Erdoğan: Kuralı biz koyalım diye dayatmamız yok

Erdoğan: Kuralı biz koyalım diye dayatmamız yok

Başbakan Erdoğan, demokratik açılımla ilgili olarak, ''Bizim kimseye, 'her şeyi biz yapalım', 'kuralı biz koyalım', 'çerçeveyi biz çizelim' gibi bir dayatmamız yok. Çünkü biz Türkiye'nin tamamı değiliz'' dedi.

Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasına Ramazan ayını ve Zafer haftasını kutlayarak başladı.

Erdoğan konuşmasının büyük bölümünü Demokratik açılım konusuna ayırdı. Erdoğan şöyle konuştu:

AYRILAMAZ OLAN TÜRK MİLLETİ ''Asırlar boyunca o millet olma şuuruyla var olduk, var kaldık. Birbirimize inanarak, birbirimize dayanarak, omuz omuza vererek, aynı siperlerde aynı hilal uğruna can vererek millet olduk. Bu toprakların doğusundan, batısından, kuzeyinden, güneyinden koşup gelen insanlarımızın el birliğiyle yükselttiği sancak, sadece milletimizin büyük istiklal şuurunun değil, insanlığın temel değer ve faziletlerinin de sancağı oldu. Biz bu meziyetlerimizle, bu medeniyet şiarımızla, bizi biz yapan bu güçlü millet olma şuurumuzla o günlerden bugünlere geldik. İnşallah aynı ruh ve şuurla, geleceğe de hep birlikte yürüyeceğiz; maddi, manevi nice medeniyet hamlelerine yine hep birlikte imza atacağız. Bu bakımdan iktidarımız hep şunu işledi: Tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet.''  DEMOKRATİK AÇILIM Son haftalarda, ''terör sorunu ve demokratik açılım çalışmalarının Türkiye gündeminde önemli bir yer tuttuğunu'' belirten Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Şunu herkesin çok iyi bilmesi gerekiyor: Bizim bu açılımdan muradımız, bu ülkede yaşayan herkesin ama herkesin, kendini özgürce ifade edebileceği demokratik ortamı tesis edebilmektir. Önceliğimiz yediden yetmişe bütün insanlarımıza ve bir uçtan bir uca ülkemizin her bir köşesine esenlik getirebilmektir. Biz demokratik bir açılım gerçekleştirelim derken, sadece doğu demiyoruz, sadece batı demiyoruz, sadece kuzey veya güney demiyoruz; bu ülkeyi topyekun ele alıyor, nerede bir insani sıkıntı varsa devlet orada olsun, o sıkıntıyı gidersin diyoruz. Her vatandaşımızın devletinden insanca bir hayatın asgari şartlarını oluşturmasını beklemek gibi bir hakkı vardır diyoruz. Devletin görevi, kim olduğuna, nerede yaşadığına bakmadan vatandaşına hizmettir diyoruz. Bu ülkede artık insanlık ayıpları, faili meçhuller yaşanmasın; masumlar suçlu ilan edilmesin, suçlular cezasız kalmasın istiyoruz. Her insanımız bu bayrağın gölgesinde kendini güvende hissetsin, devletine güvensin istiyoruz. 

Bu ülkede geçmişte yaşanan ekonomik sıkıntıların, krizlerin, bunalımların ortaya çıkmasında nasıl bir yönetim zafiyeti, nasıl bir acziyet varsa toplumsal meselelerin vahim kangrenlere dönüşmesinde de aynı zafiyet ve acziyet vardır. Bu gerçeği kabul etmek, toplum olarak uzun yıllar boyunca yaşadığımız büyük acıların, ödediğimiz ağır bedellerin olduğu gibi büyük devlet olmanın da kaçınılmaz bir gereğidir.

NİCE NESİLLERİMİZİ KAYBETTİKÜlke olarak bu süreçte refaha doğru yürüyeceğimiz, büyüyeceğimiz, kalkınacağımız altın yıllarımızı kaybettik. Millet olarak bu ülkeye güç verecek, kalkınmamıza omuz verecek, hayallerimizi gerçeğe dönüştürecek nice nesillerimizi kaybettik. Anaların gözbebeği, milletimizin umudu, ülkemizin geleceği olan gencecik, pırıl pırıl canlarımızı kaybettik.

İnsanlarımızın arasına tarih boyunca ekilememiş bu fesat tohumlarını ekenlere, daha ilk günden, en gür sesimizle 'dur' demeliydik ama diyemedik. 25 yıl önce bu denilmeliydi. Hiç değilse bugün yaşadığımız onca acının, ödediğimiz onca bedelin ardından hiç değilse bugün bu gidişata artık 'dur' demeliyiz. İşte 7 yıldır bunun hazırlığı içinde olduk.

KANAYAN BU YARAYI ARTIK İYİLEŞTİRMELİYİZNesiller boyudur kanayan bu yarayı artık iyileştirmeliyiz. Bunun için fert fert, insan insan, ev ev bu meseleyi yeniden düşünmeli, tarih boyunca olduğu gibi bu badirenin üstüne kararlı bir millet gibi gitmeyi bilmeliyiz. Üzülerek ifade edeyim ki, toplum olarak bugüne kadar bu konuyu bütün boyutlarıyla değerlendirmeyi, çözümü soğukkanlılıkla, aklıselimle tartışmayı pek başaramadık.

Bize dayatılan ön yargıları, bizi birbirimize düşürmek için tezgâhlanmış korku ve fesat tuzaklarını hakkıyla aşamadık. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bugün, bu sorunlarımızı bir güvenlik sorunu olarak değil, topyekun demokrasi sorunumuzun bir parçası olarak konuşabilme noktasına gelmişsek bunda güvenlik güçlerimizin on yıllardır büyük fedakarlıklarla ve dirayetle verdikleri mücadelenin payını asla unutamayız.

SADECE ASKERİ TEDBİRLERLE ÇÖZÜLEBİLECEK BİR MESELE DEĞİLDİREn ağır şartlarda, binlerce şehit vermek pahasına yürütülen bu zorlu mücadelede güvenlik güçlerimiz üstüne düşeni yapmaktadır. Ancak, yıllardır söylenegeldiği üzere bu mesele sadece askeri tedbirlerle çözülebilecek bir mesele değildir. Bu mesele çok boyutlu bir meseledir, toplumsal bir meseledir, sosyal bir meseledir ekonomik bir meseledir, kültürel bir meseledir.

İşin psikolojik boyutu vardır. Hepsinin ötesinde bunun siyasi, diplomatik boyutu vardır, bu bir insanlık meselesidir, bir demokrasi meselesidir. Sorumluluğunu hakkıyla taşımayan, her şeyi güvenlik güçlerine havale eden yönetim anlayışları, yaşanan siyasi ve ekonomik krizler, demokrasinin zaafa uğratılması gibi nedenlerle, bu aklıselim noktasına bir türlü gelinememiştir.

Bugün gelinen nokta işte bu muhasebe noktasıdır. Bu noktada meseleyi yeniden düşünerek, milletimizin acılarına son verecek ve kardeşleri birbirine düşüren bu fitneyi bitirecek aklıselimi yine birlik ve beraberlik içinde tesis etmeyi umut ediyoruz ve diyoruz ki, hep birlikte ama hep birlikte kim olursa olsun gelin taşın altına elimizi sokalım