T24- Birgün gazetesi yazarı Hakan Aksay, Başbakan Erdoğan'ın Rusya lideri Putin ve eski Başkan Yeltsin'le benzerliklerini kaleme aldı.İşte Hakan Aksay'ın Birgün gazetesinde yayımlanan yazısı:(29 Eylül 2010)'Erdoğan, Putin ve Yeltsin'"Erdoğan ve Putin.
İki lider de sporcu.
İkisi de dindar.
İkisi de halklarından büyük destek alıyor. Birinin oy desteği seçmenin yarısı civarında, ötekininki fiilen üçte ikisine ulaşıyor.
Her iki başbakan da güvendiği “emanetçiler”i (Gül ve Medvedev) Devlet Başkanı yaptı.
Ve her ikisi de halklarına sık sık bol çocuk sahibi olmaları yolunda çağrılar yapıyor."
Erdoğan, Putin ve YeltsinSon yıllarda Başbakan Erdoğan’ın “otoriterleşme eğilimi”, sık sık Rusya lideri Putin’in adıyla anılır, “Putinleşme”, “Putin modeli”, “Türkiye’nin Putini” gibi yorumlarla değerlendirilir oldu.
Şimdi Türkiye’de başkanlık rejimine geçilmesi ve bir numaralı koltuğa Erdoğan’ın gelmesi senaryosu konuşuluyor. Rusya’da ise sekiz yıllık Kremlin döneminden sonra 2008’de bir adım geri çekilerek başbakanlık koltuğuna oturan Putin’in, 2012 seçimlerinde yeniden devlet başkanlığına dönme ihtimali tartışılıyor .
İki liderin kendi arasında iyi anlaştıkları, “kimyalarının tuttuğu” ve bunun, Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşması sürecinde olumlu rol oynadığı ortada.
Peki, Erdoğan ile Putin arasında ne gibi benzerlikler var? Bir göz atalım.
* * *Önce iki liderin de aynı kuşaktan olduğunu (doğum yılları 1954 ve 1952), siyasette yıldızlarının da 21. yüzyılda parladığını belirteyim.
İkisi de uzun süre yöneticilerine (Erbakan ve Yeltsin) saygıda kusur göstermedi, ama kendileri lider olduktan sonra radikal adımlarla onların çizgisinden uzaklaştı.
İkisi de “halktan kişiler”. Tavırları, dilleri bunun göstergesi. İkisi de bazen kameralar önünde sinirleniyor ve yer yer argo sınırında ifadeler seçiyor.
Gazeteciler, nasıl diyelim, her ikisinin de en sevdiği meslek grubu değil.
İkisinin de yürüyüşünde bir “kabadayılık” ve gerekirse kendilerini fiziksel olarak da savunabilecekleri yolunda bir özgüven fark ediliyor.
İki lider de sporcu.
İkisi de dindar.
Uluslararası ilişkilerde her ne kadar ikisinin de uyması gereken realiteler onları ölçülü davranmaya itse de, bağımsız tavır alıp rest çekmeye eğilimli oldukları hissediliyor.
İkisi de halklarından büyük destek alıyor. Birinin oy desteği seçmenin yarısı civarında, ötekininki fiilen üçte ikisine ulaşıyor.
Her iki başbakan da güvendiği “emanetçiler”i (Gül ve Medvedev) Devlet Başkanı yaptı.
Ve her ikisi de halklarına sık sık bol çocuk sahibi olmaları yolunda çağrılar yapıyor.
Elbette iki lideri birbirinden ayıran çok sayıda faktör var. Bunların sadece birine dikkat çekmek gerekirse: Putin’in haberalma, ordu ve öteki geleneksel devlet kurumlarını arkasına alarak kolayca başa gelmesinden ve ilerlemesinden söz edebiliriz. Erdoğan ise iktidar yürüyüşünü genellikle bu tür güçleri karşısına alarak sürdürmek zorunda kalıyor.
* * *Erdoğan, Rusya lider modellerinden ne kadar etkileniyor, ya da bunlar sadece benzer kültürel iklim temelinde şekillenen tesadüfler mi, bilinmez; ama son olarak eski liderlerden Yeltsin’le ilgili bir ek yapmak istiyorum:
Putin, genellikle istikrar, siyasi ortamın sessizliği ve iktidara oy birliğiyle destek türünden Sovyet geleneklerinin etkisi altında olduğu izlenimini veriyor. Ama onu başa getiren Yeltsin hiç de öyle değildi. Dişli muhaliflerin varlığı, onlarla mücadele ederek ilerleme fırsatı, hatta zaman zaman göreceli sükûnet ortamında atılan riskli adımlarla kavganın bilinçli olarak keskinleştirilmesi, Yeltsin’in çok sevdiği yöntemlerdendi.
Erdoğan’ın da “düşman”, “siyasi karşıt” ve “muhalif medya” gibi kavramlara çok alışık olduğunu, önüne koyduğu hedeflere doğru ilerlerken bunlarla mücadele potansiyelini zevkle kullandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Son referandumu buna örnek göstermek mümkün.
Rusya’da da Yeltsin 25 Nisan 1993’te kendisine ve uyguladığı politikalara güvenoyu anlamına gelen bir halk oylaması düzenlemiş ve kazanmıştı.
Aradaki fark şuydu: Yeltsin, referandumda ele alınan çok sayıda konu için Rusya halkına dört cevap hakkı tanımış ve “evet-evet-hayır-evet” sonucuyla üstün gelmişti. Erdoğan ise çok daha geniş bir soru yelpazesi için seçmenlere tek bir cevap hakkı tanıdı ve yüzde 58’lik “evet” oranıyla zaferi kazandı.