Erdoğan: Sigara içme, alkolü az tüket

Erdoğan: Sigara içme, alkolü az tüket

T24 - Başbakan Erdoğan, partisinin Kızılcahamam kampında motorlu taşıtlar, içki, alkol ve cep telefonuna konulan ÖTV zammıyla ilgili eleştirilere yanıt verdi. Erdoğan, ''Kardeşim sigarayı içmezsin, olur biter. Alkolü daha az tüketirsin olur biter. Kalkıp da Porsche kullanacağına Fiat'a bin. Biraz daha düşür harcamayı'' dedi.AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, iktidar yorgunluğuna zerre kadar prim vermediklerini belirterek, ''Zira gücümüzü milletten alıyoruz'' dedi.

Erdoğan, AKP'nin, kuruluşundan bu yana geleneksel olarak düzenlediği ve milletvekilleri, parti kurucuları, MKYK üyeleri, MYK üyeleri ile Bakanlar Kurulu üyelerinin katıldığı toplantının açılışında yaptığı konuşmada, AK Parti ile başlayan ve güçlü bir gelenek haline gelen istişare toplantılarının en verimli, en bereketli toplantıları olduğunu ifade etti. 

Partinin kurucu kadrolarıyla, meclis grubuyla, parti teşkilatının ana kademeleriyle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyduğunu dile getiren Erdoğan, ''Bu vesileyle yol arkadaşlarımızın eşlerini, çocuklarını, ailelerini de saygıyla selamlıyorum. Çünkü onlar bizim arkadaşlarımızın en yakın yol arkadaşları olarak, bu dava için büyük fedakarlıklar gösteriyorlar'' dedi. Erdoğan, toplantıda bulunmayan arkadaşlarına da selamlarını iletti. 

''Yeni bir dönemin, yeni bir maratonun başındayız. Alnımız ak, yüzümüz ak olarak milletimizin huzurundayız'' diyen Erdoğan, bugüne kadar Türkiye'nin imar ve inşası yolunda Türkiye'ye büyük eserler kazandırdıklarını söyledi. Şimdi daha büyük eserler kazandırmak için güçlerini, enerjilerini topladıklarını ve yeniden koşmaya başladıklarını ifade eden Erdoğan, ''Bu maratonun sonunda da milletimize altın madalya getireceğiz, bayrağımızı onurla göndere çekeceğiz'' diye konuştu.

İktidarlarından önceki döneme de değinen Erdoğan, şöyle konuştu: 

''Türkiye uçurumun kenarına getirilmişti, siyaset kurumunun takat ve dermanı kalmamıştı, demokratik mekanizmalar kilitlenmişti, ülkemiz krizden krize sürükleniyordu. Hamdolsun, iş başına geldiğimiz ilk günden itibaren ülkemiz ayağa kalktı. AK Partiyle geldi büyüme ve gelişme. AK Parti ile 'kriz' kavramı adeta tarih oldu. 9 senelik iktidarımızda geriye doğru tek bir adım atmadık. Sürekli ileri bir demokrasi için, ileri bir hukuk düzeni için, sürekli refah ve toplumsal huzuru artırmak için alın teri döktük ve bugünlere geldik. AK Parti ile birlikte, Türkiye çözümsüz görünen sorunların üstesinden geldi, demokratik istikrar oturdu, ekonomi ile birlikte halkımızın ekmeği, aşı büyüdü. AK Parti ile birlikte Türkiye'nin sözü bütün dünyada dinlenir oldu, saygınlığımız en üst düzeye çıktı.''

Erdoğan, şimdi, bütün enerjilerini toplayarak yeni bir başlangıç yaptıklarını vurgulayarak, şunları söyledi:

 ''İktidar yorgunluğuna zerre kadar prim vermiyoruz, zira gücümüzü milletten alıyoruz. 'Yaşasın millet' diye girdiğimiz yolda ülkemizin yeni hedeflerine milletimizle beraber yürüyor, beraber koşuyoruz. Nice engeller, nice barikatlar aştık. Sayısız tahkir ve tezyife muhatap olduk ama yolumuzdan dönmedik. 'Bu şarkı burada bitmez' dediğimizde yüreklerimizde bu ülke için büyük bir aşk ve heyecan vardı. Ondan önce de sayısız tuzakla karşılaştık, ondan sonra da yolumuza sayısız barikatlar kuruldu, duvarlar örüldü. Ama Allah'ın lütfu ile o şarkı orada bitmedi ve giderek milletimizin gönlünde yankılandı. 'Kimsesizlerin kimi olmak' gibi ulvi bir idealle çıktığımız yolda daima milletimizle el ele, gönül gönüle olduk. Büyük milletimizin teveccühü ile partimizi kurduğumuz gün, 'bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' dedik ve Allah'a şükür geride bıraktığımız 9 yılda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ne siyaset eskisi gibi oldu, ne de devlet mekanizması eskisi gibi işledi. AK Parti ile beraber Türkiye'nin bütün göstergeleri pozitif istikamete çevrildi. Türkiye, dünyanın yıldızı en parlak ülkeleri arasına girdi. 

Yolun başı ile bulunduğumuz yeri sürekli hatırlıyor ve hatırlatıyorum çünkü zeminimizi asla unutmamak zorundayız. Unutmayalım ki zeminlerini unutanlar, söylem ve eylem tutarsızlığına düşmeye mahkum olurlar. Tutarsızlığa düşenler siyasetten tasfiye olmaya mahkumdurlar. Biz ise milletin önüne düşmedik. Hiçbir zaman millete 'düşün peşimize' demedik ve bu psikoloji içinde olmadık. Biz, 'Türkiye'de bundan böyle, millet siyasetin arkasından gitmeyecek, siyaset milletin arkasından gidecek' derken bunu bütün içtenliğimizle söyledik ve bu anlayıştan vazgeçmedik.'' 

''Adalete, paylaşıma, kaliteye odaklanmalıyız''

Erdoğan, başarının nihai hedefleri olmadığının altını çizerek, Türkiye'nin gücünü toplaması, güçlü bir irade oluşturması halinde imkansız görülen sorunların çözüleceğine bütün yürekleriyle inandıklarını söyledi. 

İktidara gelmeden 3 Kasım 2002 seçimleri öncesindeki birinci kuruluş yıl dönümlerinde, ''Bir daha bugünlere dönmemek için çıtayı biraz daha yükseltiyor ve tek başına iktidar yetmez diyoruz. 14 Ağustos 2001 itibariyle, Türkiye'nin istikrarı, devletimizin itibarı, halkımızın mutluluğu için AK Parti olarak hedefimiz yüzde 50 diyoruz'' dediklerini anlatan Erdoğan, bugün o hedefe ulaştıklarını belirtti. 

Erdoğan, 12 Haziran 2011 genel seçiminde bütün partilerin toplamından daha fazla oy aldıklarına işaret ederek, şöyle devam etti: 

''İftiharla söyleyeyim ki seçimden sonra da yükselişimiz devam ediyor. Ne kadar hamdetsek, ne kadar şükretsek azdır. Aynı gün bir şey daha söyledik; 'AK Parti Türkiye partisi değil, dünya partisi olacak' dedik. Hamdolsun AK Parti dünya partisi oldu. Geldiğimiz noktada ise kendimizi yenilemek zorundayız. Zira, siyasetimizi sadece rakamlarla ifade edemeyiz, ölçemeyiz. Bize göre, asıl olan kemiyet değil keyfiyettir; asıl olan nicelik değil, niteliktir. Bizim adalet ve kalkınma idealimiz hiçbir zaman maddi refahla, ekonomik göstergelerle, istatistiklerle sınırlı bir tasavvur değildir. 

Bakınız, şu gerçeği özellikle ifade ediyorum; ahlaki zemin esas alınmadan, adalet olmadan, paylaşma olmadan evrensel değerler sistemi esas alınmadan adalet sağlanamaz. Adaletin, paylaşmanın esas alınmadığı bir kalkınmanın ise bize göre hiçbir anlamı yoktur. Geride bıraktığımız iki dönemi 'aksiyon dönemi' olarak isimlendirirsek, 2023 hedeflerimize varmak için önümüzdeki dönemi çok daha farklı bir anlayışla yönetmek zorundayız. Bireye, aileye, topluma ve toplumsal dokuya daha ziyade özen göstermek durumundayız. Kısaca, yeni dönemde adalete, hakkaniyete, paylaşıma, kaliteye daha çok odaklanmaya mecburuz. Bunu kentleşmeden eğitimin kalitesine kadar hayatın her alanını kastederek söylüyorum.''

"Provake etmek isteyenlerin kaşısında olacağız"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Tüm kurumlarımızla gerekli tedbirleri alacak güçte ve kararlılıktayız, ama piyasaları provoke etmek isteyenler olursa onlar da bilsinler ki karşılarında biz olacağız. Ne gerekirse onu yaparız. Şu anda inşaat sektöründe buna benzer bazı şeyler var. Bugüne kadar bakanım söyledi, şimdi de ben söylüyorum. Eğer bu böyle devam ederse, bilesiniz ki karşınızda bizi bulacaksınız. Çünkü bizim için inşaat sektörü önemlidir, inşaat sektöründe kalkıp da piyasaları bu şekilde etkileme yoluna gitmek haddinize değildir, gereğini yaparız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, 2023 yılında kişi başına düşen milli geliri 25 bin dolara çıkarmayı hedeflediklerini belirterek, iktidara geldiklerinde 36 milyar dolar seviyesinde olan ihracatın sıçrama yaparak, 2008 yılının sonunda 132 milyar dolar olduğunu anımsattı.

Küresel kiriz nedeniyle 2009-2010 yıllarında bir miktar gerileme olduysa da uygulamaya konulan yeni stratejilerle bu yıl eylül ayı itibariyle yıllık ihracatın yeniden 2008'deki rekor seviyeyi yakaladığını belirten Erdoğan, ''Şimdi onun üstüne doğru yürüyoruz. Hedefimiz 2023'te 500 milyar dolar ihracat yapan bir Türkiye, biz bu hedefe samimiyetle inanıyoruz'' dedi.

''Bu potansiyeli, ülkemizde, insanımızda görüyoruz'' değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, bu noktada istikrarın korunmasının, mali disiplinin asla taviz verilmeden elden bırakılmamasının çok önemli olduğunu vurguladı. Göreve geldiklerinden bu yana tavizsiz bir şekilde uyguladıkları mali disiplin ile bütçe açıklarını önemli ölçüde kapattıklarını ifade eden Erdoğan, 2002 yılında milli gelire oranla yüzde 10 seviyesinde devraldıkları kamu bütçe açığını 2010 yılı sonu itibariyle yüzde 2,3 seviyesine kadar düşürdüklerini, bütçe açığının bu yıl yüzde 1 seviyelerine gerilemesini beklediklerini kaydetti.

Bunların gelişmiş ülkelerin orta vadede hayal bile edemeyeceği oranlar olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Bugün İngiltere'nin kamu bütçe açığı yüzde 10,4. Biz neredeyiz, onlar nerede? ABD'nin yüzde 10,2, Japonya'nın yüzde 9,2, Fransa'nın yüzde 7 seviyesindedir. Biz bu oranı yüzde 1 seviyesine indirmekten söz ediyoruz ki bu tablo aradaki farkı bariz biçimde ortaya koyuyor. Onların alt yapı, üst yapı noktasında çok ciddi geçmişten bu yana attıkları adımlar var. Şimdi onlar tepe noktasından inişe geçiyorlar, biz ise tepeye tırmanıyoruz, fark bu. Bunu, AK Parti kadrosu gerçekleştiriyor, mutluluğumuz burada ve bu heyecanı birlikte yakaladık. Bunu gerçekleştirmenin mutluluğu ile daha çok çalışacağız, daha çok gayret edeceğiz ve Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız'' diye konuştu.

2002 yılında görevi devraldıklarında hazinenin ortalama yüzde 62,7 faiz oranıyla borçlanabildiğini hatırlatan Erdoğan, sağlanılan istikrar ve güven ortamı sayesinde 2010 yılında hazinenin borçlanma faizinin yüzde 8,1'e düştüğünü söyledi. Erdoğan, ''Bu ülkeyi nasıl soydular görüyorsunuz değil mi? Yüzde 63 nerede, yüzde 8 nerede? Bu aradaki fark, işte ülkenin adeta iflasıydı'' dedi.

Erdoğan, 2001 yılında milli gelirin yüzde 15,5 düzeyinde olan kamu faiz ödemelerinin, 2010 yılı sonu itibariyle yüzde 4,6 seviyesine kadar gerilediğini belirterek, geçmişte vatandaşın cebinden faize giden paranın bugün yatırım, sosyal destek ve hizmet olarak vatandaşa geri döndüğünü söyledi. Erdoğan, küresel kriz döneminde, gelişmiş ekonomilerin çoğunda işsizlik oranlarında çok yüksek artışlar gerçekleşirken, Türkiye'de artışın sınırlı kaldığını ifade etti.

Üniversitesi olmayan il kalmadığının altını çizen Erdoğan, vakıf üniversiteleriyle birlikte Türkiye'de 165 üniversitenin eğitim verdiğini belirtti. İktidara geldiklerinde 9 olan doğalgaz kullanan il sayısını 69'a çıkardıklarını dile getiren Başbakan Erdoğan, ''Bunların hepsi ülkemizin refah düzeyi olarak, bizim yaptığımız yatırımlar olarak, alt yapıda, üst yapıda nereye geldiğimizi gösteriyor'' diye konuştu.

Cehaletle muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkılmayacağını vurgulayan Erdoğan, okulöncesi eğitimde okullaşma oranının yüzde 10'dan yüzde 40'ın üzerine çıktığını hatırlattı.

Erdoğan, ''Kızaklarla hastasını dağ köylerinden indiren bir Türkiye, şimdi ise paletli ambulanslarla hastasına ulaşan bir Türkiye. Hamile hastasına ve diğer hastalarına... Hamilelerine 10 gün önceden 'Seni gel şehirde misafir edelim' diyen bir devlet, doğumdan sonra da kaç gün kalması gerekiyorsa onu misafir edip ondan sonra köyüne götüren bir Türkiye. Sosyal devlet işte bu. Bu lafla olmuyor, şu anda bunların icraatı yapılıyor. 18 helikopter ambulansıyla Türkiye'nin dört bir köşesinde hizmet veren bir sağlık. Şimdi 2 taneydi 5'e çıkıyor, jet ambulanslarıyla şehirler arasında, uluslararasında hizmet veren sağlık anlayışla AK Parti iktidarı'' diye konuştu.

''Bankaları ekonominin sırtındaki bir yük olmaktan çıkarttık''

Dünyadaki işsizlik oranındaki artışa değinen Erdoğan, bütün bu krize rağmen Türkiye'de toplam istihdamın hiçbir zaman azalmadığını, krizin en yoğun yaşandığı 2009 yılında toplam istihdamı 83 bin kişi artırdıklarını belirtti.

Krizin etkisiyle 2009 yılında yüzde 14'e yükselen işsizlik oranının, 2010 yılında yüzde 11,9'a gerilediğini, Şubat 2011'de de kriz öncesi seviyelere gelerek yüzde 9,2 olduğunu söyleyen Erdoğan, bu kararlığın aynı şekilde devam ettiğini ve daha iyi olacağını kaydetti.

Başbakan Erdoğan, ''Ekonomide özel sektörün ağırlığını artıracak politikaları uygulamaya koyduk, girişimcimizi destekledik, rekabet koşullarını oluşturarak ekonomide devleti düzenleyici ve denetleyici konuma getirdik. Piyasaların etkin şekilde işlemesini temin ettik. Özel sektörümüzü teşvik edecek, müteşebbislerimizin önünü açacak politikaları bundan sonra da uygulamaya devam edeceğiz'' diye konuştu.

Geçmiş yıllarda Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından birisinin banka iflasları olduğunu ifade eden Erdoğan, bu tabloyu tamamen değiştirdiklerini, bankaları ekonominin sırtındaki bir yük olmaktan çıkarıp, kar üretir hale getirdiklerini bildirdi.

Avrupa'da karda ilklerin arasında Türkiye'nin bankalarının yer aldığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

''Sadece devlete borç veren ve bu şekilde risk almadan yüksek karlar elde eden bir bankacılık düzeninden reel sektöre kredi vererek kar edebilen bir yapıya geçmiş durumdayız. Bugün gelişmiş ülkelerin bankalarının sağlamlığı sorgulanırken, hangi bankalar olduğunu biliyorsunuz. Çok ilginç bir misal vereceğim. Şu anda bizde bir olan bir banka, bizdeki bir bankayı daha önce satın almıştı. O bankanın kendi, aslı, şu anda bizdeki bankanın neredeyse beşte biri durumunda bir değer ifade ediyor. Bizdeki, onunun 5 katı. Bakın nereden nereye. Neyi gösteriyor? Türkiye nerede, onlar nerede. 

Kredi notları düşürülürken bizim bankalarımızdan övgüyle bahsediliyor. Avrupa bankalarının hali hazırda 200 milyar doların üzerinde sermaye açığı olduğu bizzat resmi ağızlar tarafından dile getiriliyor. Yine Avrupa bankalarının sermaye yeterlilik oranı, yasal sınır olan yüzde 5 oranının altına düşmüş durumda. Buna karşılık bizim bankacılık sektörümüzün ortalama sermaye yeterlilik oranı, Allah nazardan saklasın diyeceğim, yüzde 16,6 ile Avrupa ve ABD bankalarının kat kat üzerinde. Nerelerden nerelere.''

Bu göstergelerin Türkiye'deki bankacılık sektörünün dünyada hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler arasında en iyi, en güçlü bankacılık sektörlerinden biri haline geldiğini açıkça ortaya koyduğunu ifade eden Erdoğan, Cumhuriyet'in 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023 yılına dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olarak girileceğini söylerken, bu göstergelerden hareket ettiklerini kaydetti.

''Türkiye'nin kamu borç oranı, Avro bölgesinin yarısı kadar''

Başbakan Erdoğan, ''Milletimizle el ele, bundan çok daha fazlasını başaracak gücümüz de, enerjimiz de, potansiyelimiz de vardır. Yeter ki birbirimize bağlılığımız, ülkemize sevgimizi, huzur ve istikrarımızı kaybetmeyelim. Siyasi istikrarla ekonomik istikrar ilişkisini en iyi ortaya koyan tablo, Türkiye ekonomisinin bugün ulaştığı noktadır. Şimdi yepyeni bir anayasayla ülkemizde istikrarı kurumsallaştırmak istiyoruz. Demokrasi ile kalkınma birbirinden ayrılamaz. Hep beraber hazırlayacağımız modern ve sivil bir anayasayla sadece istikrarı değil, Türkiye'nin diğer bütün kazanımlarını da kalıcı hale getirme imkanı bulacağız. Ekonomik kalkınmanın devamı, refah düzeyimizin artması ve sosyal barış için bunu gerekli görüyoruz'' diye konuştu.

Bu ülkede atılan her adımın meyvesinin, kısa zamanda alınabildiğini belirten Erdoğan, bunun başka ülkelerde bulunmayan önemli çok bir meziyet olduğunu ifade etti.

Bugün Avrupa çok büyük bir borç krizi yaşarken, Türkiye'de kamu borcu diye bir sorunun kalmadığını belirten Erdoğan, uyguladıkları politikalarla kamu borcunu riskli seviyelerden makul seviyelere düşürdüklerini anlattı. Başbakan Erdoğan, 2010 yılı sonu itibariyle Türkiye'nin kamu borç oranının yüzde 42,2 iken, Avrupa ülkesinde bu oranın yüzde 85,1, Avrupa Birliği genelinde ise bu oranın yüzde 80 olduğu söyledi. Türkiye'nin kamu borç oranının, Avro bölgesinin yarısı kadar olduğuna işaret eden Erdoğan, bu yıl bu oranın yüzde 40'ın altına inmesini beklediklerini kaydetti.''Gereğini yaparız''

Türkiye'nin dünyada en sağlam makro ekonomik temellere sahip ülkelerden birisi olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

''Dünya ekonomisinde kırılganlıklar ve belirsizlik ortamı, en azından bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Bu olumsuzlukların, küresel sisteme entegre olmuş ülkemiz piyasalarına kısa vadeli yansımalarının olması doğaldır, olabilir. Ama sakın bunlardan endişe etmeyin, biz güçlüyüz, çünkü yere sağlam basıyoruz. Ama televizyon ekranlarında da birilerinin böyle hayali atıp tutmalarına kulak asmayın, çünkü onların Türkiye'de ne olduğundan haberleri yok. Sadece onlar kitap kapaklarının arasında kalmış düşüncelerdir. Ülke dışında yaşananların orta ve uzun vadede Türkiye ekonomisine kalıcı, olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Ekonomimiz sağlam temeller üzerindedir. Tüm kurumlarımızla gerekli tedbirleri alacak güçte ve kararlılıktayız, ama piyasaları provoke etmek isteyenler olursa onlar da bilsinler ki karşılarında biz olacağız. Ne gerekirse onu yaparız. 

Şu anda inşaat sektöründe buna benzer bazı şeyler var. Bugüne kadar bakanım söyledim, şimdi de ben söylüyorum. Eğer bu böyle devam ederse bilesiniz ki karşınızda bizi bulacaksınız. Çünkü bizim için inşaat sektörü önemlidir, inşaat sektöründe kalkıp da piyasaları bu şekilde etkileme yoluna gitmek haddinize değildir, gereğini yaparız.''