ERDOĞAN: GELİŞMELERİ YAKINDAN İZLİYORUZ BERLİN (A.A)

-ERDOĞAN: GELİŞMELERİ YAKINDAN İZLİYORUZ BERLİN (A.A) - 26.02.2011 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Ortadoğu bölgesi ile ortak bir tarihi ve kültürü paylaştığı için gelişmeleri çok yakından izlediğini söyledi. Başbakan Erdoğan, Alman "Rheinische Post" gazetesine verdiği demecinde, "Bölgede özellikle kalıcı bir istikrar ve demokrasi sağlanmasını istiyoruz. Türkiye, başından beri bunu açıkça ifade etmiştir. Halkın haklı beklentilerinin dikkate alınması ve bu sürecin şiddete başvurulmadan devam etmesi çok önemli. Sonuçta kalıcı bir istikrar, barışın ve halkın refahının ve güvenliğinin güvence altına alınmasıyla sağlanabilir. Bu da sadece insanların temel ve özgürlük haklarına saygı duyulmasıyla mümkün olabilir" dedi. Uluslararası basında Türkiye'nin Arap ülkeleri için bir model olup olamayacağının tartışıldığına işaret eden Erdoğan, "Türkiye'nin, Arap ülkeleri için bir model olmaktan öte bir ilham kaynağı olabileceğine inandığını, bu ülkeler ile her ne kadar komşu olsa ve ortak tarih, kültür ve gelenekleri de paylaşsa, her ülkenin toplumsal oluşumunun farklılıklar gösterdiğini, bu nedenle belirli bir modelin tüm bölge ülkeleri için kullanılabileceğini beklemenin gerçekçi olmayacağını" ifade etti. Türkiye'nin bölge ülkelerini reform çabalarında destekleyeceğini ve tecrübelerini bu ülkelerle paylaşacağını söyleyen Erdoğan, Türkiye'nin demokrasi, modernlik ve İslamiyet'in birlikte olabileceğini gösterdiğini ve Avrupa'nın bir parçası olarak birçok Batılı örgüte üye olduğunu, aynı zamanda Ortadoğu ülkeleri ile köklü kültürel, dini ve tarihi bağları bulunduğunu kaydetti. Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB üyelik sürecini de büyük bir kararlılıkla sürdürdüğünü, AB Komisyonu'nun 2010 İlerleme Raporunda da bunun onaylandığını belirterek, "AB üyelik müzakereleri sadece siyasi nedenlerle yavaşlatılıyor. Bu durgunluğun sebebi bizim reformlarda ilerleme sağlamamış olmamız değildir" dedi. Türkiye'nin diğer bazı AB adayı ülkelere göre ayrımcılığa uğradığını söylediğinin hatırlatılması üzerine de Erdoğan, şunları söyledi: "Üyelik sürecinin şu ana kadarki gidişatı bir ayrımcılık intibası yaratıyor. Bazen, hiçbir AB perspektifi olmayan ülkelerle bile bir tutuluyoruz. Bunun en iyi örneğini vize politikasında görüyoruz. AB ülkeleri Türk vatandaşları için sıkı vize kuralları uygularken, henüz üye adayı statüsüne bile sahip olmayan bazı Balkan ülkelerinin vatandaşları vizeden muaf tutuluyor." Almanya Başbakanı Angela Merkel ile "imtiyazlı ortaklık" önerisi konusunda hala konuşup konuşmadığının sorulması üzerine de Erdoğan, imtiyazlı ortaklığın AB tüzüğünde yer almadığını, müzakerelerin tam üyelik hedefiyle sürdürüldüğünü belirterek, imtiyazlı ortaklık deyiminin Almanya dışındaki diğer bazı ülkelerde de kullanıldığını, bu deyimin söz konusu ülkelerdeki iç politikada kullanılmak üzere geliştirildiğine inandığını söyledi. Türkiye'nin stratejik öneminin AB için günden güne arttığını, Merkel'in de mevcut anlaşmalara sadık kalınması yönünde bir politika izlediğini ifade eden Erdoğan, "Ancak bu halkımız için yeterli değil. Türk halkının beklentisi, Almanya'nın önceki CDU yönetimlerinde de olduğu gibi üyelik müzakerelerinde AB içinde öncü bir rol üstlenmesi" dedi. Erdoğan, Türkiye'nin hiçbir bölgeye sırt çevirmediğini, çok yönlü bir dış politika izlediğini belirterek, ağırlıklı olarak İslam ülkelerinin ziyaret edildiği şeklindeki intibaların da yanlış olduğunu, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ziyaretlerinin yüzde 57'sini Avrupa ülkelerine ve Kuzey Amerika'ya, yüzde 27'sini Ortadoğu ve yüzde 17'sini de Asya ülkelerine yaptığını söyledi. Almanya'da yaşayan Türklerin topluma uyumu konusuna da değinen Erdoğan, Türk kökenli Alman vatandaşlarının kendi kültürlerini ve adetlerini korumasını istediklerini belirterek, Fransa ve Hollanda gibi bazı Avrupa ülkelerinde insanların çifte vatandaş olabildiğine dikkati çekti. Bir ülkede yaşayan göçmenlerin kendi dil ve kültürlerini koruma hakkına sahip olduğunun uluslararası hukukta da yer aldığına işaret eden Erdoğan, bunun sonucu olarak göçmen kökenli insanlardan kendi dil ve kültürlerinden vazgeçmesinin istenilmesinin uluslararası hukuka aykırı düşeceğini ifade etti.