Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan'daki temaslarının ardından yurda dönerken uçakta Suriye'nin kuzeyinde başlatılan 'Barış Pınarı Harekâtı'nı değerlendirdi. "Harekat başarıyla yürüyor, YPG hızla mevzi kaybediyor. Hedefimiz teröristlerin 32 kilometrelik alanın dışına çıkması. Hedefimiz belli bir yaptırım konusunda endişemiz yok" diyen Erdoğan "Trump ateşkes ilan edin dedi, asla ateşkes ilan etmeyiz" ifadesini kullandı.
"Menbiç'e rejimin girmesi benim için çok çok olumsuz değil" diyen Erdoğan, "Sonunda bunların kendi topraklarıdır. Ama burada terör örgütlerinin kalmaması benim için önemli. Yani bizim onlara söylediğimiz "Burada YPG/PYD kalacak mı kalmayacak mı?" Sayın Putin'e de ben bunu söyledim. Eğer terör örgütlerinden Menbiç'i temizliyorsanız, buyrun buranın bütün lojistiğini siz sağlayın veya rejim sağlasın. Ama yok bunu böyle yapmayacaksınız, oradaki aşiretler bize 'gelin bizi kurtarın' diyor. Çünkü Menbiç'in tamamına yakını yüzde 85-90'ı Arapların. Kürtlerin değil" açıklamasında bulundu.
Erdoğan'ın açıklamaları şu şekilde:
"Barış Pınarı Harekatının bugün 7'nci günündeyiz. Harekat planlandığı gibi başarıyla yürüyor. Dördüncü günde Rasulayn, beşinci günde Tel Abyad'ı teröristlerden arındırarak buraları güven altına aldık. Bugün itibarıyla yaklaşık 32 kilometrelik derinliğe ulaştık. M4 Karayolu'nu kontrol altına aldık. Bu süreçte sivillerin zarar görmemesi için azami gayret gösterdik, gösteriyoruz. Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de elinden gelen her türlü gayreti gerçekten gösteriyor.
"Karşı taraf acımasız. Yaklaşık 700 havan topu, roketi bizim tarafımıza atmaları suretiyle birçok sivil hayatını kaybetti. Bunun içinde Suriyeli 9 aylık Muhammet yavrumuz da var. Bunun yanında da 18 sivil ve 3 askerimiz de şehit oldu. Bunlardan bir tanesi bu sabah Menbiç'te şehit oldu. Rejimin oraya top atışlarıyla olan bir netice. Buna karşı bizim yoğun atışlarımız oldu. Bunun karşılığında da bunun bedelini rejime çok ağır bir şekilde ödettik.
"Biz tabi siviller noktasında çok hassasız. Bunu Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarında da gösterdik. Oysa Rakka ve Deyrizor'da 4 bin, Musul'da 9 ile 11 bin sivil hayatını kaybetti. Bunları maalesef Batılı ülkeler hep göz ardı etti. Bunları hiçbir zaman konuşmadılar. Şimdi bizi baskı altına almaya çalışıyorlar. Biz harekatımızı tamamıyla karşımızdaki terör örgütlerine karşı yaptık ve yapıyoruz.
"Barış Pınarı Harekatının amacı belli; sınırlarımızı her türlü terör unsurundan temizlemek ve mültecilerin güvenli bir şekilde evlerine dönmelerini sağlamaktır. O da kendi tercihlerine dayalı olarak. Harekat hedeflerine ulaşana kadar devam edecektir."
Erdoğan ile gazeteciler arasında soru-cevaplar şu şekilde:
Evet. Şimdi de Trump'a bir teklifimiz oldu. Biz dedik ki bir heyet gönderin. Çünkü "Ateşkes ilan edin" diyorlar. Bizler asla ateşkes ilan edemeyiz. "Sizin teklifiniz vardı 20 mil, öbür tarafında Irak sınırına kadar. Biz şu anda bu 20 mil teklifinizi, Irak sınırından da 444 kilometre batıya olan bu bölgeyi tamamıyla boşaltmanın gayreti içerisindeyiz. Kimden? Terör örgütünden. Bunu boşaltana kadar bizim ateşkes ilan etmemiz mümkün değil. Çünkü biz burayı güvenli bölge olarak ilan ediyoruz. Burayı güvenli bölge haline getirdiğimiz zaman ülkemizdeki bunca o toprakların sahiplerinden arzu edenlere kendi topraklarına gidebilme imkanını da sağlamış olacağız. Ve onların lojistik desteğini, korumasını da biz temin edeceğiz. "Bu da sizinle daha önce yaptığımız görüşmedir" dedim. Çünkü bunların hepsi bizim bilgisayar kayıtlarımızda da var. Sayın Trump benim bu teklifim üzerine, önce Mike Pence ve Ulusal Güvenlik Danışmanı O'Brien'ı Türkiye'ye gönderiyordu. Fakat daha sonra galiba Pence'i gönderme kararını aldılar. Bu akşam Ulusal Güvenlik Danışmanıyla da İbrahim Bey bir görüşme yapacaklar. Ve büyük ihtimalle yarın bu heyet Ankara'da olacak ve görüşmeleri gerçekleştirilecekler.
PYD/YPG hızla mevzi kaybediyor. "Harekatı durdurun" diye bize baskı yapıyorlar. Yaptırımlar açıklıyorlar. Bizim hedefimiz belli. Bizim herhangi bir yaptırım konusunda endişemiz yok. Biliyorsunuz bu yaptırımların içerisinde şahsım da dahil olmak üzere üç tane bakan arkadaşım ve bize vize koymak suretiyle bizi Amerika'ya sokmama gibi şeyler var. Ticari bazı yaptırımlar var. Yani bunlar herhalde insan tanımıyorlar. Böyle bir sıkıntıyı yaşıyoruz. Ben Sayın Trump'a da bunları ayrıca söyledim. Bir taraftan da bizi ayın 13'ünde ABD'ye davet ediyorlar.
DEAŞ'lı teröristlerle ilgili bir soruya yanıt veren Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: Bu DEAŞ'lıların olduğu cezaevleri sadece Rakka'da değil. Kuzey tarafta da var. Bunları alırız. Kaldıkları cezaevlerine cezaevi demek zor. Yabancı savaşçıları kendi ülkelerine göndeririz. Tutuşacaklar. Fransa diyecek "göndermeyin", Almanya diyecek "göndermeyin". Ondan sonra cezaevlerinde kuracağımız mahkemelerde bunları yargılamaya geçeceğiz. Bu sınırdakilerin dışındakileri ABD düşünsün.
Erdoğan: Ona girmedik. Başka konular vardı. Bizim hedefimiz belli. Teröristlerin 32 kilometrelik alanın dışına çıkması ve bu hattın Fırat Nehri'nden Irak sınırına kadar tarafımızdan güven altına alınmasıdır.
Menbiç ve Kobane konusunda da Ruslarla ve Amerikalılarla görüşmelerimiz devam ediyor. Bu arada Putin ile yapacağım görüşmeden sonra belki günü birlik ikili bir görüşmeyi bu ara yapma durumum olabilir. Menbiç biliyorsunuz Amerikalıların daha önce bize "90 gün içerisinde tamamen boşaltıp teslim edeceğiz" dedikleri yerdi. Şu anda ise rejimin Menbiç'e çok ciddi bir baskısı var. Ama terör örgütü içeride. Onları boşaltarak değil. Boşaltıp da oraya girmiş olsa bizim de diyecek lafımız yok, 'burayı gerçek sahiplerine teslim ettiler' diyebiliriz. Ama böyle bir şey yok. Yine YPG orada. O zaman ne farkı var bu işin. Sadece etiket değişiyor.
Dün sayın Trump'a ifade ettiğim gibi bizim Kobane veyahut başka bir yere saldırmak, Kürtleri ve sivilleri hedef almak gibi bir hedefimiz yok. Buraları güven altına almayı hedefliyoruz. Çalışmalarımızı da bu çerçevede yürütüyoruz. Tabi burada da bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. ABD hem buralardan çekiliyor hem de bize "buralara girmeyin" diyor.
Tabi bizim harekatımız inanıyorum ki Suriye'de siyasi çözüm sürecine de çok ciddi katkılar verecektir. Temennim odur ki yarın yapılacak olan görüşmeler bizler için hayra alamet olur.
Şu an itibariyle 611 etkisiz hale getirilen terörist var. Bunların 556'sı ölü, 26'sı yaralı, 29 teslim alınan var. Bu arada bizim de kayıplarımız olarak 20 sivil, 4 asker şehidimiz var. 159 sivil yaralımız, 47 asker yaralımız var. Bunun yanında Suriye Milli Ordusu'nda 32 şehit var, 123 yaralı var. Son olarak 820 roket ve havan atışı yapılmış ve alan olarak yaptığımız temizlik de 970 kilometrekareyi bulmuş vaziyette.
Menbiç'e rejimin girmesi benim için çok çok olumsuz değil. Niye? Sonunda bunların kendi topraklarıdır. Ama burada terör örgütlerinin kalmaması benim için önemli. Yani bizim onlara söylediğimiz "Burada YPG/PYD kalacak mı kalmayacak mı?" Sayın Putin'e de ben bunu söyledim. Eğer terör örgütlerinden Menbiç'i temizliyorsanız, buyrun buranın bütün lojistiğini siz sağlayın veya rejim sağlasın. Ama yok bunu böyle yapmayacaksınız, oradaki aşiretler bize 'gelin bizi kurtarın' diyor. Çünkü Menbiç'in tamamına yakını yüzde 85-90'ı Arapların. Kürtlerin değil. Fakat şu ana kadar böyle bir şeyin cevabını ne Sayın Putin'den aldık ne de rejimden bize böyle bir şey ulaştı. Kobane'ye gelince, biliyorsunuz daha çok Kürtlerin bulunduğu bir yerdi. Sayın Obama döneminde bir gece beni aradı ve 'Bize yardım edin, Kobane'yi bizim almamız gerekiyor. Oradaki insanları bu teröristler öldürüyor' dedi. 'Siz ne yapacaksınız' dedim. Dedi ki 'Biz şu an oraya silah, mühimmat desteği vereceğiz' dedi. 'Kime vereceksiniz?' diye sordum. 'Orada yaşayanlara' dedi. 'Orada yaşayanlar bu silahı, mühimmatı kullanabilecek konumda mı?' diye sorduğumda ise 'Onu bilemem' dedi. Ve maalesef o gece bize dürüst davranmadı. Sabaha doğru uçakla oraya silah, mühimmat, araç, gereç her şey indirdiler. Daha sonra biliyorsunuz biz bunu video kayıtlarıyla zaten bütün dünyaya da tanıttık. Peki ne oldu? Oradaki mücadelenin sonucunda 300 bin civarında orada yaşayan Kürtler bizim topraklarımıza geldi. Şu an 300 bin Kürt, Kobaneli bizim topraklarımızda yaşıyor. Fakat tabi Batı bunu asla konuşmuyor. Güya biz Kürtleri asıyoruz, kesiyoruz, öldürüyoruz. Öyle bir şey yok. Dolayısıyla Kobane ile ilgili sayın Trump'ın akşamki ifadesi 'orayı vurmayın'. Biz dedik orada sadece şöyle bir çevreleme harekatı yapmış durumdayız. Kobane'nin içiyle şu anda ciddi manada ilgilenmiyoruz. "Ancak farklı bir gelişme olursa tabi ki buna müdahale edilebilir" dedik.
Erdoğan: Tabi. Çünkü geçmiş itibarıyla stratejik bir önemi var. Oradan vurdular bizi.
Erdoğan: Türkiye artık kendine yeten bir ülke. Tarihimiz itibarıyla baktığımız zaman Çanakkale'de bir tas çorbaya talim etmiş bir ülkeyiz. Şimdi birileri yok şöyle yok böyle diyor. Göreve geldiğimizde savunma sanayisinde yüzde 20 kendimize yeten bir durumumuz vardı ama şu anda yüzde 70 oranında savunma sanayiyle ilgili bütün ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılıyoruz. Gerek yurtiçi gerekse yurtdışı terörle mücadelede silah, mühimmatı biz kendimiz üretiyoruz. Bunlarla biz bu işin mücadelesini veriyoruz. Ne dedi? "Parriot vermiyorum." Verme. Ne oldu? Biz de S-400'ü aldık. Bu seferde başladı "S-400'ü alamazsın." Aldık. Teslimatı da yapıldı. Ve şimdi son paketi Aralık'ta geliyor. Belki de Kasım'da gelecek. Şimdi artık çaresizlik yok. Dünyada yok yok. İstediğin bir şeyi istediğin yerden bulursun.
Alman Dışişleri Bakanı çıkmış, haddini bilmez bir adam, 'Türkiye'ye silah satmayacağız' diyor. Aman yandık! Ben kaybetmem siz kaybedersiniz. Sen siyaseti de bilmiyorsun, siyaset acemisisin. Siyaseti bilsen böyle konuşmazsın. Sen satmadın da ne olacak yani, biz bittik mi? Fransa çıktı -aramızda anlaşmalarımız var- diyor ki 'Türkiye'ye biz silah satmayacağız.' Macron ile konuştum, 'böyle bir açıklama yapıyorsun, bu neyin nesi' dedim. Anlamak mümkün değil Avrupa Birliği'ne bakıyorsun aynı şeyleri söylüyor. Avrupa Birliği'nin kendi içinde de bir insicam yok. Çünkü tamamen duygusal konuşmalar. Biz bize yeteriz. O vermiyorsa bir başka yerden alırız. "F-35 vermiyorum" dedi. Düşünün 1 milyar 400 milyon dolar ben ödeme yapmışım ve F-35'in önemli parçalarını da ofset kapsamında Biz Türkiye'de üretiyoruz ve onlara veriyoruz. Biz bir yerde müşterisi değiliz aynı zamanda da bu işin ortağıyız. Adamlar kalkıp bize meydan okuyorlar. Şimdi bu ne yaptı? Aynı zamanda 7-8 milyon dolar her F-35 uçağının maliyetini de artırdı. Peki sen bunu biz vermedin, biz ne yapacağız, çaresiz miyiz? Alternatiflerimiz hazır. Hemen alabileceğimiz yerler var ve teklifler de gelmeye başladı.
Erdoğan: Onun tam aksine onlara olumsuz etkisi olur. Bize yok. Çünkü bu yüzde 25-50 meselesinden dolayı dünyanın değişik yerlerinde aslında olumsuz etkilenenler var, tam aksi olanlar var. Şu anda bizim bu sektörün içinde olan bir firmamız bu süreç içerisinde çok kazandı, "kazanıyorum" dedi. Bu tür oranların hepsi piyasaları farklı şekilde etkileyebiliyor.
Erdoğan: Onlar şöyle bir şeyde direniyorlar. Önce ateşkesi ilan edelim ondan sonra diğer konuları görüşelim. Ben Sayın Trump'a dedim ki önce ateşkesi ilan edip daha sonra diğer konuları görüşelim olmaz. Bir defa müzakere adabına da terstir. Önce anlaşacağız, ondan sonra ateşkesi konuşacağız. Onun için heyeti gönderip heyette bulunan arkadaşlarımız müzakere etsinler dedim. Tabi muhatabı muhatabı ile görüşecek. Kim geliyor ulusal güvenlik, muhatabı kim İbrahim Kalın. Ona göre heyete Milli Savunma Bakanımız da katılacaklar. Kimler geliyorsa karşılarında da arkadaşlarımızı bulacaklar.
Erdoğan: Hayır. Onlar hala direniyorlar. İbrahim bey ile yaptıkları görüşmelerde hala direniyorlar. Pompeo ile Mevlüt Bey'in bir görüşmesi oldu. Hala o ateşkes konusuna direniyor. Mevlüt Bey'de kendisine dedi ki heyet gelsin önce mutabakat sağlansın mutabakat sağlandıktan sonra o konu görüşülür. O konu nasıl görüşülür o ayrı mesele. Az önce kilometreleri verdim. Irak sınırına kadar 44 kilometre az olur çok olur. Bu bölgeyi teröristlerden temizleme bizim hedefimizdir. Burası bizim güvenli bölge ilan ettiğimiz alan. Bu güvenli bölgede kendisinin bize verdiği söz bu. 20 mili ben konuşmadım Sayın Trump söyledi. Ben Obama döneminde güvenli bölge dedim, Trump döneminde güvenli bölge dedim. Sayın Trump da daha sonra güvenli bölgeyi telaffuz etmeye başladı. Şimdi madem bunları konuştuk neden bunlardan sapıyoruz. Dünyada terörizme karşıyız diyoruz. Mesele PYD-YPG ile arabuluculuktan bahsettiği zaman ben dün akşam kendisine onu da söyledim. "Siz DEAŞ ile masaya oturur musunuz?" dedim. "Gerektiğinde onlarla da masaya oturuyorum" dedi.
Erdoğan: Bunu kabul edilebilir bulmak mümkün değil. Biz bu listenin tamamını da görmek istedik. Bunları bir söyleyin sebebi nedir? Siz bu ülkenin başkanına, bakanlarına vize getirmekten bahsediyorsunuz. Neye dayanarak böyle bir şey dile getiriyorsunuz. Mal varlıklarına el konulacakmış. Amerika'da mal varlığı varsa… Yaptırımlar tekrar gözden geçirilecekmiş. Bunları neye göre söylüyorsunuz? Benim arkadaşlarımın hiçbirinin ABD'de herhangi bir malı yok. Benim de sadece şahsım değil aile efradına varıncaya kadar hiçbirinin... Böyle bir şeyi kabullenmek, yutmak mümkün mü? Yani biz Türkiye olarak bir kabile, çadır devleti değiliz. Sen Türkiye'ye nasıl böyle bakarsın. Bir taraftan "NATO'da ortağımsın" diyeceksin. "Seninle yıllar yılı biz ortak mücadele verdik" diyeceksin. Şu anda NATO üyesi ülkeler içerisinde ilk 3-4 içerisindeyiz biz. Ödemeleri tam manasıyla yapan ülke olarak. Ödemelerini yapmayan ülkelere de Sayın Trump'ın her zaman çok ağır serzenişleri vardır. Türkiye böyle bir ülkeyken Türkiye'ye karşı farklı değerlendirmeler, yaklaşımlar kabul edilebilir değil.
Bunun dışında da biz teröristlere karşı bu mücadeleyi sırtımızı Adana Mutabakatı'na dayayarak yapıyoruz. Adana Mutabakatı bu işin zaten esasını oluşturuyor. İkinci bir madde bütün NATO üyesi ülkelerin şu anda bizim yanımızda yer alması gerekir. Bu yükümlülüktür. Bu beşinci maddenin yükümlülüğünü de NATO üyesi ülkeler şu anda maalesef yerine getirmiyorlar. Kim bunlar? Başta AB üyesi ülkeler. Bunlar AB'de bile bu kararları alırken neye göre alıyorlar bunu da düşünmek lazım. AB'de kalalım mı kalmayalım mı? Yani haklılığım çıkıyor mu?
Bir başka iş, 'kapıları açarız' dedim rahatsız oldular. Bu işin de ne kadar ciddiye doğru gittiği şimdi ortaya çıkıyor. Böyle giderse zaten işin varacağı yer orası. Siz mi Türkiye'ye böyle bir şey yapıyorsunuz? Sizin planınız neyse bizim de planımız var. Kapıları açıyoruz. 3 milyon 650 bin şu anda bizdeki mülteci. "Haydi AB sizi çok seviyor. Sizler AB'ye gidin" dememiz lazım.
Erdoğan: Sayın Trump'ın şu ana kadar yaptığı twitter açıklamalarına baktığımızda artık bu tweetleri takip edemez konuma geldik. İzleyemiyoruz. Dün akşamki konuşmayla çok daha farklı bir durum var. Çünkü ısrarla arabuluculuk, ısrarla ateşkes... Artık dayanamadım, "gönder bir heyet, biz bu heyetle bunları konuşalım. Ama asla biz bir terör örgütüyle masaya oturmayız. Ateşkesi biz bir terör örgütüyle konuşmayız" dedim.
Erdoğan: Ben tabi şu anda sadece 3 tane siyasi partinin bu konudaki desteklerini biliyorum. CHP, MHP, İYİ Parti ve bunların bu destekleri sebebiyle bu ortak açıklamamızla ülkemizin milli ve yerli duruşuna bir destek olması için kendilerine de teşekkür etmiştim. Milli Savunma Bakanıma da 'bu 3 partinin genel başkanlarını ziyaret etmek suretiyle bilgilendir' demiştim. Sayın Akar kendilerini tek tek ziyaret etti ve en ince teferruatına kadar bilgilendirdi.
Bunun dışında ne gibi açıklamalar var, kim ne söylüyor bunu bilemem. Terör örgütünün desteklemiş olduğu malum partiden olumsuz açıklamalar gelebilir. Onu da ben zaten kale almıyorum, alamam. Niye? O zaten bir terör örgütünün yansımasıdır. Ondan farklı bir şey beklemeyelim. Onu dışardan destekleyen bazı STK'lar da olabilir. Onları da kale almaya gerek yok. Bizim için aslolan milli ve yerli duruşu olanların tavrıdır. Onlar da şu ana kadar her yerde yanımızda oldular ve bu konuda da duruşlarında bir farklılık görmüyorum.
Erdoğan: Bir defa komplikasyon olmasını kabul etmemiz mümkün değil. Bu işin başında şahsım var zaten. Bu noktada başta Silahlı Kuvvetlerimiz ve Emniyet Teşkilatımız olmak üzere tüm danışmanlarımla, ilgili bakanlıklarımla birlikte bütün bu terör saldırılarına karşı içte ve dışta bunların değerlendirmelerini yaptık ve bu değerlendirmelerden sonra da bu adımı attık. En geniş manada bu konuların değerlendirmesini, istişaresini yapmış vaziyetteyiz.
Erdoğan: Sahadaki bazı aktörlerin boyutları önemli.
Erdoğan: Şu an ülkemizin dışındakilerinin hepsini bilgilendirdik. Trump'da dahil, Avrupa Birliği, NATO dahil hepsini bilgilendirdik. Bilgilendirdiğimizde şu andaki gibi durum söz konusu değildi. Neden? Büyük ihtimalle onlar kısa sürede bizim böyle bir netice alacağımızı ümit etmiyorlar veya beklemiyorlardı.
Erdoğan: Belki de… Ama bu kadar kısa sürede biz neticeyi alınca bunlar şok oldular. Şimdi onları kurtarmaya çalışıyorlar. Şu an itibariyle 970 kilometrekarelik bir alan temizlenmiş vaziyette. Tabi köylerin sayısına baktığımız zaman çok ciddi manada köyler boşaltılmış vaziyette. Buralara köylerin gerçek sahipleri gelip yerleşiyor. Rejim noktasında da şu an rejimin bu terör örgütleriyle sağlıklı bir şekilde iletişime girebileceğine ben ihtimal veremiyorum. Görüşüyorlar diyorlar. Belki rejim, mahfillerin baskısı altında kalarak bu tür görüşmeler yapıyor olabilir. Bir defa ABD rejimin talebi ile orada değil. Koalisyon güçleri rejimin talebiyle orada değil. Rejimin talebiyle Rusya orada. Biz de rejimin talebiyle orada değiliz. Biz Adana Mutabakatıyla oradayız. Çünkü Adana Mutabakatı aslında rejimin de zamanında bizlerle yapmış olduğu mutabakat. Biz onun üzerinden kendimizi güçlü hissediyoruz. Bir de bizim kendimizi güçlü hissettiğimiz yer neresidir? Suriye'nin kendi halkıdır. Halk bizi istiyor. Aramızda bir de bu var. Onlar için böyle bir şey yok. ABD'yi terör örgütü istiyor. Koalisyon güçlerini terör örgütü istiyor. Niye çünkü onların ellerinde ABD'nin silahları var. Mesela Lafarge'ın bu bölgede devasa fabrikası var, mikserleri var. Bütün o tüneller, o bakslar oradan verilen çimento ile döküldü. Tüm o hendekler açıldı ve o bakslar oralara yerleştirildi. Tüneller böyle hazırlandı. Şu anda yüzlerce kilometre tüneller var. Bu mücadele böyle veriliyor.
Erdoğan: Şu anda demedim. Şu anda heyet gelsin. Arkadaşlar, heyetle görüşmeleri yaparken onlara onu söyleyeceğim.
Erdoğan: Macron da "KKTC Cumhurbaşkanının harekat ile açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye sordu. Ben de sordum "Ne zamandan beri KKTC'yi tanıyorsunuz?"
Erdoğan: Şu anda konu masa üstünde. Hatta AB üyesi ülkelerin bazıları keşke kapıları açsanız dediler.
Erdoğan: Bunlar zaten bizi hep şaşırtıyorlar. Ne dedikleri belli değil. Akşam başka sabah başka. Akıl hocaları kimdir anlamadım. Aralarında değerlendirmeleri doğru dürüst yapmıyorlar. Şu anda biz AB'de yeni heyet henüz iş başı yapmış değil. Önümüzdeki ay itibarıyla devir teslimleri olacak. Tabi işbaşı yaptığı zaman nasıl çalışacak bilmek lazım. Liderler tarafından bakıldığı zaman şu anda Merkel; durumu koalisyon, ondan dolayı topu oraya atıyor. Koalisyon ortağı dışişleri bakanı parlamentoda bir açıklama yapıyor. Söyleyince ne yapıyor? Ama dananın kuyruğu da ikisinin elinde. AB güçlü olması ülkesi olması hasebiyle. Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson ile görüşmemiz oldu. Ne de olsa Çankırılı. Trump'a da dün "Zaman zaman medyaya çok kızıyorsun. Şu anda onların tesiri, baskısı altındasınız. Buna aldırmayın siz güçlü lidersiniz. Güçlü liderlere bu yakışmaz" dedim.
Erdoğan: Görmedim. O işin altında yatanı tahmin edebiliyorum. Ruhani ile görüşeceğim. Çünkü dünyada herkes İran'ı tek başına bıraktığı zaman yanındaydım. ABD yine karşısındaydı. Obama bana o zaman "Sizden bir ricam olacak. Bu işe onay ver" dedi. Biz geçici üyeydik. Kusura bakmayın biz tükürdüğümüzü yalamayız. Biz sizin belirlediğiniz esaslar dairesinde bu adımı attık. Biz bu adımı bu şekilde attık. O zaman da "Lübnan'ı uyarsanız, o zaman o çekimser kalsa…" Lübnan çekimser kalsa ne olur kalmazsa ne olur. Zaten daimi üyeler olarak karar verdiniz mi iş bitiriyor. Bunları komple bir karar çıkarma alışkanlıkları olduğu için. Şimdi bunu Ruhani'ye hatırlatacağım.
Erdoğan: Bu akşam görüşeceğim. Bunlar işi yanlış yorumluyorlar. Batı nasıl verdiğimiz mücadeleyi Kürtlere karşı yapıyormuş gibi veriyorsa, demek ki o medya bu işin aynısını uyguluyor. Halbuki hiç alakası yok. Bu örgütün içinde Fransalı, Hollandalısı var. Bunlar Kürt mü?
Erdoğan: Bu DEAŞ'lıların olduğu cezaevleri sadece Rakka'da değil. Kuzey tarafta da var. Bunları alırız. Kaldıkları cezaevlerine cezaevi demek zor. Yabancı savaşçıları kendi ülkelerine göndeririz. Tutuşacaklar. Fransa diyecek "göndermeyin", Almanya diyecek "göndermeyin". Ondan sonra cezaevlerinde kuracağımız mahkemelerde bunları yargılamaya geçeceğiz. Bu sınırdakilerin dışındakileri ABD düşünsün.