Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifinin görüşüldüğü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda çıkan arbedeyle ilgili olarak "Anayasayı da her fırsatta bizzat hiçe saydı ya. Tüm yetkileri elinde topladığında, muhtemelen başta kendisine ve partisinin milletvekillerine ısırılmazlık getirmeyi planlıyor" dedi.
Meclis’teki ısırmalı, itişmeli, küfür kıyamet kavgalara;Ve cumhurbaşkanından iktidar milletvekillerine kadar gücü elinde tutan herkesin yasaları rahatça hiçe saymasına bakarsanız; sanki demokrasiden hiç ama hiç nasibini almamış bir ülkeyiz. Sanki edebiyatımız, sanatımız, kültürümüz, siyasi bir geçmişimiz, devrimlerimiz, anayasalarımız, seçim sistemlerimiz falan hiç olmadı. Sanki parlamenter sistemden zerre anlamıyoruz. İlkeliz, azgelişmişiz, okuma yazma oranımız düşük, kültürümüz kavruk. Bir sinemamız, tiyatromuz, operamız, balemiz, sporumuz yok. Dilimiz lal sanki; aklımız yarım. Şairlerimiz, hikâyecilerimiz, romancılarımız, düşünürlerimiz çıkmıyor. Oy nedir, anayasa nedir, hukuk nedir, hak nedir, sanki hiç bilmiyoruz. Bir Allah’tan, bir de başımızdaki iktidardan korkuyoruz. Sanki bu dünyaya öyle mal gibi geldik, mal gibi gidiyoruz, tepemize inene eyvallah diyoruz. Sanki. Türkiye böyle bir ülke olsa anlaşılır. Böyle bir ülkede tabii ki milletvekilleri anayasayı ihlal ederek oylama yapmaya cesaret ederler. Böyle bir ülkede tabii ki bir cumhurbaşkanı, yıkmaya çalıştığı cumhuriyeti kuran liderle kendi gücünü kıyaslar. Böyle bir ülkede tabii ki muhtarlar onu elleri patlayana kadar alkışlar. Ama burası o ülke değil. Bu ülkenin uzak tarihinde köklü bir imparatorluk, yakın tarihinde önemli bir aydınlanma süreci var. İçi boşaltılmış olsa da dünya standartlarına yaklaşmaya çalışan bir hukuk düzeni var. Yok edilmeye çalışılsa da temeli çağdaş bir eğitim sistemi var. Akademisyenleri atılsa da üniversiteleri, akademileri, kürsüleri var. Bu ülkenin artık yok sayılan bir aklı hâlâ var. Bu aklı kendisini aşmak için kullanacağı yerde, şu olağanüstü dönemde, kendisini yıkmaya çalışanlara direnmek için kullanmak zorunda. Kalabalıkların hoyratlığına direnmek zorunda. Bunu o kalabalıkların iyiliği için yapmak zorunda. Cevabı verilmemiş sorularla dolu şaibeli bir darbe girişiminin gölgesindeyiz. Bunu bahane ederek uzattıkça uzattığı olağanüstü hali kendi menfaati için kullanan iktidar temsilcileri, korkunç bir anayasayı Meclis’e dayatıyorlar. Bu dayatma sırasında her türlü hukuksuzluğu da yapıyorlar. Bu ülke, anayasayla ilk sınavını 60’larda veren ve o sınavda fena halde çuvallayan bir ülke. 1923 Anayasası’yla kurulan bu cumhuriyeti gerçekten bağımsız ve çağdaş bir zeminde geliştirebilecek o anayasayı Türkiye bundan yarım asır önce elinin tersiyle itti. Şimdi elinin kiriyle anayasa hazırlayan iktidarın korkunç niyetine kurban gidiyor. Tek adamlığa oynayan Cumhurbaşkanı, hile ve hurdayla önce meydanı boşalttı. Şimdi o boş bulduğu meydanda tek başına cirit atmak istiyor. Ve Meclis’te birbirini itekleyen, küfürleşen hatta birbirinin bacağını dişleyen milletvekillerini bir çocuğu azarlar gibi azarlıyor. “Herkes haddini bilecek, sandığa saygı duyacak” diyor. Herkes dediği, anayasaya aykırı oy kullanan, sandık başına cümbür cemaat giden, oyunu ötekine berikine gösteren iktidar milletvekilleri değil; Onun kastı bu milletvekillerinin suçunu deşifre eden, bu milletvekillerinin suçunu belgeleyen muhaliflere; Çıkan arbedede kendi partisinin milletvekilini bacağından ısıranlara... Onlara çatıyor ve ülke mümkünse tam anlamıyla sahipsiz kalsın istiyor. Dokunulmazlıkları rahatça kaldırdı; Anayasayı da her fırsatta bizzat hiçe saydı ya... Tüm yetkileri elinde topladığında, muhtemelen başta kendisine ve partisinin milletvekillerine ısırılmazlık getirmeyi planlıyor.