"Erdoğan tatilci gibi birçok ideolojiyi gezdi, sonunda her Türk'ün birleştiği çınarı keşfedip gölgesine yerleşti"

"Erdoğan tatilci gibi birçok ideolojiyi gezdi, sonunda her Türk'ün birleştiği çınarı keşfedip gölgesine yerleşti"

Nokta Dergisi yazarı Gökhan Özgün, Firuzağa'da 'içki içiyorlar' gerekçesiyle yapılan saldırıdan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yöneltilen "toplumun bir kesimin ötekileştiriyor" eleştirilerine ilişkin olarak, "Tayyip Erdoğan çıraklık döneminden ustalık dönemine kadar kasabadan kasabaya dolaşan bir tatilci havasında memleketimdeki küçük büyük bir çok ideolojiyi ziyaret etti, sonunda her Türk’ün altına toplandığı büyük çınar ağacını keşfetti ve onun gölgesine yerleşti" diye yazdı.

Gökhan Özgün'ün bugün (20 Haziran 2016) yayımlanan 'Ötekileştiremediklerimizden misiniz?' başlıklı yazısı şöyle:

Tayyip Erdoğan ötekileştiriyor diyorlar.

Hayır, ötekileştirmiyor. Çünkü ötekileştiremiyor.

Ne yapsa, ne etse, ne söylese, bir türlü ötekileştiremiyor.

Ve, ötekileştiremedikçe, eli arttırıyor.

Ne kadar eli arttırsa, karşısında, bir türlü ötekileşmeyen, yüzyıldır kısık ateşte pişmiş, pişkin mi pişkin, riyakar bir ‘milli atar damar’, doymaz bir ’devletçi toplar damar’ buluyor ve Tayyip Erdoğan ilerledikçe ilerliyor.

Bir Hürriyet gazetesi yazarı yana yakıla ötekileştirilmekten söz ediyor. Türk’ün ‘gönülünü alma’ tonuyla yazılmış Ermeni soykırım tasarısını Almanya’nın onayladığı günün ertesinde Hürriyet’in ilk sayfasında büyük puntolarla “Yazıklar Olsun” başlığı atılıyor.

Bu mu ‘ötekileştirilmiş’ Hürriyet gazetesi?

Bu, ötede değil beride, şimdi Erdoğan’ın ve her daim devletin yanında duran, Ahmet Kaya ve Hrant Dink’in kuyusunu kazdıktan sonra hala hiç utanmadan Ermenileri ve Batı’yı ötekileştirme görevini ifa etmeye devam eden Hürriyet gazetesi.

Ötekileştirilenler yüzyıldır aynı, Ermeniler, Kürtler, bir kısım milliyetçilikten yeterince nasibini almamış sosyalist ve bir kaç liberal/demokrat.

Başka birileri de hakikaten ötekileşebilse, belki Tayyip Erdoğan duracak, ama o nokta bir türlü gelmiyor.

Devlet Bahçeli: “AKP ile PKK'yı kuytu köşelerde görüşürken yakalarsak bu vatanı bu iktidarı dar ederiz.” diyor.

Bu mu ‘ötekileşmiş’ MHP?

Kemal Kılıçdaroğlu Amerikan eyalet sisteminin ‘bölünmüş bir ülke’ olmak anlamına geldiğine dair AKP’ye devlet bütünlüğü dersi veriyor. Dünyayı bölünmüş bir devlet yönetiyormuş, haberimiz yok.

Bu mu ‘ötekileşmiş’ CHP?

Asker bir kaş göz işareti yaptığı zaman bayraklara sarınarak sokaklara dökülen ‘laik kesim’, CHP başkanının ayağına kurşun fırlatıldığı zaman parmağını kımıldatmıyor.

Bu mu ‘ötekileşmiş’ CHP seçmeni?

Kürt’ü kıralım mı? Kıralım. Meclis’ten atalım mı? Atalım.

Ermeni’ye Meclis’te bile vuralım mı? Vuralım. Dışarda kalmış bir kaç demokratı terörist diye içeri tıkalım mı? Tıkalım.

Derken, ’Namaz kılmayan hayvandır’. Ay, ama siz de çok ötekileştiriyorsunuz. Bazen merak ediyorum, ben mi başka bir ülkede yaşadım, yaşıyorum diye.

1980 darbesinde parklarda elele tutuşan gençleri tutuklatarak ahlak zabıtalığı yapmak yetkisini polisten de öte mahalle bekçilerine veren, her tutukladığı kadına da bekaret testi yapan laik-modern Türk ordusu değil miydi? (Her şeyi iyi kötü anladım da, laik Türk ordusunun bekaret merakını hiçbir zaman anlayamayacağım.)

Türkiye’de oruç tutmayana, namaz kılmayana ilk defa mı laf ediliyor?

Şu %50 diğer %50’yi ötekileştiriyor palavrasıyla daha ne kadar çöpleneceğiz bilmiyorum. Olay %80’le %20 arasında geçiyor. Cumhuriyetin kuruluşundan beri ilelebet ‘öteki’ ilan edilmişlerin ötekiliğinin tam tescili hususunda bugüne dek görülmemiş büyük bir bütünlük var.

Tayyip Erdoğan “her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım” dediği zaman, eyalet sisteminden söz ettiği zaman ‘hakikaten’ ötekileştirdiğini fark etti ve güzel milletini ötekileştirmekten vazgeçti.

Tayyip Erdoğan’la ilgili en mühim nokta, bir diktatör olması değil, kendine has ideolojisi olmayan bir diktatör portresi çizmesi.

Tayyip Erdoğan çıraklık döneminden ustalık dönemine kadar kasabadan kasabaya dolaşan bir tatilci havasında memleketimdeki küçük büyük bir çok ideolojiyi ziyaret etti, orada misafir edildi, o ideolojinin ekmeğini yedi suyunu içti, onların şarkılarını söyledi, sonunda her Türk’ün altına toplandığı büyük çınar ağacını keşfetti ve onun gölgesine yerleşti.

Erdoğan’ı Hitler’le karşılaştırırken dikkatli olmak gerek. Hitler Yahudi meselesini eline aldı, köpürttükçe köpürttü, büyüttükçe büyüttü ve oradan, Ari ırka, kafatası antropolojisine kadar altında kendi imzası bulunan bir ideoloji yarattı. Hitler benzersiz bir ideologdu.

Erdoğan buna ihtiyaç duymadı. Ortada zaten paramparça edilmiş bir milli zihin ve hafıza var. Bunun parçalarını toplayıp işine geldiği gibi bir araya getirecek kadar meşakkatli ol, her birinin kekeleyerek söylediğini üstüne basa basa, bağıra bağıra söyle, senden karizmatiği yok, memleket de senin, dükkan da senin. Erdoğan’ın formülü bu.

Türk’e bambaşka bir millet, farklı bir kültür, farklı bir ülke olduğunu söylemek yetmez. Onun başlı başına bir medeniyet, hatta alternatif bir medeniyet olduğunu söylersen Türk’ün ruhu huzur bulur.

Bu kibir, Türk’ün gönlünde hiç umulmadık zamanlarda, yerlerde, kişilerde ve ideolojilerde karşılık bulur.

Ulusalcıların inanılmaz icadı, sonsuz enerji kaynağı ’erke dönergeci’ zırvası da, ‘islam dünyası liderliği’ teranesi de, bu ‘bedavaya medeniyet’ ihtirasının ürünüdür.

Peki Türk’ün medeniyete katkısı nedir? Bunu uzun süre Batılı tarihçiler de düşünmüş, bir şey bulamamışlar, ta ki Osmanlı arşivleri açılana dek, gördükleri karşısında şaşkınlıktan tarihçilerin dili tutulmuş, evet Türkler dünyada ilk merkezi devleti zamanından çok önce keşfeden, bu devleti kuran, inanılmaz bir titizlikle kayıtlarını tutan millet. Bunu ben söylemiyorum, itibar edilen bir tarihçi, Fernand Braudel söylüyor.

Tayyip Erdoğan da uzun süre dolandıktan sonra bu büyük ve tek Türk buluşunun, merkezi devletin dibine postu serdi.

Merkezi devletin bekçisi asker, peki sahibi kim?

Bunun ‘yeni bir cevabı’ Ülkücü geleneğin içinden gelen ve bu geleneğin 40 yıllık siyasi yolculuğunu takip etmiş Mümtaz’er Türköne’den geliyor.