Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 'FETÖ' soruşturmalarına ilişkin olarak, "Eğer darbede başarılı olsalardı bu darbeyi de allayıp pullayacaklardı. 'Benim oğlum samimi dürüst öğretmendi, askerdi, polisti...' Kusura bakmayın gerçek mağdur şehidimin yakınlarıdır" dedi. "Bunlar sapık ya, bunlar sapık" diyen Erdoğan, "Kendi siyaset arkadaşlarımdan, muhalefet partilerinden pek çok kişi bunların üstüne çok gittiğimi, haksızlık yaptığımı söylediler. Sadece milletim kayıtsız şartsız beni dinliyor" ifadesini kullandı. "Ne darbeyi, ne darbeye dolaylı dolaysız destek verenlerin gözünün yaşına bakmayacağız" diyen Erdoğan, "Benim yakın arkadaşlarımın içinde varsa, onlara da sesleniyorum. Sakın mağdur edebiyatı yapmayın. Benim mağdurlarım, mazlumlarım burada" diye konuştu.
Beştepe Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen Gazi ve Şehit Yakınları Atama Töreni'nde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Türk milleti, bin yıldır yaşadığı bu toprakları kendisine ebedi vatan yapmak için neredeyse kesintisiz bir şekilde kanını dökmüştür. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, burada bulunan herkesin hatırlayabileceği son 30-35 yılımızı gözümüzün önüne getirelim; bölücü terör örgütü PKK, 1984 yılından beri askerimizin, vatandaşımızın kanını döküyor. DHKP-C ve benzeri terör örgütleri büyükşehirlerimizde her fırsatta kan döküyor. DEAŞ 3 yılı aşkın süredir intihar saldırıları ve diğer saldırılarıyla yüzlerce vatandaşımızı şehit etti. İşte en son Gaziantep'te bir çocuğu vücuduna bomba sarmak suretiyle patlattılar, 56 kardeşimiz orada şehit oldu. Kendilerini ziyaret ettiğim bir kısmının kolu, bir kısmının ayağı kopuktu ve bunların bir kısmı çocuktu. Hanım kardeşlerim de vardı, çocuk kadın demeden bunları yaptılar. Bunların İslam ile alakası olamaz, Müslüman da olamaz.
Son olarak FETÖ, 15 Temmuz gecesi, ben de 241 diyordum, trafik kazasında ölen 5 kardeşimizle birlikte 246 vatandaşımız şehit oldu, 2194 vatandaşımız yaralandı. Bir kez daha bu FETO terör örgütüyle milletimin kanını döktüler. Milletimiz için şehadet bir onurdur, ayrıcalıktır. Biz bunu biliyoruz onun için az önce değerli hocamız okuduğu ayet'i kelimede "Allah yolunda ölenlere ölüler demeyiniz, onlar diridirler, siz bilemezsiniz" diyor Rabbimiz. Onlar bizim aramızda, onlar bizimle beraber.
Bugün burada devletimizin şehit yakınlarımıza, gazilerimize, gazi yakınlarımıza ahdi vefası olarak gördüğü atama töreni vesilesiyle buradayız. Onun için hükümetimize başta sayın Başbakanımız olmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız ve Çalışma Bakanlığımızın çalışmalarıyla 2028 kişinin atamasını bugün gerçekleştiriyoruz. Bunlardan 419'u 15 Temmuz gazisi veya gazi yakını, 67'si de 15 Temmuz şehitlerimizin yakınıdır. Diğer atamalar da terörle mücadelede zarar görenlerden oluşuyor. Kendilerine görev yerlerinde başarılar diliyorum. Son 2 yılda terörle mücadele kanunu kapsamında yaptığımız atama sayısı 17 bin 274 kişiyi bulmuştur. Biliyorum ki devlet olarak kendilerine sunduğumuz imkanların sözü bile edilemez. Şehitlerimizin tüm yakınları devlete emanettir. Onları korumak, gözetmek, kollamak bizim görevimizdir. Tabii ki bununla birlikte medyada, muhalefet partileri içinde rastladığımız şehit yakınları ve gazilerimizin ihmal edildiğine dair iddiaları yanıt vermek isterim, şöyle ki;
Devlet elbette geçmişten beri şehit yakınları ve gaziler için çalışmalar yapıyor. Başbakanlığım döneminde farklı bakanlık ve kurumlar tarafından yürütüldüğü için dağınıklık gösteren bu çalışmaları Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nda topladık. Şehit yakınları ve gazilerimize verdiğimiz imkanları teker teker saymak
-Şehitlerimizin mirasçılarına çeşitli başlıklar altında nakdi tazminat ödeniyor
-SGK tarafından kendilerine hak ettikleri emekli aylığı ve emsal aylığı bağlanıyor, 30 yıl üzerinden ikramiye veriliyor.
-Çocuklarına burs veriliyor, yurtlardan öncelikli olarak faydalanmaları sağlanıyor, toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanıyorlar. İhtiyacı olan ailelere faizsiz konut kredisi verilerek uygun şart
-Kamuda şehit yakınlarına ikişer, gazilerimize, terör maduru sivillere birer istihdam hakkı veriliyor
Bunları burada ifade etmekten ben hicap duyuyorum. Çünkü biz hiçbir maddi karşılığın bir insanın canını feda etmesinden, bunu göze alarak kendisini öne atmasından önemli olmadığını biliyoruz. Eskiden şehitlik ve gazilik şartları çok dar tutulmuştu. İmkanlar da nispeten sınırlıydı. Hayatını kaybeden veya malul olanlar dahil kapsamı olabildiğince genişlettik.
Esasen şehit ve gazi statüsüne girmese de ülkemizdeki sosyal yardım sistemi mağdur vatandaşlarımızı kucaklayacak hale gelmiştir. Amacımız bu ülkede hiç kimsenin aç, açıkta kalmamasını temin etmek, herkesin insanca bir hayat sürmesini sağlamaktır. Hedefimiz bu, inşallah bu gerçekleşecek oraya doğru gidiyoruz. Kıyıda köşede ulaşılamamış insanlar bulunabilir, devlete başvuran veya devletin ulaştığı hiçbir vatandaşımızın ortada bırakılması söz konusu değil. Bir tane dahil yardıma muhtaç olduğu halde devlet kapısından çevrilen mazlumumuz varsa en başta ben olmak üzere bunun vebali hepimize aittir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın yanında belediyelerimizin, STK'ların da benzer davranış içerisinde olduğunu biliyorum. Bu hedefe ulaşmadan başımızı yastığa koyduğumuz her gece bizim için zifiri karanlıktır. Hele hele şehit yakınlarımız ve gazilerimiz söz konusu olunca en ufak bir aksaklık bizim için eziyet anlamına gelir.
Türkiye'nin 15 Temmuz gecesi yaşadığı hadiseye pek çok farklı pencereden bakmak mümkündür. Bana göre en önemli mesajlarından biri de şu; biz 200 yıldır devletin sahibi kimdir? Türkiye nasıl kurtulur? sorularına cevap arayan bir ülkeydik. 15 Temmuz'da bu soruya cevap bulduk. Devletin sahibi millettir. Türkiye'yi kurtaracak yegane güç de milletin bizatihi kendisidir. FETÖ ihanet çetesi, millete ait olanı millete karşı kullandığı için başarısız olmuştur.
Diğeri de biliyorsunuz 17-25 Aralık. Bu iki girişim arasındaki fark birinin hukuk anlayışıyla pazarlanmaya çalışılması diğeri de doğrudan silahla bombayla yapıldığı için böyle bir anlayış içine sokulamamasıdır. Eğer başarılı olsalardı bu darbeyi de allayıp pullayacaklardı. "Benim oğlum samimi dürüst öğretmendi, askerdi, polisti..." Kusura bakmayın gerçek mağdur şehidimin yakınlarıdır. Ben şehidimin yakınlarını gözetmeyeceğim de bu zemini hazırlayanları mı mağdur olarak göreceğim? Bunlar bizim haremimize girdiler, ümmeti parçaladılar, milleti parçaladılar, anneyi evladından, karıyı kocasından ısmarlama evlendirme töreni yaptılar. Pensilvanya'dakinin şah damarından daha yakın olduğunu söylediler. Hiçbir güç bize Rabbimizden daha yakın olamaz. Bunlar sapık ya, bunlar sapık.
2010 yılından itibaren bu yapıya karşı açık tavır almaya başladığımda özellikle de 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişiminde yanımda milletimden başka kimseyi bulamadım. Bunların bankasına para yatırmayın, bunların okullarından çocuklarınızı alın demiştim.
Bazıları evini sattı, arabasını sattı paraları bunların bankasına yatırdı. Bunlar içine alınınca "Biz mağduruz" Sen maaşını, evinin arabanın parasını oraya yatıracak kadar zekisin. Unutmayın, hainlerin de zekisi var. Kendi siyaset arkadaşlarımdan, muhalefet partilerinden pek çok kişi bunların üstüne çok gittiğimi, haksızlık yaptığımı söylediler. Sadece milletim kayıtsız şartsız beni dinliyor. Kardeşlerim öyle ki tüm gücüyle ve ahlaksızca saldırdığı o dönemde siyaset tarihinin en yüksek oylarını aldık.
Milletimizden aldığımız güçle FETÖ'ye karşı kararlı bir mücadeleye girdik. 15 Temmuz gecesi görüldü ki bürokrasi gücünü kırmamış olsaydık işimiz çok kötü olacaktı. Biz şu an bu toplantıyı yapamayacaktık. Değerli kardeşlerim, 15 Temmuz bizim buradan tabii ki dünyaya sesleniyorum; biz ihanet etmedik, eğer ihanet etseydik hasbi davranmasaydık, hırsımızla hareket etseydik, şahsımı ve ailemi öldürmeye, bizi tutuklamaya gelenleri askerimiz yakaladılar, onları orada öldürürlerdi ama öldürmediler. Ne yaptılar onları aldılar hemen karakola, oradan da yargının karşısına çıkardılar. Bu bizim asilliğimizden geliyor. Şimdi sormak lazım bizim 246 şehidimiz var, o hainlerden kaç tane var? 39 tane. Demek ki bizim polisimiz, askerimiz bunlarla böyle mücadeleye girmedi, "Nerede bulduysanız öldürün" demedi. "Götürelim yargının karşısına kararı onlar versin" diyor. Benim vatandaşım da "İdam, idam, idam" diyor. Ben de vatandaşıma ne diyorum? "Bizim hukuk sistemimizde parlamento bunun kararını verir, parlamento böyle bir kararı alacak olursa ben de bunu onarım" Bazı Batılılar diyor ki "Niye idam diyorsun" diyor. Dedim ki egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Bizim ülkemiz demokrasi ile yönetilen bir ülkedir. Milletin kararının üstünde bir karar yoktur. Siz eğer demokrasi diyorsanız o zaman burada konuşamazsınız, siz darbeyi savunuyorsunuz ya. Şu an dünyanın büyük çoğunluğunda idam var. Daha geçen işte ABD'de 19 yıl önce tutuklanmış olan birisi infaz edildi, idamı gerçekleşti hala devam ediyor. Tam da böyle olduğu halde bize akıl verenler bu aklı kendine saklasın. 15 Temmuz darbe girişiminin ülkeyi ele geçirmekten ziyade ülkede bir iç savaş çıkarma amacı taşıdığı açıktır. Bu ülkeyi tanıyan herkes milletimin bağımsızlığını bu alçaklara, Pensilvanya'ya sırtını dayamış bu köpeklere teslim etmeyeceğini bilir.
Biz 15 Temmuz'u aynı zamanda işgal girişimi olarak değerlendiriyoruz. Nefesimizin tamamen tükendiğini düşünüyor. Kendi aralarında ne diyorlardı biliyor musunuz? "3-5 bomba atılınca, uçaklar uçmaya başlayınca ortada kimse kalmaz merak etmeyin" diyorlardı. Ortada kimsenin kalmayacağını zannedenler karşılarında milyonları görünce şaşırdılar. Namlular onlara doğrulunca kimsenin yerinden kıpırdamadığını, üzerlerine üzerlerine gelmeye devam ettiğini görünce paniğe kapıldılar. Bir hanım kardeşimizin eli silahlı subaya karşı nasıl dimdik durduğunu gördünüz değil mi? Onun elinde tüfek mi vardı? Karşısındakinin adam olduğunu, erkek olduğunu, "Benim askerim karşısındaki bir hanıma mermi atmaz" diye düşünüyordu. Ne oldu? İtekledi, şöyle yaptı, böyle yaptı.
Onun için bizler bu yolda kararlılıkla inşallah devam edeceğiz. Birileri "Bu nasıl darbe, o uçaklardan daha çok bomba atılmadı, o tüfeklerden niye daha çok mermi çıkmadı?" diyorlar. Ölümü göze almış insanlara istediğiniz kadar bomba, mermi atın netice değişmez. Sadece daha çok kan dökülürdü, daha çok can giderdi. Dolayısıyla biz ölümü bir son, bir yok oluş değil asıl olana, baki olana kavuşmak olarak gördüğümüz için tevekkülle karşılarız. Ölümden sonra diriliş, buna inanmışız. Bununla beraber şunu sormak lazım; 15 Temmuz gecesi 246 değil de 246 bin kişi şehit olsaydı bu polemik üzerinden darbeyi kabul edecekler miydi? O zaman ne darbeyi, ne darbeye dolaylı dolaysız destek verenlerin gözünün yaşına bakmayacağız. Benim yakın arkadaşlarımın içinde varsa, sakın mağdur edebiyatı yapmayın. Benim mağdurlarım, mazlumlarım burada. Cezaevinde olanlar şunlar bunlar, mektuplar, itirazlar geliyor hepsi aynı kalıptan çıkmış, aynı şeyler. Müslüman bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz. 15 Temmuz'a rağmen FETO'nun içinde yer almayı sürdüren hiç kimse ne mağdurdur ne masumdur. Bu kişilerin en yakınlarımız da olsa adaletin önüne çıkması ve haklarında gerekenlerin yapılmasını sağlamak zorundayız. 15 Temmuz'un mağduru, masumu, hesap sorma hakkı olanı yoktur.
Bizim için 15 Temmuz'un fotoğrafı açıktır. Halkımız 15 Temmuz'da hep birlikte "Tek millet, tek bayrak ve tek vatan" dedi. Eğer bugün Tendürek dağlarında, eğer benim orada mehmedim yaz kış demeden mücadelesini sürdürüyorsa biz buradan bir milim yeri yaptırmayız.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın öğüdünü tüm icraatların temeline yerleştirmiş bir siyasi hareketin kurucusu olarak devletin sahibinin millet olduğunu zaten biliyorduk. Herkesin milletin iradesine ve cesaretine teslim olması gerekiyor. Terör örgütüyle mücadelemiz artık daha kolay işte şimdi biliyorsunuz emniyet teşkilatında çok ciddi bir değişim yapıldı. Yeni atamalar, değişiklikler yapıldı ve bu yeni atamalarla beraber de inşallah ülkemizin 81 vilayetinde terörle mücadelede farklı bir aşamaya giriyoruz. Artık sonuca göre değil, kaynağına göre adım atmaya başlıyoruz.
İnşallah 2023 hedeflerimize daha kolay ulaşacağız. Millet "Yürü" diyor, yürüyeceğiz. Haa, gider eğer taşın arkasına saklanmazsak millet de 81 vilayette meydanları tıklım tıklım doldurur. Demokrasi nöbetleri tutuldu mu? Tutuldu. Ayrımcılık var mıydı? Yoktu. Biz milletin beklentilerini karşılamak için kolları sıvadık, çalışmalara başladık. PKK'ya ve uzantısı kurumlara ve kişilere karşı daha tutarlı bir mücadele içindeyiz. Suriye'ye niye girdik? ÖSO'yu soktuk, arkalarından gittik ve DEAŞ hiç durmadı, çekti gitti. Arkasından Rai, oraya da girdik, yine durmadılar. Arkasından Dabık, bunların kutsalıydı, buradan da gittiler. Şimdi El Bab'a yürüyoruz, çünkü onların önemli bir merkezi. Orayı da terk edecekler, sonra Mümbiç'e Rakka'ya gideceğiz. Dün sayın Obama ile uzun uzadıya görüştük, bu tür adımları atacağımızı kendileriyle paylaştık. "PYD/YPG gibi terör örgütlerine ihtiyacımız yok, Rakka'da gelin sizinle beraber savaşalım, DEAŞ'ı atalım biz sizinle hallederiz" dedik. Bunlar nedir ya? Basit bir terör örgütü, bunlar aynı. Musul, Irak, Kerkük, Tel Afer ve Sincar'da bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Sincar yeni bir Kandil olma yolunda, müsaade edemeyiz. Tel Afer'de mezhepler hususunda çatışmalar var. Tel Afer'e sesleniyorum, bırakın bu mezhep çatışmasını. Mezheplerin üstünde İslam var, İslam'da birleşin. Suriye ve Irak'ta bekamızı tehdit eden hiçbir gelişmeye sessiz kalmayacağız.
Ekonomide yavaşlayan çarkları hızlandırmak için gerekli önlemleri alıyoruz, alacağız. Yatırımları hızlandıracağız. Büyük projeleri ardı ardına açıyor, yeni projeleri hızlandırıyoruz. İşte bakın 20 Aralık'ta inşallah Avrasya Tüneli'ni açacağız, 18 Mart'ta Çanakkale Köprüsü için imzaları atacağız, dünyanın en uzun köprüsüne sahip olacağız. Kanal İstanbul'un hazırlıkları da devam ediyor, Karadeniz'i Marmara'ya bağlayacağız, İstanbul'da ikinci bir boğaza kavuşmuş olacağız.