda, tüm buralarda devam ediyor. Şu ana kadar 60'a yakın mağarayı, bütün uçaklarımız, helikopterlerimiz vurdular. Bütün o vurulan yerler de komandolarımız tarafından temizleniyor. Düşünebiliyor musunuz buralardan 1000'e yakın ağır silahlar çıkıyor. Lojistik destek desek zaten bir acayip. Fakat bu mücadeleyi sürdüren mehmetçiğimiz, polisimiz, korucularımız, bunlar bizim alnı öpülesi vatan evlatlarımızdır. Biz bunlarla geleceğe yürüyoruz. Onlarla beraber evvel Allah bu terör mücadelesini er veya geç sonlandıracağız. İşte en son 15 Temmuz darbe girişiminde gençlerimizle bir kez daha gurur duyduk. Orada, o gençlerimizin tankların altına gidişi rastgele bir olay değil. O gençlerimiz olmasa o FETÖ bugün, bu ülkede farklı şeyler estirecekti. Kimi hapiste, kimi kaçtı. Kaçanlar Batı'nın değişik ülkelerinde sığıntı vaziyette. Ama onları yine kovalayacağız. Nasıl burada inlerine kadar kovalıyorsak, orada da uluslararası hukuk çerçevesinde arayacağız, kovalayacağız, bulacağız.
Gençler vatana hizmet elbette sadece şehadete yürümekle olmuyor. Vatana hizmet aynı zamanda bu ülkeye en iyisini vermeyi gerektiriyor. Eğitim hayatınızda en iyisini yapmıyorsanız ailenize ve milletinize yönelik hayırlı bir yolda değilsiniz demektir. Sanatta da, sporda da, bilimde de çok şeyler bekliyoruz. İş hayatınızda uzmanlığınızla, yabancı dilinizle, azminizle, kararlılığınızla en iyisini ortaya koyamıyorsanız, durup ciddi bir muhasebe yapmanız şarttır. Öğrenci iseniz eğitiminizi en iyi şekilde yapacaksınız. Sanayide çıraksanız oradaki işinizi en iyi şekilde yapmaya çalışacaksınız. Bunu başardığınızda kapıların yavaş yavaş açıldığını, basamakları yavaş yavaş tırmanmaya başladığınızı göreceksiniz.
Okudun, düşünmedin. Bir anlamı yok. Okudun, düşündün ama uygulamadın, gene bir anlamı yok. Okuyacaksın, düşüneceksin, uygulamaya koyacaksın, ondan sonra da neticelendireceksin. Ben bazen uluslararası toplantılarda söylerim, bizim işimiz Hatice değil, neticedir. Bu iş böyle. Netice. Bu tavsiyeleri yerine getiren her gencimiz hedeflerine ulaşma konusunda diğerlerinin bir adım önüne geçmiş demektir. Hayat şartları rekabetin çıtasını sürekli yükseltiyor. Çalışmadan kazanmak diye bir şey yoktur. Kazanmadan harcayanlar ise sadece mirasyedilerdir. Onlar da zaten kısa sürede sıfırı tüketirler. Mutlaka bir alanda çok iyi uzmanlığınız olacak, ama hayatı sadece bununla sınırlamayacaksınız. Mesela iyi bir mühendis olacaksınız, yanında kültürle, sanatla, sporla da ilgineceksiniz. Kurucusu olduğum partimin gençlik kollarına önem vermemin sebebi de budur.
Siyasetin tanımı nedir diye sorarsanız, siyaset insan yönetme sanatıdır. Bunu başardığın anda iyi siyasetçi olursun. Böylesine önemli bir alanda gençlerimizin olmaması düşünülemez. Söz sahibi olmadığınız bir yerde arzu ettiğiniz kararların çıkmayacağını unutmayınız. Bunun için tüm gençlerimizi sosyal, kültürel, sportif tüm alanlarda etkin şekilde yer almaya davet ediyorum. Aramızda dünya şampiyonları var, Avrupa şampiyonları var. Onlarla iftihar ediyorum. Ama yetmez diyoruz. Bu sayıların artması gerekiyor. Ben inanıyorum ki bunu da başaracaklar. Değerli genç arkadaşlarım, 2002 yılı Kasım ayında ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde bu anlayışla yola çıktık.
Gençlerimizin eğitimine önem verdik. Kimse bize "Fiziki imkanlar sağlamadınız" diyemez. Biz 80 kişilik sınıflarda eğitim verilen dönemlerden geldik, şimdi bu ortalamanın 30'un altında olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimizin olmadığı il kalmadı; 183 üniversite. Yani "Sen üniversiteye gel" demiyoruz artık, üniversiteyi gençlerin ayağına götürüyoruz. Niye? Eğitim öğretimi rahatlatalım diye. Eksiğimiz yok mu? Var. Öğretme konusunda eksikliklerimiz var. Bakın akıllı tahtalarımız var. Niçin? Yarışıyoruz. Bilimde rekabeti esas aldık. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesini 85 milyar liraya çıkardık. En büyük bütçeyi buraya ayırdık. Niye? Çünkü bilim en önemlisi. Sıralamada milli savunma bir numaraydı. Eğitimi öne çıkardık. İkinciye sağlığı koyduk. Daha iyisi olacak. Şimdi düşünün dünyanın hiçbir yerinde olmayan şu şehir hastaneleri ile ülkemizi zenginleştiriyoruz. Kendi insanına devletin bu kadar önem verdiği bir ülke olarak Türkiye, tarihe geçecek.
Ülkemizin 81 vilayetinin tamamında 270 bin yeni dersliği ülkemize bu dönemde kazandırdık. Fatih projesi ile okullarımızda şu ana kadar 432 bin etkileşimli tahta dağıttık. Bu yıl 2.5 milyon tablet dağıtımıyla projeyi devam ettiriyoruz. OECD ülkeleri içinde en genç öğretmen kadrosuna biz sahibiz. Muhalefet bunu konuşmuyor. Okul öncesi eğitimi giderek yaygınlaştırıyoruz. Anaokulu denilen kavram, 15 sene önce neredeyse literatürde yoktu. Hamd olsun şimdi yüzde 40'ı devirdik. İmkanlar artık oluşmaya başladı. İlköğretimde okula gitmeyen öğrencimiz neredeyse kalmadı. Yükseköğretimde yüzde 40'ı bulduk. Fiziki imkanların yanında eğitim sisteminde de önemli reformları hayata geçirdik. 28 Şubat ürünü olan 8 yıllık kesintisiz eğitimi kaldırdık, 4+4+4 sistemini getirdik. Böylece çocuklarımızın farklı alanlara yönelebilmesine imkan tanıdık. Kat sayı adaletsizliğini ortadan kaldırdık. Dershaneleri kapatarak, ailelerimizi kurtardık. Soyguncular, eğitim mafyaları türemişti. Çocuğu üniversiteye girebilsin diye bileğindeki bilezikleri satan analar vardı. Bu olamaz dedik ve bunu kaldırdık. Şimdi ne getirdik? Hafta sonunda telafi kurslarını devlet, bizzat yapar hale geldi.
Artık her ilimizde üniversitemiz var. Çocuklarımız başka şehre gitmek zorunda kalmıyor. Bakın FETÖ'nün ilk saldırısı buradan geldi. Kaynak ellerinden alındı. Oradan büyük bir kaynak vardı. Asgari 1 milyar oradan kazanıyorlardı. Musluk kapatılınca çılgına döndüler. Darbe girişimine bundan dolayı geldiler. Bu durum dershaneler konusunda tavrımızın ne derece doğru olduğunu göstermiştir.
Öğrenciler eski Türkiye'de aç geziyordu. Bel büken harçlar vardı. Harçları kaldırarak, kredi ve burslar... Nereden nereye. İki haneli rakamdan lisansta 425 liraya, yüksek lisans 450 liraya... Eski Türkiye'de şu an yokluğunu hayal dahi edemediğiniz imkanların çoğu bulunmuyordu. İstanbul'un su sorunu vardı, bugün İzmir'in su sorunu olduğu gibi. İnsanlar kuyruğa giriyordu. Su sorununu biz çözdük. Çöp dağlarını iki senede yok ettik.
Her şey değişiyor. Bunu görmek, yakalamak. Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü görmek, yaşamak. Marmaray'ı görmek, yaşamak. Bunlar bize güç katıyor. Şimdi 18 Mart Çanakkale Köprüsü'nün de temeli atıldı. Bakın Çin'deydim. Orta koridor, Kuzey koridoru, Güney koridoru. Orta koridorda Türkiye var. Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile, Marmaray ile, Çanakkale Köprüsü ile var. Bakın onlar başlamadan biz işi bitiriyoruz, nereden nereye. Trilyonlarca dolar yatıyor bu projelerde. Mesele ufuk meselesi.
Şu 4 temel ilkemizi burada tekrarlamak istiyorum, aman bunan kopmayalım. Tek millet, 80 milyon tek millet olacağız. İki, Tek bayrak. Bizim bayrağımıza eş paçavraları asla kabul edemeyiz. Bayrağımızın rengi kutsaldır, şehidimizin kanıdır. Hilal bağımsızlığın ifadesidir, yıldız şehitlerimizin ta kendisidir. Kararlı gideceğiz burada. Üç, bunu da unutmayın tek vatan. 780 bin kilometrekare ile tek vatan. Vatanımız üzerinde hesap yapanlar şimdi Cudi'de, Gabar'daki teröristler gibi bedel öderler. Buun böyle bilsinler. Şehitlerimizin kanlarını biz yerde koymayız. Ve dört, tek devlet. Bizim Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden başka devletimiz yok. Bunu herkes böyle bile.