Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'nin kuzeyi ile ilgili ABD heyeti ile varılan ateşkes kararının ardından yaptığı açıklamada "Eğer Suriye hükümeti kuzey Suriye'de hata yaparsa Türkiye yanıt verecek" dedi.
"YPG 750 kadar DAEŞ militanını serbest bıraktı bunların 195'ini yakaladık.150 Türk DEAŞ'lıyı biz yargılayacağız, kalanını onlar (batılı ülkeler) yargılasın" sözlerini kaydeden Erdoğan "Geldiğimiz aşama zafer ya da mağlubiyet değil, geldiğimiz aşama teröre karşı bir zafer. Suriye'de oluşturacağımız güvenli bölge konusunda hangi adımların atılacağını salı günü Rusya'da Putin ile görüşeceğim" açıklamasında bulundu.
"YPG'nin çekilmesinin sorumluluğu ABD'de" hatırlatmasında bulunan Erdoğan "Fırat'ın batısındaki barış çabasına Rusya önderlik etmeli" değerlendirmesinde bulundu.
Reuters muhabiri Orhan Coşkun'un aktarımına göre, Erdoğan'ın uluslararası basın kuruluşu temsilcileriyle kapalı olarak gerçekleştirilen toplantıda yaptığı açıklamalardan satır başları şöyle:
(Soru: ABD’nin YPG’yi çekilmeye ikna edeceğini söylediniz 120 saat içerisinde. Acaba 440 kilometre boyunca mı, yoksa belli alanlarda mı geri çekilecekler? Kobane’den de (Ayn-El Arab) Kamışlı’dan da mı çıkacaklar? Buralarda ne olacak? YPG’yi buradan çıkmaya ikna edemezlerse, kalmak isterlerse ne olacak?) “Bizim görüşmemiz çok mevzi, lokal bir yer için değil. Bu görüşmemiz Ayn-El Arab’dan Irak sınıra kadar olan bölüm. Yani 440 kilometre, derinlik olarak da 32 kilometrelik bir bölge. Halbuki burada bildiğiniz gibi, aynı zamanda, örneğin Kamışlı’da, Rusya ve bunun yanında da rejimin askerleri de var. Biz onların da bu terör örgütlerinden rahatsız olduklarını biliyoruz. Buralar müşterek çalışmayla -ki salı günü Sayın Putin ile yapacağımız görüşmede de ayrıca bunları konuşacağız- çok kısa bir zamanda da bu terör örgütlerinden buralar temizlenecektir. İnancımız budur. Onun için de şu an itibariyle, bizim askerimiz ve Suriye Milli Ordusu ne yapmıyor, araziyi terk etmiyor.”
“Bizim görüşmelerimiz 32 kilometre derinlik ve 440 kilometre uzunluğu kapsıyor. Güvenli bölge dediğimiz budur. Güvenli bölge dediğimiz, ifade ettiğiniz şekilde Ayn-El Arab ile Tel Abyad arası değildir. Şu anda Tel Abyad ile Resulayn arası temizlenmiş durumda. Bu bitmiş değil. Süreç devam ediyor şu anda. Bundan sonra da kararlı şekilde devam edecek."
“Ayn-El Arab bir Kürt toprağı değil burası Araplara aitti, ismiyle müsemma. Fakat daha sonra teröristler Arapları, Arap nüfusu çıkardılar. Hatırlayın Obama döneminde de burada Kürtler bizim topraklarımıza geldiler ki bu rakam da 350 bin civarında. Şu anda bizde yerleşik konumdalar. Ayn-El Arab ile Tel Abyad arasında, burada sıkıntılı bir durum söz konusu. Tel Abyad ile Resulayn arası ise şu anda bu bölge kontrolümüzde. Fakat Resulayn ile aynı şekilde Irak sınırı, burada da yine mücadele devam ediyor. Kamışlı’da Rus askerleri var. Aynı zamanda rejimin askerleri değişik yerlerde var. Salı günü yapacağımız görüşmeler neticesinde Sayın Putin ile de bunları neticeye kavuşturacağımıza inanıyorum. Ve böylece ABD, Rusya, rejim ve bunun dışında belki koalisyon güçlerinin de dahliyle burada neticeye varır ve böylece bölgeyi huzur bölgesi haline getirmenin hesabı içerisindeyiz. Zira ayın sonunda Cenevre’ye çok daha hazırlıklı gidelim istiyoruz.”
“Şu anda tabii daha henüz terör örgütleri çıkmış değil. 120 saati bunun için belirledik. Fakat çıktıktan sonra bizim yine burada ABD’nin güçleriyle birlikte yapacağımız çok şeyler olduğuna inanıyorum. Başta zaten metinde de olduğu gibi…
İkinci maddede Türkiye ve ABD, Kuzey Doğu Suriye başta olmak üzere sahadaki gelişmelerin ortak çıkarlar temelinde daha yakın eşgüdüm gerektirdiğini kabul ettiler. Bu bizim müşterek çalışmamızın bir ifadesidir.
Türkiye ve Amerika ‘Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ anlayışıyla NATO toprakları ve haklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütlerini muhafaza eder. Bir diğer adım daha var; bunlar bizim müşterek düşündüklerimiz, yapacaklarımız. Her iki ülke insan hayatı, insan hakları ve dini ve etnik toplumların korunmasına yönelik taahhütleri de yineler.
Türkiye ve ABD, Suriye’nin kuzeydoğusu’nda DEAŞ’la mücadele faaliyetlerinin devamında kararlıdır. Önceden DEAŞ kontrolünde olan alanlarda yaşayıp yerinden edilen şahıslarla alıkoyma merkezleri hususlarında uygun şekilde gerçekleştirilecek eş güdümü de içerir.
Bir başka birlikteliğimiz Türkiye ve ABD terörle mücadele harekatlarının yalnızca terör unsurları ile bu unsurlara ait barınak, sığınak, mevzi, silah, araç ve gereci hedef alması gerektiği üzerine mutabık kalır. Her iki ülke Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğüne ve Suriye İtilafının BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece bağımlılıklarını yineler. Burada önemli bir madde daha var 10. madde. Güvenli bölge evvelemirde TSK kontrolünde olacak. Her iki taraf güvenli bölgenin uygulanmasında eş güdümü artıracaktır. Eş güdümle bu çalışmayı devam ettireceğiz.”
“Zaten dün akşamdan itibaren de tamamıyla bu terör örgütlerinin lider kadrolarıyla anında hemen iletişimi kurdular. Temenni ediyorum ki 120 saat içerisinde bu işi tamamlamış olalım.”
(Soru: ABD Başkanı Trump, Suriye hükümetine yaklaşmamız konusunu anlayışla karşıladığını, desteklediğini iletti.' dedi. Bu konuyu görüştünüz mü ABD'den gelen heyetle?) "Siz herhalde hala Tayyip Erdoğan'ı tanımadınız. Tanımış olsanız, bu soruyu bana sormazsınız. Ben bir terörist başının ne söylediğiyle ilgilenmem. Ben, millet ne söyler ona bakarım. Suriye'de de Suriye halkı ne söyler, ona bakarım. O adam bir terörist başı. Dolayısıyla 'Terörist başı Sayın Trump'la şöyle görüşmüş, böyle görüşmüş...' Bu anlaşma bir terör örgütüyle değil. Kiminle bu anlaşma? Amerika ile. Bizim farkımız burası. Hep ne dediler? Terör örgütüyle alakalı olarak birbirine karıştırdılar. 'Siz Kürtlere şöyle yapıyorsunuz? Siz Kürtlere böyle yapıyorsunuz?' Hayır, biz terör örgütüyle mücadele veriyoruz. Kelimeleri biz çok seçeriz. Biz 'Terör örgütüyle savaşıyoruz.' da demedik, 'Mücadele veriyoruz.' dedik. Niye? Savaş kavramı o kadar ucuz kavram değil. Savaş kavramı devletler arasında söz konusudur. Terör örgütüyle mücadele verirsiniz. Bu noktada da ben bir terör örgütünün kaçkınını kalkıp da karşıma alıp onunla konuşmam, muhatap da almam. Devlet olursa konuşuruz."
(Soru: NATO müttefiklerinizden operasyonu kınayanlar da var. Suriye rejimiyle görüşmeler yapan müttefiklerinizin gelişmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?) "Eğer NATO üyesi ülkeler temel ilkelerden sapıyorsa, bu Türkiye'nin de temel ilkelerden sapması anlamına gelmez. NATO'nun 5. maddesi vardır. Herhangi bir NATO üyesi saldırıya uğrarsa, tüm NATO ülkeleri üye ortaklarının yanında yer alır. 'Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz.' anlayışı aslında NATO'nun bir prensibidir. Bazı NATO ülkeleri bu yanlışı yapıyor. Onlar bu yanlışı yapıyor diye Türkiye de bu yanlışı yapmak durumunda değildir."
"Maalesef terör örgütlerinin karşısında yer alan ülkeleri de şiddetle kınıyorum. Biz o zaman uluslararası terörle mücadele konusundaki toplantıları niye yapıyoruz? Birbirimizi aldatmanın anlamı var mı? Böyle terörle mücadele edilmez. Terörle mücadelede haysiyetli duruş, dik duruş gerekir. 'Terörle mücadele' diyeceksin, silahları göndereceksin. Şu anda koalisyon güçlerinin hepsinin terör örgütünün elinde silahları var. Bunları biz nereye koyacağız? Almanya'nın da İngiltere'nin de Fransa'nın da var. Hem terörle mücadele hem teröristlere silah desteği... Böyle bir şey olamaz."
(Suriye hükümeti ile görüşme, Suriye ordusu ile çatışma bekliyor musunuz?) "O ayrı bir konu. Bu tür şeyleri, bazılarını lütfen bize bırakın onları da biz yürütelim. Biz, şu anda bu anlaşmayı rejimle yapmadık. Biz, bu anlaşmayı ABD ile yaptık. ABD bize ne söz verdi? '120 saat burada size karşı herhangi bir şey olmayacak. Sizden de örgüte karşı herhangi bir şey yapılmamasını özellikle rica ediyoruz.' denildi. Biz de şu anda bu prensibimize uyuyoruz. Rejim eğer böyle bir yanlış yaparsa, rejim bizden cevabını alır. Salı günü niçin Soçi'ye gidiyorum? Soçi'de de bunları konuşacağız. Rejimin böyle bir yanlışın içerisine gireceğini tahmin etmiyorum. Eğer böyle bir yanlışın içerisine girerse, onlar da cevabını alır bunu bilmeleri lazım. Zaten de biliyorlar."
"Suriye Milli Ordusu'nun hassasiyetleri var. İsmi üzerinde, milliliğini hassasiyetle koruyor. Ama Suriye Demokratik Güçleri, PYD ve YPG'nin üzerine giydirilmiş bir deli gömleğidir, sadece bir aldatmacadır. Orada her şey var. Burada dikkatli olmamız gerekiyor. Dolayısıyla pek öyle milliliği olan bir şey değil. Oraya getirilmiş olan 'Suriye Demokratik' ifadesi sadece işi kamufle etmedir. Kamufle etmeye de biz gelmeyiz, çünkü hepsini çok iyi tanıyoruz. YPG, DEAŞ'ın kaldığı bazı açık hava cezaevi türü yerleri yakarak, yıkarak oralardan DEAŞ'lıları serbest bıraktı. Ama DEAŞ'lıların buralardan serbest bırakılmasının şu anda hala Batı medyasında yeri yok. Kimler var bunların içinde? 150 kadar maalesef Türk var. Bunun dışında da 500 civarında değişik ülkelerden Fransa, Hollanda, Almanya, buralardan terör örgütünün içinde olanlar var. Bu ülkeler bu terör örgütünün içinde olan DEAŞ'lıları ülkelerine kabul edecekler mi? Dün İçişleri Bakanıma da söyledim, 'Bu ülkelerde muhataplarınla görüş, bu DEAŞ'lıları biz kendilerine verelim, buyursun alsınlar. Nasıl yargılarlarsa yargılasınlar.' Bu 150 Türk DEAŞ'lıyı biz yargılayacağız. Onlar da onları yargılasın."
"Arap olup da bunlardan kopanlar var. Biz Arapların hepsini aynı şeyin içine koymayız. Örneğin bir Arap Ligi'ni ben nasıl olur da hepsini bu noktada günah keçisi olarak ilan ederim. Buradaki bütün sıkıntı Arap Ligi'ne mensup ülkelerin halkında değil, sıkıntı o ülkeleri yönetenlerin kendilerinde. Bunu birbirinden ayırt etmemiz lazım. Daha dün 6 yıl önce Suriye'yi Arap Ligi'nden çıkaranlar, şimdi Suriye'yi Arap Ligi'ne almayı teklif ediyorlar. Bunu neyle izah edeceğiz? Ne oldu? Dün öyle bugün böyle. Şu anda biz 3 milyon 650 bir Arap'ı, ülkemizde misafir ediyoruz. Sorun: Bunlar barındırıyorlar, yediriyorlar, giydiriyorlar, okutuyorlar ne kadar parasal destek verdiniz? Hiçbir şey yok. Söyledikleri ne? 'Lübnan'a yardım ettik, şuraya yardım ettik, buraya yardım ettik.' Türkiye'ye gelince yok."
"Toplantıyla da bizler güvenli bölgede ne yapacağımızı konuşacağız. Bizim bu güvenli bölgede yerleşik kalma gibi bir derdimiz yok. Burayı sadece bölücü terör örgütlerinden temizleyip, istiyoruz ki bizdeki bütün mültecilerden hiç olmazsa 1 milyon kişiyi, kendi topraklarına evlerine yerleştirelim. Bu projede bunlar var. Hatta buna Rakka, Deyrizor, o bölgeler de ilave edilirse, bu alan 2 milyon insanı da kapsar. Bu neyi getirecek? Bu insanlar koptukları, kaçtıkları topraklarına yeniden kavuşacak. Bu inanıyorum ki mülteciler tarihine de bütün bu acılardan sonra topraklarına bir geri dönüşün hikayesi olarak girecek."
(Soru: Rejiminin bulunduğu yerlere de Suriyeli mülteciler yerleştirilecek mi?) "Biz burada yapacağımız anlaşmalar neticesinde, hele hele Kamışlı bölgesi civarı Rusya'nın da bulunduğu bir bölge. Bu mutabakatta yapacağımız görüşmelerde uluslararası donörler toplantısına, onların da katkısı neticesinde işimiz daha da kolaylaşacaktır."
"Rejimden kaçmadılar, rejimden korktular. Çünkü o varil bombaları bu insanların üzerine yağdı. Bu bombaların yağması neticesinde hala herhalde ölümü bekleyecek halleri yoktu. Kendimizi onların yerine koyalım. Böyle bir durum olsa acaba biz ne yapardık? Suriye 3 milyon 650 bin insanı mı öldürecek? O dünyaya savaş açmaktır. Harp ilan etmektir. İlk önce karşılarında bizi bulurlar. Bizler bu insanlara kapımızı açtık, sahiplendik. Bundan sonraki süreçte biz ABD ile Rusya ile diğer koalisyon güçleriyle görüşmelerimizi yapacağız, adımlarımızı da ona göre atacağız."
(Soru: 5. günün sonunda Türkiye çıkıldığına ikna olursa, harekat sona erer diyebilir miyiz?) "Bunu ben baştan beri arkadaşlara söylüyorum zaten. Şu anda hallolduğu andan itibaren, terör örgütleri bu sınırların dışına çıktığından itibaren harekatı durduracağımızı dün akşam ki görüşmede de ilan ettik. Basın açıklaması yapan Dışişleri Bakanım da ilan etti. Dolayasıyla bizim bütün probleminiz 120 saattir. Bu iş hallolmuş olursa biz işimizi bitiririz, ama bizim oradan çekilmemiz değil, harekatı durdurmamız anlamında. Güvenliği temin edeceğiz. Güvenlik temin edilmeden çekilmek söz konusu olamaz. Biz bunu ABD ile Rusya ile rejimle tüm bunların hepsi görüşülecek. Soçi mutabakatı olan İran'la görüşmek suretiyle bu adımlarımızı atmış olacağız. Ay sonundaki Cenevre o da önem arz ediyor."
"Bizim görüşmeleri sürdürdüğümüz müttefiklerimizin kanaatleri çok çok önemli. Biz orada kalmak niyetinde değiliz. Böyle bir şey söz konusu değildir. Cerablus'ta bir çalışma yapıyoruz. Cerablus halkına sorun 'Burada ne kadar Türk var?' Biz Cerablus'a 10 binlerce insanla girmedik. Biz sadece Cerablus'un şu anda alt yapısı, yönetimi bunlarla ilgileniyoruz. El Bab'a, Afrin'e sorun. Ne kadar Türk var burada? Biz, alt yapı, okul, hastane bunlarla uğraşıyoruz Yaptığımız iş bu. Hizmet bizden efendilik onlardan."
"444 kilometreyi hep andık, hep söyledik. Sayın Trump'ın ifadesiyle 20 mil 32 kilometre yapıyor. Bu alan güvenli bölgedir. Bu güvenli bölgede müşterek çalışmayı teklif ediyoruz, arzu ediyoruz. Ortaklarımız bu konuda ne derler? Başta bunları konuştuk. 20 mili ifade eden Trump'ın kendisi olmuştur. Daha sonra en batından en doğuya bunu teklif eden de biz olduk. Olumsuz bir cevap gelmiş değil. Eğer burayı biz halleder temizlersek, o zaman bu 1 milyon insan güvenli bölgeye yerleştirilebilir. Güvenli bölgenin lojistiğini başta ABD olmak üzere temin etmek durumundayız. Hatta hatta Fırat'ın batısında da Rusya'nın başı çekmesi gerekir ki bölgenin tamamında huzuru sağlayalım. İdlib'te huzur var mı? hala yok. Orada da sıkıntılar var. Soçi mutabakatıyla da İdlib'in sıkıntısını gidermeye çalışıyoruz. Bu konudaki görüşmelerimizi 13 Kasım ziyaretimizde ikili görüşmelerde bunları enine boyuna ele alma imkanımız olacak. Şu andaki ABD'li muhataplarıyla görüşmelerini bu noktada kararlılıkla devam ettirecekler. Temenni ediyorum ki dün akşam ki başarılı çalışmayı aynen devam ettiririz. Tabii Sayın Trump'ın bu olumlu yaklaşımına çerçevesindekilerin de olumlu cevap vermesi işimizi kolaylaştıracaktır."
"Güvenli bölgede özellikle ABD ile beraber. Ama birinci derecede biz bunu üstlenmeye hazırız. Bırakın geleneksel ordu tipini her ülkenin kendi milli ordusu içerisinde buna benzer birçok suistimalleri yapanlar var. ABD'de polis icabında bir ABD'li vatandaşı döverek, kurşun sıkarak öldürüyor. sonra da serbest bırakılıyor. Bunların hepsinin bizde belgeleri var. Bunları konuşmuyoruz. Ama Suriye'de şimdi milli ordunun bu tür yanlışı yapanlar var. Arkadaşlar benim dinim asla buna müsaade etmez. Böyle bir eylemi yapanın da DEAŞ'lıdan farkı yoktur. Böyle bir şeyi asla kabul edemeyiz. Konunun üzerinde ordumuz da çalışıyor, istihbarat bilgilerini de araştırmak suretiyle kimdir üzerine ayrıca arkadaşlarımız gideceklerdir."
"Yani Lindsey herhalde bir daha başını iki elinin arasına alacaktır. Lindsey, daha önce kalkıp YPG/PYD'yi terör örgütü olarak kabul eden bir insandı. Şimdi tam aksini savunmaya başladı. Onun için biz de onu dürüstlüğe davet ediyoruz. Şu anda Sayın Trump muhatabımdır. Sayın Trump'la da bu konuyla ilgili olarak gerekli görüşmelerimizi telefonda yaptığımız gibi, ikili de yapmak suretiyle Türkiye-Amerika ilişkilerinde yeni bir safhanın hızla gelişmesi temennimizdir. İnanıyorum ki bu da dostluğumuzun bir gereği olarak bu olaylar vesilesiyle hayata geçecektir. Bunu ben bir milat olarak görüyorum. Yeni bir başlangıç olarak görüyorum. Sayın Trump'ın da dün akşam ki güzel temennilerine ben de aynı şekilde mukabelede bulunuyorum. Japonların güzel bir sözü vardır, 'Düşmanınla bile iplikle de olsa bağını koparma.' diyor. 'Gün olur ki lazım olur.' Biz ise müttefikiz. Bu kadar önemli bağlarımız var. Dolayısıyla bu bağları sağlam tutmaya mecburuz. Şu andaki gelişmelerde de bunu görüyorum. Dün akşam ki toplantılarımız zaten gayet verimli, güzel geçti. Bundan sonraki şu 120 saati başarılı bir şekilde gerçekleştirip adımlarımızı atacağız."
"Dünkü görüşmeler neticesinde gelinen noktayı, zafer veya mağlubiyet gibi değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Bunu özellikle bana göre, 'devletler arasında bir zafer' şeklinde değerlendirmek çok çok yanlış olur. Bunu ben teröre karşı bir zafer olarak görüyorum. Çünkü önceleri şu bekleniyordu, 'Terör örgütü ile Türkiye masaya oturur mu?' Hayır. Masaya oturmadık. Kiminle oturduk? Amerika ile. Kime karşı? Teröre karşı. Onun için bunu teröre karşı bir zafer olarak değerlendirebiliriz."
(Soru: DEAŞ ne kadar kuvvetli bir tehdit olarak devam ediyor sizce?) "Bu konuda rivayet çok. Çünkü biliyorsunuz DEAŞ'lıların yerleştirildiği cezaevlerinin sayısı da çok. Ama bunlara cezaevi demek için de bin şahit lazım. Bazıları gerçekten cezaevi gibi, bazıları ise adeta açık hava cezaevi gibi, bazıları çadır kent gibi, böyle bir garip bir şey. Ama bunları PYD kaldıkları yerlerden serbest bırakmak suretiyle, yani maalesef DEAŞ üyesi veya aileleri olarak bunlar serbest bırakıldı ve bu sayının 750'ye yakın olduğu söyleniyor. Böyle bir durum söz konusu. Bunların içerisinde 195 de şu anda yakalanan var. Biz bunların içerisindeki Türkleri bir defa İçişleri Bakanlığımız ayıklamak suretiyle kendi cezaevlerimize alıp, orada yargılama süreçleri yapılacak. Bunun dışındakileri de kendi ülkeleriyle görüşmeleri yapıp ülkelerine gönderme çalışmaları olacak. Ondan sonra da kendi ülkeleri bu konudaki kararlarını versinler."
(Soru: Amerika ile ilişkilerinizde risk görüyor musunuz?) "Beyaz Saray'ın dışından herhangi bir risk olur mu olmaz mı onlar ayrı konu. Ben şu anda sadece Sayın Trump'la aramdaki ilişkiye bakıyorum. O ilişkiyi de şu anda iyi bir konumda görüyorum. Bir de Sayın Trump'ın baskı altında olduğunu anlıyorum. Bu baskılardan da kendisi nasıl kurtarabiliriz, buna da önem veriyorum." yanıtını verdi.
"Bunlar özellikle rejimin şu anda kendisi için belirlemiş olduğu gözlem noktalarıdır. Bizim ayrıca İdlib bölgesinin orada 12 gözlem noktamız var. Ayn el-Arap'ta var ve oradan Irak sınırına doğru mesela Kamışlı'da var ve orada yine 3 tane ayrı nokta var."
"Rejim nasıl kendi topraklarına şu anda hakim olmanın gayreti içerisindeyse Suriye Milli Ordusu da topraklarından çıkarılmak, edilmek istenen adeta direnişçiler noktasındalar. Bunlar da topraklarına, evlerine sahip olmanın gayreti içerisindeler."
(Soru: Türkiye sınır boyunca güvenli bölgeyi kurarsa ve YPG de buradan çekilirse onların haritasını kabul edecek misiniz yoksa YPG'yi tamamen ortadan kaldırmayı mı hedefleyeceksiniz?) "YPG olayı güvenli bölge içinde bizim kesinlikle olmamasını düşündüğümüz bir durumdur. Bu konuda da Amerika ile mutabıkız."
"Biz sadece bu güvenli bölgeyi güvenlik altına almayı hedefliyoruz. O da ülkemizdeki 3 milyon 650 bin Suriyeliyi kendi evlerine, topraklarına döndürmek suretiyle. Bizim böyle sürekli, hayat boyu bu terör örgütleriyle uğraşacak halimiz yok. Zaten ülkemizdeki terör örgütleri bize yetiyor ama Suriye'de de rejim bu terör örgütleriyle zaten mücadelesini verecek."
"Özellikle Kilis başta olmak üzere Şanlıurfa, Gaziantep, buralardaki sınır ilçelerimiz hep bu terör örgütlerinin maalesef tacizlerine maruz kalmıştır. Ve bunlar o bölgedeki sınır ilçelerimizin dışında buradan içeriden farklı sızmalarla içerideki terör örgütüyle de bunların iltisaklı olanları, bağlantılı olanları vardır. Onlarla da ayrıca münasebetlerle silah kaçırma, getirip götürme gibi birçok çalışmaları olmuştur. Bunlara biz sessiz kalmış olsaydık, müdahale etmemiş olsaydık bunlar daha da ileri doğru gidebilirdi. Onun için bunun artık engellenmesi gerekiyordu. Ve bir de tabii defaatle bu uyarılar kendilerine yapılmıştır. Bu uyarılara rağmen bunlar bu süreci kararlılıkla devam ettirme gayreti içerisinde olmuşlardır. Sonunda artık biz uluslararası camiadan da beklediğimiz olumlu cevabı alamayınca kendi göbeğimizi kendimiz kestik."
(Soru üzerine toplantıla katılan gazetecilere hitaben) "Sizin önünüzde dağıtılmış olan broşürler var. Bu broşürleri eğer inceleme zahmetinde bulunursanız orada gerekli bilgilendirmeler zaten ayrıca yazıyor. Burada ciddi bir dezenformasyon var. Bu dezenformasyon da ne yazık ki sistematik olarak yazılı ve görsel medyada yürütülüyor. Bunun için de ayrıca bunları (broşür) sizlere dağıtma gereğini duydum."
"Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterinde kesinlikle kimyasal silah yoktur ve kullanılamaz, kullanılmamaktadır. Yani bunların hepsi tamamıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine iftiradır. Bunu ayrıca ifade etmek isterim. Bu iftirayı atan ülkeler bugün kendi envanterlerine baksınlar."