Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump ile Japonya'daki G-20 Zirvesi kapsamında yaptığı görüşmeye ilişkin değerlendirmede bulundu. S-400 gerilimine ilişkin "Herhangi bir sıkıntı yaşamadan bu süreci atlatacağız" diyen Erdoğan, Trump'ın da hem S-400 hem de F-35 konularında Türkiye'ye destek verdiğini söyledi. ABD’nin Türkiye’ye yaptırım uygulayıp uygulamayacağı konusunda “Yaptırım diye hiçbir şey duymadık şu ana kadar” ifadesini kullanan Erdoğan, S-400 teslimatının 10 gün içinde gerçekleşeceğini açıkladı.
Erdoğan F-35'ler konusunda da "Trump 1 milyar 400 milyon dolar para vermişler. Sen malını vermiyorsun. Böyle anılmak da iyi bir şey değil" dedi. Şimdi bu parayı verdik ama malımızı bize vermiyorlar; ne böyle bir tüccar olur ne de böyle bir müşteri. Bunu da çok açık ve net söylemek bir insanın dürüstlüğüne işaret eder" açıklamasında bulundu. Erdoğan, "Teknolojik olarak bir S-400 üç Patriot’a bedel. Buna rağmen biz şartları görelim. Eğer şartlar S-400 ile eşit bile olsa biz Patriot alırız" dedi.
Cemal Kaşıkçı cinayetinin gündemden düşürülmeye çalışıldığını kaydeden Erdoğan, "Dünyada egemen güçlerin bir kısmı onu da gündemden düşürmeye çalışıyor. Birileri çok ciddi paralar dağıtıyor" dedi.
Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Kıbrıs konusundaki açıklamalarına tepki gösterdiği söyledi. Erdoğan, "İkili görüşmede kendisine bizzat söyledim; 'Bak' dedim, 'Kıbrıs meselesinde sen bir defa konuşamazsın. Senin Kıbrıs’la yakından uzaktan alakan yok' sözlerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 28-29 Haziran 2019 tarihlerinde Japonya’nın Osaka kentinde gerçekleşen G-20 Devlet Başkanları zirvesinden sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Sözlerine zirvenin bu yıl dört ana başlığı olduğunu belirterek başlayan Erdoğan "Bu başlıklar iklim değişikliği, ticaret, mülteciler ve göç ile terörle mücadeleydi. Biz de bu temel konularla alakalı pozisyonlarımızı ortaya koyduk ve görüşlerimizin sonuç bildirgesine yansımasını sağladık" dedi.
Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli’nin haberine göre, Erdoğan’ın açıklamaları ve gazetecilerin yönelttikleri sorular şöyle:
"Mülteciler ve göç konusunda Türkiye’nin taşıdığı yükü herkes biliyor. Dünya külfet paylaşımı konusunda adil davranmıyor, biz bunu bir kez daha vurguladık. Bu sorunun yerinde çözülmesi ve kökenine inilmesi için daha güçlü ve geniş bir perspektif ortaya konulmasının gereğini söyledik. 'Bu sorunun ötelenmesi veya görmezden gelinmesi daha büyük krizlere yol açacaktır' dedik.
Terörizmle mücadele konusunda tutarlı ve kararlı olunması önem arz ediyor. Zirvede özellikle internet üzerinden yapılan terör ve propaganda faaliyetlerine karşı ortak tutum takınılması konusunda mutabakat sağlanması memnuniyet vericidir.
Zirve oturumlarında ve ikili görüşmelerde bölgesel ve küresel konuları gündeme getirme imkanımız oldu. Tabi ki bunların en önemlisi Suriye’de siyasi çözüm... İdlib’de çatışmaların ve saldırıların durdurulması ve insani bir krizin önlenmesi... Türkiye-Suriye sınırında bir güvenli bölge oluşturulması ve Münbiç yol haritasının uygulanması... Bu konular üzerinde ısrarla durduk.
Yine bu zirvede Suriye’de PYD ve YPG’ye verilen desteğin sonlandırılması, anayasa kurulunun oluşturulması, DEAŞ’la mücadeleye kararlılıkla devam edilmesi, Kaşıkçı cinayetinin bütün yönleriyle açıklığa kavuşturulması, Mursi’nin ölümünün aydınlatılması, Doğu Akdeniz’deki haklarımız, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin geleceği ve Libya’daki gelişmeler üzerinde detaylı biçimde durma fırsatını bulduk.
Zirve çerçevesinde birçok ikili görüşmeler yaptık. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa, Almanya, Hindistan, İngiltere, İspanya, Endonezya liderlerinin yanı sıra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ve Dünya Bankası Başkanı ile görüşmeler gerçekleştirdik.
Sayın Trump ile görüşmemiz çok olumlu bir havada geçti. Kendileri S-400 ve F-35’ler konusunda bize destek veriyor. Yaptırımlara ilişkin olarak farklı opsiyonlara baktıklarını ve Türkiye’ye adil muamele yapılmadığını basının önünde açıkça ifade etti. Halkbank konusunun kısa sürede çözüleceğini ümit ediyoruz. Güvenli bölge, üzerinde ısrarla durduğum bir konu ve bu hususta da birlikte çalışmaya devam edeceğiz. İki ülke olarak daha önce planladığımız 75 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmaya çalışacağız. Sayın Trump, bu yıl içinde Türkiye’yi ziyaret edecek. Yaptığımız konuşmada bir noktaya vardık ve arkadaşlarımız süreci takip edecek. Bu ziyarette bir iş konseyi veya işadamları toplantısını da gerçekleştireceğiz.
Sayın Putin’le yaptığımız görüşmede ise ikili ilişkilerin yanı sıra Suriye ve İdlib konularını ele aldık. Son dönemde gözlem noktalarımıza yapılan bazı saldırılar oldu, bunların değerlendirmesini yaptık. Bu konudaki tedbirlerimiz ortada. Ayrıca Türkiye-Rusya-İran olarak bir üçlü zirve yapalım dedik ve arkadaşlarımızı görevlendirdik. Bu üçlü zirveyi yakın zaman içinde, Temmuz başı gibi gerçekleştireceğiz. Üçlü zirvenin ardından dörtlü İstanbul Zirvesi’ni yine toplamayı planlıyoruz. Bu dörtlü zirveyi de Türkiye-Rusya-Almanya-Fransa olarak yapacağız. Bunun da görüşmesi olumlu. Arkadaşlarımızın yapacağı çalışmayla bu adımı atacağız.
Sayın Macron ve Merkel ile görüşmelerde ikili ticaret ilişkilerimizin yanı sıra Suriye, İdlib, Libya ve terörle mücadele konularını ele aldık.
Hindistan Başbakanı Sayın Modi ile de güzel bir görüşmemiz oldu. Daha önce ticaret hacmimizi 10 milyar dolara çıkarmayı kararlaştırmıştık; bu hedefi neredeyse yakalamış bulunuyoruz. Bu görüşmemizde hedefimizi 20 milyar dolar olarak yeniledik. Bunun üzerinde duracağız. Hindistan’ın yazılımda ve siber güvenlikte önemli bir konumu var. İlaç sektöründe de güçlü bir ülke. Bu konularda müşterek bir çalışma içerisine girmeye Sayın Modi de çok olumlu baktı. Kendisi bu yıl içinde ülkemize bir ziyaret düşünüyor. Ardından da, muhtemelen 2020’nin ilk çeyreğinde, bizim Hindistan’a bir ziyaretimiz olacak."
Bu temaslarınızın en önemli gündem maddesi S-400 ve Trump’la görüşmenizdi. Trump "Obama yönetimi Patriot’ları Türkiye'ye satmadı. Erdoğan benim bakış açımla çok çetin biri. Bu gerilimde Erdoğan'ın suçu yok. Ben kendisi ile çok iyi anlaşıyorum" dedi ve Türkiye'ye adil davranmadıklarını söyledi. Nasıl izlenimlerle ayrıldınız? Bize ayrıntı verir misiniz?
Aslında gayet güzel özetlediniz. Söylediği zaten bu çerçevede ifade edilebilecek sözler…
Trump’ın dediği gibi çetin biri misiniz efendim?
Pazarlıkta çetin biriysem -ki severim- bu iyi bir şey. Trump bazı şeyleri ifade ederken zihin arkasında bir şeyler saklamıyor. Mesela bugün basına yaptığı açıklamada S-400 ile ilgili çok açık, net, dürüstçe ifadeler kullandı. Ben de dedim ki “Ben de sizi bu yönünüzle seviyorum.” Çünkü kendi arkadaşları, ekibi orada. Ekibin içerisinde bu işe karşı duranlar da belki var. Bu yönü hakikaten çok çok farklı. Bunları bu şekilde anlatması da takdire şayan. Obama'ya diyor ki "Bu süreci sen bu hale getirdin. Sen eğer Patriotları vermiş olsaydın bugün böyle bir durum olmayacaktı. Ama sen vermedin. Kongre dedin, şu dedin, bu dedin, işi buraya kadar sürükledin. Şu anda da adaletli davranmaya mecburuz."
F-35’ler konusunda bir noktaya geldi, bu çok daha önemli. "1 milyar 400 milyon dolar para vermişler. Sen malını vermiyorsun. Böyle anılmak da iyi bir şey değil" dedi. Şimdi bu parayı verdik ama malımızı bize vermiyorlar; ne böyle bir tüccar olur ne de böyle bir müşteri. Bunu da çok açık ve net söylemek bir insanın dürüstlüğüne işaret eder. Bununla ilgili olarak da arkadaşlarımızı görevlendirdik, işin takibini yapacaklar. Savunma Bakanlarımız, Dışişleri Bakanlarımız, onlar da bu işin takibini yapmak suretiyle kapıları inşallah açmış olacaklar.
Tabi S-400 konusunda da Sayın Putin’le yanımda yaptıkları şakalaşmalar oldu. Onlar da güzeldi.
"Biz ABD ile stratejik ortağız. Böyle ülkeler arasında bu tür yaptırımlar olmaz" dediniz. Tam olarak "Ortadan kalktı" diyemiyoruz belki ama nasıl bir orta yol bulunabilir?
Yaptırım derken; "şu şu şu konuda yaptırım" diye hiçbir şey duymadık şu ana kadar. Sayın Trump, kendisi ile telefon görüşmelerimde, ikili olarak bir araya gelişlerimizde şu ana kadar "Biz size şu yaptırımı yapacağız" demedi. S-400’le ilgili olarak da "Haklısın" dedi. Bugün işi çok daha ileri bir seviyeye taşıdık. Bu ileri seviyede de Sayın Trump "Bu adaletsizliktir" dedi. Bu çok önemli. Sayın Putin’le üçlü olarak bir araya geldiğimizde de yine makul ve güzel şeyler söyledi. Tabi daha önce de Sayın Putin ve Trump arasındaki görüşmeyi Sayın Putin zaten bize anlatmıştı. Yani oralardaki görüşmelerde de bu konu olumlu istikamette. Öyle zannediyorum ki herhangi bir sıkıntı olmadan bu süreci aşacağız. Tabi bu arada Sayın Trump’ın Türkiye ziyaretinin gerçekleşmesiyle ve iş konseyini de yapmak suretiyle bu işi çok daha ileriye taşımış olacağız. Bu arada biz bir de oradan THY olarak 100 tane Boeing uçağı alıyoruz.
Bütün dünya bu görüşmeye gözünü çevirmiş durumdaydı. "Sayın Erdoğan Trump’ı ikna edecek mi?" diye beklendi. Sanki ikna olmuş gibi geldi;"Hiçbir Hollywood setinde bu kadar güzel insanı bir arada görmedim" diyerek mesela. Nasıl karşıladınız bu yaklaşımını?
Böyle bir yaklaşım elbette iyi karşılanır. Tabii bundan sonraki süreç de çok önemli. Bu S-400’ler konusunda özellikle birilerinin, farklı kesimlerin sağda solda artık konuşmaması lazım. Çünkü bu açıklamadan sonra Sayın Trump konumunu belirlemiştir. Ama birileri de maalesef kendilerine göre gelin güvey oldular, rastgele yazıp çiziyorlar.
Sayın Trump sizden sonra ABD basınına konuştu. Sizinle yaptığı açıklamaları daha da ileriye götürdü. "F-35’leri, yani parasını ödediği uçakları almak istiyorlar, bundan doğal ne olabilir ki?" dedi.
Bunu bizim yanımızda da söyledi zaten. F-35’ler konusunu daha önce de kısmen anlatmıştım. Biz şu ana kadar 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yaptık ve alacağımız savaş uçağı sayısı 100 artı 16. Yani toplamda 116 tane. Bunların da ödeme planları belirlenmiş durumda. Mesela geçen hafta 50 milyon dolarlık ödeme yapıldı. Bu peyderpey gidiyor. Bu ödemeyi aksatmadan yapan bir ülkeye, üstelik bir stratejik ortağa karşı böyle bir uygulamayı o da haklı olarak eleştirdi; "Ödemesini yapıyorlar ama biz uçaklarını vermiyoruz" dedi. Bu ABD gibi bir devlete yakışacak bir şey mi? Mümkün değil. Üstelik gönderdiğimiz pilotların eğitim programını durdurmuşlardı.
Şimdi Rusya’da ise tam aksine, S-400’lerle alakalı çok ciddi bir eğitim çalışması yapıldı. O eğitim çalışmalarına katılanlar aynı zamanda öğretmen konumundalar. Yani döndükten sonra öğretmen olarak burada insan yetiştirmeye başlayacaklar. Biz yola çıkmışız. Şurada belki bir hafta, 10 gün içerisinde ilk serisi inmiş olacak. Böyle bir noktadayız ve bu konuda her türlü hazırlık, tedbir vesaire bitmiş. Bunu Trump’a açık açık ben de söyledim, Sayın Putin de söyledi.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi içine alan bir gerilim tırmanıyor. Bu konuda siz Türkiye’de iken Macron ile ilgili çok sert ifadeler kullandınız. Buradaki görüşmelere nasıl yansıdı?
Buradaki görüşme tam aksine çok olumlu geçti. Sayın Macron "Niye bana bunları söyledin" falan demedi. İkili görüşmede kendisine bizzat söyledim; "Bak" dedim, "Kıbrıs meselesinde sen bir defa konuşamazsın. Senin Kıbrıs’la yakından uzaktan alakan yok. Burada ben konuşurum, Yunanistan konuşur, İngiltere konuşur, AB konuşur ama sen konuşamazsın."
Suriye konusuna dönecek olursak… İdlib’deki saldırıları rejim yapıyor ama Rusya’nın da kontrolünde olan bir yer. Siz Putin ile bu konuyu konuştuğunuzu söylediniz. Nasıl açıklıyorlar bu saldırıları? Bununla ilgili ne söylüyorlar? Bir de ABD’nin de İdlib’e ilgi duyduğunu söylediniz. Biraz açar mısınız, onların bir talebi var mı bu konuda?
Yani talep demeyeyim de şunu söyleyelim. Hep söyledikleri şu; “İdlib’i beraber başardık.” Ama işin doğrusuna bakarsanız İdlib’de biz hakikaten Sayın Putin’le çalıştık ve çalışıyoruz. Şu anda orada Rusya’nın tesiri olsa bile biz bunun arkasında rejimin olduğunu görüyoruz. Putin’e bu saldırılar konusunda rejimi uyarmasını söylüyoruz.
Son olayda rejimin bizim gözlem noktalarımıza yaptığı saldırıda 1 askerimiz şehit oldu. Biz de buna gerekli karşılığı verdik. Bundan sonraki süreçte de eğer böyle bir yanlışları olursa gerekli dersi almaya devam edecekler.
Bugün bizim en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri de özellikle şu anda buradaki mücadelede 300 bin insanın bizim sınırımıza doğru hareketlenmesi emareleridir. Biz bu hareketlenmenin durdurulması arzusundayız. Zira 330 bin kişi Suriye’ye geri dönüş yaptı. Biz geri dönenlerin daha da artmasını beklerken İdlib’den böyle bir durum söz konusu olursa o zaman demek ki elde var sıfır. Böyle bir noktaya gelmeyi arzu etmiyoruz. Öyleyse bunun önünü öyle ya da böyle kesmemiz lazım.
Başta BM Genel Sekreteri Guterres olmak üzere diğer görüşmelerde de bunu etraflıca konuştuk. Daha önce Sayın Trump’la da yaptığımız görüşmede terör koridoru olarak belirlenen yerde bir 20 mil meselesi vardı. Yani kuzeyden güneye doğru 32 kilometrelik bir derinlikte güvenli bölge olarak söylediğimiz mesele vardı. Şimdi burayı öyle bir güvenli bölge yapalım ki burada biz devlet olarak TOKİ ile devreye girebiliriz. Ama diğer tarafta ABD, Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa, koalisyon güçleri bize mali destek versinler ve bu mali destekle biz buralarda konutlar inşa edelim.
Sıcak baktılar mı?
Bakın, ne yazık ki hiçbirisi vaatlerini yerine getirmedi. Biz bir de onların yükünü almış oluyoruz. Bizim düşüncemiz buralarda onların kendi yerel mimarisine de uymak suretiyle içinde bahçesinde ekip biçebileceği, hayvancılık yapabileceği konutlar inşa etmek. Ya da birkaç ailenin ekip biçebileceği müşterek alanlar tahsis etmek. Böyle bir adımın atılmasıyla onları çadırdan, konteyner kentten kurtarıyorsun. Kendisine ekip biçecek bir alan oluşturuyorsun. Şunu da söyledim; buralarda gerekirse bazı bölgelerde tarım endüstrisi alanında organize sanayi bölgeleri oluşturup bu yönde de meslek edindirme gibi bir adım da atarız. Orada bu işe alan da müsait. O zaman derinlik 20 mil olmaz da mutabık kaldığımız takdirde bunu 30-40 mile çıkarabiliriz. Onların hazırlığı yok. Biz onlara bunları söylüyoruz. Hayır demiyorlar, güzel diyorlar. Sayın Guterres’e “bunun başını sizin çekmeniz lazım” dedim. “Aynı zamanda BM’de mülteciler komiserliği yaptınız. Bu işi de biliyorsunuz. O kampları gezdiniz, gördünüz. Böyle bir adım atarsak o zaman bu çok güzel olacaktır. Dünyada bu ilk örnek olur. Gelin bunu yapalım” dedim. Ben bunun takipçisi olacağım. Bunları gittiğimiz her uluslararası toplantıda ya da ülkemize başka ülkelerin devlet başkanları geldiğinde anlatıp bir yerden başlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Bir de Münbiç meselesi var. Yol haritasına vurgu yaptınız. Gelirken yaptığınız açıklamada “sözlerini tutmuyorlar" dediniz. Bugün bir aşama kaydedildi mi?
Şu anda Münbiç'le ilgili olarak bize verilmiş bir söz var. Daha önce sayın Trump da çekilme talimatını vermişti. Fakat maalesef o söz daha yerine gelmedi. Daha önce söylediğimiz gibi orası yüzde 80-85 Araplara ait. Oranın işgalcilerle yakından uzaktan alakası yok. Şu anda burada işgal devam ediyor. Bazıları da “Sizi oraya kim çağırıyor?” gibi laflar ediyor. Bizi Suriye halkı çağırıyor. Münbiç'te Münbiç aşiretleri çağırıyor. “Gelin bizi kurtarın” diyor. Bu tür bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla biz onu yerine getiriyoruz. Kaldı ki ne ABD ne Fransa ne İngiltere ne Almanya… Hiçbirisi oraya davetli değil.
G-20’de hem Sisi hem de Suudi veliaht prensi Selman vardı. Ve siz çok önemli 3 konuyu gündeme getirdiniz. Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin şüpheli ölümü, Mısır’daki idamlar ve Kaşıkçı cinayeti. Hatta Kaşıkçı cinayetine ilişkin bir soruya çok ağır bir yanıt verdiniz. “Parayla her şeyi satın alamayacaklarını düşünüyorum. Onların satın alamayacakları şeyin kalem olması gerek” dediniz. Uluslararası basına çok büyük görev düştüğünü ifade ettiniz. Bugün görüşmelerde muhataplarınıza bunları ilettiğinizi söylediniz. Kimlerle bu konuları görüştünüz temaslarınızı anlatır mısınız?
Bu konuyu gündeme getirdiğim konuşmamda Muhammed Bin Selman ya ben konuşurken ayrıldı ya da ben konuşmaya başlamadan ayrıldı. Burada kimse bu konulara girmiyor. Sisi de Muhammed Bin Selman da bunu bizden dinlemeli. “Bu işler yapıldı ve artık bitti, unutuldu” olmaz. Bunu bizim gündemimizden çıkarmadığımızı göstermemiz gerek. Bu konuda hazırlanan bir rapor var. Bu iş BM Genel Kuruluna kadar gündeme gelirse ben orada da bu konuyu gündemde tutacağım. Mursi’nin ölüm şeklini anlattık. Şehadeti esnasında 50 dakika müdahale edilmiyor. Adli tıbba götürülmüyor. Sabah erkenden adeta kaçırılarak gömülüyor. Eşini bile almıyorlar.
Gelecek kuşaklar dünyada Müslüman liderlere neler yapılmış bunu bilmeli. Çünkü bu ne ilk ne de son. Bakıyorsunuz buraya Sisi’yi çağırıyorlar. Ne diye çağırıyorsun? Hem demokratım diyeceksin hem demokrasi mücadelesi diyeceksin hem de “AB’de idam yasak” demene rağmen 9 genci idam eden bir adamın toplantısına katılacaksın. Bu ikiyüzlülüğü tüm dünyaya ilan etmemiz, hatırlatmamız lazım. Bunların insan haklarıyla, demokrasiyle ne alakası var? Bunları anlatmak lazım.
Bir üçüncü konu da Kaşıkçı meselesi. Dünyada egemen güçlerin bir kısmı onu da gündemden düşürmeye çalışıyor. Birileri çok ciddi paralar dağıtıyor.
Trump’la yaptığınız görüşme sonrası olası yeni bir Patriot alımına yeşil ışık yanmış oluyor mu?
Şimdi ilginç bir şey var. Teknolojik olarak bir S-400 üç Patriot’a bedel. Buna rağmen biz şartları görelim. Eğer şartlar S-400 ile eşit bile olsa biz Patriot alırız. Ama eşit olmazsa -kusura bakmayın- o zaman sen menfaatini düşünüyorsan biz de menfaatimizi düşüneceğiz. Bunu da açıkça söyledik.
Eşit derken teknoloji transferini mi kastediyorsunuz?
Hayır. Kredi, ortak yönetim gibi birçok konu var ve tabi bir de fiyat meselesi. Maliyet analizlerini yapmadan bu tür adımları atabilir miyiz?
Angela Merkel ile görüşmenizde hangi başlıklar vardı?
Son dönemlerde savunma sanayiine yönelik oradan almamız gereken birçok şey geciktiriliyor. Bunun peyderpey önünün açılacağını söylediler. Tabii burada gerekçe olarak iki siyasetteki gelişmeleri gösteriyorlar. Diğer yandan “AB’de mültecilerle ilgili verdiğiniz söz yerine gelmedi” dedik. Kendilerinden bu süreci yakından takip etmelerini rica ettik. Bunun dışında terör meselesine girdik. FETÖ, PKK vs...
Almanya ile ikili ticaret hacmini süratle artırmamız lazım. Bu Türk-Alman ilişkilerini daha iyi bir noktaya taşımak için bize bir imkan sağlayacak. Bunlar üzerinde durduk. Turizm üzerinde durduk. Şu anda turizmde bir numara Rusya. Çok çok iyi bir noktada. Sayın Putin “Bizim turistler iyi para harcıyor” diyor.
Manşet almak adına bir şey sormak istiyorum. İlk defa bir ABD Başkanı şahinlerin gözüne bakarak Türkiye’nin haklı olduğunu üzerine basarak söylüyor, “siz haklısınız” diyor. Bu Türk-Amerikan ilişkileri adına yeni bir dönem mi?
Bunu ben söylemeyeyim. Siz zaten kendisinden bizzat dinlediniz. Benden böyle bir manşet atmamı isterseniz bu doğru olmaz. Biz manşetler ile savaşıyoruz.
Son dönemde yüzyılın planı adıyla lanse edilen ve aslında Filistin davasını bitirme niyeti taşıdığını dillendirilen bir anlaşmadan söz ediliyor. Bu anlaşmayla ilgili sizin duruşunuz, görüşünüz nedir?
Bu konuya bizim olumlu yaklaşmamız asla ve kat'a söz konusu değil. Her platformda, her ortamda bunun karşısında olduğumuzu hep söyledik. Mesela Bahreyn Zirvesine karşı olduğumuzu baştan söyledik. “Filistin toprakları satılamaz” dedik. Tavrımızı bu şekilde koyduk. Aynı şekilde oraya gitmeyen ve buna karşı çıkanların yanında olduğumuzu ifade ettik. Yani Kudüs'le ilgili BM'deki tavrımız ne ise yarın burayla ilgili net tavrımız bu olacaktır. Buna kesinlikle fırsat vermeyiz, bunun önünü açmayız.
Bu sorunun arkasında yatan bir diğer önemli konu da özellikle 1967 planının unutturulmak istrenmesidir. O bölgenin 1967'deki bölünmüşlüğüne baktığımız zaman bunun arkasında bugün Filistin meselesinde olduğu gibi, İsrail vardı. Ama onlar tabi şimdi oralara hiç yaklaşmıyorlar, üzerine yatmak istiyorlar. Tüm gayretleri Filistin'i oralardan çıkarmak için, hedefleri bu.
Halbuki ABD de AB de 1967'de yapılan anlaşmanın taraftarıydı. İki devletli çözüm konusunda oğul Bush ile yaptığım bir görüşmeyi aktarayım: Yaptığımız toplantıda Bush, Dışişleri Bakanı Colin Powell’a "Bak sana talimatı veriyorum. Bu işi sen çözeceksin" dedi. Neydi o iş? Orada süratle iki devletli bir çözüm için ABD'nin başı çektiği bir yola girmek. Biz de üzerimize ne düşerse yaparız, dedik fakat onlar bu işi başaramadı. Orada öyle kaldı. Ondan sonra gelen Obama yönetimi de aldıkları yerden işi götürmediler. Böylesi bir şeyi Obama gündemine almadı. Yeni yönetim çok daha farklı, Evanjelik bir yönetim olduğu için zaten sıkıntı var. Fakat onlar da hedefine varamadı. Kudüs meselesinde ne kadar taraftar buldukları ortada. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanlığımızda İstanbul'da attığımız adımlar BM Genel Kurulunda karşılığını buldu. Yapılan oylamada 128’e 8 gibi ezici bir üstünlükle bizim talebimize uygun bir sonuç çıktı.
Sayın Cumhurbaşkanım bugün basın toplantısında sizden yeni bir ifade duyduk. Suriye'nin kuzeyiyle ilgili güvenlik koridorundan, göçmenlerin oradan geçişinden bahsederken “barış koridoru” dediniz. Bunu biraz açabilir misiniz? Zira bu ifade galiba bundan sonra çok duyacağımız bir ifade?
İnşallah. Şimdi bu insanlar oraya barış ortamını yakalamak için gelecekler. O barış ortamında bu insanlar hem güvende olacaklar hem de “artık benim için savaş bitti, öyle bir ortamdan kurtuldum” diyecekler. Tabi orada koalisyon güçleri onların o barış ortamında yaşamaları için tedbirleri alacak. Bize düşen görev neyse biz de tedbirlerimizi alacağız. Böylece insanlar orada üretime başlayacaklar. Kendi yiyeceğini kendi tarlasından alacak. Kurduğumuz endüstri bölgeleri ve organize sanayi bölgelerinde çalışacaklar. Bu çok önemli bir şey.