Necip Fazıl Kısakürek ödül töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Necip Fazıl, ihtilal içinde bir ihtilal olarak ortaya çıkar" dedi. Erdoğan "Tarih, belli bir dönem zulümle, kanla, savaşla, geniş topraklar işgal etmiş ancak, kısa zaman sonra saman alevi gibi sönmüş bir devletler kabristanıdır" diye konuştu.
İstanbul'da Star gazetesi tarafından düzenlenen Necip Fazıl Kısakürek ödül törenine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasından satır başları şöyle:
"Seçkin bir sanatçı olmak gerçekten önemlidir. Bunun kadar önemli olan bir husus da bu hünerin kıymetini idrak etmek, onların eserlerine hakettiği değerleri vermektir. Ben Necip Fazıl ödüllerinin, hüner sahiplerinin tanınmasına, kıymetlerinin anlaşılmasına vesile olduğunu düşünüyorum.
Bizim tarihimizde büyük devlet adamlarıyla, manevi insanlar hep yan yana omuz omuza olmuşlardır. Büyük Selçuklu'nun inşaasında, Melihşan'ın kabiliyeti yanında Nizamı Mülk'ün varlığını hissedersiniz. Osman Gazi'nin, Fatih'in, Yavuz'un siyasi dehasıyla beraber Yunus Emre'nin hikmet pınarından sulandığını görürsünüz.
Önemli ödüller vereceğiz. Bu kapsamda önemli bir ödül alan Rasim Özdenören'e teşekkür ederiz. Kendisi sadece bizim neslimizin değil, nesillerin abisidir.
Ehl-i hünerin kadrini bilmek de büyük bir hünerdir.
Tarih, belli bir dönem zulümle, kanla, savaşla, geniş topraklar işgal etmiş ancak, kısa zaman sonra saman alevi gibi sönmüş bir devletler kabristanıdır. Çünkü zulüm payidar olmaz. Bizi tarihteki diğer devletlerden, medeniyetlerden ayıran asıl fark işte budur. Bizim farkımız; işgal değil ihya, yağma değil fetihtir. Farkımız budur. Bizim farkımız, göçmen kuşlara dahi sığınacak bir yuva kuran inceliktir. Fakirleri incitmemek için sokağın köşesine sadaka taşını yerleştiren zarafettir. Bizim farkımız Yunus'tur, Mevlana'dır, Hacı Bayram Veli'dir.
Temelinde sevgi olmayan, fikir olmayan bir devletin fiziki gücü ne kadar fazla olursa olsun büyük devlet olması mümkün değildir.
Necip Fazıl'ı sadece şair olarak görenler yanlırlar. Onlar bu ülkenin ruhudur. Necip Fazıl, ihtilal içinde bir ihtilal olarak ortaya çıkar. Ben yazmazsam kimse yazmaz düşüncesiyle edebiyatın her alanında eserler vermiştir.
Bizim medeniyetimiz esasen bir söz ve yazı medeniyetidir. Bizim tarihimizde büyük devlet adamlarıyla gönül dünyamızın manevi önderleri, her biri bizim için adeta kutup yıldızı olan arifler, hep yan yana, omuz omuza olmuşlardır. Şöyle tarihimize bir göz atalım. Büyük Selçuklu'nun inşasında Alpaslan'ın cesareti, Melikşah'ın kabiliyetinin yanında Nizamülmülk'ün adaletini, dirayetini de görürsünüz. Anadolu Selçukluları, Süleyman Şah'ın, Kılıçarslan'ın kahramanlıklarının yanında Mevlana Celaleddin Rumi'nin aşkının, Vecdi'nin de eseridir. Osmanlı çınarının, Osman Gazi'nin, Orhan Gazi'nin, Fatih'in, Yavuz'un, Kanuni'nin siyasi dehasıyla beraber Şeyh Edebali'nin, Yunus Emre'nin, Akşemseddin'in hikmet pınarından da sulandığını görürsünüz.
Büyük devletler, toprakları geniş, orduları kalabalık, hazinesi zengin olduğu için büyük değillerdir, bunların hepsi de gelip geçicidir. Büyük devletler asıl ilme, bilgiye, edebiyata, sanata, şiire, mimariye, fikir hayatına yaptıkları katkılarla bu sıfatı kazanırlar. Bir devlet, sınırları içinde adaleti, barışı, huzuru, sevgiyi tesis edebildiği, topraktan ziyade gönülleri fethedebildiği ölçüde büyük olur."