Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'ye yönelik olarak düzenlediği 'Fırat Kalkanı' harekâtının hedefinin bir ülke veya kişi olmadığını ifade etti. "Sözlerimi kimse başka yerlere çekmesin" diyen Erdoğan, "Batı ülkeleri bize askeri malzeme satmayacaklarını açıklıyor. Kötü komşu insanı hacet sahibi yapar. Bunlar zavallı ya. Siz bizim Çanakkale destanını okudunuz mu?" diye konuştu.
Erdoğan, 7. Boğaziçi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada "Biz Suriye'ye Esad'ın hükümranlığına son vermek için girdik" demişti. Kremlin Sözcüsü Dimitry Peskov, Erdoğan'ın ifadelerini şaşkınlıkla karşıladıklarını belirterek konuya ilişkin Ankara'dan açıklama beklediklerini ifade etmişti.
2008 yılında, küresel ekonomik krizle ilgili olarak "Kriz teğet geçecek" dediğini hatırlatan Erdoğan, "Bugün de dövizi silah gibi kullanarak Türkiye’yi dize getireceğinizi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Türkiye 2010’dan itibaren tüm dünyayı kendine hayran bırakan büyüme sürecine girdi. Onca badireye rağmen, bu yıl da en fazla büyüyen ülkeler arasında yer alacağımızı belirtmek istiyorum" ifadesini kullandı.
Erdoğan, Türkiye'nin bir Avrupa ülkesi olduğunun altını çizerek "Ülkemize olan anlamsız husumetini bir kenara bırakırsa hemen yarın AB’ye tam üye olmaya hazırız. Eyvallah. AB ülkemize söz verdiği ama kısıtlı olarak tutmadığı serbest dolaşımı, 6 milyar Euro'yu verdiğinde biz de adım atacağız" ifadesini kullandı.
Beştepe'de muhtarlara hitap eden Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Yaklaşık 1 aylık aranın ardından yeniden siz kıymetli muhtarlarımızla bir araya gelmiş olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Aramızdaki samimi muhabbet her toplantıda biraz daha artıyor. İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan muhtar bilgi sistemiyle doğrudan bakanlığa ilgili kuruma aktaran önemli bir platform haline gelmesinden mutluluk duyuyorum.
Sizlerin coşkusu, samimiyeti, ülkemize ve milletimize daha çok hizmet etme konusunda moral veriyor, güç veriyor. Tam 30 toplantıdır süren bu istişareyi, bu muhabbeti tüm muhtarlarımızla buluşuna kadar sürdürmek istiyoruz.
Herhangi bir hususta milletimiz o yolda istikamet gösteriyorsa yapabileceğimiz o yolda yürümektir. Ülkemiz siyasetinde maalesef millete hakaret etmeyi marifet sanan bir anlayış var. Bir parti lideri çıkmış, gazilere, şehit yakınlarına, esnafa, velhasıl millete verip veriştiriyor. Neymiş, millet destek vermiyormuş. Bugüne kadar milletin hayrına tek bir icraatı olmayanlara milletimiz niye destek versin?
Geçmişte cumhuriyet adına cumhuru Ankara caddelerine sokmayanlar, seçime girmeden iktidara gelecek noktayı arar hale gelmişler. Ah, Aşık Veysel… Meclis’e, Ankara’ya sokmadılar… Niye, tipini beğenmediler. Seçim demek, millete gitmek demek. Seçimden netice almak için de milletin değerleriyle hemhal olmanız gerekir. Bunların böyle bir derdi yok.
Bunlar artık bizim muhatabımız değildir. Muhatabımız bizatihi milletin kendisidir. Türkiye’yi batılı bir ülke olarak tanımlarsanız, doğru söylersiniz ama eksik ifade etmiş olursunuz. Türkiye’yi doğulu olarak tanımlarsanız yine doğru söylersiniz ama eksik ifade etmiş olursunuz. Türkiye’yi bir Karadeniz ülkesi, Akdeniz ülkesi olarak tanımladığınızda da benzer bir durum söz konusudur. Tüm tanımların doğru ama eksik olduğu bir coğrafyadayız. AB kendini var eden kriterleri inkar etme pahasına kararlar alsın, Türkiye bir Avrupa ülkesidir.
400’lü, 500’lü, 600’lı yıllarda Avrupa’da kurulan Türk devletlerine kadar gitmiyoruz. Osmanlı’nın Avrupa kıtasına gidişinden itibaren, 650 yılı aşkın süredir, Avrupa’da devletimizle, kültürümüzle, medeniyetimizle varız, var olmaya devam edeceğiz. Balkanlar’daki evladı fatihan kardeşlerimizi bir kenara bırakıyorum, Almanya’da, Fransa’da milyonlarca vatandaşımız geleceklerini oralarda kurmuş durumdalar. Bizi Avrupa’dan dışlamaya ne AB’nin, ne de ırkçılık hastalığının pençesine düşmek üzere olan Avrupa ülkelerin gücü yetmez. Yaşadıklarımız güncel siyasi çatışmalardır. Elbette geri plandaki kavgayı görmüyor değiliz. Ne diyor Cemil Meriç? Türkiye’nin kendi kalması, insanlığın bütün keşiflerinden faydalanarak geçmişin yakışır bir istikbal tesis etmesi başlıca muradım diyor. Hedefimiz kökü mazide olan atiyi kurmaktır.
Ülkemize olan anlamsız husumetini bir kenara bırakırsa hemen yarın AB’ye tam üye olmaya hazırız. Eyvallah. AB ülkemize söz verdiği ama kısıtlı olarak tutmadığı serbest dolaşım, 6 milyar avro verildiğinde biz de adım atacağız. Bizde bir söz var ya, ne kadar ekmek, o kadar köfte. Bize ne kadar verirseniz, bizden o kadar alırsınız. Arkasından koşacak sabrımız ve takatımız kalmadı. Üzerimizde yarım asırdır süren kovalamacanın yorgunluğu var. Çok yorulduk. Kendi değerleriyle çatışma uğruna Türkiye’ye karşı tavır alan kuruma kimsenin güvenmesi söz konusu değildir. Yarın başka üye ülkelerin maruz kalmayacağını kim garanti edebilir? Şayet Avrupa kendi üzerine düşenleri yaparsa biz verdiğimiz her sözün arkasında dururuz. Aksi takdirde kendileri bilirler. Türkiye’nin Batı’yla olan bağı güçlü de, Doğu’yla zayıf mı. Tam tersine… Atamızın mirası olan kurumların ve şahsiyetlerin tamamı Doğu’da. Özbekistan ziyaretinde Registan Meydanı eşine az rastlanacak bir medeniyet şaheseri… Uluğ Bey’i kenara koyabilir misiniz? Lahor Kalesi de Babür döneminden kalma önemli bir eser. Yukarıda Sibirya’ya, aşağıda Hindistan’a kadar olan bölgeye aynı gözle bakıyoruz. Batı’yla olan ilişkilerimizi Doğu’ya, Doğu’yla olan ilişkilerimizi Batı’ya alternatif görmüyoruz.
Bölgede yaşanan çatışmalar, savaşlar, zulümler asla halkların tercihi değildir. Maalesef basiretsiz yöneticiler ve dış güçlerin çıkar hesapları bölgeden kanı ve gözyaşını eksik etmemiştir. Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve diğer ülkelerde kanı dökülen her kardeşimizin acısını kendi yüreğimizde hissediyoruz. Musul’da, Telafer’de ve diğer şehirlerde DEAŞ’ın, zalimlikte onu aratmayan mezhepçi milislerin zulmü altında inleyen her insan bizim kardeşimizdir. Geçmişte Afganistan’daki, Balkanlar’daki zulüme nasıl karşı çıktıysak, şimdi de Irak’taki, Suriye’deki zulme rıza göstermeyeceğiz. Bu bize tarihin mirasıdır.
Parlamento binalarının koridorlarında teröristlerin resimleri… Ben sizin neyinize güveneceğim ya? Bir tarafta 79 milyonluk bir ülke ve meşru yönetimi. Bir tarafta darbe girişiminden şantaja her türlü suça karışmış bir terör örgütü var… Maalesef müttefik dediğimiz ülkeler tercihlerini Türkiye’den ve meşru yönetiminden değil, terör örgütünden yana kullanıyorlar. PKK terör örgütünde de benzer bir tercihle karşı karşıyayız. DEAŞ’ı bahane ederek en az onlar kadar tehlikeli grupları palazlandırmanın adı Orta Doğu’ya barış getirmek demek değildir. Suriye’nin, Irak’ın, Libya’nın ne olduğu, ne olacağı bunların umurunda bile değildir. Petrolün var mı, var. Ha, onun için oradalar. Türkiye bölgedeki operasyonlarıyla sınırlarını terör örgütlerinden temizlemek amacı güdüyor. Hemen yanı başımızda DEAŞ, PYD, YPG gibi terör örgütlerinin cirit attığı ortama izin vermeyiz.
Fırat Kalkanı operasyonunun hedefi de herhangi bir ülke ya da kişi değil, terör örgütleridir. Söylediklerimizi kimse başka yerlere çekmeye çalışmasın. Batı ülkeleri bize askeri malzeme satmayacaklarını açıklıyor. Kötü komşu insanı hacet sahibi yapar. Bunlar zavallı ya. Siz bizim Çanakkale destanını okudunuz mu?
Bu milletin toprağını yeyip bu ülkeye kılıç çalanlara müsahamız olmaz. Sıfatı, konumu, geçmişi ne olursa olsun böyle bir ihanetin içine giren hesabını verecek. Şimdi bir Darbe Komisyonu… Birileri gelip bir şeyler söylüyor. Burada kalkıp son 10 yılı, son 14 yılı bu Darbe Komisyonu’nun icraatı içinde değerlendirme garabeti içinde gezenlere sesleniyorum. Bu olay 40 yıllık bir olay. 10 yılda general seviyesine nasıl geliyor? Nasıl olur da siz 10 yıla, 14 yıla sığdırırsınız? Yoksa bu iktidara fatura mı kesmeye çalışıyorsunuz. Bu faturanın başı sizler. Askeri liselerde bunları sizler yetiştirdiniz. Bu oyunun içinde sizler de oldunuz. Şimdi de iş ortaya çıkınca yok şöyle, yok böyle başkalarına fatura kesmeye çalışıyorsunuz. Niye biz askeri liseleri kaldırıp, sivil liselerden Milli Savunma Üniversitesi’ne herkes girebilecek. Tüm Anadolu çocukları gelecek, kara mı, deniz mi, hava mı olur. Hepsine girebilecek. Niye, adil devlet budur.
Sen muhtarın mı oğlusun? Rahatlıkla herkes gelecek, buralarda okuyacak, inşallah ordumuzun safları çok güçlü hale gelecek. Şu ana kadar kamudan ihraç edilen, gözaltına alınan, soruşturmaya maruz kalan herkesle ilgili işlemler hukuki delillere istinaden yapılmıştır. Bizim dört günlük tatilimizde, oradan çıktıktan sonra, o ormanlarda gizlenen o teğmenler, astsubaylar, yakalandığı zaman bunları yakalayanlar öldürebilirdi. Ama dikkat ederseniz öldürmediler. Alıp getirip hukuka teslim ettiler. Bu bizim ne denli hukuka bağlı olduğumuzu gösteriyor. Beni, ailemi öldürmeye gelenler için verdiğimiz talimat “Sakın ha.” Alacaksınız kolluk kuvvetleri olarak teslim edeceksiniz, bizler de ona tabi olacağız. Yeterli delil bulunamayan varsa özellikle hakları da usulünce iade ediliyor. Diğer yandan terör örgütleri bu mücadeleyi sulandırmak için akla hayale gelmedik yöntemlere başvuruyorlar. Kasım ayında şu olacak, bu olacak. Bir sürü dedikodu yaydılar, sağa sola haber uçurdular. Ne oldu Kasım ayı bitti. Oldu mu böyle bir şey. Bunların tüm hayatları gibi bu dönemleri de aldatma, rüya, yalan üzerine.
Şimdi eminim aralık için yeni söylentiler salacaklardır. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti bunların defterini dürmüştür. Sağda solda kalan kılıç artıkları da zamanla tespit edilecek ve etkisiz hale getirilecektir. FETÖ gibi PKK için de yolun sonu görülmüştür. Şu anda Mehmetim, polisiyle her yerde bugüne kadar yapılmamış operasyonları yapıyor. Şehitlerimiz oluyor ama bedelini bunlar çok ağır ödüyor. Hedef bunların kökünü kazıyana kadar bu mücadeleyi devam ettireceğiz.
Ben buradan Güneydoğu’daki Doğu’daki kardeşlerime de sesleniyorum. Birliğimizi, beraberliğimizi bozmayalım. Bu terör örgütü uzantılarına lütfen prim vermeyelim.
Bu kanalları atık su için, içme suyu için açmadılar ha. Ya baraj engellenir mi, baraj içme suyudur, kullanma suyudur, elektrik enerjisidir, çevredir. İstemediler çünkü baraj olduğu zaman vadide karşıdan karşıya geçerek o terör mücadelesini veremiyorlardı. 15 Temmuz’daki şanlı direniş, bölge halkına terör örgütüne karşı direnmekte cesaret vermiştir. Bundan sonra asla. Güneydoğu’daki kardeşim “Kepenk indirin” dediği zaman anında karşılık verecektir. Onlar samimi değil, hain. Gereken dersi hep birlikte vereceğiz. Önce ne dediler, “Biz dokunulmazlık istemiyoruz” dediler. Peki dokunulmazlık kalktı. Kalkınca Avrupa’ya gidip bizi şikayet ettiler. Dokunulmazlık kalksın diyordunuz, şimdi niye ağlıyorsunuz? Bunların suç dosyası kabarık.
Ya adam gibi yaşayacağız, ya adam gibi öleceğiz. Terör örgütlerinin ağababaları baktılar tankla, silahla olmuyor. Bel altı vurmaya başladılar. Son günlerde ekonomide maruz kaldığımız saldırıları böyle değerlendirmek gerekiyor. Sizin eli kanlı katillerinize pabuç bırakmayan bu milletle 1 dolara satın aldığınız piyonlarınızı karıştırmayın.
Bugün de dövizi silah gibi kullanarak Türkiye’yi dize getireceğinizi sanıyorsanız aldanıyorsunuz. 2008’de “Kriz teğet geçecek” demiştim. Türkiye 2010’dan itibaren tüm dünyayı kendine hayran bırakan büyüme sürecine girdi. Onca badireye rağmen, bu yıl da en fazla büyüyen ülkeler arasında yer alacağımızı belirtmek istiyorum. Ben milletime inanıyorum. Bak şurada vergiydi, SGK’ydı, bir yapılandırmaya gidildi. Milletim 100 milyarın üzerinde taksitlendirme yaptı.
3 yıl içinde borçlu kardeşlerimiz ödemiş olacaklar ki, bazıları bayram seyran içindeyken sevinçleri kursağında kaldı. Hiç merak etmeyin, Allah’ın dediği olur. Kamu sözleşmelerinde dövizden TL’ye geçiş bunun ilk hedefi… Tek millet diyoruz, tek bayrak diyoruz, tek vatan diyoruz, tek devlet diyoruz. Bizim rabiamız bu. Böyle yürüyeceğiz.