Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Çin ziyareti, Türkiye'nin füze savunma sistemi ihalesi bağlamında önemli temaslara konu oldu. Erdoğan, Çin Merkezi Televizyonu'na verdiği söyleşide, "ortak üretime geçilmesi durumunda Türkiye'nin füze adımını Çin'le atmayı arzu ettiğini" dile getirdi.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Nedret Ersanel, Erdoğan'ın Çin gezisini, füze savunma sistemi ihalesi odağında değerlendirdi. Ersanel'in, yapılan açıklamaları analiz ettiği "Hem NATO'yu toplayıp hem Çin Füzesi alabilir misiniz?" başlığıyla yayımlanan (1 Ağustos 2015) yazısı şöyle:
Amerikalı dostlar sohbetlerde böyle soruyorlar. Türkiye'nin yanıtını birazdan paylaşacağım ama o “Pekin ziyareti”ne bakalım önce…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin ve Endonezya'yı kapsayan resmi ziyaretlerine başlarken Esenboğa Havalimanı'nda hava savunma füze sistemi ihalesine değinmişti; “Balistik füzelerle ilgili işin başında en uygun teklifi veren ülke Çin Halk Cumhuriyeti olmuştur. Daha sonra bazı gelişmeler oldu, bazı aksamalar söz konusu. Bu ziyarette bu konuları tekrar ele alacağız. Bu uygun teklifi zenginleştirecek bir teklif, tabi ki bizler tarafından da makul karşılanacaktır.” Yerli medya hiç üzerinde durmadı ama Çin ziyareti boyunca dış basın, “zenginleştirme” lafının üzerini/altını çize çize bitiremedi.
Gezi sırasında ve sonrasında, füzelere ilişkin gelişmeler tamamen 'resmi ağız'a dönüştü ve tek cümlelik açıklamaya düştü… “… füze savunma sistemi konusunun ele alındığı, müzakerelere Savunma Sanayii Müsteşarlığınca devam edildiği, ortak üretim, teknoloji transferi, fiyat ve teslim başlıklarında bu müzakereleri devam edileceği…”
Kamuoyu füzelerin akıbetini merakla takip ediyor ama Çin'den Malezya'ya geçerken uçaktaki gazeteci dostların-iç politikanın harareti yüzünden olsa gerek, çünkü hiçbirinin akıl edemediğini, mesleki deyişle 'atladığını' düşünemem-bu konuyu ikincil bulduklarını varsayabiliriz. Çünkü Cuma günü hemen hiçbirinde neredeyse tek satır yoktu. (Türk Dışişleri'nin 'görüşüldü' açıklamasına rağmen.)
Öte taraftan Çin televizyonu merak etmiş. Çin Merkezi Televizyonu'na (CCTV) özel demeç veren Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın füze ihalesi konusundaki cümleleri şöyle; “Bu konuda aslında bitmiş bir şey yok. Ama bizim Çinli dostlarımızla ilk etapta yaptığımız bazı görüşmeler vardı. O da müşterek üretime girme hususuydu. Biz bunu başarmanın azmi içerisindeyiz ve bunun da sözünü almıştık. Bu konuda eğer adımı atabilirsek bizim kararlılığımız yerindedir. Çin ile böyle bir adımı atmayı arzu ederiz.” (''DEAŞ türü terör örgütleri bize göre İslam dışıdır', 30/07, aa.)
Çin'den alış-verişin “zenginleştirilmesi” beklentileri gerçekten de var. Büyük bir ihaleden bahsediyoruz ve Ankara mümkün olan en yüksek avantajı elde etmeye çalışıyor. Bu normal ama füzelerin 'küresel politik menzili' de bulunduğundan, hassas konu derli-toplu halledilmeye çalışılıyor.
Şimdi ben size işin özünü anlatayım…
Türkiye, ABD'den gelen sistemin NATO savunmasıyla uyumsuzluğuna ilişkin itirazları çoktan karşıladı, “izah” etti. Artık bu konu sadece yüzeysel kalemler tarafından tekrarlanan bilgiçliğin ve 'eksenimiz kaymasın' demodeliğinin ötesine geçmiyor.
Füzeler konusunda Amerikalıların sohbetlerdeki aktüel yorumu şu; “NATO'yu olağanüstü toplantıya çağıran ülke Çin füzesini öyle kolay kolay alamaz.” Başkasının üslerini kullanan bir ülke için fazla iddialı okumalar bunlar ama.. Peki Türkiye'nin yanıtı?.. O da şu; “NATO'yu toplantıya çağırdık da bir şey mi istedik? Savunma, güvenlik noktasında NATO'dan tek kalem bir şey istedik mi?”
Tabii bu karşılığın ardından akla şu geliyor; Türkiye'de konuşlu Patriotlar? Ona da Türklerin cevabı, yeni bir gelişmeyi parmağıyla göstermekte; “ABD Dışişleri Bakanlığı, Suudi Arabistan'a 5,5 milyar dolarlık PAC-3 Patriot füzelerinin satılmasına onay verdi. Stratejik öneme sahip füzelerin satışına yönelik onayın İran'la nükleer anlaşmanın ardından gelmesi dikkat çekti. Patriotları üreten Lockheed firması da, 'ABD, S.Arabistan'ın hava savunma kapasitesinin artırılmasını destekliyor' açıklaması yaptı.” ('5.5 milyar #39;lık Patriot onayı', 31/07, HT.)
Herhalde tercümesi şu olmalı; Ankara, İran veya bölgesel kaygılarla savunma sistemleri almayı çoktan bıraktı. Çuvalla para vererek dışarıya bağımlı olmaktan da bıktı. Bu yüzden Çin'le yapılan pazarlıklar ve sırada bekleyen diğer ülkelerle görüşmeler, “ortak üretim” üzerinden gidiyor. “Teklifleri zenginleştirme” dediğinin birincil maddesi bu.
Kuşkusuz “teklifleri zenginleştirme” hak ve imkânlarına ihaledeki diğer ülkeler de sahip. Çin zenginleştirmeyi düşünüyor. Peki diğerleri neden düşünmüyor?
Eğer bu “düşüncesizlik hali” onlara uymuyor ise.. Onları düşündürecek başka konular verelim. İpek Yolu ve Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü'ne “tam üyeliği” konusunda da hem Çin Devlet Başkanı hem Çin Başbakanı ile net görüşmeler/talepler oldu. ŞİÖ üzerine benzer görüşmeler-hatırlanacaktır-Putin'le de yapılmıştı. (Cumhurbaşkanı Erdoğan Eylül ayında Rusya'ya gidiyor.)
İki, İpek Yolu Pekin'i Londra'ya bağlayacak. Bunun anlamını Marmaray'ı açıldığı gün kırıp-dökenler göremez ama Washington 'leb' demeden çözer. O da bağlandı.
Cumhurbaşkanı şöyle diyor; “Hindistan ve Pakistan'ın katılımıyla farklı bir süreç başladı. Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Teşkilatı kapsamında diyalog ortaklığından tam üyeliğe geçmesini istedik. Tam üyelikle 1,5 milyarlık İslam dünyasıyla Şanghay İşbirliği içinde çok daha farklı bir işbirliği süreci başlayacak. Asya Altyapı Yatırım Bankası adımının atılmış olması da önemli. Bundan sonraki süreçte Japonya, Amerika, onlar da bu süreci farklı bir şekilde değerlendireceklerdir”.