Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Donald Trump’ın ABD Başkanlık seçiminde kazandığı zaferi değerlendirdi. Erdoğan, “Trump aleyhtarı gösterilerin kaybedenler arasındaki bazı kesimlerin hazımsızlığının göstergesi olduğuna inanıyorum” dedi. "İmkân olursa, o tarihten önce de görüşmemiz söz konusu olabilir" diyen Erdoğan, "Telefonda, karşılıklı olarak, en kısa sürede görüşmekten memnuniyet duyacağımızı ifade ettik. Türkiye’nin yurtdışına yapacağı ilk seyahatlerden biri olmasından memnuniyet duyacağımızı belirttim. Kendileri de olumlu bir yaklaşım sergilediler" diye konuştu. "Trump, FETÖ’den falan para alarak seçimi kazanmadı ki" diyen Erdoğan, "Mali gücü vardı, kampanyasını büyük oranda kendi imkanlarıyla yaptı. Diğer tarafla ilgili olarak, onların malum yapıdan para alındığına dair söylentiler basına da yansıdı" ifadesini kullandı.
Erdoğan, Trump karşıtı gösterileri eleştirereki, "Türkiye için bir üst akıl vardı, o belli. Amerika için de bir üst akıl var. Sokağa çıkanların çoğu yakın bir zamanda Trump’tan randevu için sıraya girerlerse şaşırmam. Trump aleyhtarı gösterilerin, kaybedenler arasındaki bazı kesimlerin hazımsızlığının göstergesi olduğuna inanıyorum. Bunların geçici olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı, OHAL süresinin devam edeceği mesajını vererek, "Her şey yüzde 100 kontrol altında değil. Bazıları kalkıyor ne diyor? 'OHAL kalksın'... OHAL şu an hemen niye kalksın?..." diye sordu.
Erdoğan, Almanya ve Fransa’nın Can Dündar’a gösterdiği yakınlığı eleştirerek, “Bunlar tam bir skandal. Bu skandallar, aslında yarın dönüp onları vuracak. ‘Sırtımızı PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye, Kandil’e dayıyoruz’ diyenlere yarın bunlar ödül vermeye kalkarlarsa şaşırmayın" görüşünü dile getirdi.
Hürriyet'ten Vahap Munyar'ın haberine göre, Belarus’a yaptığı günübirlik resmi gezisinden dönerken uçakta kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, özetle şunları söyledi:
Trump’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesiyle birlikte ilişkilerimizin seyri konusunda öngörünüz nedir?
İlk akşam kendisini telefonla arayarak tebrik ettim. Kendisi başkanlık görevini 20 Ocak 2017’de devralacak. İmkân olursa, o tarihten önce de görüşmemiz söz konusu olabilir. Telefonda, karşılıklı olarak, en kısa sürede görüşmekten memnuniyet duyacağımızı ifade ettik. Türkiye’nin yurtdışına yapacağı ilk seyahatlerden biri olmasından memnuniyet duyacağımızı belirttim. Kendileri de olumlu bir yaklaşım sergilediler.
ABD’yle ilişkilerin yeni dönemde daha iyiye gideceğine dair bir izleniminiz var mı? Mesela Rakka için sizin bir teklifiniz vardı.
Sayın Trump’ın yakın ekibinin açıklamalarında, Suriye’de de Irak’ta da bizimle benzer düşünceler gözleniyor. Mesela, uçuşa yasak bölge meselesi çok önemli. Onların da benzer düşünceleri var. Bu bize göre hayati bir konu. Niye? Biz terörden arındırılmış bir bölgeden bahsediyoruz. Ama terörden arındırılmış bölgenin, uçuşa yasak bölge olarak ilan edilmesi gerekiyor. O yapıldığında, geriye bir şey kalıyor, o da eğit-donat. Eğit - donatta biz zaten varız. Tabii bu tür konuları, konuşmak için henüz çok erken. Görüştüğümüz zaman bu tür konular tabii konuşulur. Sayın Trump, görevi devraldıktan sonra, temennimiz tüm bu meseleleri kendisiyle görüşüp hayırlısıyla gerekli adımları atabilmektir. Çünkü, Suriye’de, Irak’ta çok kan kaybedildi. Buralardaki sorunlar, Türkiye için büyük tehdit oluşturuyor. Suriye ile 911 kilometrelik sınırımız var. 2.7 milyon insan bizde (Suriyeli mülteciler). Bizden sonra en fazla Lübnan’a gittiler. Lübnan’ın da sıkıntıları çok çok büyük. Orada tabi ciddi manada bir yönetim sıkıntısı da var. Suriye’deki sorundan etkilenen bir diğer ülke de Ürdün. Suriyeliler adeta göçmen kuşlar gibi. Suriye’nin yanındaki Irak’ta ise merkezi yönetim ülkeye hakim olmakta zorlanıyor.
Bir yıl öncesine kadar Almanya ile ilişkilerimiz son derece iyiydi. Hatta Suriyeliler için kalıcı alanların oluşturulmasında neredeyse anlaşmaya varıyorduk. Bugün ise hem PKK hem de FETÖ nedeniyle gerginlik var. Türkiye’den kaçanlar Almanya’ya bir şekilde yerleşiyor. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Almanya ile yaptığımız görüşmeler hiçbir zaman nihai noktaya gelmedi. Yani biz Suriye’nin kuzeyinde terörden arındırılmış bölgede neler yapacağımızı söylediğimiz zaman onlar bu işe, “Tamam, evet, hemen başlayabiliriz” gibi kesin bir tavır sergilemediler. Sadece, “Bu teziniz gayet yerinde” dediler. Onlara, “Siz ne dediniz, ‘10 milyar Euro’yu yılda mülteciler için ayıracağım’ dediniz. ‘Siz madem ki böyle bir rakamdan bahsediyorsunuz, bu rakamı gelin biz burada yapacağımız yatırıma harcayalım, siz sürekli göç tehdidi altında kalmazsınız’ dedik. ‘Orası sosyal donatı alanları ile birlikte yapıldığı zaman, o insanlar Suriye’yi terk etmeyi düşünmezler. Bizdekilerden bile Suriye’ye dönenler olur’ dedik. Ama o günden bu yana Merkel’den herhangi bir geri dönüş alamadık. Hakeza, geri kabul ile alakalı sözlerinde de durmadılar. Avrupa Birliği adeta bizi zorlayarak, bizim sürecin dışına çıkmamızı istiyor. Eğer bizi istemiyorlarsa, ev sahibi olarak, bunu açıkça söylesinler, gereken kararı alsınlar. Bize yapılanlara karşı ilanihaye sabredemeyiz. İleride gerekirse, biz de halkımıza sorma yoluna gideriz. Nasıl İngiltere halka gitti, halkına sordu. Biz de halkımıza sorarız. Bakalım halk ne diyor? Milli irade ne diyor? Milletimiz ne derse onu yaparız.
AB ile eğer nokta konulursa Gümrük Birliği’nde de nokta konulur mu?
Bunların değerlendirilmesi, zamanı geldiğinde o günün şartları doğrultusunda yapılır. Gümrük Birliği şu anda zaten güncellenme sürecinde. Süreçleri takip edeceğiz; ne getirir, ne götürür bakar, ona göre değerlendirme yaparız.
Sayın Başbakan, Sayın Bahçeli’yle görüştü. Oradan anayasa için bir mutabakat çıkacak gibi görünüyor. Referandum gerçekleşir, kabul edilirse, başkanlık seçimi için bir tavsiyeniz oldu mu? Türkiye’nin ihtiyacı hemen başkanlık seçimine gitmek mi, 2019’u beklemek mi?
Bu safhada takvimle ilgili açıklamada bulunmam doğru olmaz. Öncelikle, bildiğim kadarıyla Sayın Başbakan ile Sayın Bahçeli’nin yaptığı görüşmeyle alakalı olarak her iki taraf ikişer-üçer arkadaş belirleyecek, onlar bir çalışma yapacak. O çalışmadan sonra sanıyorum tekrar bir araya gelecekler. Onlar yol haritasını nasıl belirleyecekler. Dolayasıyla takvimin nasıl belirleneceğine, sürece hep birlikte şahit olacağız. Temennimiz odur ki, bir an önce hayırlısıyla bu iş artık ülkenin gündeminde çok daha olumlu istikamette yerini bulsun.
Erdoğan, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ile yaptığı görüşmelerle ilgili de şu mesajları verdi:
“Türkiye, Belarus’u ilk tanıyan ülkeydi. Doğrusu Lukaşenko farklı bir insan, hoş bir insan. Belarus gibi bir ülkeyi ayağa kaldırmak noktasında, bağımsızlık mücadelesini kararlı bir şekilde sürdüren bir insan. Mesela Belarus’ta idam cezasının mevcudiyeti nedeniyle Avrupa’dan gelen baskılara değindi. Ben de kendisine 15 Temmuz sonrasında, Avrupa Birliği’nden bazı yetkililerin, bombalanan parlamentomuzu ziyaret dahi etmeden, hiçbir şey bilmeden hemen kınamalar yapmaya başladıklarını anlattım. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de de idam konusunun konuşulmaya başlandığını aktardım. “Biz, milletin iradesi neyi gerektiriyorsa ona bakarız. Türkiye’deki yasalar milli iradenin Parlamento’ya yansımasıdır. Eğer Parlamento o tür bir kararı (idam) verirse, o karara ben Cumhurbaşkanı olarak uyarım” dedim. 15 Temmuz darbe girişimi akabinde bize verdikleri destekten dolayı Lukaşenko’ya teşekkürlerimizi de ilettik. O süreçte, “Liderliğiniz ve cesaretiniz bizde hayranlık uyandırdı. Her zaman yanınızda olacağız” diyerek, desteklerini dile getirmişlerdi. Kendilerinin, Minsk Camii’nin yapılmasıyla ilgili vermiş oldukları destek de çok önemliydi. Terörle mücadelede işbirliği noktasında, PKK, PYD, DEAŞ, FETÖ, tüm bunlarla ilgili Suriye, Irak, her yerde, uluslararası camiada da birlikte hareket etmeye var olduklarını söylediler.”
Her şey yüzde 100 kontrol altında değil. Cezaevinden dışarıya rahatlıkla tweet atanlar oluyor. Yurt dışına kaçmış olanlar ayrı... Demek ki yeterli kontrol yok... Onlara yönelik bu ülkenin istihbaratı daha yoğun bir çalışmanın içine girmeli. İktidar kendine göre terörle mücadeleyi sürdürürken karşı kesim de boş durmuyor. Bunu kendileri için bir ölüm kalım meselesi gibi görüyorlar. Bitişin ifadesi bu... Bazıları kalkıyor ne diyor? “OHAL kalksın”... OHAL şu an hemen niye kalksın?... Biz ilk iktidara geldiğimizde bir ay içerisinde o zamanki OHAL’i kaldırmıştık. Ama o dönemdeki farklı bir OHAL idi. O zamanki OHAL, bölgede adeta hayatı durdurmuştu. Şu anda ülkemizde hayat durmuş değil. Herkes işine, gücüne, her şeyine rahatlıkla gidiyor, geliyor. 17-25 Aralık’taki darbe girişimleri başarısız olanların 15 Temmuz’daki darbe girişimlerinin de püskürtülmesi, kendilerini adeta deliye çevirdi. Bizler bu tür girişimlere karşı, tüm kurum ve kuruluşlarımızla, milletçe çok kararlı bir duruş sergilemeliyiz. Bu millet 15 Temmuz’da dünyaya ölümüne demokrasi dersi verdi. Şu anda da bunun hazımsızlığı içerisindeler. Şimdi bunların sığındıkları bir teori var: ‘Darbeler başarılı olamazsa suikastler dönemi başlar’ teorisi... Fatih yavrumuz belki de bu suikastlerden biri oldu... Daha farklı isimleri de hedef alabilirler. Dikkatli olmak lazım. Ama bizler, şehadete inanmış insanlarız. Ölüm, er veya geç, mukadder. Bir gün ayağınız taşa takılır, öyle de gidebilirsiniz, şehit de olabilirsiniz. Aile, Fatih’in cenazesini öğle namazını müteakip planlamıştı. İkindiden sonra olursa, benim de iştirak edebileceğimi söyledim. Ağabeyi, “Benim Cumhurbaşkanım madem buraya gelmek istiyor, ikindiden sonra kaldıralım, gerekirse ben de şehit olmaya hazırım” diyor. Duygulandım. Babasıyla konuşuyorum, o da son derece vakur. Mesele bu... Bu insanlar oldukça Allah’ın izniyle hiç kimse bu milletin önünde duramaz.!
Türkiye için bir üst akıl vardı, o belli. Amerika için de bir üst akıl var. Burada her konuda sabırlı olmakta fayda var. Biz ne yaptık? Seçim öncesinde Sayın Trump ya da Sayın Clinton ile gidip görüşme yapalım demedik. ‘ABD halkı kimi seçerse onunla çalışırız’ dedik. Birisiyle görüşüp, diğeriyle görüşmesek olmazdı. Şu anda Trump’a karşı yapılan bazı gösterilerin geçici olduğunu düşünüyorum. Sokağa çıkanların çoğu yakın bir zamanda Trump’tan randevu için sıraya girerlerse şaşırmam. Trump, FETÖ’den falan para alarak seçimi kazanmadı ki. Mali gücü vardı, kampanyasını büyük oranda kendi imkanlarıyla yaptı. Diğer tarafla ilgili olarak, onların malum yapıdan para alındığına dair söylentiler basına da yansıdı. Bu iddiaların inceleneceğine dair haberler de var. Şahsen ben, Trump aleyhtarı gösterilerin, kaybedenler arasındaki bazı kesimlerin hazımsızlığının göstergesi olduğuna inanıyorum. Bunların geçici olduğunu düşünüyorum.
Erdoğan, Trump’ın Irak ve Suriye’ye bakışını değerlendirirken, bölgedeki son durumla ilgili şunları dile getirdi:
“Sincar şu anda Kandil’in bir başka versiyonu... Orada PKK’lılar var. Orayı kontrolleri altına almak suretiyle oradan bize güya korku verecekler. Telafer’de Türkmenlerin durumu malum. Onlar arasında Pers yanlısı olanlar da var. 400 binlik Telafer nüfusu, şu anda 60 bine düşmüş vaziyette. Musul meselesi var. Haşdi Şabi’nin tavrı, Irak’ta Pers yayılmacılığının giderek baskın çıkması, müspet şeyler değil. Kerkük, Musul ve benzeri yerleri kontrolleri altına almak istiyorlar. Sayın Obama’ya defaatle anlattım. Avrupalı dostlara da aynı şekilde anlattım. Ne yazık ki beklenen neticeler alınamadı. Orada soydaşlarımıza haksızlık yapılmamalı. Musul’da, nereden bakarsan bak 1.5 milyon Sünni Arap, yaklaşık 400 bin Türkmen, 100 bin civarında Sünni Kürt vardır. Haksızlığa, mağduriyete meydan verilmemeli. Gerekli desteği vermemiz lazım.
Sınıra yapılan yığınağın bununla ilgisi var mı?
Bu destekle de ilgisi var tabii. Biz güvenliğimizi sağlamak, bunun için hazırlıklı olmak durumundayız. DEAŞ’a karşı mücadelede Başika üssü, oradan yetişenler önemli bir rol oynadı. Bizler, merkezi yönetimle ilişkilerde olumlu istikamette mesafe katedilmesi arzusundayız. Türkiye’nin olmadığı bir koalisyon gücü orada bir defa sulhü, sükunu temin edemez. Başta Kuzey Irak’taki yerel yönetim olmak üzere, bölgedeki yetkililerin, Musul’daki kardeşlerimizin davetlerine kulaklarımızı tıkayamayız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya ve Fransa’nın Can Dündar’a gösterdiği yakınlığı şöyle değerlendirdi:
“Almanya’da Cumhurbaşkanlığı makamının yaptığını düşünün; terörden yargılanarak 5 yıl ceza almış, adli kontrolle bırakılmış, buradan kaçmış olan birini alıyor, makamında eşiyle beraber karşılıyor. Ona özel muamele yapıyor. Fransa’da Paris Belediyesi fahri hemşehrilik beratı veriyor. Bunlar tam bir skandal. Bu skandallar, aslında yarın dönüp onları vuracak. ‘Sırtımızı PKK’ya, PYD’ye, YPG’ye, Kandil’e dayıyoruz’ diyenlere yarın bunlar ödül vermeye kalkarlarsa şaşırmayın. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland’a hassasiyetlerimizi aktardım. Ne yazık ki Avrupa Konseyi’nde de Avrupa Parlamentosu’nda da binaların koridorlarında terörist başının resimlerinin asılmasına müsaade edilebiliyor. Terör örgütün afişleri, pankartları asılıyor; çadır kurmasına müsaade ediliyor. Şu anda Batı’da adeta şirazesinden çıkmış bir yapı var. Avrupa’nın terör örgütüne sırtlarını dayayanlara sahip çıkmaya kalkışması bizim şehit ailelerimizi tabii ki rahatsız ediyor. Almanya ve Belçika Büyükelçiliği önünde yapılan barışçıl gösteriler bu rahatsızlığın ifadesidir.”