-Erdoğan: Esad'ın gittiği yol yol değil TBMM (A.A) - 07.02.2012 - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'a, ''Gittiğin yol yol değildir. Bu yol çıkmaz sokaktır. Ya Beşşar, men dakka dukka. Ey Beşşar, eden bulur'' diye seslendi. Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Suriye'deki gelişmelere yer verdi. Bundan 30 yıl önce, 2 Şubat 1982'de, sınır komşusu Suriye'nin Hama şehrinde acı bir katliam yaşandığını anımsatan Erdoğan, ağır silahlarla Hama'yı kuşatan Suriye ordusunun, adeta şehri haritadan silercesine bir saldırı gerçekleştirdiğini söyledi. Erdoğan, kadın, erkek, çocuk, yaşlı, hasta demeden yaklaşık 30 bin masumu katlettiğini ifade ederek, bugün bile Hama'da kaç kişinin katledildiğinin tam olarak bilinmediğini belirtti. Erdoğan, dönemin Suriye yönetiminin, şehre gazetecilerin, gözlemcilerin girmesini, şehirden haber alınmasını engellediğini, katliamın üzerini çok hızlı şekilde örtme gayretine girdiğini ifade etti. Hama katliamının öncesi ve sonrasında Suriye'de, hapishaneler başta olmak üzere yüzlerce kişinin sorgusuz, sualsiz, işkenceyle katledildiğini belirten Erdoğan, uluslararası toplumun ise meselenin üzerine gitmediğini, olayın üzerinin kapatıldığını kaydetti. Erdoğan, uluslararası kamuoyunda da bu katliam üzerinde yeterince durulmadığına işaret ederek, aynı yıl Sabra ve Şatilla kampında 4 bine yakın masum Flistinlinin katledilmesine seyirci kalan uluslararası toplumun, Suriye'de, Hama'da 30 bin kişinin katledilmesine de sessiz, tepkisiz kaldığını anlattı. Erdoğan, ''Neden; çünkü ölenler Müslüman, Filistinli, Suriyeli, Ortadoğuluydu. Lübnan'da Sabra ve Şatilla'da, Suriye Hama'da, emzikleri ağızlarında katledilmiş çocukları, terörist diye yaftalayıp, akıttıkları kanın üzerini örttüler. Katliam kadar acı olan hadise, katliama seyirci kalınması, hatta sessiz şekilde desteklenmesiydi. Bu daha büyük insanlık ayıbıydı, canilikti. İnsanlık adına verilmesi gereken tepkinin verilmemesi, vicdanların daha fazla kanamasına sebep oldu'' diye konuştu. -''Tarihe de isimlerini zalim, diktatör olarak yazdırdılar''- Hama'da 1982'de gerçekleştiren bu katliamın, İslam coğrafyasında, tüm Müslümanların kalplerinde çok ağır bir keder, yara açtığını dile getiren Erdoğan, ''Ne yazık ki o katillerden, diktatörlerden hesap sorulmadı. O katliamı yapanlar, dünyada yargı önüne çıkmasalar da tüm insanlığın, tüm Müslümanların vicdanında yargılandılar. Bir zalim olarak damgalandılar. Tarihe de isimlerini zalim, diktatör olarak yazdırdılar'' dedi. -''Bu kahramanlık değil, korkaklıktır''- Başbakan Erdoğan, ''İran-Irak savaşında 1 milyon askeri, Müslümanı kim öldürdü; Batılılar mı gelip öldürdü? Halepçe'de Kürtleri kimyasal silahla kim katletti, Siyonistler mi? Hama'daki katliamı kim yaptı, Gayrimüslümler mi? Basra, Necef, Bağdat, Erbil, Duceyil, Sülaymaniye'de insanları dışardan gelen düşmanlar, yabancılar mı katletti?'' sorularını yönelterek, şunları söyledi: ''Hayır. Tamamını kendisini Müslüman olarak nitelendiren ama demir yumruğunu sadece kendi kardeşlerinin kafasına indiren, zalimler, diktatörler, tiranlar, modern firavunlar bunu yaptı, el ele yaptılar. Yeri geldi dışardan gelenlerle beraber yaptılar. İşte bu zorbalar, zalimler hak ettiklerini, layıklarını buldular. Şundan hiç kimsenin endişesi olmasın, bugün babaların izinden, o diktatörlerin, firavunların izinden gidenler de hak ettiklerini mutlaka bulacaklardır. Hama'da 30 bin masumu hunharca öldüren baba Esad, işlediği cinayetlerin hesabını bu dünyada vermedi. Ama o Esad, bütün Suriye halkının, bütün İslam dünyasının, bütün insanlığın hafızasında, kalbinde, vicdanında yargılandı, acımasız bir diktatör olarak tarihe adını yazdırdı. Umuyor ve inanıyorum ki bugün onun izinden gidenler, bugün Humus'ta yüzlerce masum sivili katledenler, adli ilahiden önce, kendi halklarının önünde hesap verecektir. Hama'nın hesabı sorulmadı ama emin olunuz ki er ya da geç Humus'un hesabı sorulacaktır.'' -''Zalimlerin sırtını sıvazlamayız''- Erdoğan, Suriye'nin, Türkiye için sıradan bir komşu; Suriye halkının sıradan bir halk olmadığına işaret etti. Haçlı seferlerinden, Kurtuluş Savaşı'na kadar bin yıl boyunca bu topraklarda bir arada, kardeşçe yaşadıklarına işaret eden Erdoğan, sözlerini, ''O toprakları hep birlikte savunduk. Suriye halkı, bizim kardeşimizdir. Bu kardeşlik, tarihe kanla yazılmış kardeşliktir. Biz Suriye'de olup bitene karşı sessiz kalmayız, kalamayız. Suriye halkına sırtımızı dönemeyiz. Anamuhalefet partisinin, diğer muhalefet partilerinin yaptığı gibi gidip, kendi halkını katleden zalimlerin sırtını sıvazlamayız. CHP gitsin, aynı kafayı, zihniyeti paylaştığı Baas Partisi'ne destek versin. Biz Baas Partisi ile değil mazlum Suriye halkıyla dayanışma içinde olacağız'' diye sürdürdü. -''Öldürme lisansı''- Başbakan Erdoğan, BM'de yaşanan sürecin, medeni dünya açısından bir fiyasko olduğunu, acziyetin ötesinde sorgulanması gereken bir ibret vakası olduğunu belirtti. Uluslararası barış ve güvenliği koruma sorumluğunu yerine getiremeyen BM Güvenlik Konseyi'nin, bir kez daha uluslararası toplumun vicdanını tutsak aldığını anlatan Erdoğan, ''Hiçbir devletin, hangi çıkarlar için olursa olsun, zalimin eline öldürme lisansı vermesi kabul edilebilir değildir, mazur görülemez. Dahası insanlığa, vicdana sığmaz'' dedi. Veto yetkisine sahip olmanın sorumluğunun büyük olduğuna dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu yetkinin, uluslararası toplumun genelinin hak, hukuk, adalet ve hakkaniyet anlayışıyla bağdaşacak tarzda kullanılması gerekir. Bu yetki kullanılırken zulmün devam etmesine yeşil ışık yakılmamalıdır. Esad rejimi, bu kararsızlığı, bu basiretsizliği, mevcut kanlı politikalarını daha da şiddetlendirmek için kendisine verilmiş açık bir çek gibi yorumlarsa, bunun hesabını kim verecektir. Suriye meselesi, kutuplar arası çekişmelere kurban edilemez. BM üyesi kimi ülkelerden gelen açıklamalar, yaşanan dram karşısında büyük bir duyarsızlık, pişkinlik olduğunu gösteriyor. Eğer Suriye'de yaşanan bu insanlık ayıbı, uluslararası güç dengelerine kurban edilirse, herkes bilsin ki vicdanlar tefessüh eder, sağduyu tamamen ortadan kalkar. Suriye'de barış ve istikrarın tesisi için gayret sarfetmeye devam ediyoruz. Diplomasinin bütün imkanlarını kullanıyor, dünya kamuoyunun dikkatini Suriye üzerinde topluyoruz.'' Geçen hafta sonu bir gazetede, Amerikalı yazarın, bir edebiyatçının, Türkiye ile ilgili ifadelerinin yer aldığını hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Normal şartlarda bunlar dikkate alacağımız, önem atfedeceğimiz ifadeler değil. Belli ki o yazar Türkiye hakkında çok yanlış bilgilendirilmiş, yanlış yönlendirilmiş ve yabancı olduğu bir konuda da haksız yorumlar yapmış. Biz buna güler geçeriz. Ancak buradan gözden kaçırılan, saklanan bir durum var; Bu Amerikalı yazarın sözleri CHP Genel Başkanı tarafından cımbızlandı ve iç politika malzemesi haline getirildi. Bu tartışmayı, bu polemiği başlatan biz değiliz. CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'dur. Tabii bu ifadeler iç politika malzemesi haline getirilince biz de bu yazarın ifadelerine dikkat kesildik. O esnada şunu da farkettik. Türkiye'yi antidemokratik bir ülke olarak değerlendiren, Türkiye'yi gitmeyeceğini ifade eden o yazar, en son 2010 yılında İsrail'e gitmiş, orada Yazarla Konferansına katılmış, İsrail devlet adamlarıyla görüşerek birlikte fotoğraf çektirmiş. Biz bunu hatırlatınca o yazardan çok anlamlı bir karşılık geldi; 'İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok' dedi. Bizim Anamuhalefet partisi genel başkanı, bu ifadeleri adeta bir papağan gibi Türkiye'de tekrarladı. O da 'İsrail'de tutuklu gazeteci sayısı kaç, Başbakan önce onu öğrensin' dedi. Önce Sayın Kılıçdaroğlu'nu, bu tarihe geçecek ifadelerinden dolayı tebrik ediyorum. Umuyorum ki bu sözleri bir papağan gibi tekrar ederek, birilerinin o çok arzuladığı, takdirine, teşekkürüne, hayranlığına mazhar olmuştur. Umuyorum ki İsrail'e arka çıkan bu sözleriyle birilerinin gözüne girmiştir. Hatırlarsanız Mavi Marmara katliamından sonra bizim İsrail'e yönelik eleştirilerimize de Telaviv'den değil, Sayın Kılıçdaroğlu Keşan'dan cevap vermişti. Ardından 'Ben olsaydım Mavi Marmara'nın gitmesine izin vermezdim' diye, Türk siyaset tarihine adını altın harflerle yazdırmıştı, tabii teneke...'' -''Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler''- Erdoğan, en son ifadeleriyle 'İsrail'de tutuklu gazeteci sayısı kaç?'' diyerek Kııçdaroğlu'nun zirve yaptığını belirterek, ''Tabii biz bekledik ki Sayın Kılıçdaroğlu kendi cümlelerini kurabilsin, kendisi politika üretebilsin. Ama maalesef bu mümkün olmuyor. Bakıyorsunuz bir gün BDP'nin vagonu, papağanı oluyor, bir başka gün çıkıyor yabancı yazarlara çanak tutuyor'' dedi. Kılıçdaroğlu'nun, CHP olarak yazarı Türkiye'ye davet ettiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ben buradan Sayın Kılıçdaroğlu'na tavsiyede bulunmak istiyorum; eğer O yazar CHP'nin davetine icabet eder de buraya gelirse, lütfen Türkiye'den sonra birlikte İsrail'e gitsinler. Aksi takdirde bu seyahat eksik kalır. Şöyle Gazze'yi gören bir tepede birlikte piknik yapsınlar. Arkalarına dünyanın en büyük açıkhava hapishanesi olan Gazze'yi alarak koro halinde o söylediklerini tekrar etsinler; 'İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok' desinler. İsrail'de tutuklu gazeteci ve yazar yok demek, en hafif tabiriyle yalancılıktır, cahilliktir. Bunu söylemek Gazze'ye, Batı Şeria'ya haksızlıktır. Bunu söylemek bir yardım gemisinde şehit edilen 9 masum insana haksızlıktır. O plajda güneşlenen o yavrucuklara haksızlıktır. Filistin davasına, mücadelesine, şehitlerine ve sürgünlerine haksızlıktır. Öyle Filistinli yazar ve şairler var ki sürgünde, gözleri vatan hasretiyle açık gittiler. Hapishanelere bile razıydılar, yeter ki kendi topaklarını bir kere öpebilsinler.'' Erdoğan, ''Eğer Sayın Kılıçdaroğlu ve o yazar, Filistinlileri insan, yazar ve gazeteci olarak görmüyorlarsa, illa İsrailli arıyorlarsa onun da çok sayıda örneği var. Gitsinler İsrailli gazetecileri, İsrail Askeri Sansür Kurumuna sorsunlar. Onlar eğer cesaretleri varsa, İsrail'deki ifade özgürlüğünü anlatırlar'' diye konuştu. -''Roj TV'yi de savun''- Erdoğan, burada son derece art niyetli, sistemli ve kurgulanmış bir senaryo ve kampanyanın olduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''Bazı medya kuruluşlarını ve bazı yazarları da yedeğine alan CHP Genel Başkanı, gerek Türkiye içinde gerek yurtdışında Türkiye'yi karalayarak, lekeleyerek son derece çirkin ve tehlikeli bir kampanya yürütüyor. Kendi ülkesine zarar vermek, kendi ülkesinin imajına zarar vermek adına bu kampanyayı yürütüyor. Asıl önemlisi, CHP Genel Başkanı, devam eden bir davayı, Ergenekon davasını önemsiz hale getirmek adına bu taşeronluğu yapıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, cebinden gazeteci kimliği çıkan polis katili, teröristi savunuyorsun da Roj TV'yi niye savun muyorsun? Onu da savun. Git Danimarka'ya Roj TV'yi de savun. Al yanına bazı avukatlarını beraber git. Batılı gazetecilerin, yazarların, aydınların tecrübe etmedikleri, hiç şahit olmadıkları bir durum var ortada. Batıda gazeteciler darbe planlarının içinde yer almıyorlar. Batıda darbeye zemin hazırlamak için kitaplar yazdırılmıyor. Batıda birilerine kitap yazdırılıp, haber yazdırılıp sonra da bunu parti kapatma davalarına delil olarak koymuyorlar. Şu andan itibaren biz bu kara propagandayla mücadele edeceğiz, devam eden mücadelemizi yoğunlaştıracağız. Allah'ın izniyle, milletimizin desteğiyle Türkiye aleyhine yürütülen hem de harici odaklardan destek alınarak yürütülen bu kampanyayı da biz boşa çıkaracağız. Tüm dünyaya Türkiye'de gazetecilerin, yazarların değil, darbe hazırlığı içinde olanların, terör eylemi yapanların yargılandığını tekrar tekrar anlatacağız. Kendi partisi içinde Dersim konusunda konuşmayı yasaklayacaksın, Diyarbakır yönetimini görevden alacaksın, sonra yabancı gazetelere, gazetecilere 'Türkiye'de özgürlük yok' diye makale yazacaksın. Açık söylüyorum bırakın Türkiye'yi, CHP bile böyle bir genel başkanı hak etmiyor.''