Uluslararası insan hakları ve basın özgürlüğü kuruluşu Freedom House, 2013 yılında Gezi Parkı eylemleri ve 17 Aralık’ta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından yaşanan gelişmelerin ve basın özgürlüğüne ilişkin değerlendirmelerin bulunduğu ‘’Demokrasi Krizi: Türkiye’de Yolsuzluk, Medya ve Güç’’ raporunu açıkladı.
Raporda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın isim vererek gazetecilere gözdağı verdiği ve bunun sonucunda Hasan Cemal, Nuray Mert gibi tecrübeli gazetecilerin işlerinden kovulduğu belirtiliyor.
‘’Türkiye’de yaşanan otoriterlik sorununun bir kurumla ilgili olmaktan ziyade daha çok mevcut olayları şekillendirmeye devam eden uzun bir geçmişin bir parçası olduğu’’ ifade edilen raporda AKP’nin 28 Şubat askeri otoritesinin ardından iktidara geldiği belirtilerek ‘’Her ne kadar orduyu dizginlemiş olsa da, AKP devlet içinde yerleşmiş olan otoriter yapı eğilimlerine yenik düşmüştür. Son yedi yıl içerisinde, hükümet, medyanın iktidar üzerinde olması gereken denetim rolünü zayıflatmak için çeşitli yöntemlerle baskı kurma taktiklerine başvurmuştur’’ denildi.
Medya üzerinde baskı kurmak için temel anlamda beş metot kullanıldığı kaydedilen rapora göre:
Başbakan’ın konuşmalarında gazetecilere gözdağı vermesinin ardından Hasan Cemal, Nuray Mert gibi gazetecilerin işlerinden atılması, Gezi Parkı eylemleri ve 17 Aralık operasyonu sonrasında yaptıkları haberler nedeniyle gazetecilerin topluca işlerinden çıkarılmaları, medya ve holding sahiplerinin aynı olması nedeniyle patronlar üzerinde ekonomik baskı oluşturulması, telefon dinlemeleri ve terör suçlamasıyla yapılan tutuklamaların, medya üzerinde baskı unsuru olarak kullanıldığı belirtiliyor.
Raporda şu değerlendirmeye yer verildi: ''Türkiye’de medyayı sindirme ve sansürleme girişimleri de dahil olmak üzere Türkiye’nin demokratik kurumlarının kasıtlı bir şekilde zayıflatılması, hem ABD hem de Avrupa Birliği için derin bir endişe kaynağı olmalıdır. AKP’de parti-içi koalisyon daha kırılgan hale geldikçe, Erdoğan medya üzerindeki ağırlığını kamu ahlakı ve din konularını öne çıkarıp hükümetin hesap verebilirliği hakkındaki kamuoyu tartışmasını susturmak için kullanmıştır. Sonuç ise giderek daha da kutuplaşan siyasi bir ortam ve toplum olmuştur.''
NTV Tarih dergisinin kapatılmasına geniş yer ayıran raporda, iktidara yakın tutum sergileyen 6 gazetenin, Başbakan’ın Bülent Arınç hakkındaki ‘’biz aramızda çözeriz’’ sözlerini aynı şekilde manşete taşımalarına dikkat çekildi.
Raporda, basın özgürlüğünün sağlanması için, Türkiye’ye şu önerilerde bulunuldu:
Gazetecilere yönelik tehditlerin durdurulması gerekmektedir.
Onlarca gazetecinin hapse atılmasına yol açan ceza kanunu kapsamındaki hakaret suçu, geniş tanımlanmış terörle mücadele suçları ve suç örgütü yasalarının kaldırılması gerekiyor.
Medya kuruluşu sahiplerinin haberleri çarpıtarak hükümete yaranmasına yönelik teşviklerin azaltılması için ihale uygulamalarında Avrupa standartları ve uluslararası standartlarla uyum sağlanması.
Türkiye’de medya kuruluşlarının sahipleri, şayet Türkiye vatandaşlarının güvenini geri kazanmak istiyorlarsa, ihale uygulamalarında değişiklik yapılmasını kendileri destekleyerek taahhütlerde bulunmalıdırlar.
AKP vatandaşlarını yabancılaştırdığını fark etmeli.
İfade özgürlüğünü tehdit eden yasalarda düzenleme yapılmalı. Terörle Mücadele Kanunu ile TCK 301 kaldırılmalı. TCK 220 ve 125 yeniden düzenlenmeli.
Demokrasiyi Türkiye’nin ancak kendi kendine sağlayabileceğinin belirtildiği raporda buna rağmen uluslararası toplumun seyirci kalmaması AB’nin Temel hak ve özgürlükleri düzenleyen 23. ve 24. Fasılları açması, vizesiz seyahatin başlaması, ABD’de ise şimdiye kadar sessiz kalmayı tercih eden üst düzey yetkililerin özellikle Obama’nın konuşarak net bir politika izlemeye başlaması çağrısında bulunuldu.