Erdoğan ve oğluna ait olduğu iddia edilen ses kayıtları sahte mi, gerçek mi?

Erdoğan ve oğluna ait olduğu iddia edilen ses kayıtları sahte mi, gerçek mi?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği ileri sürülen ses kayıtları ülke gündeminin en önemli maddesi haline geldi. Ses kaydı daha internete düştüğü saatlerde CHP ve MHP Merkez Yönetim kurulları olağanüstü toplandı. Ardından geceyarısına doğru Başbakan  Erdoğan, MİT Başkanı Hakan Fidan ve AKP kurmayları olarak anılan üst düzey yönetici ve danışmanlar Başbakanlık'ta toplandılar.

Hükümet kanadı belgelerin montaj olduğunu belirtti. CHP ise o gece sözcüleri Haluk Koç ve Gürsel Tekin’in ağzından belgelerin gerçek olduğunu ileri sürdüler.

Ertesi gün (Salı) partilerin grup toplantıları vardı. Sabah AKP grup toplantısında Erdoğan daha şiddetli bir ses tonuyla ses kaydına ilişkin haberleri yalanladı ve “paralel yapı“ya işaret ederek ses kayıtlarının "montaj ve dublaj“ olduğunu söyledi.

Öğleden sonra ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasının başlarında  ses kaydını tamamını grup toplantısına katılan milletvekilleri ve konuklara dinletti.

İzleyen günlerde tartışma kayıtların "gerçek mi, sahte mi“ olduğu sorusunda kilitlendi. Bir yandan iktidara yakın gazete ve haber siteleri kayıtların sahte olduğunu öne süren analizleri haberleştirirken, diğer yandan bu analiz ve haberlerin gerçekliği sorgulandı. 

Bütün bu gelişmeleri gazeteci Ümit Kıvanç ses kaydının internete düştüğü andan Perşembe günü sabahına kadar neredeyse dakika dakika (hatta saniye saniye) izledi. Kendine ait blogda birbirini izleyen altı yazıyla irdeledi, tartıştı.

Konuyu bütün yanları ve ayrıntıları ile ele alan ve 28 ekran sayfası tutan bu yazıları tek bir dosya olarak T24 okurlarına sunuyoruz.

*    *    * 

Uzun bir gece...

Saat on civarıydı. Binlerce kişinin telefonlarının dinlenmesiyle ilgili haberlere göz atmıştım. Haberi verenlere bakılırsa, onca insanın özel hayatlarına tecavüz edilmesinden çok, bunu kimin yaptığı meseleydi. "Paralel yapı, paralel yapı!" haykırışları eşliğinde, bireyler olarak değersizliğimizi bir defa daha kavrıyorduk.

Şunları düşünüyordum o esnada: Bu "paralel" lafı şimdiye kadar bulunmuş en isabetli adlandırmalardan biri. Aralarındaki mesafe değişmeyen, birbirleriyle uyumlu, aynı doğrultuda ilerleyen iki çizgi, hükümet ile bugünkü can düşmanı Cemaat'in kısa süre öncesine kadarki konumlarını isabetle anlatan bir mizansen. Hükümet, kendi eliyle yer edinmiş bir "iç devlet"i kendisine karşı kurulmuş gibi gösteriyor. İnanmıyoruz.

Twitter'da olağanüstü bir hareketlilik olduğunu haber alınca, bölgeye intikal ettim. Tantananın kaynağını öğrenip kaydı dinledim. Yerime çakılıp kaldım. Milletin Twitter ve Ekşi Sözlük'e yağdırdığı izlenim, görüş ve esprilerinin arasına daldım. Başka yerlerde de birşeyler arandım, ama CHP ile MHP yönetimlerinin olağanüstü toplantısı ve başbakanlıktan yapılan açıklama dışında tabiî ki, böyle bir bomba patlamamış gibi davranılıyordu.

AKP ve Başbakan aleyhine tasavvur edilebilecek en büyük bombalardan biri ortaya savrulmuş olmasına rağmen, böyle bir olayın üzerine, ötesini berisini kurcalamadan ilk elde atlaması beklenecek insanların hatırı sayılır bölümü gayet temkinliydi. Karşılıklı çakallığa dayanan, bugünkü gibi bir mücadelede bizim gibi sıradan fanilerin türlü yollarla kafaya getirilebileceğini sanki çoğumuz anlamıştık.

Buna sevindim ama bir yandan da nutkum tutulmuştu. Birkaç arkadaşımla konuştuk, kendimizce, bunlar doğru mudur değil midir, akıl yürütmeye çalıştık. Sonra da, hayatta edindiğim bütün gazetecilik, belgeselcilik tecrübesini (paranoyaklık derecesinde, dallı budaklı şüphe, doğrulanabilir olgu arama vs.) kullanarak yargıya varmaya çalıştım.

Öncelikle, CHP ile MHP'nin, gece vakti olağanüstü toplanmadan evvel, bu kayıtlar sahici midir, diye "içeriden" birilerine danışmış olacaklarını varsaydım. İkinci olarak, başbakanlıktan bir açıklama yapılmış olmasını ve yapılan açıklamanın içerikçe pek zayıf, pek şahsiyetsiz, pek özelliksiz oluşunu kayıtların doğruluğuna dair bir işaret olarak kaydettim. Üçüncü olarak, artık "Sümeyye'nin trolleri" adlandırmasından kurtulmaları zor görülen ekipçe girişilen karşı faaliyetleri gözden geçirdim: Kayıt videosunun sonuna, güya bunu kurgulayanların kendi aralarındaki konuşmaları gibi bir bölüm ekleyip yayına koymaları, şüphesiz zamane ruhuna uygun, dinamik bir tepkiydi ama kayıtların sahteliğine insanları bununla ikna etmek imkânsızdı. Başbakan ile oğlunun konuşmalarından birinin başına konmuş notta başbakan o sırada Ankara'da gösteriliyordu, ama buraya yanlışlıkla Konya yerine Ankara yazıldığını varsayarsanız her şey yerine oturuyordu. (Başbakan daha önce, "saat onda Konya'ya gideceklerini" belirtiyordu zaten.) Başbakanın o gün Konya'da olduğu, salonda Şebi Aruz törenlerini izleyen ahaliye konuşma yaptığı, oğluyla bu konuşmaları yapmış olamayacağı, kayıtlar ortaya çıkar çıkmaz karşı argümanlar olarak getirilmiş, ancak kısa sürede geçersiz kılınmıştı. Sonra, Sümeyye Erdoğan'ın -telefon konuşmasında sözü edildiği şekilde- kardeşi Bilal'in yanına gidemeyeceği, çünkü annesi ve babasıyla birlikte bütün gün Konya'da olduğu tezi ortaya atıldı ve kısa sürede o da yalanlandı. Çünkü Sümeyye Erdoğan'ı Konya'da gösteren fotoğraflar bir yıl önceki törenlere aitti, 2013'te başbakanın kızı orada değildi, kayıtlarda öğrendiğimiz üzre, kardeşine, evdeki paraları boşaltmada yardıma gidebilirdi.

Bütün bunlardan, dinlediğimiz konuşmanın akışından vs. konuya gereken hassasiyet ve şüpheyle yaklaşan herkesin, burada şahit olduklarına inanmaya eğilimli olduğunu tesbit edince sağa sola saldırmaya son verdim. Zaten kendi imkânlarımla edinebileceğim başka bilgiyi nereden bulacaktım?

Oturup kara kara... hayır, düşünmeye koyulmadım; kafam tıka basa dolu ama sanki bomboş, öyle oturdum epey bir süre. Telefonda arkadaşlarımla dehşetimi paylaşırken, onları şaşırtmıştım. Çünkü, "Umarım bu kayıtlar sahtedir, bu duyduklarımız doğru değildir," demiştim. Niye? Çünkü kendimi çok aşağılanmış hissetmiştim. Sadece benim gibileri düşünmedim; bu partiye, hükümete, her ikisinin de önderine umutlar bağlamış, inanmış insanlar için, eğer duyduklarımız doğruysa, nasıl bir yıkım olacağını da düşündüm ve üzüldüm elbette. Hepimizin çok fena aşağılandığını, enayi yerine konduğunu hissettim. Eğer doğruysa, en son kalan ve koyacak yer ayarlanamayan miktarın 30 milyon Euro oluşu, sadece Türkiye'de yaşayan bizlerle değil, dünyanın günde iki dolardan azıyla geçinmeye çalışan yaklaşık yüzde 40'ıyla da acımasızca alay etmek demekti. Yoksullara sadaka vermeyi en büyük erdemlerinden sayan bir hükümetten sözediyoruz...

Bu kayıtlarda, insana "sahtesini üretmiş olsalar böyle yapmazlardı" dedirten pek çok unsur var. Sahtesi yapılsa hiç de gerekli olmayacak, işin vuruculuğunu azaltan kısımlar var. Başkası adına konuşma uyduracak birinin aklına gelmesi pek muhtemel olmayan unsurlar var. Bunlar ister istemez kayıtların hakikiliği yönünde düşündürüyor insanı.

 

Neyi ne kadar anlayabiliriz?

 

Buradan, bu tür durumlarda hepimizi saran bilinmezliğe, çaresizliğe azıcık çare olur umuduyla, sınırlı bir teknik izahat faslına geçeceğim. Zira gece bir aşamada, "uzmanlar" çıktı ortaya ve gayet haklı olarak tutunacak dal arayan insanlar, kayıtların doğruluğuna dair uzmanca laflar duyunca hemen bunlara meylettiler. Kanıt sunuyor gibi gözükenlerden biri, "Bu başbakanın sesi, tanıdım!" diyen Abdüllatif Şener'di meselâ. Öyle diyecek tabiî, ne diyecek? Dikkate almayacaksınız. Bazı sesçiler, müzisyenler falan da, "bu kurgu değildir", "sesler böyle birleştirilemez", "dip sesleri birbirini tutuyor" vs. iddialarıyla çıktılar. Bunları dikkate almalıyız. Ancak bir yere kadar.

Sizi temin ederim ki, sıkıştırılıp internete yüklenmiş bir dosyadaki sesi analiz ederek kayda değer, güvenilir sonuçlara varamazsınız. Orijinali elde olsa, belki. En sıkı uzmanı da getirseniz, ortada ustaca hazırlanmış bir ses dosyası varsa, kesin sözler edemez. Sesler ustaca hazırlanmamışsa, şüphe uyandıran ayrıntıları saptayabilir; yine de emin olamayacağı noktalar kalır. Meselâ: kaydın bir yerinde dip seste bariz değişiklik olursa, bu tam orada iki değişik parçanın birleştirildiğini gösteriyor olabileceği gibi, diyelim konuşanlardan birinin kapı eşiğinin daha gürültülü veya daha sessiz olan öteki tarafına ani bir adım atıp kapıyı birden kapatmış olmasından, gürültü çıkaran bir aygıtın birden çalışmaya başlamasından/durmasından ve daha başka bin sebepten kaynaklanıyor olabilir. Ya da aslında kurgu varsa bile, farklı dip seslerin birbirine geçişi, oraya konuşma denk gelmediği için yumuşak biçimde ayarlanmış olabilir. Mahsus biraz uzattım ki, bu meselelerin derinine dalmakla kimsenin bir yere varamayacağı görülsün; biraz daha uzatayım ki, "uzmanlığın" ancak ustalıklı olmayan kurgular konusunda işe yarayabileceğine ikna olun.

Bu dinlemeler hangi aygıtlarla, nereden, nasıl yapılıyor, hiçbirimizin fikri yok, bilemeyiz de. Engelleyicilerle korunan bir cep telefonu konuşmasını bu engelleyicileri aşıp dinleyebilmek için kurulan düzenekler nasıldır, bilemeyiz. Konuşmak için kullanılan telefonlar rastgelere aygıtlar olmayabilir. Dinlemek için kullanılan aygıtlar, kezâ. Dinleme teknolojisinden kaynaklanan ses gidiş gelişleri olabilir. Kurgu yapacak olanlar bunlardan yararlanıp farklı kayıtları birleştirebilirler. Ya da tersine, aslında hiç kesilip biçilmemiş bir konuşma bizde böyle bir izlenim yaratabilir. Yani hele internete yüklenmiş, sıkıştırılmış .mp4 veya .flv dosyalarını analiz edip güvenilir sonuçlara ulaşılamaz. Kurgu yapanın, birçok farklı şeyi birleştirdikten sonra hepsinin altına farkları örtecek bir yeni dip ses eklemediğini ya da bir tür gürültü bastırma filtresi ile kaydın bütününde dip seste birtakım düzensizlikler yaratmadığını nereden bileceğiz?

[ EKLEME / 25.02.2014 / 16.00 - Ekşi Sözlük'te, kriptolu telefonlar ve bunların dinlenmesine dair, mâkûl bir izahat okudum, siz de göz atmak isterseniz TIKLAYIN. Radikal'in haberinde ise devlet görevlilerindeki kriptolu telefonların dinlenemeyeceği ileri sürülüyor: "Kriptolu telefonları geliştiren TÜBİTAK’ta görev almış üst düzey bir yetkili ise Radikal’e yaptığı açıklamada, vatandaşların kullandığı kriptolu telefonların dinlenebildiğini belirterek, 'ancak devlet kademesinde görev alanların kriptolu telefonlarının dinlenebilmesi imkansız. Bu telefonlara ait şifreleme kodları ilgili kurumlarla paylaşılmamaktadır. Yasal dinleme de olsa bu telefonların dinlenebilmesi mümkün değildir' dedi. ]

Birkaç şeyi de kesin veri alabilirsiniz. Meselâ buradaki gibi, 10 küsur dakika süren bir konuşmayı, konuşanların başka yerlerdeki sözlerinden kese biçe imal etmek neredeyse imkânsız bir iş. Aslında imkânsız. "Neredeyse" diye ihtiyat kaydı koymam, sadece milyonda bir bunun mümkün olabileceği ihtimalini dışlamamak için. Ama bunun olabilmesi için, hem uygun kelimeleri bulmanız hem de bunların tonlamasının, tansiyonunun birbirini tutması lazım. Meselâ Tayyip Erdoğan'ın halk önündeki konuşmalarından kese biçe, buradaki gibi, ahizeye kapanmış halde, kısık sesle sürdürülen bir konuşma imal edemezsiniz. Bir basın toplantısındaki konuşmasından üç kelimeyle, bir mitingteki dört kelimesini biraraya getirip cümle üretemezsiniz. Sürat ve frekansla biraz oynayabilirsiniz, ama söyleyiş tarzında bariz farklılıklar varsa, bunu dinleyenler kolaylıkla ayırt edebilir.

Otomatik cevap cihazlarının her seferinde değişen numaraları araya koyarak kurdukları cümleleri düşünün: "(Akıcı:) Sayın abonemiz, eğer alan kodunuz... (gereksiz boşluklarla, dura dura:) iki... yüz... on... altı... (akıcı:) ise, lütfen..." Bunlardaki yapaylığı nasıl hemen ayırt ediyoruz? İşte öyle...

Eğer kendini ele vermeyecek kadar ustalıklı yapılmışsa hepimizi kandırabilecek olan yöntem, taklittir. İki kişinin karşılıklı konuşmalarının hakikilerinden ayırt edilemeyecek kadar ustalıklı taklitleriyle karşı karşıya olup bunları sahici sanmamız, ne var ki, ancak metnin ve mizansenin de büyük maharetle oluşturulması halinde mümkün. Sesler, tavırlar, duygular tutabilir, ama konuşma bizi inandıracak mıdır? Bu önkoşul da bizi tekrar, dinlediğimiz şeyin ayrıntılarına göz atmaya götürür: Bunlar, başkaları tarafından oluşturulmuş olabilecek ayrıntılar mıdır? Taklit edelim, dense, akla gelebilecek veya dinleyenleri ikna etsin diye araya katılmış unsurlar mıdır? Yoksa dinlediğimiz, olağan akışı içerisinde, kusurları ve tuhaflıklarıyla yürüyen bir konuşma mıdır? Kusurlar ve tuhaflıklar, bu mevzuda, tutarlı ayrıntılardan daha önemlidir.

Şu anda saat 05.38 (sabah). Bu satırları tamamlayıp yayımlayacağım. Uyumaya çekiniyorum galiba. Nasıl bir memlekette uyanacağımı kestiremiyorum. Bu fazla büyük bir bomba. Buna da patlamamış muamelesi yapmayı başarırsa, Türkiye şüphesiz insanlık tarihinde pek tuhaf ve benzersiz bir yer alacak. Belki de henüz patlamadı. O vakit korkarım, açık arazinin ortasında, geçmiş savaşlardan kalma bir mayın gibi duracak bu, bir süre. Acaba sonra nasıl patlayacak?

 

'En gelişmiş stüdyo'... - Bu nasıl haber?

 

Başbakan ile oğlunun ses kaydını yalanlama harekâtı kapsamında Haber7.com, bir haber yayımladı: "ABD'den ses kaydı ile ilgili Ak Parti'ye jet rapor". Ve ses kaydının doğruluğuna dair izlenimimizi güçlendirdi. Tam bir kaş yapayım derken göz çıkarma hadisesi sanki.

Bu kısa haberin spotu şöyle: "Ak Parti, dün gece internet ortamında yayınlanan Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'a ait olduğu ifade edilen ses kaydını ABD'deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından birine analize gönderdi." Yani mesele daha spottan başlıyor.

Ses kaydının internette zuhur ettiği tam saati bilmiyorum. Ben saat 22.00'de haberdar oldum. O sırada ABD'nin doğu kıyısında, diyelim New York'ta öğleden sonra saat 15.00, batı kıyısında, diyelim California'da öğlen saat 12.00'ydi. Dolayısıyla, kayıt derhal ABD'ye gönderildiyse, herhangi bir stüdyonun, laboratuvarın bunun üzerinde çalışacak vakti var.

Ancak kaydın incelendiği yer acaba niye "ABD'deki, dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri" diye veriliyor da stüdyonun adı söylenmiyor? Ne demek "dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri"? Buna kim hükmetmiş? Bu kadar önemli bir kuruluşun adı yok mu? Pek tuhaf..

Haberi de aktarıyorum, kısa zaten:

Stüdyoda yürütülen çalışmalarda, montajlı olduğu ifade edilen ses kaydındaki seslerin tamamen kesilip yapıştırılmış ve bilgisayarda eklemeler yapılmış bir kurgu çalışması olduğu ortaya çıktı. Neredeyse kelime kelime eklemelerle oluşturulan ses kaydı analizi yapan ekipleri bile şaşkına çevirdi. Kayıttaki ses kırılmalarının tek tek ayrıştırıldığı ses kaydında bazı yerlerde iki kelimenin tek kelime haline getirildiği de ortaya çıktı. Stüdyonun AK Parti'ye ulaştırdığı ön raporda eksik kelimelerin bilgisayar seslendirmesi ile tamamlandığı tespit edildi. Saniye saniye not tutulan ses kaydı ile ilgili yazılı bir rapor hazırlanırken raporun çok kısa bir süre içinde Başbakan Erdoğan'a teslim edileceği öğrenildi. / Kaynak: Haber7

Adım adım gidelim: "ses kaydındaki seslerin tamamen kesilip yapıştırılmış ve bilgisayarda eklemeler yapılmış bir kurgu çalışması" olması ne demek? Bu sesler, kelimeler var, bunlar bazı konuşmalarda geçmiş, ancak bağlamlarından koparılarak kesilip yapıştırılmış demek. 10 dakikalık bir konuşmayı kesme-yapıştırma ile oluşturabilmek için kaç yüz saatlik kayıt lazım, tahayyül etmek zor. Kaydın "neredeyse kelime kelime eklemelerle oluşturulduğu" ifadesi, Haber7'nin iddiasını netleştiriyor. Bu şekilde ekleme kelimelerle 10 dakikalık bir diyaog oluşturabilmek için sadece bu kelimelerin geçtiği yüzlerce saatlik kayıt bulunması da yetmez. Bulunan kelimelerin ardarda eklenebilecek şekilde, birbirini tutan tonlama, tansiyon ve duyguyla telaffuz edilmiş olması da gerekir.

Gelelim Haber7'nin haberini fazlasıyla şaibeli kılan bir ayrıntıya: Bu ses kaydı, "analizi yapan ekipleri bile şaşkına çevirmiş". İşte bunun haber alınabilmiş olması çok ilginç. ABD'ye muhtemelen internet üzerinden gönderilen ya da Youtube linki verilerek "indirin" denen bir dijital kaydı inceleyen "stüdyo" ilgilileri, "şaşkına döndük" mü demişler? Nasıl haber alınmış bu ayrıntı? Sakın habere "kelime kelime eklenmiş" olmasın?..

Devam ediyorum: "Kayıttaki ses kırılmalarının tek tek ayrıştırıldığı ses kaydında..." Ne demek? "Ses kırılmaları" ne demek? Böyle bir profesyonel tabir yok. "Kırılmalar" nasıl "ayrıştırılmış"? Bu tabirleri kullanarak bu metni kim yazmış? Nasıl yazmış? Haber7muhabir ve editörleri ses analizi uzmanı olmadıklarına göre, ancak "ABD'deki stüdyo"nun bir raporu şusu busu varsa, oradan çevirmiş olmalılar. Orada ne yazıyordu ki "kırılma" diye çevirdiler; "kırılmalar tek tek ayrıştırıldı" diye çevirdiler?

Devam: "bazı yerlerde iki kelimenin tek kelime haline getirildiği..." İşte bu olabilir. Ama kaç yerde olabilir? Kaç kelime için bu yapılmış olabilir? Ayrı ayrı kelimelerden hece alıp kelime oluşturulabilir elbette. Ancak tonun, tansiyonun, söyleyişin birbirini bu kadar tuttuğu heceler bulunacak, dikme-ekleme işlemi belli olmayacak şekilde bitiştirmeler yapılacak ve bununla, 10 küsur dakikalık bir kaydın belirleyici bölümü oluşturulacak. İmkânsız. Sadece arada bazı kelimeler bu şekilde imal edilmiş olabilir.

"Stüdyonun AK Parti'ye ulaştırdığı ön raporda..." Nerede bu rapor? Normal şartlarda, stüdyonun logosuyla amblemiyle, antetiyle, raporun ön sayfasını falan görürdük. Yok böyle bir görüntü. Zaten stüdyonun adı da yok.

Devam: "eksik kelimelerin bilgisayar seslendirmesi ile tamamlandığı..." Ne demek? "Bilgisayar seslendirmesi" ne demek? Şu mu kastediliyor: Seslendirme yapılıp eksik kelimeler kaydedilmiş; yani başbakan yerine bir başkası, onu taklit ederek bazı kelimeleri söylemiş, bunlar kaydedilip aralara yerleştirilmiş. Böyleyse zaten sıkı bir analizde taklitçi kişinin sesiyle başbakanınki arasındaki bazı farklar bulunurdu (ve bize bunları açıklarlardı). Seslendirme yapıldıysa, bunun önce nereye kaydedildiğinin bir önemi yok; zaten "bilgisayar seslendirmesi" diye bir tabir de yok. Bu muhtemelen, "en gelişmiş stüdyo" havasına uygun, ileri teknoloji havaları yaratıp işin inceliklerine yabancı okurun gözünü almak için uydurulmuş bir laf.

Devam: "Saniye saniye not tutulan ses kaydı..." Yani stüdyodakiler, ses kaydının her saniyesiyle ilgili notlar tutmuş. Neden? Kurgu da olsa, araya eklemeler de yapılmış olsa, kaydın her saniyesi için tutulacak not olamaz. Birkaç saniyelik bir bölüm sahicidir, sonra kelime eklenmiş bir kısım vardır, sonra yine birkaç saniyelik bölüm gelir, hattâ belki on-yirmi saniyelik kesintisiz bölümler vardır, vs. Haber7, "yani stüdyo öyle titiz ki, kaydı didik didik incelemişler" demek istiyor. Anladık. Ama üzerine konuştukları olay hakkında fikirleri olmadığını da anlıyoruz.

Sonuçta, kayıt ile ilgili "yazılı rapor"un hazırlandığını, "çok kısa süre içinde" başbakana iletileceğini öğreniyoruz. Yani henüz yazılı bir rapor yok. Fakat Haber7 stüdyonun vardığı sonuçları biliyor. Çünkü "başbakana iletilen" bir "ön rapor"dan öğrenmiş. Nasıl? Başka hiçbir yerde yok. Yayımlayan, Haber7'den alıp kelimesi kelimesine aynı metni yayımlamış. Haber7'nin bir "ön rapor"a ulaştığını kabul etmemiz bekleniyor.

En başta stüdyonun adının verilmeyişinden, sonra, kullanılan terimlerin uzman eliyle hazırlanmış bir metinde geçebilecek terimler olmayışından, haberin genel üslûbunun daha çok, meseleyi bilmeyen okurun gözünü boyamaya yönelik oluşundan ötürü,Haber7'nin bu haberine maalesef itibar edemiyoruz. Yargımızı sağlamlaştıran olguysa haberin altında yeralıyor: "Kaynak: Haber7".

Hükümet cephesinin savunma harekâtı kapsamında bu "haber", YeniŞafak'ın "Montaj kasetleri böyle hazırlanıyor" hizmetiyle birlikte düşünülmeli. Hükümet basını, var gücüyle, kaydın kurgu veya imalat olduğunu ispata çalışıyor. İlk bakışta normal. Fakat burada ziyadesiyle ilginç bir soru doğuyor: Teknoloji efsanelerine dayalı bu savaş neden? Mâlûm kayıtlara göre olması gereken saatlerde Bilal veya Sümeyye Erdoğan'ın, hattâ arada sesi duyulan Emine Erdoğan'ın nerelerde oldukları belirlense, muhtemelen daha kolayı, başbakanın dakika dakika nerede olduğu, ne yaptığı saptansa, kaydın inkâr edilmesi daha kolay olmaz mıydı? Teknolojik zımbırtılarla uğraşılacağına, gerçek hayata dayalı kanıtlar öne sürülse? Şimdilik mecburen vardığımız sonuç: Demek ki sürülemiyor. (24 Şubat'ı 25'ine bağlayan gecenin ilk saatlerinde bu tür iki girişimin yapılmış ve başarısız kalmış oluşu bu noktada hatırlanmalı elbet. İlkinde başbakanın Konya'da salonda konuşma yaptığı söylendi, yanlış çıktı, ikincisinde Sümeyye Erdoğan'ın Konya'da bulunduğu söylendi, o da yanlış çıktı.)

Son olarak, başbakanın "bu alçaklar devletin kriptolu telefonlarını bile dinliyorlar" hiddetiyle, YeniŞafak'ın, başlığı olup metni olmayan, "Kriptolu telefonlarının yazılımı değişiyor" haberine işaret edeyim. Buradaki "telefonlarının" kelimesinin "telefonların" olması gerekiyor; aceleye gelmiş anlaşılan. Daha da aceleye gelense, haberin metni. Şundan ibaret: "TÜBİTAK, kriptolu telefonların yazılımını değiştirmek için çalışma başlattı." Böyle bir haber olabilir mi? Başına ne gelmiş bunun?

Şimdilik, Tayyip Erdoğan-Bilal Erdoğan ses kaydının sahteliğini savunmak için yapılan girişimlerin, kaydın sahiciliği yönündeki izlenimi güçlendirdiğini söyleyebiliriz.

[ EKLEME / 21.26 - Başbakanın, "bu kurgular nasıl yapılıyor, biz de size göstereceğiz" sözünden sonra, birileri hemen, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini kurgulayarak CHP genel başkanını hükümeti överken dinlediğimiz bir kurgu yaptı: "Helal olsun başbakana montaj kasedi". Bu iyi oldu, çünkü temel bir meseleyi, bilmeyenlere de izah etmeyi mümkün kılacak. Bu, kurgunun hangi önkoşulla yapılabileceğini gösteriyor: Konuşmanın aynı tonlama ve tansiyonla, aynı duyguyla yapılmış olması halinde, aradan kelime eksilterek, kelimelerin yerini değiştirerek kurgu yapılabilir. Ve tabiî kısa süre olması koşuluyla. Başbakanın oğluna konuşurkenki duygusu ve tonlamasıyla o kadar sözü biraraya getirip kurgulayabilmek için elinizde o karakterde çok fazla "hammadde" bulunması gerekirdi. ]

[ EKLEME / 23.30 - Kanal 24, Ardan Zentürk'ün sunduğu "Moderatör" programında, Devlet Bahçeli'nin konuşmasından yapılmış bir kurguyu "örnek" diye sundu. Buna kandırık demek bile abartı olacak. Çünkü Bahçeli'nin Şivanperver'in ağzından söyleyip, "böyle demiş" dediği cümleler kesilmiş, Bahçeli söylüyor gibi yapılmıştı. Başbakan ile oğlunun kaydında kesinlikle sözkonusu olamayacak kurgu türünün örneği bu. Zentürk sonra da "güvenlik uzmanı" diye biriyle konuştu ve vardığı sonuçları özetledi: artık ses de üretiliyormuş, her şey olabiliyormuş, allahtan, bu oyunları ortaya çıkarabilecek laboratuvarlar varmış. Bu arada, en sıkısının FBI laboratuvarı olduğunu da öğrendik. Peki, madem FBI laboratuvarı bu kirli teknoloji oyunlarını hemen ortaya çıkarabilir, o halde o kayıtlar niye birtakım meçhul "stüdyo"lara gönderiliyor, TC hükümeti istese, FBI yardıma koşup sözkonusu kaydın sahteliğini kanıtlamaz mı? İlginç durum, değil mi? ]

 

'Çürütecek ayrıntı', bizzat çürük

 

Bu kadar netameli işin döndüğü bir ortamda çıkıp hepimizi aydınlatması özlemle beklenen Şamil Tayyar nihayet 25 Şubat'ta gece saatlerinde sahne aldı. Başbakan ile oğlu arasındaki "sıfırlama" konulu kayıtların sahteliğini ispat seferberliği kapsamında.Star gazetesi, Tayyar'ın Ülke TV'deki güzide program "Sıradışı"nda gösterdiği performansı iddialı bir başlıkla sundu: "Montaj skandalını çürütecek ayrıntı".

Tayyar'ın ortaya boca ettiği ayrıntılar bol. Propaganda bülteni Star bunlardan hangisine "çürütecek ayrıntı" payesi verdi, anlaşılamadı. Bunlara tek tek bakıp, ciddiye alınmaya değer olanları var mı, ayırt etmeye çalışacağız.

Şuradan başlayalım:

Ellerinde binlerce ses kaydı var. Teknolojiyi kullanmayı da iyi biliyorlar. İstedikleri zaman istedikleri kaydı çıkartırlar.

Hayır, her istediklerini yapamazlar. (Bundan önceki iki yazıma bakın lütfen.) Dinlediğimiz kayıt, tam da, ses imal ederek biraraya getirilmesi imkânsız cinsten. Eğer muazzam temkinli davranacaksak şöyle diyebiliriz: ancak yer yer şüpheli bölgeler olabilir.

Kayda baktığınızda bir iki ses Başbakanımıza ait, arada dublaj var bir başka ses var.

Nasıl anlamış bunu Tayyar? Kendisi dinleyerek, çıplak kulakla anlayamaz. Bunlar kaydın nereleri? Söylediğinin geçerliliği yok.

Diğer sesler de çok sayıda konuşmadan cımbızla çekilerek biraraya konulmuş ama birtakım acemilikler yapılmış.

Nasıl saptamış? Nereler bu cımbızlanan yerler? Duyduklarımız bazı konuşmalardan cımbızlanmışsa, bunlar ne tür konuşmalardır? Hangi konuşmalarda buradaki bazı sözler geçmiş olabilir? Hangi unsurları Tayyar "acemilik" olarak niteliyor? Bunların hiçbirini somutlamıyor. Söyledikleri geçersiz.

Operasyonun yapıldığı sabah ertesi gün olmak üzere 3-4 görüşme yayınlanmış. Başbakan 17 Aralık'ta Konya'da Şeb-i Aruz törenlerindeydi. Görüşmenin yapıldığı iddia edilen 15:39 saatinde ise Başbakan Erdoğan Libya Başbakanı ile görüşme yapıyordu.

Başbakanın Konya'da oluşuyla ilgili bir sorun yok. 15.39'da ne olduğunu ise biz basit insanlar bilemiyoruz haliyle. Bu koca düzeneği kuracak olanlar, başbakanın o gün sözkonusu konuşmaları yapmış olabileceği zamanları saptamamışlar mıdır? Bu kadar amatörce mi davranmışlardır? Konuşma sırasında başbakanın bulunduğu yeri yanlışlıkla Konya yerine Ankara olarak belirttiklerini biliyoruz, ama niyeyse Şamil Tayyar bunun sözünü etmiyor. Neden acaba? Yine de bu saat uyuşmazlığını bir kenara not etmeliyiz.

Görüntünün biri de saat 23.15 gösteriyor. Başbakan o sırada Konya'da havaalanına giriyor. Ankara'ya uçacak, uçağa bindiği saat. Teknik olarak bunun gerçekleşmesi mümkün değil.

Bunu da bilemiyoruz. Ama başbakanın uçağa binmeden veya bindikten sonra, uçak kalkmadan hemen önce telefonla konuşacak vakti bulabileceği açık. Tam zamanlamayı bilmek lazım.

Belli ki saatle, zamanla takvimle oynanmış, ya da montajı yapanlar farklı bir ülkede oldukları için acaba kendi yaşadıkları ülkeye göre mi yapmışlar bunu bilemiyoruz.

Biz hiç bilemiyoruz. Şamil Tayyar bunu nereden çıkardı, onu da bilemiyoruz. Tayyar'ın elinde en ufak bir veri var mı acaba? Olsa tantanası yapılmaz mıydı? Bu daha çok, "at ortaya su bulansın" kategorisinden bir "ayrıntı" galiba.

1 Milyar dolar bir kamyon para yapar. İçinde binlerce saçma sapan şey var.

Saçma sapan şeyler nedir, Tayyar sıralamıyor. Fakat zaten şahit olduğumuz skandalın önemli bir boyutu, onca paranın konacağı yer bulma meselesi. "Bir kamyon" mudur, bilemiyorum, ama bahsedilen paranın çok yer tuttuğu kesin. Bir saçmalık yok burada. (Ne kadar dolar ne kadar yer kaplıyor, şahane illüstrasyonlarla göstermişler:TIKLAYIN.)

Bu kayıtlar alelacele servis edildiği için böyle hatalar var. Biraz daha zamana yaysalardı daha profesyonelce bir şey ortaya çıkabilirdi. Basite almayın, kurnaz bir zeka var ortada. Yedi bin kişinin dinlendiğine dair skandal bilgiler gazetelere manşet olup Türkiye'nin gündemini değiştirince karşı bir hamleyle Türkiye'nin gündemini değiştirmek istediler.

Bunu neden iki-üç gün sonra yapamasınlar? Başbakan ile oğlu arasında, şu dinlediğimiz içerikteki bir kayıt, bunları her kim yapıyorsa, ortaya savurabileceği en büyük bombalardan biri; bunu niye ziyan etsinler? Şamil Tayyar'ın bir dinleyişte sahteliğini anlayabileceği kalitede bir sahte kayıtla ortaya çıkan, "kurnaz bir zeka" falan değil, düpedüz amatör olmalı, "basite alınmalı" demektir.

Gece bir montaj kaset yayınlanıyor. Kaset internet sitelerine düşer düşmez CHP, MHP olağanüstü toplanıyor. Ne oluyor size? Bir bekleyin sabah olsun. Siz ne olduğunu nerden biliyorsunuz? (...) O toplantı kararları tesadüf değil. Önceden onların da haberi var, ben bunu anlıyorum. Bu tezgahı kuranlar, darbe planını yapanlar siyasi ayağını da oluşturmaya çalışmışlar.

"Darbenin siyasî ayağı" falan, afilli laflar tabiî, ama bu iki partinin bu işten önceden haberinin olduğunu Şamil Tayyar nereden çıkarıyor? Bu konuda hiçbir veri yok. Kayıtlar çıktı, yayıldı, ondan sonra toplandılar. Aynı sıralarda AKP önderleri de toplantıdaydı, MİT Müsteşarı başbakanlığa gitmişti, bu ne olacak?

Velhâsıl, Şamil Tayyar'ın söyledikleri, zaten baştan kendisine inanmaya hazır olanlar dışında kimseyi ikna edebilecek sözler değil. Aksine, savunma adına söylenebilenler bunlardan ibaret olunca, kayıtların doğruluğuna gitgide daha fazla ikna olacağımız ortada.

 

Ses kayıtları 'rapor'u - Bizi aptal yerine koymayın

 

Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerine ait ses kaydının ABD'ye gönderilip incelettirildiği ve kaydın sahteliğinin anlaşıldığı, Haber7sitesinin yayımladığı bir "rapor" aracılığıyla kanıtlanmaya çalışılıyor. Ancak hükümet yanlısı bütün medya ve grupların Haber7'den alarak yaydığı bu "rapor" haberi, savunduğu iddianın tam aksine inanmamıza yolaçacak ayrıntılarla dolu.

"ABD'deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri"ne dair haberin uyandırdığı şüpheler hakkında dün yazdım ("En gelişmiş stüdyo"… - Bu nasıl haber?"). Bugünse, Haber7, bu defa "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuarı"ndan gelen "ön rapor"u haberleştirdiğini iddia etti. "Ön rapor" adı altında sundukları şey, "nasılsa yuttururuz" diye gazladıkları teknik ayrıntılardan geçilmiyor. Bunları örnekleyip ele alacağım. Önce, tıpkı "en gelişmiş stüdyo" gibi, "dünyaca ünlü kriminal laboratuvarı"nın da adının verilmediğine dikkat çekeyim ve haber metninden başlayayım.

Şöyle diyorlar: "…inceleme sonuçlarına göre ses kaydının dört beş farklı zamanda yapılan telefon konuşmalarından derlendiği tespit edildi."

Evet. Sorun ne? Zaten dört-beş telefon konuşması değil mi kayıtta yeralan? Ama böyle söyleyince sanki bir açık yakalanmış gibi oluyor değil mi? Yazık…

Habere göre, "teknik analizin ön raporu Türkiye'deki ilgili mercilere ulaştırılmış". Tıpkı stüdyo veya laboratuvarın adı gibi, bu mercilerin adı da verilmiyor. Niye? Herhalde verilemiyor. Yok çünkü böyle merciler. "Haber7'nin ulaştığı rapor," diye devam ediyor metin. Göreceğiz ki, "ulaştığı" yerine başka bir kelime konsa sanki daha uygun olacak.

İddia şu: "…ön rapor, konuşmanın parça parça kesilerek hazırlanmış bir montaj olduğunu ortaya koyarken, eksik cümlelerin Başbakan Erdoğan ile Bilal Erdoğan'ın sesine benzeyen bir sesin stüdyo ortamında yapılmış kayıtlarla tamamlandığı anlaşıldı."

 

Metni hazırlayanlar, konuya hakim değil

 

Hemen belirteyim ki, "ön rapor" dedikleri şey, bunları ortaya koymuyor veya kanıtlamıyor. Aksine, metni hazırlayanların konuya hiç hakim olmadığını, karşımızdaki metni teknik bir rapora bakarak hazırlamadıklarını kanıtlıyor. "Parça parça kesilerek hazırlanmış montaj" diye bir tabiri hiçbir teknik eleman, uzman vs. kullanmaz, çünkü kesilmeden montaj olmaz. "Stüdyo ortamında" denebilmesi için, görüşmenin geçtiği başka yerlerdeki dip seslerle "stüdyo ortamının" dip sesindeki farkların tanımlanması lazım. Kayıtta böyle bir fark işitilmiyor. Zaten, Haber7'nin "ön rapor" dediği metinde, hangi seslerin "eklenmiş" olduğuna dair somut hiçbir veri, evet, hiçbir veri yok. "Araya ses eklenmiş" diyemezsiniz ki, "şu sesle şu sesin arasına şu ses eklenmiş" derseniz bir anlamı olur. Öteki, boş laf.

Yine, metnin konuya yabancı birilerince hazırlandığını ortaya koyan bir cümle: "Raporda farklı ses kayıtlarının birleşme noktasını gösteren ses kırılmaları da dakika dakika belirtildi."

Eldeki kayıtta zaten farklı görüşmeler var, bunların ek yerleri olması normal. İkinci olarak, herhangi bir ses kaydını, seslerle hiç oynamadan, araya hiçbir şey eklemeden, sadece boşluk yerlerini azaltarak kesip, fazlalıkları atıp tekrar ekleseniz, yine ek yerleri olabilir. "Birleşme noktalarının" olması, konuşmadan laf atıldığını, konuşmaya laf eklendiğini kanıtlamaz.

"Ses kırılmaları" ifadesiyle acaba ne kastedilmiş, merak ediyorum. Aşağı yukarı bir fikrim var, "şunun için demişlerdir herhalde" diye. Ama bu neyi ispat edecek, anlayamıyorum. Başbakan ile oğlu, öyle bir teknolojiyle konuşuyorlar ve dinleniyorlar ki, orada nasıl ses bozulmaları, gidiş-gelişleri, bastırılma ve patlamaları olabileceğini bu kayda bakarak kimse kestiremez.

Son olarak, "dakika dakika" ibaresi. Bu hakikaten büyük cehalet ürünü. Herhangi bir stüdyoda, sesle, görüntüyle iş yapan insanlar için dakika diye bir birim mi var yahu? Ses sözkonusuysa ya ölçü-vuruş vs. olur ya saniye-salise olur ya, işin görüntüyle bir ilgisi varsa, olacaksa, frame=kare olur (saniyede 24, 25 falan). Dakika neredeyse bir ömür gibi bir zaman, bu işlerde. "Dakika dakika belirtildi" ne demek? Zaten time-code'lu döküm de elbette dakika dakika değil, "saniye saniye" denebilecek şekilde.

Şimdi, hiç anlamadığımız bir paragraf geliyor:

'Time-code'u dakika dakika ayrıştırılan ses dökümünün, stüdyoda genişletilmiş ses kaydı da hazırlandı. Bu ayrıştırılan kayıtlar, montajlanan bölümleri, arada kalan temizlenememiş sesleri ve deformasyon çabalarını da ortaya koydu.

Acaba bundan kasıt, sesleri dalga şekilleri olarak ekranda görmek, bunu büyütüp daha net görmek falan mı? "Montajlanan bölümler", "temizlenmemiş sesler" ve "deformasyon çabaları" varsa, bunlar ses dosyası açılıp bakılınca -istendiği gibi büyütülebilir de- kısmen fark edilebilir, bazıları da edilemez. "Genişletilmiş ses kaydı"ile bilmediğimiz başka bir şey mi kastediyorlar? Fakat, laboratuvarın kullandığını iddia ettikleri programlar (ki aşağıda konu edeceğim, bu da başlıbaşına mesele) bundan ötesine elverecek şeyler değil. Ne demek istendiğini anlayamıyorum.

Şuradan bir sonuç çıkarabilir miyiz acaba: "Ayrıştırılan seslerin dosyası tek tek de kamuoyu ile paylaşılarak, bu telefon konuşmasının tamamen bir montaj olduğu gerçeğinin de önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacağı öğrenildi."

Hakikaten, acaba ne demek istiyorlar? Diyelim elimizdeki kayıt bir montajsa, bunun imal edildiği orijinal dosyalara ulaşabilseler, bunları bize sunsalar bir anlamı olabilirdi. Ama eldeki kayıttan "ayrıştırılacak" hiçbir şey bizi bu konuda sonuca götüremez.

 

"...aşağıdaki gibidir“

 

Ve, söyleyişi Haber7'den ödünç alalım: "İşte laboratuvar raporundaki dikkat çekilen noktalar"… Bir arabaşlık atmışlar; niyeyse hoşuma gitti. Bahsedilen laboratuvara ısındım, "bizden biri" gibi hissettim onu birden… Arabaşlık şu: "BAŞBAKAN ERDOĞAN VE OĞLU BİLAL ERDOĞAN ARASINDA 17 ARALIK'TA YAPILDIĞI İDDİASI İLE İNTERNETE DÜŞEN SES KAYITLARININ ÖN TEKNİK ANALİZİ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR". (Nedense, bu rapor muhabbeti bana hep bilgisayarlarla yeni tanıştığımız zamana ait bir Türk filmini hatırlatıyor. Orada adam gelip masaya bir zarf koyuyor ve şöyle diyordu: "Buyurun efendim. Bilgisayar yardımıyla saptadık." O zaman hepimiz inanıyorduk tabiî…)

İddiaya göre şöyle bir şey saptanmış kayıtta: "Cümle oluştururken, eksik hecelerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sesine benzeyen bir sesle tamamlanma yoluna gidildiği açıkça belli olmaktadır. Aynı teknik, Bilal Erdoğan'ın sesine de uygulanmıştır." Bu, kaydın nerelerinde, hangi eksikler nasıl tamamlanarak yapılmış, hangi hecelerle hangi kelimeler üretilirken hangi eksik heceler tamamlanmış? Tek bir veri yok.

Sözde raporu hazırlayan stüdyo veya laboratuvarın elinde, bilgisayarda müzik yapmakla uğraşan herhangi bir gencin elindekinden daha gelişmiş imkânlar bulunmadığı anlaşılıyor ki, bu da bu meçhul kuruluşun "dünyaca ünlü"lüğüne epey gölge düşürüyor. Zira hernekadar teknik görünümlü laf kalabalığıyla pazarlanmaya çalışılsa da, adamların sadece yaygın ses-müzik programlarıyla çalıştığı anlaşılıyor:

Ses bandının digital ortamda "Cubase 7" ve "Wave 9'" isimli profesyonel ses programlarında, genişletilerek dinlendiğinde, telefon konuşma kayıtlarının arasına stüdyo ortamında kaydedilmiş bir çok sesin ilave edildiği gözlemlenmiştir.

Cubase 7 ve Waves 9 (Wave 9 değil Waves 9 olması gerekiyor; ötekiyse özür dileyeceğim elbet), bilgisayarda müzik yapanların kullandığı, kolayca erişilebilecek ticarî programlardır, hattâ Waves 9 bildiğim kadarıyla bir plug-in (Pro Tools sistemi içerisinde çalışan bir eklenti); ayrıca tekil program versiyonu da var mı, bilmiyorum,Cubase gibi sıradan bir programın adını burada gördükten sonra, araştırma ihtiyacı da hissetmiyorum. Çünkü burada, meselâ FBI'ın falan ses analizlerinde kullandığı, bizim adını sanını bilmediğimiz, gayet derinlikli, incelikli tekniklerden, programlardan sözedilmeliydi. Değil mi? (Ben kayıtları, kendi başına pek mühim bir program da olmayan, esas olarak video seslendirmede yardımcı bir program olarak imal edilmiş ve artık epey eskimiş bulunan Soundtrack Pro ile açıp bütün bu söylenenler öyle mi değil mi diye kabaca bakabiliyorum meselâ. Kazara elimde Cubase de olabilirdi. Bu kadar ciddî ve büyük bir mesele bu düzeyde mi halledilecek? Yapmayın allah aşkına!)

Bir paragraf daha var, çileden çıkmamıza:

Stüdyo seslerinin gizlenmesi için telefon konuşmasına benzer efektler verilerek sesler deformasyona uğratılmış ancak çok amatörce yapılan bu uygulama, konunun uzmanlarının gözünden kaçmayacak kadar aşikardır.

Yok efendim böyle bir şey. Bu ses kaydında "aşikâr" olan hiçbir şey yok. "Stüdyo sesleri" nedir ayrıca? Stüdyoda ses niye olsun? "Stüdyo ortamında dublaj" yapıldıysa, sorun orada ses olması değil olmamasıdır. Öbür taraflarda dip sesleri olacağı için, onların benzerlerinin eklenmesi gerekecektir. Ama bu herhangi bir sesi gizlemek için değil, arka veya dip sesleri gerçek telefon konuşmasındakilere benzetmek için yapılır ancak. Neyi gizleyeceklermiş?

Ve "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuvarı", raporunda, "çok amatörce yapılan bu uygulama konunun uzmanlarının gözünden kaçmayacak kadar aşikârdır"diye bir cümle yazmış, öyle mi? Hakikaten, bu kayıtlar ortaya çıktığından beri utancımdan yerin dibine geçiyorum, vatandaş olarak, insan olarak, ama galiba bizi yerin dibi falan da kurtarmaz. Bu kadar salak yerine konmayı kaldıramıyorum.

 

Bazı örnekler

 

Şimdi, "time-code dökümü" adı altında verdiklerine bakacağız. Bir kısmına. Time-code'ların yanındaki siyahlı ifadeler sözde rapordan, altlarındaki açıklamalar benden.

00:02 - 00:04 / Gülüşmeler duyuluyor.

Hayır. Yok gülüşme falan.

00:08 - 00:09 / Kes yapıştır yoluyla aralara ses atılmıştır.

Hangi sesler? Bunu ispat edebilecek anlamlı bir durum yok.

00:10 - 00:14 / Ekleme yoluyla deformasyon yapılmıştır.

Ne demek? Böyle bir teknik tabir yok. Ne eklenmiş? Ne deforme edilmiş? Ekleme başka şey, deformasyon başka şey.

00:42 - 00:44 / RTE'nin orijinal sesine dublajla eklenmiştir.

Bu iddia özellikle saçma. Çünkü buradan önce başbakan, "Zafer'in oğlu, Muammer'in oğlu…" diye, evlerine operasyon yapılan bakan çocuklarını sayıyor. Bilal Erdoğan net duyamıyor ve, "Bir daha saysana babacığım," diyor, bunun üzerine başbakan tekrar sayıyor. Bu sırada, çok büyük ihtimalle dip gürültüsü bastırma filtreleri veya benzer bir filtrelemeden kaynaklanan bir sonuç olarak, başbakanın sesi yer yer, önceki ve sonraki konuşmalarına göre çok yüksek çıkıyor ve ses dosyasının görsel halinde, dalga şeklindeki farklılık olarak gözüküyor. Uyduruk raporu düzenleyenler dalga şekline aldanıp "araya ses atılmış" diyorlar. Araya ses atılacak olsa bunun aynı dalga şekline (aynı seviyeye) getirilerek atılması çok kolaydı. "Montaj"cılar öyle yaparlardı ki dikkati çekmesin. Ayrıca, bu seslerin "araya atılmış" sesler olmadığı konuşmanın akışından belli. Üçüncüsü ve asıl önemlisi, neden tam da konuşmanın burasına araya ses atılsın, başbakan az önce söylediklerini tekrarlıyor?!

01:07 - 01:13 / RTE'nin orijinal sesine dublajla eklenmiştir.

Başbakan şöyle diyor: "…senin evinde ne var ne yok… sen bunları diyorum çıkar". Bu sözlerin arasında, "sen bunları"dan önce, "benimle…" gibi anlaşılan, tam anlaşılamayan tuhaf bir ses var hakikaten. Başbakanın sesi gibi ama emin olunamaz. Dalga şeklinde de burası tuhaf duruyor. Fakat tabiî şu soru var: Buraya dublajla ekleme yapan, niye böyle bir şüphe uyandırıcı ayrıntıyı bıraksın? Bunun oradan atılması çok kolay. Dublajla neyin, neresinin eklendiğini söylemedikleri için anlayamıyoruz.

04:22 - 04:24 / Dublaj yapan kişinin düzenlenmiş deformasyon yaptığı tesbit edilmiştir.

İşte bu raporun bir stüdyo, laboratuvar veya herhangi bir ses teknisyeninin elinden çıkmış olamayacağı yolunda en güçlü işaretlerden biri. (1) "Düzenlenmiş deformasyon" diye bir teknik terim yoktur. Evet, o kadar basit. (2) Diyelim herhangi bir teknik işlem için bu tuhaf lafı birileri kullanıyor veya yanlış çeviri sözkonusu. Herhangi bir teknik eleman, "dublaj yapan kişi"nin bir seslendirmeci, eğer teknik bir işlem yapılmışsa bunu yapanın da teknisyen veya uzman vs. olacağını bilir. "Dublaj yapan kişi" diye bahsedilecek bir teknik eleman olamaz. Hele dublaj yapan kişinin yapacağı bir "düzenlenmiş deformasyon", ses tekniği evreninde yeni keşfedilmiş bir yıldız olabilir ancak. Resmen komik bir laf bu.

04:25 - 04:33 / "Sümeyye geldi mi?" iki defa kes yapıştır yapılmış. Tekrar kurgu sözkonusudur.

Yine, metnin konuya yabancı birileri tarafından hazırlandığını gösteren bir ifade:"tekrar kurgu". Böyle bir teknik terim yoktur. Herhangi bir stüdyo, laboratuvar, ses teknisyeni vs. böyle bir terim kullanmış olamaz. Fakat daha önemlisi var. Uydurmacanın net olarak fosladığı yer burası. Çünkü burada her şeyiyle birbirinin aynı iki "Sümeyye geldi mi?" sorusu yok. Başbakan bunu iki defa söylüyor, iki söyleyişi birbirinden farklı. Ses olarak da farklı, dalga görüntüsü olarak da. Görüntüleri ilişikte koyuyorum, bakın. Bunu yapmamın nedeni, bu kadarcığını ortaya çıkarmak için "ABD"deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri" veya "New York'taki en büyük kriminal laboratuvarı"na dahi ihtiyaç olmadığını göstermek.

07:31-07:35 / "Senin evinde biraz sonra kalsın mı" diye anlamsız ekleme tesbit edilmişti.

("Edilmiştir" olacak, aceleden böyle yazılmış.) Burada Bilal Erdoğan, hiç anlamsız bir laf etmiyor, "Yani tamamen sıfır mı kalsın baba, yoksa senin evinde biraz para kalsın mı?" diye soruyor. Kaydın pek çok yerinde gördüğümüz, muhtemelen dinleme-kayıt teknolojisinden ve dip seslerin bastırılmasından doğan deformasyon sonucu, "biraz para", "biraz sonra" gibi duyulabiliyor.

07:53 - 07:57 / "Bu kadar verebildik" sözüne bindirme yapılmıştır.

Bununla kastedilen, bu kısmın volümünün yüksekliği. Buradaki mesele sadece gürültü bastırma (muhtemelen noise reduction veya bir çeşit kompresyon veya gate filtresi). Sesin burası yüksek kalmış. Kim niye "bindirme" yapsın, ne manası var? Saçma.

                                                                        * * *

Evet. Şimdilik bu kadar. TRT HD Kanal Koordinatörü Kürşat Özkök'e dayandırılan bir haber daha var; Sabah'ın sunduğu. Bu şahıs, "ucuz bir montaj" demiş. Neye dayanarak? Haberdeki şu ifadeye bakınca, sağlam bir yere dayandığını düşünmek mümkün değil:"İnceleme sonucunda, ses kaydında, Başbakan Erdoğan'a ait konuşmanın tamamının kesik kesik tek bir cümle ya da kelimelerden (tamam, nasıl oldu vs.) oluşturulduğu tespit edildi."

Ne demek yani? Burada duyduklarımız sadece bunlardan oluşturulmuş olamaz ki? Ne demek istiyorlar? Teknik ayrıntı niyetine söylediklerini ciddiye alabilmemiz için, bu saçmalıkları uluorta savurmamaları lazım. Çünkü, meselâ başbakan, "Devletin kriptolu telefonlarını dinliyorlar!" diye esip gürledikten sonra TÜBİTAK'tan, tam da kriptolu telefonlarla ilgili beş kişi atılırsa, biz bu kayıtların sahteliğine inanmak için çok daha güçlü kanıtlara ihtiyaç duyarız.

Her neyse, benim yapabildiğim, nihayet "amatörce" bir analiz. TRT haberindeki ayrıntıları da profesyonellere bırakıyorum. Yönetenler ve şakşakçıları, bizi aptal yerine koymaktan artık vazgeçseler ne güzel olurdu… Onlar için de yani:)

 

'Amerikalı uzmanlar' - Maalesef fos...

 

Gecenin bir vakti, ses kayıtlarının kurgu olduğunu ispata çalışan hükümet cephesi, nihayet ABD'den iki firma adı açıklayarak, buralardan alınan raporlara göre kayıtların "montaj olduğunun kanıtlandığını" ileri sürdü. Öncü, sanırım yine Haber7. Bize bunu "ıslak imzalı" iki A4 kağıdın resmini yayımlayarak duyurdular. İlk yazı, üzerine ataşla John Marshall Media'nın sanırım genel kartviziti iliştirilmiş bir kağıda basılı. Ses mühendisi Robin Lai imzasını taşıyor, fakat başka bir firma adına (aşağıda açıklayacağım - zaten John Marshall Media ses analizi yaptığını yalanladı, "utanın" diye açıklama yaptı, onun açıklaması da gelecek).

İkincisiyse KaleidoscopeSound antetli kağıt üzerinde, ses mühendisi Kyle Cassel'ın imzasını taşıyor - ki, Cassel şu anda bu firmanın çalışanları arasında gözükmüyor (bunu da açıklayacağım). Bu iki kişinin bize "rapor" diye sunulan birer paragraflık yazıları, başbakan ile oğlunun ses kayıtlarının sahteliğini hiçbir şekilde kanıtlamıyor, aksine, bu Amerika macerası, aksi yöndeki izlenimleri besliyor. Çünkü açıklanmaya muhtaç çok fazla ayrıntı var, saatler geçtikçe de bunlar artıyor (evet, bunu da açıklayacağım).

Önce belirteyim, bu şirketler ve bu isimlerde ses mühendisleri sahiden var. Dolayısıyla bu raporlar onlardan alınmış olabilir. Fakat özellikle Kaleidoscope, herhangi bir orta halli firma ve AKP'liler veya Haber7'den birilerinin burayı nereden nasıl bulduğu, niye orayı bulduğuna dair bir ihtimal düşünebilmek imkânsız. Kyle Cassel'ın Twitter hesabının, Ekşi Sözlük'ten birisi bu hesaba tıklayıp birşeylere baktıktan kısa süre sonra kapanmış olması, tabiî, Cassel'ın durumu açısından şüphe uyandırdı. Aynı şekildeGoogle aramasında derhal gözüken Facebook sayfasının da kapanmış oluşu, ilave bir ilginç durum. Bunu daha da ilginç kılan, Ekşi Sözlük'ten iki ayrı kişinin Cassel'aFacebook üzerinde mesaj attıklarını söylemeleri. Bu işi 02.52-02.55 civarında yapmışlar; ben bundan birkaç dakika sonra baktığımda Cassel'ın Facebook sayfası kapatılmıştı. LinkedIn'deki bilgi sayfasına ise bakılabiliyordu, hem oradan hem deKaleidoscope sitesinden, kendisinin varlığını teyit etmek mümkün oldu. Buna karşılık -bakın bu daha da ilginç!- kendisini ararken ilk olarak girdiğim, kylecassel.com sitesi, 15 dakika kadar sonra (03.05 civarı) girdiğimde bembeyazdı - yani adres geçerliydi, siteye gayet normal bir şekilde erişilebiliyordu fakat, Cassel'a ulaşılabilecek linkleri de kapsayan içerik tamamen temizlenmişti!? (Şu anda 04.32 ve durum hâlâ böyle.) Tuhaf değil mi?

[DEĞİŞİKLİK - Saat 04.46 itibarıyla Cassel'ın Facebook sayfası açılmıştı. Kyle Casadıyla; öncesinde de öyle miydi, bilmiyorum, ama Ekşi Sözlük'ten biri, soyadın değiştirildiğini yazıyor. Twitter'dan kendisine ulaşılamıyordu, kendi sitesi de aynı beyaz duvar durumundaydı. Fakat esas acayibi, KaleidoscopeSounds sitesinin "Staff/Ekip" kısmında Kyle Cassel'ın ve onunla birlikte, aynı soyadını taşıyan ikinci kişinin de fotoğrafının kaldırılmış olmasıydı. Orada beş kişi varken üçe inmişti. Kyle ile muhtemelen kardeşini 03.00 civarında gördüm, 05.00 civarında yoktular!Twitter'da dolaşan bilgiye göre de, Cassel'ı biri (Tuncay Tekle) aramış, Türkiye'den aradığını söyler söylemez telefon kapanmıştı. Yine Twitter'da ileri sürüldüğüne göre,Instagram hesabında da adını değiştirmişti. ]

Giderek esrarengizleşen Cassel'ı bırakıp Robin Lai ve John Marshall Media'ya gelelim: Bu bayağı büyük bir şirket, Robin Lai de sahiden orada çalışan bir ses mühendisi. Lai'nin LinkedIn sayfası var, baktım, gördüm. Bu adam aynı zamanda davulcu veSoultones zillerinin promosyonunu yapıyor, dolayısıyla oradan da ulaşayım dedim, ama ne yaptıysam Soultones'un sayfasına girmek mümkün olmadı - bunda özel bir yamukluk aramıyorum, ama Kyle Cassel'ın sayfalarının yok olmasından sonra ister istemez takılıyorum. Robin Lai'nin Haber7 tarafından "dünyaca ünlü projelere imza atan..." diye sunulmasını meşru kılacak bir marifeti var mı, karşıma çıkmadı, bilmiyorum.

[EKLEME - Saat 06.00 civarında, John Marshall Media'nın kurucusu ve CEO'su John Marshall Cheary II'nin kendi Facebook sayfasından yaptığı açıklamadan haberdar oldum. Adam kısaca, "Benim firmam böyle bir ses analizi yapmadı, zaten böyle bir ses analizi için uzman değiliz, birisi, benim firmamın adını kullanmış, kartımızı antetli kağıda ataşlamış, bu haberi yayan ajanslar, utanın!" diyor. Hiç diplomatik olmayan bir üslûbu var bu açıklamanın, çünkü John Marshall Cheary belli ki bir sahtecilik karşısında olduğunu düşünüyor ve bayağı kızmış. Bu açıklamadan haberdar olmadan yazdığım aşağıdaki kısmı yine de silmiyorum ki, rezaletin hiçbir perdesi eksik kalmasın. ]

Gelelim bu şahısların verdikleri raporlarla ilgili habere. Bir kısmını buraya aktarıyorum:

Jou Production firmasının da sahibi olan ve Harry Potter, Life of Pi gibi Hollywood yapımlarının seslendirme aşamasında imzası bulunan Robin Lai, 'Bu tarz ses kayıtlarında oynama yapıldığında, bazen gerçeğin hangisi olduğu konusunda emin olmanız kolay değil' derken, söz konusu kayıtta ise bariz montaj kalıntılarının bulunduğunu, bunu yapanların profesyonellikten uzak olduğunu söyledi. [ bunlar raporda yok, kendisiyle ayrıca görüştülerse o zaman söylemiş olabilir, ama ne zaman görüşüldüğü belirtilmiyor - ük ]

New York'un Manhattan şehrinde, dünyaca ünlü John Marshall Studios'un teknik imkanlarını da kullanarak vardığı sonucu bir rapor halinde sunan Jou Production sahibi Robin Lai...

Burada bilinçli olarak yaratılan karışıklığı gidermek gerekiyor. Dediğim gibi, John Marshall Media, çok büyük bir şirket ve Lai de burada ses mühendisi olarak çalışıyor. (Çalıştığı söylenen büyük işlerde yeralmış mı, sahiden merak konusu, çünkü Internet Movie Database'de ismini bulamadım. Muhtemelen en fazla bazı seslendirme kayıtlarında masa başında oldu, filan - ama ABD'de bu kadar katılım künyeye yazılmak için fazlasıyla yeterlidir, o zaman niye yok?)

Anlaşılan Robin Lai'nin kendisine ait küçük bir firması var: J Ou Productions. Zaten "ıslak imzalı" kağıdı bu titriyle imzalamış. Kağıda kartvizitini ataşladığı öbür büyük ve tanınmış firmanın "imkânlarını kullandığı" söyleniyor, çünkü orada çalışıyor! Muhtemelen işi kendi firması adına alıp yapmış, çünkü BBC'ye filan iş yapan John Marshall'a bu raporun hazırlattırılması muhtemelen daha resmî ve daha güvenilir bir ilişki gerektirecekti. Bu da, haberinde "New York'un Manhattan şehri"nden falan bahsedebilen bir Haber7 için pek kolay olmayabilirdi sanırım.

Bu benim tahminim tabiî. Ancak böyle düşünmeyi meşru kılan çok önemli bir ayrıntı var, esas merak edilecek soruya ilişkin: Peki ne demiş bu adamlar? Kayıtlar montajdır mı demişler.

Evet, öyle demişler. Şüphesiz öyle diyecekler çünkü elimizde beş ayrı telefon görüşmesi var. Dolayısıyla, ellerine gönderilen dosyanın tek bir kesintisiz kayıt olmayıp, çeşitli kayıtların birleştirilmesiyle oluşturulmuş olduğunu söylemişler. Robin Lai raporunda, sadece elindeki kaydın arka plan ses seviyesi analizini hem de "hızlı bir analizini" yaptığını ve kesintisiz bir kayıtta değişmemesi gereken arka plan seslerinin bu kayıtta değiştiğini, dolayısıyla kaydın bazı yerlerine müdahale edildiğini belirtiyor. Evet, zaten elimizdeki kayıt tam da böyle bir şey. Kyle Cassel ise, yine arka plan seslerindeki kesintilere dikkat çekiyor ve seslerde "işitilebilir" kesintiler olduğunu söylüyor. Buradan anlıyoruz ki, kendisi kriptolu bir telefon dinleme kaydını analiz ettiğinden pek haberdar değil muhtemelen. Ayrıca, birkaç ayrı görüşmenin ardarda dizildiği bir kaydı analiz ettiğinden haberdar mı (aynı şey Lai için de geçerli), o da belirsiz. Bir paragraflık raporun son cümlesinde Cassel yine ses iniş-çıkışlarınıdan, seviyenin istikrarsızlığından filan dem vururken, "kesintisiz kaydedilmiş bir görüşmede" bunların olamayacağına işaret ediyor. Acaba dinlediğinin nasıl bir kayıt olduğunu zannediyor?

Şahsen izlenimim, bu iki ses mühendisine ya bizim dinlediğimiz beş görüşmelik kaydın gönderilmediği ya da gönderilen kayıt hakkında gerekli bilginin verilmediği, muhtemelen sadece "montaj olup olmadığının" sorulduğu, bu adamların da doğal olarak "montaj vardır" dediği, işin inceliğine girmediği. Yazdıklarından da bu anlaşılıyor. Amerikan hükümeti böyle bir ses analizi yaptırsaydı acaba karşımızda nasıl raporlar olurdu? Nereden bulunduğu belirsiz iki ses mühendisinin birer paragraflık basit yazısı mı olurdu? Boşversenize...

Gereksiz ama, içler rahatlasın, bir-iki laf daha: Bir ses kaydındaki kesintilerin anlam ifade edebilmesi için, kesinti ve eklemelerin, konuşmaların anlamını değiştirecek şekilde, aralarda, belirli maksatla yapılmış olması gerekir. Bu iki ses mühendisi, hiç bilmedikleri bir dilde, bol bol duraklamalarla, ııı'larla, "şey"lerle sürdürülen, kriptolu telefonların dinlenmesi sonucu bir sürü elektronik ve dijital deformasyonla dolu bir konuşmalar dizisinin sahteliğine dair tek kelime etmiş sayılamazlar bu durumda. Daha önce de izah ettim, bir ses dosyası kesilmiş biçilmiş olabilir, fakat içinden hiçbir şey eksilmemiş, arasına hiçbir şey eklenmemiş de olabilir. Kesilmiş-eklenmiş denen her şeye tek tek bakılması lâzım. Bu Robin ile Kyle, tekrar edelim, bilmedikleri bir dildeki bir kaydı bu şekilde analiz edemezler ki. Üstelik, başka can alıcı sorular ortada duruyor: Robin Lai ile Kyle Cassel nereden bulundu? Niçin onlar? Ne alâka? Cassel'ın sayfaları nereye toz oldu birdenbire?

Tabiî ufak bir soru daha var: Bu analiz ne kadar sürdü ve karşılığında ne ödendi? Bunun cevabı da işin ciddiyetine dair ölçü olacaktır.

"Dünyaca ünlü Amerikalı uzmanlar" şimdilik fos çıktı. "Kayıtlar montaj!" cephesinden atılan her adım -memleket adına "ne yazık ki" mi desek, bilemedim- bizi kayıtların sahiciliğinin ispatlanmasına biraz daha yaklaştırıyor.

 

Kayıtların ABD macerası - Rezilliğin ileri aşaması

 

Mâlûm ses kayıtlarını inkâr için kalkışılan Amerika harekâtı, hüsran falan da değil, rezillikle sona eriyor. Bütün gece sabaha kadar uğraşıp takip ettiğim ve toparladığım gelişmeleri (evet, gelişmeler oldu!) de içeren, sözkonusu raporların geçersizliğini izah ettiğim yazıları ("Ses kayıtları "rapor"u - Bizi aptal yerine koymayın" ve "Amerikalı uzmanlar - maalesef fos...") kaldırmıyorum ki, hem işin teknik yönü konusunda içinde her şeye rağmen şüphe kalan varsa bakabilsin hem de daha o raporlara ilişkin haber yapılır yapılmaz ben dahil pek çok kişinin kuşkulandığı ne varsa doğru çıktığı görülsün.

Bizim saatle sabah 06.05 (New York-New Jersey için gece 23.05) itibarıyla ikinci raporun alındığı şirket, yani Kaleidoscope Sound da bir açıklama yaptı ve, "Kaydı inceleyen teknisyenimizin, bu görüşmenin kimler arasında yapıldığına ve malzemenin niteliğine dair herhangi bir bilgisi yoktu," dedi. (Onlar "da" açıklama yaptı, dedim, çünkü ilk firma daha önce davranmıştı. John Marshall Media kurucusunun daha ciddî yalanlaması için lütfen bir önceki yazıma bakın.)

[EKLEME / 27.02.2014, 14:45 - John Marshall'ın açıklamasından sonra Haber7, A4 kağıdın üzerine iliştirdiği kartviziti kaldırıp, sadece ses mühendisi Robin Lai'nin kendi firması adına imzaladığı kağıdın resmini yayımlamaya başladı. Yani, "denedik, kandıramadık" demiş oldular. Bu arada, kartvizitin gölgesinden kalan ince bir yatay çizgi hâlâ görülebiliyor. Acele edin, onu da düzelteceklerdir muhtemelen. ]

Kaleidoscope Sound sahiplerinden Randy Crafton'ın, firmanın Facebook sayfasında yeralan mesajına göre, bir müşteri gelmiş, bir kayıt vermiş ve bunun "kurgulanmış mı yoksa kesintisiz bir kayıt mı olduğu" konusunda görüş bildirmelerini istemişti. Teknisyen Kyle Cassel, "ufak ve basit bir iş olarak görünen" bu görevi üstlenmiş,"duyduğuna ve gördüğüne göre" karar vermişti. Yazdığı rapor bu kadarcık bir incelemeye dayalıydı. Randy Crafton, kaydı kendisinin de dinlediğini ve bu görüşe katıldığını belirtiyor. Yani dinledikleri kayıtta kesme-birleştirme yerlerinin olduğu görüşüne. Nitekim kayıtta böyle yerler var, çünkü en azından, kayıt beş ayrı telefon görüşmesinden oluşuyor. Yani ayrıntılı, derinlemesine ses analizi falan yapılmış değil. Biz burada kayıtları ses programlarında açıp bakıp ne kadar anlayabiliyorsak onlar da o kadar anlamış.

Crafton'un mesajında çok önemli bir kısım da son paragraf (bu mesaj, kanıt diye sunulan raporun üç misli uzunluğunda, bu arada). Crafton, tartışma konusu olan kayıt acaba bize dinletilen mi, emin değiliz, ama Youtube'dan dinlediğimize benziyordu, diyor. "Onu andırıyordu," diyor. Ve dinlediklerinin, tek parça kesintisiz bir kayıt olmadığını yineleyip, "Bunun ötesinde herhangi bir hükme varmak için kesinlikle en azından konuşulan dili bilen biri gereklidir," diyor.

Yani aslında "iki stüdyodan alınan rapor" haberini okur okumaz neler düşündüysek onları söylüyor, doğruluyor.

Bu arada, şunu da bir kenara yazın ve unutmayın: Her iki firma da, kendilerinin bu tür (adlî) ses analizi konusunda uzman olmadığını belirtiyorlar. JMM bunu kelimesi kelimesine söylüyor, Kaleidoscope, mesajın girişinde "bizim esas işimiz ses kayıt, işleme, miksaj, çoğunlukla da müzik" diyor. Yani Haber7'nin bize kakalamaya çalıştığı,"New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuarı"ndan eser yok ortalıkta.

Hakikatten de eser yok.