Erdoğan: Türkiye'deki PKK'lılar sınırdan ikinci bir ülkeye gidince çözüm süreci başlar

Erdoğan: Türkiye'deki PKK'lılar sınırdan ikinci bir ülkeye gidince çözüm süreci başlar

Başbakan Tayyip Erdoğan, Türkiye'deki PKK’lıların sınırdan ikinci bir ülkeye gittiği anda bu süreç fiilen başlamış olacağını açıkladı. Erdoğan, Türkiye’nin 'Kuzey Suriye' gibi bir oluşuma bütünlüğü bozacağı için izin vermeyeceklerini söyledi.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden dönen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, uçakta, aralarında DHA Genel Müdürü Uğur Cebeci’nin de bulunduğu ajans temsilcilerine başta 'Çözüm süreci' ve Suriye’deki gelişmeler olmak üzere güncel konularda açıklamalarda bulundu.

Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki 2'nci Şarjah Hükümeti İletişim Forumu'na katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye dönerken uçakta Doğan Haber Ajansı Genel Müdürü Uğur Cebeci, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk, İhlas Haber Ajansı Genel Müdür Yardımcısı İsmail Ballı, Cihan Haber Ajansı Genel müdürü Abdulhamit Bilici’ye güncel konularla ilgili görüşlerini açıkladı.

Başbakan Erdoğan’a yöneltilen sorular ve cevaplar şöyle: Birleşik Arap Emirlikleri seyahati sizin için nasıl geçti? Değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? 

El Şarika ufacık bir yer, ufacık bir yer olmasına rağmen gerçekten imkânları en güzel şekilde değerlendirmişler. Aynı şey, yine burada ziyaret ettiğimiz emirliklerden biri olan Ajman için de geçerli. İmkânları az bir emirlik olmasına rağmen, çok iyi şeyler oluşturmayı başarmış.

Buraya ilk defa Türkiye Cumhuriyeti'nden bir Başbakan geliyor,  Ajman'a da öyle. Ayrılırken de onu söyledi. Bana söylediği şu: 'Buraları çok sık (kendi tabirimle kullanacağım) markaja almıyorsunuz. Gerekirse bu 7 eyaletin hepsinde ofisler kurmak suretiyle burayı sıkı takibe almanızda fayda var.  

Biz de şimdi oradaki konsolosumuza, 'buraya ateşe atanana kadar buranın aynı zamanda ticaret ataşesisin”  dedik.   

Yeni YÖK Yasası’nda yönetimsel soruları da çözecek bir takım değişiklikler düşünüyor musunuz?

Şu anda Milli Eğitim Bakanlığı üzerinde çalışıyor, ondan sonra bize gelecek. Bize geldikten sonra ekibimle onun üzerinde çalışma yapacağız. 

Biz, şimdi hem dünya ile entegre olalım diyoruz. Dünya ile entegre olacaksak Batı ne tür bir üniversite anlayışıyla çalışıyor, bunu görmemiz lazım. Allah rahmet etsin Sabancı ziyaretime gelmişti, benim de ilk dönemimdi. 'Başbakanım 250 milyon dolar yatıracağım, rektörünü ben atayamayacağım, böyle bir şey olur mu?' dedi. Şimdi ben bunu tartışamam doğru. Buranın patronu benim, ama ben rektörünü atayamayacağım. Sonra rektörle mi okulu yöneteceğim. Amerika'da okulların, üniversitelerin yönetimini rektörler yapmaz, rektör akademik işlerle uğraşır. Yönetim başka bir şey, bu başka bir şey. Bunların hep gözden geçmesi lazım. Rektör bunlarla niye uğraşsın, rektör gitsin akademik işlerle uğraşsın.''

Suriyeli muhalifler ellerindeki bölgeleri yönetmek üzere 2 Mart'ta başbakanlarını seçmek için İstanbul'da toplanma kararı aldı. Cuma günü de ABD Dışişleri Bakanı John Kerry gelecek belki görüşülebilir. Suriye'deki meselede bir değişiklik umudu var mı?

Kerry ile bu tür şeyleri görüşürüz, o ayrı mesele. Henüz ABD taşın altına elini koymadı ki neyi, nereye kadar konuşacağız o önemli. Şu anda bir şey söylemem mümkün değil.

Suriye'de 2 yıl hemen hemen devriliyor, bu süre içerisinde henüz Amerika'nın net tavrı ortada yok. Kınıyor falan bu tür şeylere eyvallah tamam da biz Amerika'dan başka bir şey bekliyoruz. Rusya'nın ortaya koyduğu menfi tavır, Çin'in tavrı ortada. Bunlarla bizim görüştüğümüz kadar Amerika'nın da görüşmesi lazım, eğer bu işi çözmek istiyorsa onlarla masaya oturması lazım. BM Güvenlik Konseyi'nde ben daimi üye değilim ki onlar daimi üye. Daimi üyeler orada bir neticeye varamadıktan sonra dünyadaki bu kriz ülkesinin krizini nasıl çözeceğiz. BM bu işler için kurulmadı mı? Bu işler için kuruldu. Bu işlerin de kilit ülkeleri 5 tane ülke. 5 ülke üzerine düşeni henüz yapmadı.

İslam İşbirliği Teşkilatı'na yönelik eleştiriler de var, organizasyonun tam hakkıyla Suriye konusunda tepki vermediği düşünülüyor, siz ne düşünüyorsunuz?

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın da Arap Ligi'nin de eleştirilmeye layık olduğunu söyleyebilirim. Ne Arap Ligi ne de İslam İşbirliği Teşkilatı Suriye konusunda şu ana kadar ciddi bir tavır, yük almamıştır. Yük ağırlıklı olarak Türkiye ve Katar'ın üzerindedir. Biz, diğer ülkelerden de destekler bekliyoruz. Türkiye'nin şu ana kadar harcadığı para 600 milyon doları aştı. Suudi Arabistan'ın lojistik destek için 50 milyon dolar gibi bir yardımı ve bazı ülkelerden gelen toplamda 30 Milyon Dolar gibi İnsani yardım insanı yardım söz konusu. Maalesef ağırlıklı olarak yük bizim ve Katar üzerinden gidiyor.

Libya'da çok farlı bir müdahale vardı…

Orada BM Güvenlik Konseyi ani bir karar aldı. Kararın belki içeriği farklıydı ama onu Fransa kendi arzu ettiği gibi kullandı, adımı attı. Adımı attıktan sonra diğerlerinin de geriye dönmesi söz konusu olmadı. Diğerleri de peşine takıldı. Zaten orada Kaddafi adeta ciddi bir vurgun yedi. Kendisini toparlaması zaten mümkün değildi, nitekim de toparlayamadı. 

Suriye konusu böyle gitmeyecektir. Ben, bunun çok daha fazla uzayacağı kanaatinde değilim. Artık son dönemece giriliyor gibi geliyor bana. Son dönemece girerken de buranın en önemli tavrı muhalif güçlerin ortaya koyduğu tavırdır. Çok şehit verdiler, 60 bini aştı, ama yılmadan, usanmadan bütün imkânsızlıklara rağmen Şam'a girmiş vaziyetteler. Demek ki olayın bir de Güney durumu olduğu anda bu iş farklı bir şekilde gelişir. 

Birçok senaryo var, Suriye'nin bölünmesi, iç savaşın daha da uzun sürmesi gibi bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başta Türkiye olmak üzere Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır bu ülkelerin hiçbirisi bölünmesinden yana değil. Böyle bir şeye de inşallah fırsat vermeyiz. Suriye'nin bütünlüğü bizim için çok çok önemli. Irak'ta yaşanan sıkıntının da biz yaşanmasını istemiyoruz. Biz, Kuzey Suriye gibi bir oluşuma Türkiye olarak müsaade edemeyiz. O bize farklı yetkiler, farklı haklar verir. Kimsenin de böyle bir şeye müsaade etmemesi lazım.

Irak'takini bölünme olarak kabul etmiyorlar, 'eyalet sistemine geçiştir' diyorlar. Eyalet sistemine geçişse Süleymaniye için Kerkük veya Musul için aynı sistemi niçin düşünmüyorsun? Biz, Kerkük için diyoruz ki 'oraya özel statü tanıyalım, aynı şeyi Musul'da, Süleymaniye'de yapalım'. Ama bunların hiçbirine yanaşmıyorlar. Er ya da geç o da olacak, oradaki yapı oraya gidecek. Kuzey Irak'ta olduktan sonra orada da olmasına mani bir hal yok.

Suriye'nin kuzeyde, Kuzey Irak'taki gibi bir otonom bölge kabul edilebilir mi?

Ne otonom, ne legal, ne illegal... Bütünlüğü bu bozar, biz bütünlüğü bozan herhangi bir oluşuma müsaade edemeyiz, o olduğu zaman farklı bir sıkıntı meydana gelir. Bizim, Kuzey Irak'taki sınırımızla burayı birbirine karıştırdığımız zaman burası 1'e 3. Tamamı PYD'nin sınırı değil, ama bunların içinde Arapların egemen olduğu bölge var, Türkmenlerin egemen olduğu bölge var. Kürtlerin içerisinde PYD yapısında olan da var, olmayan da var. Böyle bir yapı var, yeknesaklık yok. Orada çok ciddi sıkıntılar meydana geliyor.

İran'ın Suriye konusundaki tavrı sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?

İran'ın başından beri takındığı bir net tavır yok, ikircikli bir tavır var. Bizim dünyada İran'a yönelik bu kadar olumlu yaklaşımlarımız, herkesi karşımıza alarak takındığımız tavırlara karşı İran'ın bu kadar Müslüman'ın öldürülmesine seyirci kalması, müsaade etmesi bir defa asla yenilip yutulacak iş değil. Bu çok üzüntü vericidir. Şimdi Golan ile ilgili farklı şeyler konuşuluyor, orada İsrail'in sondaj çalışmalarından bahsediliyor, 'su arama olabilir, petrol arama olabilir' deniliyor. İsrail burada savaşın bitmesini ister mi? İstemez. Niye? Şu anda kendi içinde meşgul olsun ki o da orada kuzu kuzu işini bitirsin. Temenni ederiz ki inşallah çok kısa bir süre içerisinde Suriye'deki bu süreç sona ersin.

İmralı'ya 2. heyet gitti. Büyük risk aldınız, 'gerekirse zehir içerim' gibi büyük şeyler de söylediniz. Gidişatı nasıl görüyorsunuz?

Siyaset etmek risk almaktır. Hatta daha ileri gideyim, yaşamın kendisi risktir. Bu riski almadığımız sürece de neticeye varmamız mümkün değil. Bizim aldığımız riski toplumun diğer etkin katmanları biraz paylaşacak olursa ki medya burada çok önemli o zaman mesafe almamız daha da hızlanacaktır. İstihbarattaki arkadaşlarımdan, bilgileri almış değilim, bilgileri alacağım. Sadece BDP'den gidenlerin yapmış olduğu açıklamalar bana geldi. Ben o açıklamaları kale alarak değerlendirirsem bu yanlış olur.

PKK'nın dünya çapında eroin imalathaneleri var, uyuşturucu satıyorlar, bir sanayi oluşmuş, bir ticaret var. Hangi uzlaşma, orada büyük paralarla yaşamaya alışmış, çemberi giderek geliştirmiş zümreyi Diyarbakır'da bir fabrikada asgari ücretle yaşamayı kabul ettirebilir? Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak oradaki sanayiden yeterince haberimiz var mı?

Anlattığınız, bir hikâye olarak geldi bana. Böyle anlattığınız anlamda bir efsane orada söz konusu değil, böyle bir efsane orada söz konusu olsa biz orayı yerle yeksan ederiz. Tespit edildikten sonra uçaklarımızla oraları yerle bir ediyoruz, mağaralara varıncaya kadar. Son zamanlarda çok ciddi zayiatları da oldu. Bu tür şeylerle ilgili teknik istihbarattan, insanı istihbarat varıncaya kadar her türlü çalışmamız sürüyor. Uluslararası bazda bunların bu işin satışını yaptığı istihbaratı var da oralarda eroin imalatı gibi bir şeyin olduğunu noktasında böyle bir şey yok. Belki küçük çapta bu tür şeyler yapıyor olabilirler, bana gelen istihbaratın içinde doğrusu bu tür bir şey şu ana kadar yok. Yaktığımız yerler var, esrarla ilgili kenevirler falan... Bu tür uygulamalar pek yapılmamıştı, ama şimdi bu dönemde bunları yaptık ve bundan sonra da yine kontrolü şekilde nerede benzer şeyler olursa bunları kesinlikle yakarak yok edeceğiz, buna fırsat vermemiz mümkün değil.

Emniyet tarihinde de bu denli esrar, eroin yakalandığı vaki değil. En çok bu dönemlerde bunlar yakalanıyor, bunların da ciddi manada kaynakları kuruyor. Fakat hepsinden öte bir durum var, şu anda Batı'da oluşturdukları yardım kampanyalarında ne yazık ki oradaki birçok Kürt esnaf kardeşlerimiz korku belasıyla farklı şekilde bunlara parasal destek veriyor. Bu parasal desteklerden az para elde etmiyorlar. Yurt içinde de bakıyorsunuz Hakkâri’de esnafı vergiye tabi tutmuş. HPG denilen bunların yan kuruluşu var, geliyor makbuz kesiyor. Geçenlerde bizim büyük iş adamlarımızdan bir tanesinin araçlarını, iş makinelerini yaktılar. Yaktıktan sonra bir kâğıt bıraktılar. 'Senin burada yaptığın işi biliyoruz. Her ne kadar 400-450 tane Kürt vatandaşımızı çalıştırıyorsan da sen Türkiye Cumhuriyeti'ne vergi veriyorsun, bize ise vergi vermiyorsun. Bize vergi vermediğin sürece makul bir insan değilsin. Ödeyeceksin, ödemediğin takdirde gereğini yapacağız'. Bu adamın yatırımı 600 milyon dolarlık yatırım, Çinlilerle ortaklaşa yaptıkları bir yatırım. Bunların böyle bir derdi yok.

Süreçle ilgili bir tanımlama kargaşası var gibi, 'çözüm süreci, İmralı süreci' gibi. Sizin tam olarak kullandığınız kavram nedir? Kamuoyu desteğiyle ilgili net bilgiler nedir? 'Batı'daki Kürtler sürece daha fazla itiraz ediyorlar, Doğu'dakiler süreci destekliyor' deniliyor. Siz katılıyor musunuz?

“İmralı Süreci” diye bir şey olmaz, “Çözüm Süreci” olur. İmralı Süreci diye bir süreç olmaz.

Bizim, benim aldığım brifingde Batı'da böyle ciddi bir sıkıntının veya itirazın olduğuna dair bir şey yok. Akil adamlar içerisinde Batı'ya yaşayan Kürtlerden, onun içinde yer alanlar veya yer almak isteyenler var. Onlarda da çok ciddi şekilde karşı çıkan olmadı, farklı bazı tavırlar olabilirse onu bilemem. Çünkü her zaman oluyor. Bizim 'beyaz' dediğimize herkes 'beyaz' demiyor, ama maalesef bazıları kendi karakteristik yapısıdır. Bakıyor çözüme giriyor, çözülmemesi için ellerinden ne geliyorsa onu yapıyor.

Ben geçen hafta Mardin'deydim. Mardin'de herkes harmandır. Midyat Arap’tır, Kızıltepe tamamıyla Kürt’tür. Kızıltepe konuşmamda asgari 20 bin kişi vardı, coşku, heyecan doruk noktadaydı. Midyat, hamdolsun... Orada da 10-15 bin kişi vardı, Mardin gayet iyiydi. Bütün bunlar gösteriyor ki herkes 'çözüm sürecinin içerisinde ben ne yapabilirim' diyor. Böyle bir süreç devam ediyor.

Habur ile yarım kalan süreçte teröristlerin bazılarını Avrupa başkentlerine gönderme gibi formüller vardı. Dağdaki kadroyu eritme anlamında o dönemdeki çözüm formülleri halen geçerli mi? Başka bir yaklaşım var mı?

Şu anda hepsi geçerli tabi. Bizim için şu anda birinci derecede Kandil'dekiler, Türkiye'dekiler. Türkiye'deki teröristler sınırdan ikinci bir ülkeye gittiği anda bu süreç fiilen başlamış demektir. Ondan sonra Mahmur Kampı var, bu  BM ile görüşülerek halledilmesi gereken bir süreçtir. Çünkü orası adeta kuluçka merkezi gibi, bir diğer tarafta tabi Kandil var. Bunlar da bizim Kuzey Irak yerel yönetimi ile çözmemiz gereken bir konu. Bunların hepsi Türkiye'dekilerin, ülkemizi terk etmesinden sonra atılacak adımlardır. Biz ne diyoruz? 'Geçmişte düşülen yanlışlara tekrar düşülmesin'. Gerekli olan tedbirleri biz alırız.

İstanbul'a yapılacak 3. havalimanı için telaffuz edilen 150 milyon/yıl yolcu sayısı doğru bir sayı mı? Böyle bir projeyi sadece Devlet Hava Meydanları İşletmeleri’nin (DHMİ) eline mi bırakacaksınız, yoksa eliniz üzerinde mi olacak?

Açık, net söyleyeyim; 150 milyon diye bir şey söz konusu değil. Bu bakanımızın arazinin büyüklüğü sebebiyle, ihtiyaç duyulması halinde burası 150 milyona çıkabilecek düşüncesiyle söylediği bir şey. Bu işin ilk etabı 100 milyondur.

Hepsini burayı yapacak olan firma alacak ve işletecektir. Dosya alma noktasında iş iyi gidiyor, 15 firma dosya aldı. Bunların içerisinde çok güçlü firmalar var, halen de almaya devam ediyorlar.

Mimari olarak dünya çapında bir yarışmaya davet edecek misiniz? Sadece DHM'ye mi bırakacaksınız işi?

DHM'yi çok da basite almayalım, yılların belli bir deneyimi var. 'Benim' diyen dünyadaki firmaların şu anda ne durumda oldukları, sefaletleri ortada. Bizde son dönemlerde havaalanlarının yapımında özel sektör devreye girmek suretiyle projeler ürettiler. Buralarda da böyle bir çalışma yapıldı ve bu çalışma üzerinden şu anda ihaleye çıkılıyor. Eğer bu çalışma elimizde olmamış olsa, biz burada zaten sağlıklı bir ihale yapamayız. Buradaki oteller falan bunların hepsi bu fiyatların içerisinde yer alacak, çevre düzenlemeleri yer alacak. Burada çok ciddi bir hafriyat olayı var, bu yaklaşık 1,5 milyar metre küp. Allah'tan yakın bölgelerden hafriyat taşınma şansı var. Eskiden bizim 2886 İhale Kanunu'nda 40 kilometre şartı konulurdu, onun üzerinden hesap yapılırdı. Şimdi burada 3 ile 5 kilometre gibi mesafelerden hafriyat yapılabilme imkânı süreci hızlandıracak. Bu bizim için iyi bir avantaj. Bu konuyla ilgili ben çok daha fazla beklemek istemiyorum. Eğer biz bir de mimari proje için yeni bir çalışmaya girecek olursak 1 yıldan önce böyle bir proje gelmez.

Ben belediye başkanlığımda hep avam projeyle çıkmışımdır. Avam projeyle çıkarak da çok büyük neticeler aldık hamdolsun. O günden bugüne 15 yıl geçmiştir, bizim o avam projelerle yaptığımız hiçbirinden en ufak şikâyet gelmemiştir. Bütün mesele işi verdiğiniz grup bu işin hakkını veriyorsa size güzel bir eser ortaya koyar. Şu anda ihaleye çıkacak olan proje sıradan bir proje olmayacaktır, alternatifleriyle çıkacak. DHM'ye A'dan Z'ye değil, üniversitelerle çalışarak attığımız bir adımdır.

Çamlıca cami ile ilgili herkes yazdı, çizdi, konuştu. Burada ihaleyi kazanan firma veya iki kızımız, olaya olumlu bir yaklaşım getirdiler. Nedir o? Biz Mimar Sinan Üniversitesi, Teknik Üniversite bunlarla görüştük. Sağ olsunlar rektörlerimiz yanlarında ilgili hocaları alıp gelmek suretiyle beraberce proje üzerinde düşüncelerini söylediler. 'Şurası uygundur, burası uygun değildir, şöyle olursa daha iyi olur'. Fakat o mimar kızlarımız, 'ben burada söz söyletmem, bunun müellifiyim' asla böyle bir şey içerisine girmediler. Hepsi bir nezaket içerisinde 'hocam çok teşekkür ederiz, bu katıkları aynen yerine getireceğiz' dediler. Biz, kızlarımıza 15 gün süre verdik, 15 gün sonra kızlarımız maketiyle beraber o düzenlemeyi de yapmak suretiyle projeyi tadil ettiler, önümüze getirdiler. Ondan sonraki süreçte tekrar üniversiteyle irtibatımızı sürdürdük, tekrar görüştük, bazı tavsiyelerde bulundular. İş kemale erdi. Şimdi inşallah orada hafriyata başlıyoruz ve 2,5 yılda orayı tamamlayalım diyoruz.

Otoyollarla ilgili ihale iptal edildi, bu iptal nasıl oldu?

Bu rakam beni tatmin etmedi. Ben bunun üzerine bir çalışma yaptırdım. Bu ihalenin olması gereken en üst rakam ne olabilir? Burada bunun iki katı bir rakam çıktı karşıma. Birisi 11-12 ise öbürü 8-9 civarında rakam çıktı. Peki, en düşüğü ne olmalı? En düşüğü de 7 civarında çıktı. Arkadaşlar böyle çıktıktan sonra ben bunu verirsem vatana ihanet ederim, halkıma ihanet ederim. Şimdi ne yapacaksınız? Arkadaşlarımızla bir istişare yaptık, bu istişare neticesinde  kesin değil ama büyük ihtimalle burayı halka açacağız. Halka arz ile bu işi çözelim istiyoruz ve arkadaşlarımızın ortak kanaati de bu istikamette netleşti. Bakanlar Kurulu'ndaki arkadaşlarımın da havası bu istikamette.

İşletmeyi aynen devam ettireceğiz. Nasıl şu anda borsada, menkul kıymetlerde... Halk Bankası'nın şu anda yönetimi değiştirmedik, blok bir satışla birileri gelir alırsa o zaman yönetim değişir. Blok satış yok, halka arz var. Halka arzın içerisinde de mevcut yönetim bunu işletir. Yıl sonu karı nedir? 700-800 milyon TL, bu fiyatlara zamlar geldikçe bu trilyonlara varacak. Oralara vardığı zaman herkes yıl sonunda neyse onu alacağı gibi, zaten borsada kâğıtlar sürekli el değiştirme şansına da sahip.  

Yarın Merkel geliyor. Merkel'den AB sürecinde Fransa'nın yaptığı gibi bir katkı beklenir mi?

En azından engel olmaz, onu da söylüyor zaten.

Fransa'nın tavrı şaşırttı mı? Sarkozy 5 tane başlığı askıya almıştı, başkan değişti 1 tanesini açtı. Tuhaf değil mi?

Arkası gelebilir, şimdi ben gideceğim Fransa'ya, kendisi gelecek. Bunları hep konuşacağız.”