T24 Haber Merkezi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, bugün Berlin'de yaptıkları görüşme sonrası ortak bir basın toplantısı düzenledi.
Erdoğan’a bu toplantı sırasında Türkiye’de hakkında arama kararı bulunan ve Almanya’da yaşayan gazeteci Can Dündar’la alakalı bir soru soruldu. Erdoğan, soruya Türkiye’de tutuklanıp serbest bırakılan bazı Alman vatandaşlarını örnek göstererek cevap verdi ve Dündar’ın Türkiye’ye iadesini istedi. Erdoğan’ın soruya cevap verirken kullandığı "Türk yargısı bırakılması gerekli olanları tutuksuz yargılanmak üzere de olsa bırakmıştır. Hiç ona gerek kalmadan bırakılması gerekeni de bırakmıştır, isim vermeyeceğim” ifadesi ise akıllarda soru işareti yarattı. Cumhurbaşkanı'nın kimi kastettiği merak konusu oldu.
Ankara-Berlin hattındaki gerilim, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bazı Alman vatandaşlarının tutuklanmasıyla tırmandı. Darbe girişiminin ardından ilerleyen süreçte ilişkiler daha da gerilirken dönem dönem bazı Alman vatandaşları tahliye edildi. Merkel, bu konuda yaptığı bir yorumda 'Türkiye'deki cezaevlerinde hâlâ tutuklu Alman vatandaşlarının bulunduğunu' söylerken Türkiye ile yapılan 'ısrarlı konuşmalar'ın bazı Alman vatandaşlarının serbest bırakılmasını sağladığını kaydetmişti.
Erdoğan’ın bugün Merkel ile Berlin'de yaptığı basın toplantısında kullandığı ifadeler de gözleri tahliye edilen Alman vatandaşlarına çevirdi.
Bu isimlerden biri, Erdoğan’ın “Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist” ifadeleriyle nitelediği gazeteci Deniz Yücel. Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt’in Türkiye muhabiri olan Deniz Yücel 14 Şubat 2017'de, İstanbul’da kendi isteğiyle ifade vermek üzere gittiği emniyette gözaltına alınmıştı. Yücel, 27 Şubat'ta “terör örgütü propagandası yapmak ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle” suçlanarak tutuklanmıştı.
Aylarca tek başına bir hücrede tutulan Deniz Yücel’in iddianamesi çok uzun süre hazırlanmamıştı. Almanya’nın tahliye talepleri Türkiye tarafından reddedilirken Erdoğan, Yücel’in serbest bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir soruya "Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla. Onlar ne tür muamele yaparlarsa aynı muameleyi bizden görecekler. Onlardan herhangi birisi bizim elimize düşerse, aynı muameleyi görürler" ifadelerini kullanarak cevap vermişti.
Ankara-Berlin arasındaki gerilimde önemli rol oynayan isimlerden bir diğeri Büyükada’da 5 Temmuz’da insan hakları savunucularının bir eğitim toplantısı sırasında 10 insan hakları aktivisti ile birlikte gözaltına alınan Alman vatandaşı Peter Steudtner’di.
Bilgi güvenliği uzmanı olan Steudtner, 13 günlük gözaltı sonrası “terör örgütüne yardım etmek suçlamasıyla” Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran, Veli Acu, Nalan Erkem, İlknur Üstün, İsveç vatandaşı Ali Garavi ile birlikte tutuklanmıştı. Erdoğan’ın yine “ajanlıkla” suçladığı insan hakları aktivistlerinin tutuklanması üzerine Alman hükümeti, Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirdiğini duyurarak bir dizi ekonomik önlem açıklamıştı.
İnsan hakları savunucuları hakkındaki iddianame daha avukatları bile görmeden basına sızdırılırken; iddianamede insan hakları savunucuları hakkında "Silahlı terör örgütüne yardım etme" ve "Silahlı terör örgütüne üye olma" suçlarından 15'er yıla kadar hapis cezası istenmişti. Davanın 25 Ekim 2017’de görülen duruşmasında Steudtner, dahil 11 kişiye tahliye kararı çıkmıştı.
Etkin Haber Ajansı'nda (ETHA) haber ajansında çevirmen ve muhabir olarak çalışan Alman vatandaşı Meşale Tolu, 30 Nisan 2017'de gözaltına alınıp 6 Mayıs tarihinde “terör propagandası yapmak ve terör örgütüne üye olmak” suçlarından tutuklanmıştı. Marksist-Leninist Komünist Parti (MLKP) üyelerinin cenaze ve anmalarına katıldığı gerekçesiyle "terör örgütü propagandası yapmak” ve “terör örgütüne üye olmakla" suçlanan Tolu için 15 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Tolu, 18 Aralık 2017 tarihinde tahliye edilmişti. Erdoğan, Tolu hakkında basına açık olarak bir demeç vermemişti.
Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Adebahr'ın 21 Eylül'de yaptığı açıklamaya göre, Türkiye'de siyasi nedenlerden tutuklu Almanların sayısı beş.
Bugünkü basın toplantısında bir Alman gazeteci, Erdoğan ve Merkel’e şu soruyu yöneltti:
"Sayın Erdoğan ile tutuklu olanlar üzerine konuştuğunuzda bunu nasıl gözümüzde canlandırabiliriz? Bunları ne zaman tahliye edeceksiniz diye mi soruyorsunuz? Türkiye’deki yargının bağımsızlığına yönelik şüpheler var. Siz ısrarla tahliye edin mi diyorsunuz? Sonra sayın cumhurbaşkanına sormak istiyorum. Enver Altaylı Türkiye’de de tanınan bir insani 14 aydır iddianame olmadan tutuklu kendisi. Siz de dindar bir insansınız. Merhamet duygusundan hareket ederek, böyle bir insanın tahliye olması makul olmaz mıdır?”
Almanya Başbakanı ve Türkiye Cumhurbaşkanı’nın cevapları şöyle oldu:
Merkel: Ben tabi aramızda nasıl konuştuğumuzu tek tek anlatacak değilim. Ama somut olarak ele alıyoruz tabi ki. Ve uzun da görüşmeler oluyor. Mesela sizin adını verdiğiniz kişi şu anda işimizi zorlaştıran vakalardan biri. Toplam 5 vaka var. Kesinlikle son derece somut olarak bu konuları ele aldığımıza güvenebilirsiniz.
Erdoğan: Bir defa şunu kabul etmek lazım. Yani ne ben Almanya’nın hukuk sistemini veya mahkemelerini eleştirme hakkına sahibim, ne de sizler Türk yargı sistemini eleştirme hakkına sahipsiniz. Yargılar bağımsızdır. Verdikleri karara saygı duyulur. Kendi ülkemde bile beğenmediğim kararların verildiği zamanlar olmuştur, uymak zorunda kalmışımdır. Bunları hep yaşadık, yaşıyoruz.
Şu anda Türk yargı sisteminin Alman vatandaşları hakkında mesela tutuksuzluk kararı aldığı kişiler olmuştur ve serbest bırakmıştır.
Enver Altaylı… Acaba ben sorsam Enver Altaylı’yı tanır mısınız diye… Geçmişinde bu kişinin neler olduğunu bilir misiniz diye. Türkiye’nin istihbarat sistemi içinde de dolaylı olarak yer aldığını bilir misiniz diye sorsam acaba siz bilir misiniz? Bu istihbarat sisteminde ne gibi işlevler görmüş? Türk yargısı bu kişiyi acaba niçin tutuklamış? Onun için biz yargıya saygı duymak zorundayız.