Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in “Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” sözünü ima ederek “Yeryüzünde hiç kimsenin ama hiç kimsenin, 'Ben şurada doğdum, şu anne-babanın çocuğu olarak doğdum, şu deri rengiyle doğdum' diyerek bir başkasına karşı kibirlenme, gururlanma, böbürlenme, üstünlük sergileme hakkı yoktur ve olamaz. Böyle bir kibir, böyle bir böbürlenme, kendisini başkalarından üstün olarak görme, insanlık dışıdır, modern kavramlarla bunu söylersek ırkçılıktır, faşizmdir” dedi.
Erdoğan bir ırkın diğerine, bir milletin diğerine, bir ulusun diğerine üstünlüğünü savunmanın, en başta bu topraklara karşı hürmetsizlik, en başta bu toprakların özüne ihanet olduğunu belirterek, “Parlamentoda bir milletvekili, sanıyorum kariyeri de var. Ama ulus ile millet kavramını birbirine karıştırıyor. Ülkemizdeki Türk için kalkıyor millet, diğeri için ulus diyor. İçerikten haberi yok. Birisi öz Türkçe, diğeri Arapça” dedi.
Marmara Üniversitesi'nin 130. kuruluş yıl dönümü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ''fahri doktora'' verilmesi dolayısıyla üniversitenin Haydarpaşa Yerleşkesi'ndeki Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu'nda tören düzenlendi.
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, salı günü TBMM'de, AKP Grup Toplantısı'nda ''asabiyet'' ifadesini kullandığını hatırlatarak, ''Tabii birileri, herhangi bir sözlüğe bakma ihtiyacı hissetmeden, bu çok önemli kavramı, öfke gibi, sinirlilik gibi anlayarak, adeta şecaat arz ederken sirkatin söylediler, adeta cahilliklerini ortaya koydular'' dedi.
Asabiyetin 14'üncü yüzyılda, İbn-i Haldun'un kullandığı ve yüzyıllar boyunca da konuşulan, tartışılan, geliştirilen bir kavram olduğunu anlatan Erdoğan, kavramın özünün daha önce de ifade ettiği gibi şeytanın ''Beni ateşten yarattın, onu çamurdan'' diyerek, kökene vurgu yaparak, kökeniyle ilgili kibirlenerek isyan etmesine dayandığını söyledi.
İnsana, insanoğluna dair, çok açık bir gerçeğin görülmesi gerektiğine değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Hiçbirimiz, nerede dünyaya gözlerimizi açacağımızı, hangi anne babanın çocuğu olarak doğacağımızı, hangi toplumda, hangi ülkede, hangi deri rengiyle hayata 'merhaba' diyeceğimizi seçme imkânına sahip değiliz. Yeryüzünde hiç kimsenin ama hiç kimsenin, 'Ben şurada doğdum, şu anne-babanın çocuğu olarak doğdum, şu deri rengiyle doğdum' diyerek bir başkasına karşı kibirlenme, gururlanma, böbürlenme, üstünlük sergileme hakkı yoktur ve olamaz.
Böyle bir kibir, böyle bir böbürlenme, kendisini başkalarından üstün olarak görme, insanlık dışıdır, modern kavramlarla bunu söylersek ırkçılıktır, faşizmdir. Bir kere bu topraklar, tarih boyunca hiçbir zaman bu kavramlara ev sahipliği yapmamıştır. Osmanlı'da asla böyle bir farklılığı göremezsiniz, Selçuklu'da da göremezsiniz. Bir ırkın, bir kavmin, bir kabilenin diğerlerine üstünlük taslaması asla kabul görmemiştir.''
Başbakan Erdoğan, Avrupa'da 1930 ve 1940'lı yıllarda ırkçılık ve faşizm yükselirken, Türkiye'de bu yönde bazı denemelerin ve girişimlerin olduğunu ama bunların asla başarıya ulaşamadığını ve kabul görmediğini ifade etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bizi biz yapan, bizi şekillendiren, toplumsal hayatımızı, aile hayatımızı, şehir, köy hayatımızı çerçevelendiren hangi kaynağa bakarsanız bakın, orada ırk ayrımını göremezsiniz. Ahmet Yesevi'den tutun, Mevlana'ya kadar... Yunus Emre'den tutun, Hacı Bektaş'a kadar... Pir Sultan Abdal'dan Fuzuli'ye, Ahmed-i Hani'den Mehmet Akif'e kadar, bu toprakların hamurunu yoğuran hiçbir kaynakta ayrımcılık yoktur. Bir ırkın diğerine, bir milletin diğerine, bir ulusun diğerine üstünlüğünü savunmak, en başta bu topraklara karşı saygısızlıktır, en başta bu toprakların özüne ihanettir. Parlamentoda bir milletvekili, sanıyorum kariyeri de var. Ama ulus ile millet kavramını birbirine karıştırıyor. Ülkemizdeki Türk için kalkıyor millet, diğeri için ulus diyor. İçerikten haberi yok. Birisi öz Türkçe, diğeri Arapça.''
Başbakan Erdoğan, Galatasaray Üniversitesi'ndeki yangına ilişkin ''Yangının, tarihi binayı tahrip etmesi yanında daha da önemlisi, içindeki kitapların da zarar görmesi bizi ziyadesiyle üzdü. Kitaplar varoluşumuzun idamesidir. Böyle acı hadiselerin tekrar yaşanmaması için gerek tarihi binalarımızda gerek kitap gibi son derece hassas eserlerin bulunduğu mekanlarda daha dikkatli, daha tedbirli olunmasını yetkililerden ve kullanıcılardan özellikle rica ediyorum'' dedi.
Üniversitenin tanıtımının yapıldığı kısa film gösterimiyle başlayan törende, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Recep Bozlağan, üniversite senatosunun Başbakan Erdoğan'a fahri doktora unvanı verilmesine ilişkin kararını okudu.
Bozlağan, Başbakan Erdoğan'a, ''Uluslararası gündemde siyasi, sosyal belirsizliklerin artarak dünya barışının tehlikeye düştüğü ve küresel ekonomik krizin birçok ülkeyi iktisadi, siyasi ve sosyal açıdan etkilediği dönemde, Türkiye'de siyasi istikrarın sağlanması, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin kurumsallaştırılarak düzenlenmesi, sosyal paylaşımın tesis edilmesi, yapısal reformların gerçekleştirilmesi, uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi ve küresel barışı sağlanmasına 10 yıl boyunca başarıyla uyguladığı politikalarla katkı yapması ve Türkiye'nin küresel güç haline gelmesinde gerçekçi vizyon koyması'' dolayısıyla fahri doktora unvanı verildiğini aktardı.
Daha sonra Rektör Prof. Dr. Zafer Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a fahri doktora unvanını sundu ve cübbesini giydirdi. Gül, Erdoğan'a ayrıca fakültenin kurulduğu dönemdeki isminin yazılı olduğu bir tabak hediye etti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, kendisine tevdi edilen fahri doktora unvanı için üniversite rektörüne, senatosuna ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne teşekkür etti.
Erdoğan, 1981 yılında mezun olduğu üniversitenin kendisi için çok anlamlı olduğunu ifade ederek, bugün, mezun olduğu yerden fahri doktora unvanı almanın heyecanını yaşadığını, üniversitenin öğrencisi ve mezunu olmaktan her zaman iftihar ettiğini söyledi.
Salonun kendisi için ikinci bir anlamı olduğunu kaydeden Erdoğan, geçtiğimiz günlerde vefat eden gazeteci Mehmet Ali Birand'la İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde ''32. Gün'' programını burada yaptıklarını, o gün programın çok coşkulu olduğunu anlattı.
Erdoğan, yöneticilik döneminde iki kavrama çok dikkat ettiğini ifade ederek, bunlardan birincisinin güvenlik, diğerinin ise istikrar olduğunu aktardı.
Bunların yanı sıra özellikle emek, sermaye, tüketim, yatırım, üretim gibi kavramlara önem verdiklerini bildiren Erdoğan, bu kavramların ''insan'' kavramı üzerine inşa edildiğini, insan varsa emek, sermaye, tüketim, yatırım, üretim olduğunu, yoksa bunların hiçbirinin olmadığını dile getirdi.
''Zaten insanın mükemmeliyeti, yaratılanların en şereflisi olması özelliği buradan geliyor. Her şey onunla başlıyor, onunla bitiyor'' diyen Erdoğan, sıra ve okul arkadaşı, üniversitenin rektör yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Arat'ın bu görevde bulunmasının kendisi için ayrıca bir memnuniyet olduğunu vurguladı.
Başbakan Erdoğan, okul yıllarında büyük sıkıntı çektiklerini, bazen okulların kapalı olduğunu, terör sıkıntısı yaşadıklarını anlatarak, ''Bugün tevdi edilen fahri doktora unvanını da inşallah, nefes alıp verdiğim sürece, tıpkı diplomam gibi, büyük bir iftiharla, büyük bir gururla taşıyacağımı ifade etmek istiyorum'' dedi.
Galatasaray Üniversitesi'nin Beşiktaş Kampüsü'nde meydana gelen yangın nedeniyle bilim camiasına geçmiş olsun dileyen Erdoğan, ''Yangının, tarihi binayı tahrip etmesi yanında daha da önemlisi, içindeki kitapların da zarar görmesi bizi ziyadesiyle üzdü. Kitaplar varoluşumuzun idamesidir. Böyle acı hadiselerin tekrar yaşanmaması için gerek tarihi binalarımızda gerek kitap gibi son derece hassas eserlerin bulunduğu mekânlarda daha dikkatli, daha tedbirli olunmasını yetkililerden ve kullanıcılardan özellikle rica ediyorum'' diye konuştu.
TBMM'de 23 Ocak'ta görüşülen ve kabul edilen bir yasayla, Ankara'da ''Sosyal Bilimler Üniversitesi'' adı altında yeni bir üniversite kurulduğunu dile getiren Erdoğan, yeni üniversitenin, ülkeye, millete ve bilim camiasına hayırlı olması diledi.
Başbakan Erdoğan, 10 yıl önce 53'ü devlet, 23'ü vakıf olmak üzere toplam 76 üniversite bulunduğunu, 10 yıl içinde 51'i devlet, 42'si vakıf olmak üzere 93 yeni üniversite kurduklarını ve toplam sayının 169'a ulaştığını, şu anda 81 ilin tamamında üniversite bulunduğunu, İstanbul, Ankara, İzmir dışındaki illerde de üniversite sayılarının 2'ye, 3'e, 4'e yükseldiğini anlattı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
''Geçen hafta Gaziantep'teydim. Orada 1'i devlet olmak üzere 2 vakıf üniversitesi var. Şimdi 3'üncüsü geliyor. Buna paralel olarak, 10 yıl önce 76 bin olan akademik personel sayısını da yüzde 56 artışla şu anda 119 bin personele yükseltmiş bulunuyoruz. 2006 yılından bugüne kadar 3 bin öğrencimizi yurt dışına göndererek, dünyanın en iyi okullarında eğitim almalarını sağladık ve sağlıyoruz. Bu rakamı asla övünülecek rakam olarak görmüyorum. Bizim bu rakamı, 20 bine, 30 bine çıkarmamız lazım. Gençlerimiz gitsinler, lisansüstü, doktora yapsınlar ve gelsinler. Ufuk farklı bir şey. Her yıl 1000 öğrenciyi bu şekilde göndermek suretiyle inşallah üniversitelerimizin akademik personel ihtiyacını da gidermiş olacağız. Yapılan tüm eleştirilere, olumsuz bakışlara rağmen, yeni kurulan üniversitelerimiz aşkla heyecanla büyüme mücadelesi veriyor ve bulundukları şehirlerin çehresini ciddi şekilde değiştiriyorlar.''
Marmara Üniversitesi'nin çok dağınık olduğunu ancak toplu olmasına yönelik adımlar atıldığını belirten Erdoğan, Maltepe'de başlayan sürecin devam edeceğini, TSK'dan alınacak yaklaşık 2 bin 500 dönümlük yerle birlikte üniversitenin ağırlıklı ana gövdesinin oluşturulacağını dile getirdi.
İlleri ziyaretinde fırsat buldukça üniversiteleri ziyaret ettiğini ve durumu yerinde incelemeye gayret ettiğini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Hepsinde bir heyecanı görüyoruz. Çünkü bir özlem var. Evladını adeta göçe gönderir gibi göndermek zorunda kalan anne ve babalar, şimdi kendi iradeleriyle kendi ilinde gördüğü için şükranlarını ifade ediyor. Ama burada bir sıkıntımız var. İnşallah burada akademisyen açığını kapattığımızda bu göç daha fazla azalacaktır. Fakültenin adedinin artması sürece çok daha farklı bir zenginlik katacaktır. O zaman Hakkâri’deki bir gencim illa kalkıp Ankara'ya İstanbul'a gideyim sıkıntısı içerisine girmeyecek, orada öğrenimine devam edecektir. Hakkâri’ye, komşu illerden gidenler olacaktır. Bunlar orada gençlerimizin birbiriyle kaynaşmasını ve o ilin ekonomisine, kültürüne çok çok zenginlik getirmesi bakımından da önem arz edecektir. Gerçekten, üniversitelerin, beklentilerimizin dahi ötesinde bir canlanmaya, bir heyecana vesile olduğunu, çok başarılı işler ortaya koyduklarını görüyoruz. Hiç kuşkusuz, yeni üniversiteler, Marmara Üniversitesi gibi büyük, köklü üniversitelerimiz üzerindeki yükü kısmen de olsa alıyor. Kendi şehrinde ya da yakın şehirlerde üniversitede eğitim alma imkanı bulan öğrencilerimiz, büyük şehirlerin, buradaki üniversitelerimizin de rahatlamasını, bilim faaliyetlerine daha fazla odaklanmalarını sağlıyor. Bu süreç devam ettiğinde, inanıyorum ki, yeni kurulan üniversiteler, Türkiye'nin de gelecek nesillerin de çok farklı bir yerde olmalarını sağlayacak, yeni Türkiye'nin inşasında başarılı görevler üstlenmiş olacaklardır.''
Erdoğan, ''Dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum; küresel finans krizi nedeniyle şu anda İngiltere'de üniversite harç miktarları 3 kat artırılmıştır. Bizde ise küresel finans krizine rağmen, değil artması, harçlar eğitimin gündeminden tamamen çıktı'' dedi. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, üniversitelerle ilgili sessiz sedasız gerçekleştirdikleri ve üzerinde de maalesef pek fazla durulmayan bir düzenlemeyi hatırlatmak istediğini belirterek, şunları kaydetti:
''On yıllar boyunca, üniversitelerin içinde ya da dışında, protesto gösterilerinde, basın açıklamalarında, eylemlerde, üniversite harçları hep birinci gerekçe olarak ifade ediliyordu. On yıllar boyunca, 'parasız eğitim' gibi, 'harçlara son' gibi sloganları çokça duyduk. Şartların oluşmasıyla imkânların artmasıyla bu yıl biz, üniversitede harç olayını artık kaldırdık. Üniversitelerde birinci öğretim ve açık öğretim öğrencilerinden artık harç alınmıyor. 2 milyon 184 bin üniversite öğrencimiz, harç ödemeden okullarına devam ediyor. Dikkatinizi bir yere çekmek istiyorum; küresel finans krizi nedeniyle şu anda İngiltere'de üniversite harç miktarları 3 kat artırılmıştır. Bizde ise küresel finans krizine rağmen, değil artması, harçlar eğitimin gündeminden tamamen çıkarılmıştır. Üniversite öğrencilerimizin barınma, kredi ve burs ihtiyaçlarında da çok önemli ilerlemeler kaydettik.''
Başbakan Erdoğan, 2002 yılında 193 yurtta 188 bin öğrenciye hizmet verilirken, şu anda 345 yurtta 308 bin öğrenciye hizmet verildiğini belirterek, şöyle devam etti:
''10 yılda, 128 bin 600 yeni kapasite oluşturduk. Geçtiğimiz ay, bir tek toplu açılış töreninde Ankara'da 53 yeni yurt binası açtık ve yatak kapasitesini 40 bin artırdık. Şu anda yeni bir çalışma içindeyiz. Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarının tamamına internet erişimi sağlamak için çalışmalarımızı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile birlikte sürdürüyoruz.
Aynı şekilde, 10 yıl içinde burs ve kredilerde yüzde 522 oranında artış sağlandı. 2002 yılında bildiğiniz gibi lisans öğrencilerine 45 lira olan burs ve kredi miktarını, 2013 başında 280 liraya çıkardık. Bunun yanında 200 lira da beslenme yardımı veriyoruz. Ve bu konuda 'Şuna verelim, buna vermeyelim' diye bir ayrımımız yok.
Yüksek lisans öğrencilerine gelince 10 yıl önce yüksek lisans öğrencilerinin aldığı 90 liradır. Bakın şimdi burada 560 lira olmuştur. Doktora öğrencisi de aylık 135 lira alıyordu, bugün 840 liraya geldi. İsteyen her öğrenciye, istisnasız, durumuna göre kredi ya da burs olacak şekilde bu ödemeyi aylık olarak yapıyoruz. Bu sadece emanetin sahiplerine aslında benim ifademle iadesidir.''
Üniversiteler ve Türkiye ile ilgili son derece önemli bir gelişmeyi de paylaşmak istediğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Türkiye'de, 2001 yılında, üniversitelerimizde 16 bin 328 uluslararası öğrenci vardı. Şu an itibariyle üniversitelerimizdeki uluslararası öğrenci sayısı 32 bini aşmış durumda. Marmara Üniversitesi'nde 126 farklı ülkeden öğrenci var. Toplam öğrenci sayısı, 2 bin 500. Ülkemiz genelinde bu sayıyı yeterli bulmuyoruz. Bu sayı, hem üniversitelerimizin hem Türkiye'nin potansiyelini yansıtmıyor. OECD rakamlarına göre, dünyada 4 milyon uluslararası öğrenci var. Biz, bu 4 milyon öğrenciden sadece 32 binini ülkemize çekebiliyoruz ve dünyada bu noktada üzülerek söylüyorum 30. sıradayız. Daha ileriye gitmemiz lazım.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2012 yılının başında, Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı öğrencilere verilen bursları ''Türkiye bursları'' adı altında yeniden düzenlediklerini anlatarak, Türkiye'de okumak isteyen öğrenci sayısında 2012'de çok ciddi artış olduğunu, imkânlar dâhilinde bir seçme yapıldığını ve bu yıl, sadece devlet bursuyla Türkiye'ye 4 bin 18 öğrenci geldiğini ve eğitim görmeye başladığını söyledi.
Marmara Üniversitesi'nde 126 farklı ülkeden 2 bin 500'e yakın öğrencinin eğitim görmesinin çok anlamlı olduğunu belirten Erdoğan, bu sayıların çok daha yukarılara çıkarılması gerektiğini kaydetti.
Erdoğan, ''Uluslararası öğrenciler, üniversitelerimize, ekonomiye katkı sağladıklarından daha çok, mezuniyet sonrasında Türkiye ile o öğrencilerin ülkeleri arasında bir iletişim köprüsü kuruluyor. Buradaki benim sevgili genç arkadaşlarım, öğrencilerimizin arkadaşları oluyor. Yarın belki bunlar kendi ülkelerine gittiklerinde ülkesinde başbakan olacak, belki bakan olacak veya herhangi bir kurumun başına geçecek. Onlarla bu irtibatın mezun olduktan sonra devam ettirmenin önemini özellikle hatırlatmak istiyorum. Birçok farklı ülkeden, 150 ülkeden öğrencinin, Türkiye üniversitelerinde eğitim görmesi, Türkiye'nin şehirlerinde yaşaması, gençlerimizin ufkunun daha da genişlemesine, dünyayı daha yakından tanımalarına da fırsat veriyor'' değerlendirmesinde bulundu.