Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin galibi olan Erdoğan, yurtdışından gelen oylarda da yüzde 60,28 ile en yüksek oyu alan aday oldu. Seçime katılımın yüzde 10'un altında kaldığı Almanya'da da oyların yüzde 68,82'sini Erdoğan aldı. Gerek Almanya'da gerek Türkiye'de seçim katılımının düşük olduğuna dikkat çeken siyaset bilimi uzmanları, seçmendeki seçim sonucunun değişmeyeceği düşüncesinin buna neden olduğunu savunuyorlar. Uzmanlar bu algıyı muhalefetin alternatif yaratmakta yetersiz kalmasına ve Erdoğan’ın yürüttüğü haksız seçim rekabetine bağlıyorlar.
Ortadoğu ve Türkiye Uzmanı Prof. Dr. Udo Steinbach, seçim sonucunun beklenen bir gelişme olduğunu belirtiyor. Uzman, seçimin belirginleştirdiği en önemli ayrıntının, Erdoğan'ın yüzde 51'lik oy oranına karşılık muhalefetin toplam oyunun da yaklaşık yüzde 50'lere tekabül etmesi olduğunu söylüyor. Steinbach, bu durumun ülkede yükselen siyasi kutuplaşmanın, toplumsal bir yansıması olduğuna dikkat çekiyor. Profesör, "muhafazakâr İslam" çizgisini belirginleştiren bir cumhurbaşkanın bu kutuplaşmayı daha da keskinleştirebileceği endişesini şöyle dile getiriyor: "Tabii şu anda asıl yoğunlaşılması gereken konu, söz konusu erkin nasıl uygulanacağı. Erdoğan, kuşkusuz cumhurbaşkanının yetki alanlarını genişletmek isteyecektir. Bunun için ise yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Bu noktada asıl kaygı yaratan ise İslamcılaşma eğilimine anayasal bir zemin sunulabileceği ihtimalidir. Bu durum toplumdaki aşırı uçları karşı karşıya getirebilir ve önüne geçilmez toplumsal çatışmalar yaratabilir."
Erdoğan genel seçimleri 2014'e çekebilir
Steinbach ayrıca Erdoğan'ın mutlak galibiyetine karşın muhalefet partilerinin kifayetsiz kaldığının altını çiziyor. Türkiye uzmanı, Erdoğan'ın bu durumu kullanarak yeni bir seçimle gücü tamamen kendi lehine çevirmek isteyeceğini iddia ediyor: "İvedilikle cevap bekleyen soru, yeni cumhurbaşkanının göreve başlamasıyla birlikte genel seçimlerin ne zaman yapılacağıdır. Zira Erdoğan şu an itibariyle lehine esen havadan istifade etmek isteyecektir. Muhalefetin uğradığı hezimetten kendisini toplamasına fırsat vermeden 2014'te genel seçimlere gidilmesini talep edebilir. Böylece, mecliste hesap ettiği çoğunluğa ulaşabilir. Arka arkaya yapılan seçimler muhalefeti zayıflatmaktadır"
‘Başkanlık sistemi demokrasiyi vesayet altına alır'
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte başkanlık sisteminin yeniden Türkiye gündemine gelebileceğini söyleyen Yeşiller Partisi Federal Milletvekili Claudia Roth, prensipte başkanlık sistemine karşı olmadığını bunun başarılı örneklerinin AB'de bulunduğunu ifade ediyor. Ancak Roth, gittikçe otoriterleşen ve İslamcılaşan bir anlayışta başkanlık sisteminin demokrasiyi vesayet altına alacağını savunuyor. Erdoğan'ın her geçen gün kendini Rusya ve Putin örneği ile özdeşleştirdiğini iddia eden Roth, Erdoğan yönetiminin bölgedeki aşırı İslami unsurlarla arasına kesin çizgiler koymadığını ileri sürüyor. "Dışişleri bakanının bölgedeki Sünnilerin hamisi olduğunu ilan etmesi ya da İslam Devleti'nin (İD) İstanbul'da temsilcilik açabilmesi hakikaten ürkütücü" diyen Roth sözlerini şöyle sürdürüyor: "Türkiye'nin konsolosluk mensupları hâlâ İD'nin elinde ve akıbetleri ile ilgili hiçbir bilgi yok. Yani Erdoğan'ın politikalarının masum olduğunu söyleyemeyiz. Erdoğan yeni bir Türkiye'den bahsediyor ve bu Türkiye ne yazık ki yukarıdan idare edilen çoğunluk demokrasisi; çoğunluğun adı ise Erdoğan."
‘ Muhalefet seçimlerden ders çıkarmalı'
Berlin Hür Üniversitesi Öğretim Üyesi, siyaset bilim uzmanı Dr. Bilgin Ayata ise seçimlere karamsar bir bakış açısıyla bakmak yerine daha yapıcı yaklaşmanın isabetli olacağını söylüyor. Ayata, Erdoğan'ın yolsuzluk iddiaları ve dinleme skandallarına rağmen elde ettiği başarının göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Muhalefetin Erdoğan'a her durumda sadık kalan bu kitleyi dışlamaması ve anlaması gerektiğinin altını çizen Ayata, HDP adayı Demirtaş'ın Kürtleri ve Türkleri kucaklayan politikasının da gelecekte muhalefet için iyi bir alternatif olabileceğini kaydediyor.