Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, vakıf üniversitelerini ticari kurumlar haline gelmesiyle eleştirdi. "Vakıf üniversitelerimizin üzerine giderek daha çok yapışan ticari kurum algısının önüne geçmek için bilimsel araştırmalarına daha çok yönelmelerini sağlamalıyız. Bil hassa kalite odaklı gelişmiş adı vakıf ama vakıf olmaktan çıkmışlar, tamamen ticari çalışıyorlar" diyen Erdoğan, "Bizim vakıf üniversitelerinin patronları kendi ceb-i hümayûnlarından değil orayı doldurmak için gayret ediyorlar" ifadelerini kullandı.
1 milyon 613 bin öğrencinin burs imkânından yararlandığını söyleyen Erdoğan, "Kredi veya burs olarak lisans öğrencilerimize aylık 500 lira ödüyoruz. Şimdi yeni bir zam daha gelecek" dedi.
Dün Ankara'da gerçekleştirilen Suriye-İran-Türkiye üçlü zirvesinde Anayasa Komitesi üyelerinin onaylandığını ve böylece komitenin oluşumundaki tüm pürüzlerin giderildiğini söyleyen Erdoğan, muhataplarının Fırat'ın doğusu hakkında Türkiye ile aynı görüşte olduklarını belirtti. Erdoğan devamında, "Bu durum Amerika ile yürüttüğümüz güvenli bölge çalışmalarının bir an önce sonuçlanmasını özellikle güçlendirdi. İfade ettiğimiz gibi iki hafta içinde buradan bir sonuç çıkmazsa kendi hareket planlarımızı devreye sokacağız" diye konuştu.
2019-2020 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreni'nde konuşan Erdoğan'ın açıklamalarından bölümler şöyle:
"En büyük adaletsizlik, eğitim adaletsizliğidir. Göreve geldiğimizden beri tüm evlatlarımıza mümkün olan en iyi imkânları sağlamanın gayretinde olduk."
"En büyük adaletsizlik, eğitim adaletsizliğidir."
"Almanya'da yüksek öğrenim öğrenci sayısı 3 milyon, bizde 8 milyon. Almanya'nın nüfusu bizimle hemen hemen aynı. Merkel bunu öğrenince 'Bunu bilmiyordum' dedi. Ancak nitelik noktasında aşmamız gereken bir mesafe var."
"Efendim işsizlik var'; olabilir. Her üniversite bitirenin iş sahibi olması diye bir şey yok."
"Şırnak'tan ilk derecede öğrenci çıkabiliyor. İmkânlar hazırlanırsa Şırnak'tan Hakkari'den de çıkar. İstanbul Ankara ile yarış edebilen öğrencileri buralardan da çıkarabildiğimizi görmek bizi mutlu ediyor. Burada bir şeyi ayrıca ifade edeceğim, bu vesileyle yeni kurulan üniversitelerin yöneticilerine üstlendikleri görevin ağırlığını hatırlatmak istiyorum, her bir yönetici başarısını 4 yılda çeyrek asır ileriye taşıyabilir. Bu şekilde gerçekten takdire şayan üniversitelerimiz olduğunu da biliyorum Ancak bazı üniversitelerimiz hâlâ kendilerinden beklediğimiz yere ulaşamamış durumda. Rektörlerimizden özellikle üniversitelerle şehri bütünleşme konusunda çok daha fazla gayret göstermesini bekliyorum. Önümüzdeki dönemde rektör atamalarımızın kriterlerini çok daha yükseğe çıkaracağımızı ve adayları akademik ve idari bakımdan çok sıkı bir inceleme sürecinden geçireceğimizi belirtmek istiyorum."
"1 milyon 613 bin öğrenci burs imkânından yararlanıyor. Kredi veya burs olarak lisans öğrencilerimize aylık 500 lira ödüyoruz. Şimdi yeni tabii bir zam daha gelecek."
"Üniversitelerimizin araştırma alt yapılarına mükerrer yatırımlar yaparak kaynak israfının önüne geçmek için de hemen bir envanter çıkarmalı. Verimlilik esasına dayalı bir eylem planı hazırlamalıyız. Vakıf üniversitelerimizin üzerine giderek daha çok yapışan ticari kurum algısının önüne geçmek için bilimsel araştırmalarına daha çok yönelmelerini sağlamalıyız. Bil hassa kalite odaklı gelişmiş adı vakıf ama vakıf olmaktan çıkmışlar, tamamen ticari çalışıyorlar. Vakıf dediğimiz zaman farklı şeyler anlıyoruz. Öğrencisinin cebinden ne çıkacak o değil. Tam aksine vakıfta ecdat nasıl tanımlıyor; ceb-i hümayûnundan ödemek suretiyle diyor. Şimdi de bizim vakıf üniversitelerinin patronları kendi ceb-i hümayûnlarından değil orayı doldurmak için gayret ediyorlar. Buna bakmamız lazım.
Tepeden tırnağa tüm kurumlarımızın misyonlarını ve işleyişlerini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu kapsamda 160 üniversitemiz yüksek öğretim kalite kurulu tarafından değerlendirmeye tabii tutulmuştur. Gerçekten önemli bir işleve sahip olduğuna inandığım Yüksek Öğretim Kalite Kurulu'muzun yapısını güçlendirmeli ve özellikle bağımsızlığını tahkim etmeliyiz. Yüksek öğrenimde başarının yolu üniversite olmanın genel niteliklerini muhafaza ederek belirli alanlarda uzmanlaşmadan, markalaşmadan geçiyor. Her üniversite her alanda ve aynı standartta eğitim öğretim veremeyeceğine göre bu durum kaçınılmazdır. Üniversitelerimiz ihtisaslaştırma yolunda ne kadar cesaretlendirirsek buralara tahsis ettiğimiz kaynaklarımızın o derece etkin değerlendirileceğini düşünüyorum. Araştırma üniversiteleri ve bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler gibi girişimleri bu doğrultuda atılmış önemli adımlar olarak görüyorum. Halen 10 ihtisas üniversitesi, 11 araştırma üniversitesi 5 de aday araştırma üniversitesi ile yürütülen çalışmaların bir an önce hedefine ulaşmasını diliyorum. Ülkemizde eğitim öğretim imkânlarının genişlemesi, üniversite mezunlarımızın sayısının artması yeni bir durumu beraberinde getirmiştir. yetişmiş insan gücümüzün sınırlı sayısında olduğu halde diploma ile ehliyet aşağı yukarı aynıydı. Ama artık tüm evlatlarımızın bu imkâna sahip olduğu günümüzde diploma tek başına bir anlam ifade etmiyor. Geçmişin ne iş olsa yaparım istisnası ile bugünkü diplomalı ama işe yaramaz dokundurması aynı anlayışın ürünüdür. Bilim, elbette uzun soluklu ve sabırlı bir çalışma gerektirir. Ama üniversiteye giden her öğrencimiz bilim adamı olamayacağına göre bunların reel dünyada daha etkin karşılık bulmasını sağlamanın yollarını bulmak zorundayız. Bu bakımdan gençlerimizi sadece diploma değil birikim ve beceri sahibi yapacak yöntemler geliştirmeliyiz.
Ülkemizin üretken, rekabetçi ve istikrarlı bir istihdam piyasasına kavuşmasını, en az bu alandaki sayılar başarılarımız kadar önemli görüyorum. Bu çerçevede mesleki eğitimin yeniden ele alınmasını ve gençlerimiz için cazip hale getirilmesi şarttır. Organize sanayi bölgelerinde açılan meslek yüksek okulları bu çerçevede önemli adımdır. Meslek liseleri ve diğer meslek yüksek okulları için de benzer yöntemler geliştirilmelidir. Aynı şekilde mühendislik ve fen bilimleri öğrencilerinin de eğitim-öğretim hayatlarını sektör içinde yakın ilişki içinde sürdürebilecekleri yollar bulunmalıdır. Özellikle gençlerimizin yoğun ilgi gösterdiği ve kariyer uzmanlığı olarak ifade edilen alanlardaki yeterlilik sınavlarında çıta giderek yükseliyor."
"Asıl yapmamız gereken eğitim-öğretim sistemimizi belki de okul öncesinden başlayarak bir bütün olarak bu yönde değiştirmek olmalıdır. Biz çocuklarımızın, gençlerimizin, milletimizin her bir ferdinin zekâsına, üretkenliğine, azmine güveniyoruz. Yapmamız gereken bu büyük potansiyeli eğitim- öğretim yoluyla milletimizin hayrına vesile olacak şekilde eğitmektir."
Dün Rusya devlet başkanı Sayın Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile ASTANA platformunun beşinci zirvesini Ankara'da gerçekleştirdik. Ankara zirvesinde yaptığımız üçlü görüşmelerde Suriye'deki insani ve siyasi krizin çözümü konusunda çok önemli kararlar aldık. Zirvenin en önemli kazanımlarından biri siyasi sürece yeni bir dinamizm kazandıracak olan Anayasa Komitesi üyelerinin onaylanmasıdır. Böylece komitenin oluşumundaki tüm pürüzler giderilmiştir. Bir diğer husus ise büyük bir göç dalgası potansiyelini de içinde barındıran İdlib'deki sıkıntılı durumun en azından bir parça rahatlamasını sağlayacak görüş birliğine varılmış olmasıdır. Suriye topraklarının dörtte birinden fazlasını işgal eden Fırat'ın doğusundaki bölücü terör örgütüyle ilgili düşüncelerimizin muhataplarımız tarafından da önemli ölçüde paylaşıldığını gördük. Bu durum Amerika ile yürüttüğümüz güvenli bölge çalışmalarının bir an önce sonuçlanmasını özellikle güçlendirdi. İfade ettiğimiz gibi iki hafta içinde buradan bir sonuç çıkmazsa kendi hareket planlarımızı devreye sokacağız.
"Avrupa ülkelerinden hem İdlib hem de Fırat'ın doğusu konusunda çok daha güçlü bir destek bekliyoruz. Artık laf bizi doyurmuyor. Laf ola beri gele yok, icraat bekliyoruz. Zira şu anda bizler 3 milyon 600 bin mülteci ülkemizde ağırlıyoruz. Dünyada bunun benzeri yok. Öyleyse Batı da bunun benzerini yapması lazım. Şayet İdlib'de sukûneti sağlayamazsak bölgede yaşayan 4 milyon insanın yükünü kaldıramayacağımızı açıkça söylüyoruz. Her iki husus bizim kadar Avrupa'yı da yakından ilgilendiriyor. Türkiye'nin mücadelesine verilen desteğin samimiyeti ve boyutu bu sorunların çözümüne veya derinleşmesine yol açacaktır. Biz kendi sınır güvenliğimizi garanti altına almak yanında Suriye'nin toprak bütünlüğü için çaba göstermekten asla vazgeçmedik. Önümüzdeki günler Suriye meselesinin derinleşip derinleşmeyeceğini gösterecek."