Erdoğan'ın Kasımpaşa mitinginden: Ne adayları ne bakanları, AKP'liler bir tek Reis'i seviyor

Erdoğan'ın Kasımpaşa mitinginden: Ne adayları ne bakanları, AKP'liler bir tek Reis'i seviyor
Gonca Tokyolİstanbul/Kasımpaşa05.03.2019
 
“Kuşlar bile onu bekliyor be, kurban olurum” Kuşlar bekledi, biz de bekledik. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın evi Kasımpaşa’da yapılacak miting için hazırlanan platformun üstünde uzanan tellerin üzerinde güvercinler bekliyor, bizden daha iyi durumda olduklarına neredeyse eminim.
 
Kuşlar tek sıra halinde bekliyor, biz ise sahnenin önünde birbirimizi eziyoruz. Tekerlekli sandalyeyle gelen biri var, yeterince erken saatte ulaşamamış, Cumhurbaşkanlığı korumalarından biri ön tarafı arıyor, “Hayır”, bu mitingte engelliler için özel yer ayrılmamış. İllaki öne geçmek istiyor; koruma polisi insanların yol açmasını sağlayamacağını söylüyor, -biraz mahçup, hemen yandaki kadın polisler onun kadar değil... Tekerlekli sandalyenin yanındaki kadın, "Gazeteceyim dediniz, bunu da yazın" diye bağırıyor. Kalabalığın insafına bağlı olarak biraz ilerliyor, sonra geri dönüyorlar: Reis gelmiş olsaydı, bunlar yaşanmazdı.Sahnenin önünde ‘hanımefendilere’ ayrılan sağ taraftayız, sol taraftaki ‘beylere’ göre daha fazlayız ama en azından ayrılan alan açısından eşitiz. Cumhurbaşkanı olmayan çok fazla kişi konuşuyor, mutlu değiliz. AKP Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan mikrofonu alıyor, 15 yılın sonunda artık tanıdık bir yüz olduğu için onu alkışlıyoruz. Meydanın belli noktalarına kümelenmiş bardak su kolisi yığınlarına yaslanıyoruz, biraz soluk alıyoruz ama çocuklar rahat durmuyor. Ya daha burada olmadığını bile bilmeden BAŞKAN’ı daha yakından görmek istiyorlar, ya çişleri gelmiş ya da oyuncakların ne zaman dağıtılacağını merak ediyorlar. Biliyorlar; Başkan Kasımpaşa’ya her gelişinde oyuncak dağıtıyor. Oyuncaklar o sırada değil; sonra -Cumhurbaşkanı’nın beklenenden 2 saat sonra gelmesinden azıcık önce- dağıtılıyor. Biraz birbirimizi eziyoruz, biraz daha eziyoruz. Cumhurbaşkanı’nın en önündeki 200 civarı kadınız biz. En erken gelen, geç kalsa da öne geçmeye cesareti olanlarız. Ne valilerin ne gelmiş ne de gelecek belediye başkanlarının ne de bakanın ne diyeceğini merak ediyoruz. Bakan Kurum, konuşurken gözlerini bizden kaçırıyor; memnuniyetsiziz, bunu belli etmekten de kaçmıyoruz. Cumhurbaşkanı’nı bekliyoruz. Saat 15:20’yi geçiyor; “Bacaklarımız ağrıdı artık” diye düşünüyoruz, sesli bir şekilde de dile getiriyoruz; saat dörtte çocuğunu alması gerekenlerimiz var: “O kadar gecikmese bari.” 
Bakan Kurum da bunun farkında, beklenenden uzun süren konuşmasının son demlerinde neredeyse özür diliyor ve “Cumhurbaşkanımız daha gelemedi, ben de bu arada sizinle konuşuyorum, bakanlığımızın yaptıklarını anlatıyorum, yoksa niye bu kadar uzun konuşuyor demeyin” diyor. Sahnenin bize göre sol, Bakan Kurum’a göre sağ tarafı -erkekler- sessiz; kadınlar gülüyor: Dedik bile… Tekerlekli sandalyesiyle gelenlere yol vermiyor ve “Ne işi var burada” diyoruz, engelli çocuğu miting alanındaki reklam tabelalarından sağ elini göğsünü soluna koyarak selam veren reklamlara bakarak “Başkan gelmiş” diye bağıran hemcinslerimize, “Çocuğu bu haldeyken ne işi var burada” diyoruz. Cumhurbaşkanı'nı çok seviyoruz; ondan başka kimseyi o kadar da sevmiyoruz; birbirimize bile pek tahammül edemiyoruz.
Erkek çocuklarına araba, kızlara bebek veriliyor. Sanırım ben istemediğimden 3 tanesi kafamı hedef alıyor; kapışıyor, hatta birbirimizin ellerindekini çekip kavga ediyoruz. Birbirimizin üstüne yaslanıyoruz, omzundan destek alıyoruz ve neredeyse 17 aydır tutuklu olan iş insanı Osman Kavala’nın daha pazartesi günü kabul edilen iddianamesine de giren The Wall konserindekine benzer şekilde, -daha önce de onlarca kez yazıldığı gibi- ‘sanki bir rock yıldızını bekliyormuşcasına’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yolunu gözlüyoruz. Cumhurbaşkanı sahneye çıktığında, onu bir karış daha yakından görebilmek için birbirimizi eziyoruz.

***

Tarlabaşı Caddesi’nden Kasımpaşa’ya doğru yürürken; AKP’nin Beyoğlu Belediye Başkan Adayı Haydar Ali Yıldız ile İBB Adayı Binali Yıldırım’ın 31 Mart öncesindeki kampanyada Cumhurbaşkanı Erdoğan arkasında kaldığını görmek mümkün. AKP, ana caddelerin yanlarına 'Reis'ini yerleştiriyor; Erdoğan yol kenarından bize gülümsüyor; Yıldız ve Yıldırım yola cephesi olan ama biraz daha ötedeki binalardan, biraz da uzaktan bakıyor. 
İstiklal’e bakmayan cephesi kentsel dönüşüm ile yargı kararları arasında sıkışmış Tarlabaşı’nda gün öğlene doğru yavaş yavaş başlıyor. Benimle birlikte aşağı doğru inen az, yukarı çıkan çok. Kimse gülümsemiyor. Herkesin gülümsemeye vakit ayıramayacak kadar çok işi var ya da gülümsenecek çok da şey yok. 
 
Kasımpaşa’da hazırlıklar başlamış. Haydar Ali Yıldız’ın sosyal medyada yaptığı duyurulara, etrafa asılan pankartlara rağmen semt halkının tamamı haberdar değil Cumhurbaşkanı’nın ‘evi’ne döneceğinden. Mitingin başlamasına 2 saat kala, Beyoğlu Belediyesi’ne bağlı araçlar Kasımpaşa merkezindeki Güzelce Kasım Paşa Camisi’nin avlusunu temizliyor. Yan taraftaki sokakta bulunan çay ocağındaki abi soruyor: Hayırdır, seçim hazırlığı mı? Çevreden birileri “Reis geliyor” diyor, “He he, gelsin bakalım, sonra normale döner her şey” diye kafasını sallayarak uzaklaşıyor.

"Yine biz kazanırız ama…"

Arkada kalanlar da Reis’in gelmesinin nasıl bir fark yarattığı ve sonrasında her şeyin nasıl da ‘normale döneceği’ konusunda çok da farklı fikirde değil gibi. “Anca o geleceği zaman” gibi yorumlar yapılıyor, sebebini sadece orada yaşayanların bileceği şekilde gülünüyor. Sokağı biliyorum; 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra gelmiştik. O zamanlar aynı sokakta gazeteci olmak zordu, şimdi değil. O zamanlar herhangi bir soru eleştiri olarak görülüyordu ve eleştiri kabul edilemezdi, şimdi değil. Önüme çayı bırakan abiyi hatırlıyorum, “Hökümetimizin arkasındayız” demişti; şimdi, “Cumhurbaşkanımızı bekliyoruz, diğerlerinin söylediğinin bir önemi yok” diyor.Önceki deneyimlerimden benimle konuşmayacaklarına emin gibiyim. Konuşuyorlar. Kendileri soruyor: İyi mi sence AK Parti belediyesi? Bilmiyorum, burada yaşamıyorum. Onlar çok mutlu değiller. Misbah Demircan’ı sevmemişler ama Recep Tayyip Erdoğan’ı çok sevmişler. Kasımpaşa’da neredeyse herkes cumhurbaşkanıyla top oynamış, onunla aynı çeşmeden su içmiş, en olmadı annesi annesine kahveye gitmiş. ‘Tepeden inme’ olduğu için Demircan’ı sevmiyorlar, AKP’nin yeni adayı Haydar Ali Yıldız’ı pek de tanımıyorlar; ama Erdoğan’ı çok seviyorlar: Biz onlardan daha Ak Partiliyiz, yine biz kazanırız ama… 
 
Çevredeki esnafla konuşuyorum; neredeyse herkes kalabalığın 24 Haziran’dan öncekine göre az olduğu konusunda hemfikir. Esnaftan Metin Bey, “Ben ilçede kurucularındanım Ak Parti’nin” diyor. Kasımpaşa’da herkes ya Erdoğan’ın çok yakın arkadaşı ya da partiyi kuranlardan biri. İnanmaz durduğumu fark edince ekliyor: “Vallahi öyle, sevmesem de Misbah’a oy verdim, dışarıdandı ama Reis istemişti. Bu sefer yeter, Saadet’in adayına oy vereceğim.” Miting öncesinde gazeteci olduğumu öğrenip yanıma gelen Songül Hanım ise aynı fikirde değil. O oyunu 'tabii ki Erdoğan'a verecek, yine verecek'. Gazi yakını olduğunu söylüyor, üvey kardeşleri işe girmiş ama kendisine kadro çıkmamış. Cumhurbaşkanı'na mektup yazmak için yardım istiyor, okuması yazması yok. Son dönemlerde gazeteci olduğumu öğrendiği için en çok sevinen insan o, okumam yazmam var, Allah benden razı olsun. Yazıyorum: “Cumhurbaşkanım, Allah rızası için sizinle görüşmek istiyorum. Sizi çok seviyorum..”
 
 
Hem Songül Hanım’ın mektubunu yazmadan önce hem de sonrasında polis tarafından bolca aranıyorum. Polislerden biri sebebini kendince söylemekten çekinmiyor: Buralıya ya da Ak Partiliye benzemediğiniz için anladık tabii biz. Tam olarak neyi anladıklarını merak etmiyorum, ben de onları sınıflandırıyorum. Cumhurbaşkanlığı kadrosundaki polislerle alandaki diğerleri arasında bariz bir fark var. Üniformalı ya da sivil; üzerinde Cumhurbaşkanlığı kokartını taşıyan polisler, kendine güvenleriyle, hitaplarıyla, belki bazen duruşlarıyla bile alanın dört bir yanına dağılmış meslektaşlarından farklı olduklarını hem onlara, hem bize hissettiriyor.
 
Dışarıda beklerken, elinde AKP bayrağı bulunan mahallelisine yaklaşıp “İnsan kendi vatandaşından bu kadar korkmamalı abi; arabayı bıraktım, şimdi çıkaramıyorum” diyen dar paçalı penye taklit eşofman giyen bıçkın delikanlıyı dinliyorum. Sivil bir polis gelip kimliğimi görmek istiyor; alanın biraz içinde biraz dışındayım. İlk aramadan geçtim ve ana alanda değilim ama yeterli değil; çantamı aramak, kimliğimi görmek istiyor. Biraz sonra alana giriyorum; hiçbir sorun yok. Daha çok kimse de gelmemiş. Alan içinde dolaşırken, Melek Komiser geliyor. Çok güzel. Gerçekten çok güzel, gözleri mavi sanırım; sivil giyimli, gömleği beyaz. Kimliğimi soruyor, amiri elimdeki simitle defteri tutuyor, o çantamı arıyor. T24’ü bilmiyor ama internetten buluyor: “Tamam amirim, bence sorun yok.” 
 
Yalnız cebimde ve çantamda bulduğu iki çakmak sorun. “Bunlarla girmemeliydiniz” diyor; "Meslektaşlarınıza soracaktınız o zaman" dediğimde kimseyi ateşe atmak istemeyerek gülümsüyor: “Çıkışta benden alırsınız.”

"Sigarayı çabuk iç, yakalanırsak alır valla pakedi"

Melek Komiser çakmakları alınca ne zamandır sigara içmediğimi fark edip aramanın dışına çıkıyorum. Meydana bakan kebapçıyla fırının arasında Ali Abi var, bir tek o sigara içiyor. Ateş isteyince gülüyor: Çabuk iç, yakalanırsak alır valla pakedi. Cumhurbaşkanı, sigara paketlerini alıyor ve AKP mitinglerinde sigaraya hiç hoş bakılmıyor; o zaman fark ediyorum. 
Miting alanına geri girmek istediğimde ise yeni bir engelle karşılaşıyorum. Yarım saat önce başardığımın aksine miting alanına fotoğraf makinesiyle giremem, basın bölümüne alınabilirim. Ama internet gazetesinde çalıştığım için sarı basın kartım yok, Cumhurbaşkanlığı’na da akredite değilim zaten… Kızılay Meydanı’nın hemen dışındaki bir tuhafiyeye gidiyorum “Çok garip bir şey rica edebilir miyim” diye. Öğle yemeğinde salata yiyor Emel Hanım, dönüşte getirdiğim acıbadem kurabiyesini de kabul etmiyor zaten: Kilosuna dikkat etmesi lazım. Dükkanı dedesinden devralan, kapısında Atatürk posteri asılı olan Emel Hanım makineme göz kulak olacak. 

Erdoğan gecikiyor ve hep birbirimizi itiyoruz

Yeniden içeri giriyorum. Müzik kulağım yok ama AKP'nin seçim şarkılarının uzandığı geniş yelpazeyi ben bile fark edebiliyorum. Hop, Anadolu'dan ezgiler dinliyoruz; hop, rap'e dönüyoruz. Rap şarkılarına en çok gençler eşlik ediyor, okuldan çıkıp da annesiyle birlikte gelen Can hemen yanımda ritmik bir şekilde kafasını sallıyor: Biz yaparız, onlar konuşur. AKP, 31 Mart seçimlerinde kullanılması için 16 farklı şarkı hazırlamış ama kadınlar arasında yine de en popüleri Dombıra. Sahnenin iki yanına kurulu devasa hoparlörlerden "Recepp Tayyipp Erdoğann" sesi duyulduğu anda havaya kalkan bayraklar daha bir şevkle sallanıyor, kadınlar bacaklarını sallayarak ritim tutuyor.  
 
Ama zaman ilerledikçe Dombıra'nın bile dikkatleri dağıtamayacağı bir noktaya geliniyor. Özellikle de yaşı büyük olanların bir kısmı pes ediyor: Bekleyemeyecekler. Hava mevsim normallerinin üstünde, sahnenin önü çok kalabalık, nefes almak zor. Bu kalabalıkta arkaya doğru ilerlemek daha da zor ama protokolün önündeki polisler bir çare buluyor. Bariyerlere metal bir merdiven yaslanıyor, 'takati kalmayan' teyzeler yavaşça alanı terk ediyor. 
 
 
Yukarıda da söyledim: Birbirimizi eziyoruz, çok eziyoruz. Cumhurbaşkanı’nın gelişi geciktikçe sertleşiyoruz ama en çok da erkeklere araba, kızlara bebek dağıtılınca birbirimizin üzerine çıkıyoruz. Tekerlekli sandalyedeki kadın ön tarafa varamayıp geri dönüyor, Asperger sendromlu oğlu kucak diye ısrar edince Sema Hanım mecburen eve gidiyor. Birbirimizin sırtına yükleniyoruz, arkası boş ama umrumuzda değil. Biz hep birbirimizi itiyoruz.
 
AKP’nin Beyoğlu Belediye Başkan Adayı Haydar Ali Yıldız’ın sosyal medyada yaptığı duyuruya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan saat 14:00’te Kasımpaşa Kızılay Meydanı’na gelecekti. Ancak varışı saat 16:00’yı buldu. Aslında Kasımpaşa’da düzenlenen miting resmi olarak bir seçim etkinliği de değildi.  Cumhurbaşkanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TOKİ, yerel seçimlere 26 gün kala, Erdoğan’ın çocukluğu ve gençliğini geçirdiği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde oturduğu, sık sık oralı olduğunu söylediği Kasımpaşa’da, "TOKİ 53 Bin 626 Sosyal Konut ve 130 Tesisin Açılışı ile 50 Bin Yeni Sosyal Konutun Tanıtım Töreni” düzenleyecekti.
 
Törende, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Bakan Murat Kurum, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, Kadir Topbaş’ın ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine getirilen, 31 Mart seçimlerinde de Beylikdüzü’nden aday gösterilen Mevlüt Uysal, TOKİ Başkanı Ömer Bulut ve mevcut Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın yanı sıra AKP’nin 31 Mart seçimleri için Beyoğlu’ndan aday gösterdiği Haydar Ali Yıldız da eşlik etti. 
Türkiye Cumhuriyeti’nin son başbakanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım ise Kasımpaşa programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında değildi. İBB Başkan Adayı Yıldırım, seçim çalışmaları kapsamında gün içinde Tuzla ve Pendik’teydi. Erdoğan, Kasımpaşa Kızılay Meydanı’ndaki mitingte cumhurbaşkanı sıfatıyla canlı bağlantılarla 50 bin sosyal konutun açılışını yaptı, AKP Genel Başkanı olarak da kendisinden başlayarak partisinin hem Beyoğlu’nda hem de İstanbul’un genelinde nasıl icraatlarda bulunduğunu hatırlattı. 
 
Yerel seçim çalışması mı yoksa toplu açılış töreni mi olduğu noktasında belli muğlaklıklar barındıran mitingte, 31 Mart ile ilgili en çok çalışan kişi Erdoğan’dı. Erdoğan hem Ce-Ha-Pe’li belediyelerin mağdur ettiği vatandaşları kendi belediye başkanlığı döneminde ve sonrasında nasıl kurtardığını anlattı hem de son dönemden de örnekler vererek AKP’nin yeni Beyoğlu adayının ilçeyi nasıl da yüksek bir seviyeye taşıyacağından bahsetti. Beyoğlu Belediye Başkan Adayı Yıldız da Erdoğan’dan önce sahnedeydi ancak konuşmasında yerel seçim vaatlerinden bahsetmek yerine, Kasımpaşa’nın ‘bayramını’ kutlamakla yetindi: Semtin öz evladı geliyordu, herkes buna sevinmeliydi. Herkes sevindi de.

AKP'nin Beyoğlu adayı: Erdoğan'ın oğlunun müdürü

Kızılay Meydanı’nda bir araya gelen birkaç bin kişi de, açık konuşmak gerekirse Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan başkasını dinlemek istiyormuş gibi gözükmüyordu… O da Beyoğlu Belediyesi’nin başkan adayını “Oğlumun müdürü” diye tanıttı. Yıldız, kendi başına bir karakter olmaktan uzaktı. Bilal Erdoğan, Okçular Vakfı Mütevelli Üyesi’ydi, Yıldız da Yönetim Kurulu Başkanı’ydı. Kasımpaşa’daki AKP seçmeni de Cumhurbaşkanı Erdoğanı çok seviyordu. Mitingte ezerek önüne geçmeye çalıştığı birbirini değil, pek de tanımadığı Haydar Ali Yıldız’ı değil, konuşmasından sıkıldığı Bakan Kurum’u değil; Erdoğan’ı…