ERDOĞAN: TEORİYLE PRATİK ARASINDA UÇURUM VAR  İSTANBUL (A.A)

-ERDOĞAN: TEORİYLE PRATİK ARASINDA UÇURUM VAR  İSTANBUL (A.A) - 05.09.2010 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İslam ülkelerinin genelinin gerçekten de yoksulluğun had safhada olduğu, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü, hoşgörüsüzlüğün arttığı, savaşların, çatışmaların, terörün artık alın yazısına, yaftaya dönüştüğü bir çağı yaşadığını belirterek, ''Hiç kuşkusuz bu manzara bizi var eden öğretilerin eseri değil. Tam tersine bu manzara, bir uzaklaşmanın, teoriyle pratik arasında oluşan uçurumun eseridir'' dedi. Başbakan Erdoğan'ın himayelerinde İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) tarafından düzenlenen Kur'an-ı Kerim'in indirilmeye başlanmasının 1400. yılı uluslararası kutlama programı Grand Cevahir Oteli'nde başladı. Programın açılışında konuşan Erdoğan ''10, 11, 12, 13 ve 14. yüzyıllarda altın çağını yaşayan İslam coğrafyası, 20 ve 21. yüzyılda neden bu etkinliğini devam ettirmiyor diye düşündüm. Tıptan astronomiye, cebirden geometriye, fizikten coğrafyaya kadar hemen her bilim dalında insanlığın önünü açan, çağının ötesinde fikirler ve buluşlar ortaya koyan İslam dünyası, bugün neden tarihe, geleceğe yön verecek fikir ve buluşların altına imza atamıyor diye düşündüm. Elbette her günün bir gecesi, her gecenin bir gündüzü vardır. Çok iyi biliyorum ki medeniyetler, ülkeler, milletler için de geceler ve gündüzler vardır'' diye konuştu. Yaptığı gezilerde, özellikle batılı ülkelerde ''İslam'' imajının, ''Müslüman'' imajının ve algısının hakkaniyetten son derece uzak, tamamen yanlış yansıtıldığını, yansıtılmak istendiğini müşahede ettiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Şu anda, özellikle batıda ciddi bir İslamofobia var. İslam'ı karalamak, İslam ile terörizmi, terörizmle Müslümanları özdeş hale getirmek gibi bir girişimin bir gayretin olduğunu görüyoruz. Bunu şiddetle kınıyoruz, şiddetle reddediyorum. Biz, Türkiye olarak hemen her platformda, her kürsüde özellikle vurguluyoruz. İslamofobia bir insanlık suçudur diyoruz. Bütün dünyanın bunu böyle kabul etmesi yönündeki ısrarlı vurgularımızı sürdürüyoruz. Dünyanın dört bir yanında İslam'ın bir barış dini olduğunu, bir hayat dini olduğunu, Allah'ın barış olan bir dini terörle bir araya getiremeyeceklerini her zeminde her yerde söylüyoruz. Kayıtlara da bunu giriyoruz. Her şeyden evvel bütün insanların yaşama hakkına sahip çıktığını söylüyoruz. İslam peygamberinin yine Kur'an'ın ruhuna, mesajına uygun olarak, 'Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir, bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir' dediğini hatırlatıyoruz. Aynı şekilde, İslam'ın hoşgörü dini olduğunu, herkese, dinlerini yaşama özgürlüğü sunduğunu ifade ediyoruz. Elbette, Kur'an'ın, özellikle Batı dünyasında ve toplumlarında farklı şekillerde algılanmasında art niyetin, kastın ve propagandanın büyük etkisi var. Bunun arkasında kimlerin olduğunu da çok iyi biliyoruz. Fakat, art niyetlerin, kara kirli propagandaların olması bir mazeret olarak kabul edilebilir mi? Gerçekten de ortada hakikati en güzel şekilde ortaya koyan kutsal bir kitap varken, o kitap 1400 yıl boyunca muhafaza edilmiş iken, nasıl olur da Kur'an'ın mesajını bizler dünyaya anlatmakta, kendimizi ifade etmekte zorlanabiliyoruz? Eğer, Kur'an'ın mesajı, aradan geçen 1400 yılda hala tam olarak anlaşılamıyor, anlatılamıyorsa, burada biz Müslümanların ciddi bir öz eleştiri yapmalarında fayda görüyorum. Suçluyu bu kara ve kirli propagandaları yapanlarda aramayalım. Suçlu biziz. Demek ki biz kendimizi anlatmadık, anlatamıyoruz ve bunun gayreti içinde değiliz. Mevcut ön yargıları gidermek için ne yaptık, neler yapıyoruz diye oturup düşünmeliyiz. Bunun mücadelesini vermeliyiz. Özellikle alimlerimize, bilim adamlarımıza, din adamlarımıza bu konuda büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.''