ERDOĞAN: 'YÜCE DİVANA GÖNDERECEĞİZ' DİYENLE NE KONUŞAYIM İSTANBUL (A.A)

-ERDOĞAN: 'YÜCE DİVANA GÖNDERECEĞİZ' DİYENLE NE KONUŞAYIM İSTANBUL (A.A) - 02.09.2010 - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, muhalefet partilerinin kendisiyle ilgili ''Yüce Divana göndereceğiz'' dediğini belirterek, ''Şimdi bunu söyleyen insanlarla siz neyi konuşacaksınız?'' dedi. Başbakan Erdoğan, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde, Kanaltürk televizyonunun ''Merkez Siyaset'' programında gazetecilerin sorularını yanıtladı. -HALK OYLAMASI Bir gazetecinin, halk oylaması öncesinde siyasetteki gerilime işaret ederek, ''Referandum yeni bir başlangıç olabilir mi? Siyaset bir noktada buluşabilir mi? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Bahçeli ile bundan sonra atılan köprüler yeniden kurulabilir mi?'' yönündeki sorusuna Başbakan Erdoğan, kendileri tarafından atılan bir köprü bulunmadığını, ancak muhalefetin böyle bir köprü tesis etme gayreti olmadığını söyledi. CHP'nin önceki genel başkanına yönelik hep kendisinin ilgi gösterdiğini, baş başa görüşme yaptığını, kendilerini ziyaret ettiğini, ancak onların bir iade-i ziyarette bulunmadığını belirten Erdoğan, arkadaşlarıyla birlikte CHP'nin yeni genel merkezine ziyarete gittiğini, ancak AK Parti Genel Merkezi yapıldığında da bir iade-i ziyaret olmadığını kaydetti. Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanından 3 kez ziyaret talebinde bulunduğunu ve 3'ünün de cevapsız kaldığını bildirerek, "Ama biz terörle mücadelede bile maalesef konsensüs sağlayamadık. Birkaç meselede bir şey başarıyorsunuz, örneğin bir başörtüsü meselesi... Başörtüsü meselesinde sağladığınız bu başarıda da yine muhalefet alıyor bunu Anayasa Mahkemesine taşıyor. Şimdi o gün Anayasa Mahkemesine taşıyan muhalefet bugün çıkıyor meydanlarda 'Başörtüsü sorununu ben çözerim' diyor. Burada bu hep hedeften saptırılıyor" diye konuştu.  -YÜCE DİVANA GÖNDERME SÖYLEMİ- Ana muhalefet ve muhalefet partisinin kendisiyle ilgili ''Biz Yüce Divana göndereceğiz'' dediğini dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Şimdi bunu söyleyen insanlarla siz neyi konuşacaksınız? Yüzünü, gözünü, her şeyini sizden esirgeyen insanlarla siz neyi konuşacaksınız? Bu tür bir şeyi söyleyen insan önce iddiasını ortaya koymalı. 'Ha biz iktidara gelince iddiamızı açıklayacağız'. Geç bu işi. Varsa bir iddian koy ortaya, hemen git mahkemeye, yargıya git. Şu anda da yargıya gidebilirsin. Şu anda yargı kapalı değil ki. Yargı şu anda da açık. Hemen davanı aç. Ama şu anda açılmış bir tane davaları yok bu konuda. Sadece bu işi söylem olarak, kafaları bulandırmak için yapıyorlar. Tayyip Erdoğan ile ilgili varsa Yüce Divana götürecek kadar önemli bir iddianız, hemen başlatın süreci. Neyi bekliyorsunuz? Beklemeyin hemen açın davayı. Ve ona göre de süreç başlamış olsun. Bizim milletvekilliğimiz bittiği anda da zaten o dosyalar açılacaktır. Böyle bir süreci başlatmıyorlar. Yani vatandaşın kafasını karıştırıyorlar." -''EVET'İN ÇIKMASI HALİNDE NELERİN BİTECEĞİNİ ONLAR BİLİYORLAR Başbakan Erdoğan, halk oylamasında ''evet'' sonucunun çıkması halinde çetelerin biteceğini belirterek, ''Çünkü çetelerle mücadelede çok önemli bir kırılma noktası, bunu çok iyi biliyorlar. Ben YARSAV dedim, orada kestim. YARSAV'dan sonra bir de çeteler var. Bunlar müşterek bir çete oluşturdular. Müşterek çete çalışıyor'' dedi. Özelleştirme sürecini Danıştay ve Anayasa Mahkemesinin engellediğini ifade eden Erdoğan, bu anlayışın ülkeyi bir adım ileriye götüremeyeceğini bildirerek, ''Hep engellediler. Aynı şeyi daha yeni İzmir Alsancak Limanı için yaptılar. 1.2 milyar dolar ve 30 ay engellediler. Faiziyle 1.6 idi. 30 ay sonunda, yapılan özelleştirmenin uygun olduğuna karar verdiler. Ama bu arada adamcağız teminatını yaktı ve gitti. Peki şimdi bu zararı neyle telafi edeceğiz. O zamanki zararı nasıl telafi edeceğiz. Şimdi bu anlayışla nereye gidersiniz'' diye konuştu. Anayasa Mahkemesinin 11 asıl, 4 yedek olmak üzere 15 üyesi bulunduğunu bildiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu 4 yedek asıl olacak. 2 yeni üye. Bunlar için de çıldırdılar. 'Ekonomist olamaz, şu olamaz, bu olamaz, sadece hukukçu olacak' dediler. Peki onu da düzenledik. Cumhurbaşkanı bunların atamasını yapacak. Burada yeni sistem içerisinde şu geliyor; bir tanesi Barolar Birliğinin illerden seçerek gönderdiği bir kişi olacak. Ama 3 isim gönderecek. Bu 3 isimden birini parlamento seçecek. Parlamentonun bulaştığı yer burası. Bir diğeri, 2 tane Sayıştay üyesi olacak Anayasa Mahkemesinde. Bunların da süreleri dolduğu zaman bunların yerine gelecek her isme 3 isim gönderecekler. 65 yaşına kadar görev yapma süresi kalkıyor, 12 yılla o da donduruluyor.'' -''BUNA İLERİ DEMOKRASİ, BİRİNCİ SINIF DEMOKRASİ DENMEZ''- Başbakan Erdoğan, Avrupa'daki bazı ülkelerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını veya bir kısmını parlamentoların seçtiğini belirterek, "HSYK Başkanı diyor ki; 'Onlarda öyle ama bizde henüz böyle bir kültür oluşmuş değil'. Her sıkıştığınızda bu ülkenin insanını enayi yerine koyuyorsunuz. Onlar hep gelişmiş oluyor, bu ülkenin insanları gelişmiş olmuyor. Bu saygısızlıktır'' dedi. -''BU KUNDAKLAMALARIN YAPILMASI BOŞUNA DEĞİL''- ''Hayır çıkması için terör örgütü elebaşından medet umulması, gerçekten doğruysa çok ciddi bir skandal'' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, ''Ben şunu da söyleyeyim. Burada bu tür şeyler ilk defa yaşadığımız şeyler değil. Her şeyden önce sağduyulu bölge halkım, benim Kürt kökenli vatandaşlarım, bugüne kadar o bölgede bize çok oy verdi. Ama bu insanlar hep ölümle tehdit edildiler. Bu kundaklamaların yapılması boşuna değil. Hepsi bunların sinyalleri'' diye konuştu. Erdoğan, ''Boykot çağrısının bir devamı mı diyorsunuz?'' sorusu üzerine de ''Devamı mahiyetinde. Korku yaratmak, korku havasının neticesinde vatandaşın sandığa gitmesini engellemek. Şehir merkezinde buna benzer adımlar atıyorlar'' dedi.  -TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BİR NUMARALI HEDEFİ- ''PKK ile mücadele noktasında referandumun getirileri ne olacak'' sorusu üzerine de Başbakan Erdoğan, PKK terör örgütü ile halkın arasını açmanın çok önemli olduğunu, şehirden dağa gidişi engellemenin, belki bu arada dağdan inişi hızlandırmanın büyük önem taşıdığını aktardı. Bunun sadece iktidarın yapacağı bir iş olmadığını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İktidar bütün enstrümanlarını kullanacak. Bu, sosyal ekonomik enstrümanlardır, psikolojik enstrümanlardır, bunun yanında tüm diplomatik ilişkilerdir, askeri, güvenlikle ilgili atılmış adımlardır ve tüm bunların yanında medya çok önemli. Medyanın atacağı adımlar, atacağı başlıklar bunlar çok önemli. Çünkü terör örgütünün bir numaralı hedefi, propagandasını yapmaktır.''  Erdoğan, bunun yanında halkın endişelerini gidermenin birinci derecede görevleri olduğunu vurgulayarak, "Bizim milli birlik, beraberlik, kardeşlik süreci sıradan bir süreç değil. Burada 'Demokratik Açılım' başlığını verdiğimiz süreç, sıradan bir süreç değil, bir projenin hayata geçirilmesi. Peki bu akşamdan sabaha mı? Mümkün değil, akşamdan sabaha. Yani şu anda 30 yıllık terörün meydana getirdiği tahribatı sizler kaldırmanın mücadelesini vereceksiniz. Bunun tabii dal budak saldığı, içeride ve dışarıda ayakları var. Bunlar üzerinde çalışmalar sürdüreceksiniz. Ciddi dış destekler aldığını inkar edemeyiz. Maalesef dış destek de alıyor. Bunlarla ayrı mücadele ediyorsunuz" diye konuştu. -''DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ NOKTASINDA HASSASİYETLERİM VAR'' Düşünce özgürlüğü noktasında hassasiyetleri bulunduğunu, hakaret olmadan eleştiri noktasında en ufak bir tereddütü olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, ''Ama kalkıp da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, 'Türküm demekten utanan bir Başbakan' diye pankarta asıp, onu sallandıran, buna da 'Ağır eleştiriye girer, bu hakaret değildir' diyen bir yargı anlayışına saygı duyamam'' dedi. -''BİZİM BAYRAĞIMIZIN ALI, SADECE TÜRK'ÜN KANI DEĞİLDİR''- Afyonkarahisar'dan yola çıkarken bu noktada 4 mesajı olduğunu belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bunlar; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Biz bu 4 başlıkla yola çıktık. 3 tane de ayrı başlığımız vardı. Biz etnik milliyetçiliğe, bölgesel milliyetçiliğe, dinsel milliyetçiliğe karşıyız. Dil konusuna gelince, resmi dil olarak tek bir dil tanırız, Türkçe. Ama herkes kendi dilini rahatlıkla konuşabilmelidir. Hatta bunun için de kendi ana dillerinde kurs açmalarına zemin hazırladık. Burada hedef saptırma gayretleri var. Buradan geri adım atmayı bekleyenler var, biz geri adım atmayız. Biz Türk bayrağının yanında başka bir bayrağın dalgalanmasına bu topraklar üzerinde 'evet' diyemeyiz. Bunun bilinmesi lazım. Bunu bugün İstanbul'da bu şekilde nasıl söylüyorsam, yarın Ağrı'da da aynı şekilde söylerim daha önce Diyarbakır'da söyledim, yine aynı şekilde söylüyorum. Niye? Çünkü biz ana muhalefet partisinin liderinin yaptığı gibi, doğuda 'Biz şu an genel affı getireceğiz' derken, Kayseri'ye gelince 'Ben onu kastetmek istemedim. Başka şeyi kastettim' diyemeyiz. Bizim kitabımızda bu yok, ama biz şunu biliriz; bizim bayrağımızın alı, sadece Türk'ün kanı değildir. Orada Türk'ün kanı da var, Kürt'ün kanı da var, Çerkez'in de Laz'ın da Arnavut'un da Boşnak'ın da kanı var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin kanı var. Bunu etnik unsurlar olarak söylüyorum. Çünkü bizi zaten millet yapan bu. Ne diyor şair; 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak uğrunda ölen varsa vatandır.'' -''KADININ YERİ HİÇ ANLAŞILAMAMIŞTIR''- Türkiye'de yıllardır kadının hep sömürüldüğünü, ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğünü ifade eden Erdoğan, kadının yerinin hiç anlaşılmadığını söyledi. AK Partinin muhafazakar demokrat bir parti olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Kadında en üst makam olarak 'annelik' diye bir makam var. 'Cennet anaların ayağı altındadır' şeklindeki o kutsal ifade anne içindir, baba için değildir. Bunun için analarımızın ayaklarının altını öperiz, hiçbir zaman da bundan bir kompleks duymayız. Onlar bizim her şeyimiz, varlık sebebimiz. Ama bundan gocunanlar ve rahatsız olanlar var.'' -''ÖZGÜRLÜKLERİN BİLİNMESİ ÖNEMLİ DEĞİL, UYGULANMASI ÖNEMLİ''- ''Özgürlükler en tabii insan hakkıdır, insanlar eşit doğar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Bunlar zaten bilinen şeyler. Bunları anayasaya koymaya ne gerek var'' şeklinde eleştiriler olduğunun hatırlatılması üzerine, Başbakan Erdoğan şunları söyledi: ''Özgürlüklerin bilinmesi önemli değil, uygulanması önemli. Burada bir defa anayasada bunun metin olarak teminat altına alınması, ondan sonra da uygulayıcılar açısından bunun uygulama alanına girmesi. Biz bunun bedelini ödemişiz.'' -''HER ŞEY TÜRKİYE İÇİN''- İşçinin çalıştığı zaman mesai ücreti aldığını, memurun mesai ücretinin olmadığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''Benim yanımda müsteşarım, öyle zaman oluyor ki gece 24.00'te ayrılıyorsam ofisimden, o saate kadar benimle beraber. Benim müsteşarım benimle beraber çalışır. Ama aldığı ücret belli, oynamaz o, değişmez. Bir yerden de takviye yaptığınız zaman hemen kalkarlar hakkında soruşturma açarlar. 'Bu insan ne kadar çalıyor, ne yapıyor, katkısı nedir, bu adam özel sektöre gitse bunun bedeli nedir?' kimse bunu düşünmez. Bizim özel sektör boyutumuz da olduğu için  olaya bakarken biraz da özel sektör nazarıyla bakıyoruz. Yanımızda çalışan insanın verimini artırmak için bir yerde de marifet iltifata tabi, yoksa zayi olur. Bunun hakkını vereceksin, vermediğin zaman netice alamazsın. Bu netice nereye gidiyor sonunda, her şey Türkiye için, her şey Türk milleti için.'' -''TÜRKEŞ HAYATTA OLSA 'EVET' DERDİw Başbakan Erdoğan, referandum oylamasına ilişkin, ''Ben inanıyorum ki bugün merhum Türkeş hayatta olsa, merhum Türkeş, 'evet' derdi. İnanıyorum ki Muhsin kardeşim hayatta olsa, o da 'evet' derdi. Nitekim şu anda bağımsız ülkücüler de bu oylamaya, ki onlar bu işin bedelini çok ağır ödediler, onlar da evet diyor.'' dedi. Muhalefetin politikası ne olursa olsun, AK Parti'nin gerçekçi bir politika izleyeceğinin altını çizen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Çünkü  Allah göstermesin bir bütçe sarsıldığı zaman Türkiye'yi en az bir 10 yıl, 20 yıl daha gelecek iktidar tek başına ayağa kaldıramaz. Bunlara zaten benim halkım iktidar vermez, o ayrı mesele. Benim vatandaşıma güvenim sonsuz. Niye? Geçmişlerini biliyor, neler yaptıklarını biliyor bunların. Onun için MHP, CHP, ANAP 3,5 yıl kalabildi. Ondan sonra kendileri bıraktı gitti, yürütemezler.'' Başbakan Erdoğan, ''Oruç tutmayan bir insanın bile dayanmasının zor olduğu bu kadar yoğun bir miting programınız var. Nasıl dinç kalıyorsunuz? Bir sağlık ve zihin reçeteniz var mı? Emine Hanım faktörü ne kadar devrede?'' şeklindeki soruya da takviyenin söz konusu olmadığını, ancak sahura muhakkak kalktığını söyledi. ''Bir altın çilek patlaması oldu sizin alışverişinizden sonra'' ifadesi üzerine Erdoğan, gülerek, ''Tarabya'da öyle bir uğradığımız bakkal dükkanındaki şeydi, ondan sonra hakikaten Türkiye'de bir hareketlenme oldu ve bazı illerde altın çilek getirip hediye ediyorlar sağ olsun, ama fiyatları da bayağı ilerlemiş'' dedi. Altın çiçeğin C vitamini çok yüklü olan bir meyve olduğunu ve şu an bu meyvenin özel olarak üretilmeye başlandığını belirten Erdoğan, ''Bunlar da güzel şeyler. Alternatif ürünleri ne kadar artırırsak ülkemizde, o kadar güzel olur'' diye konuştu. -''BBP'NİN AYRILIŞ SEBEPLERİNİN İÇİNDE BU VARDI'' 12 Eylül darbesinin mağduru 2 partinin darbe anayasasının değişmesine hayır dediğinin ifade edilmesi üzerine de Başbakan Erdoğan, şu an CHP'de o dönemin mağduru olanın partinin başında değil içinde olduğunu belirterek, şöyle devam etti: ''Partinin şu anda başında olan zat mağdur değildi zaten, öyle bir şey söz konusu değildi. Ama içeride belki bazı kişiler söz konusu olabilir. MHP'ye bakıyorsunuz, MHP'nin başındaki de mağdur olmadı. Mağdur olanlar zaten Büyük Birlik Partisi'nde kaldı. Orada da merhum Muhsin kardeşimin tavırları, duruşu zaten çok açık, net ortadaydı. Ve ayrılış sebeplerinin içinde bu vardı. Ben inanıyorum ki bugün merhum Türkeş hayatta olsa, merhum Türkeş, 'evet' derdi. İnanıyorum ki Muhsin kardeşim hayatta olsa, o da 'evet' derdi. Nitekim şu anda bağımsız ülkücüler de bu oylamaya, ki onlar bu işin bedelini çok ağır ödediler, onlar da 'evet' diyor.'' ''MHP'ye oy veren kardeşlerim yine MHP'li olarak tercihlerini kullansınlar o ayrı mesele ama bu bir halk oylaması'' diyen Başbakan Erdoğan, ''Burada gelip MHP'nin amblemine oy kullanmayacaklar. Oraya mührü vurmayacaklar'' dedi. -''YETER, KARAR MİLLETİNDİR DİYELİM'' Gazetelerde mevcut anayasa metni ve onun yerine gelen metnin her gün bir madde olarak yayınlandığını belirten Erdoğan, vatandaşların, broşürler ve kitapçıkları da okumasını isteyerek, şunları söyledi: ''Ne getiriyor, ne götürüyor? Yani bahsedildiği gibi kayısıdan bahsediliyormuş, bundan bahsediliyormuş. Bu kadar sulandırılmaz bu iş. Böyle bir şey bu işin içerisinde yok. Burada ciddi şeyler yatıyor. Üstünlerin hukukuna son veriyoruz. Ya, bundan daha güzel şey olur mu? Ve istiyorum ki ben artık Merhum Menderes'in o ifade ettiği, 'Yeter, söz milletindir', biz de diyoruz ki buna, 'Yeter, karar milletindir' diyelim. Ama genel seçimlerde ne diyorlarsa desinler, tercihlerini hangi istikamette kullanıyorlarsa o zaman kullansınlar.''  Başbakan Erdoğan, ''13 Eylülde getirin türbanı çözelim' sözleriniz bugün Kılıçdaroğlu'na hatırlatıldı. Kılıçdaroğlu, 'Benim de sorum Erdoğan'ın imzasıyla 2006 yılında gelen kanun teklifiydi. Terör örgütü üyelerine af getiriyordu, Başbakan buna yanıt versin' dedi. Bu konuda neler söylersiniz'' denmesi üzerine, bunun ''dört dörtlük bir demagoji olduğu'' ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bakın 2006, 2010. Bunun arasında biz 22 Temmuz genel seçimlerini geçirdik, yerel seçimleri geçirdik. Ayıptır. Dürüst ol, dürüst. Ama bu zat, dürüstlükten çok uzak. Bizim kitabımızda terörist başını veya terörist liderleri veya teröristleri affetmek gibi bir şey bugüne kadar asla meclise gelmemiştir. Dört dörtlük bir yalandır. Benim altında imzam olan böyle bir şey meclise asla gelmemiştir. Böyle bir şey meclise gelmiş olsaydı, bunlar 22 Temmuzda, şurada burada bunu tepe tepe kullanırlardı. Ve biz buna rağmen yüzde 47 oy alacaktık öyle mi? Benim milletim, terör örgütünün liderini affeden bir başbakanın partisine yüzde 47 oy verecekti.'' -''AYAĞIMIZDA PRANGALAR VAR'' Başbakan Erdoğan, referanduma ilişkin kamuoyu yoklamaları konusundaki bir soruyu yanıtlarken, ''Bir defa şu kadar evet çıkacak, şu kadar hayır çıkacak, bunun üzerinde durmayı ben doğru bulmuyorum'' dedi. -''BU, SEÇİMDEN SONRA DAHA GENİŞ BİR ANAYASANIN ANAHTARI''- Başbakan Erdoğan, ''İktidar olarak 8 yıllık süreç içinde yapılan icraatlarla önümüzdeki referandumu bir bütün olarak değerlendirdiğinizde referandumu nereye koyarsınız?'' sorusuna da şöyle cevap verdi: ''Şu anda muhalefetin kampanya şekli malum, yani anayasa metnine yönelik değil. Tamamen muhalefet bu işi bir genel seçim havasında götürmek istiyor ve burada adeta o muhalefet cephesi oylarını bir arada toparlamak suretiyle AK Parti, Saadet Partisi, Büyük Birlik Partisi, yani 'evet'te buluşan siyasi partilerin oylarına karşı adeta orada bir cephe oluşturmuş vaziyetteler. Biz şu anda tabii olayı buradan çıkartıp, bu bir genel seçim değildir, bu bir halk oylamasıdır. Bu bir güven oylaması değildir ve bu halk oylamasında yeni bir anayasanın hele hele 2011 genel seçimlerinden sonraki döneme yönelik daha geniş, daha katılımcı bir anayasanın adeta anahtarı olarak biz bunu görüyoruz. Bununla beraber o döneme çok daha farklı gireceğiz. Çok daha güçlü bir anayasayı hazırlamanın gayreti içinde olacağız. Yani bu anayasayı da biz her şey olarak görmüyoruz. Ama çok önemli maddeleri içeren bir anayasa olarak görüyoruz ve diyoruz ki 2011'in inşallah genel seçimlerinde bu atacağımız anayasa adımıyla 'evet'le farklı bir süreci başlatacağız. Bu aynı zamanda 2023'ün de müjdesidir.'' Bir gazetecinin seçimlerden sonra yeniden tek başına iktidar olma durumunda nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz'' sorusunu da Erdoğan, "Bir defa 7,5 yıl önce aldığımız bir Türkiye yok. O Türkiye, çok farklı bir Türkiye'ydi. Şimdi ise artık dünya gücü olan, gündemi belirlenen değil, artık gündem belirleyen bir Türkiye var. 2023'te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alan bir Türkiye. '' Erdoğan, ''Çiftlerden 3 çocuk istediniz, bu bile 2023 projesinin bir parçası değil mi?'' sorusuna karşılık, bunun ayrı bir tez olduğunu, bu konuyu bazılarının dalgaya aldığını söyledi. Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip olmasının itici bir güç olduğunu, bu itici gücün 2037 ve 2038'de kaybolmaması gerektiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu: ''Eğer 2037'de biz genç bir nüfus olarak yolumuza devam edeceksek, şu anda her ailenin 3 çocuk sahibi olması lazım. Eğer 2 veya daha aşağı olursa, durum iyi değil. Bakın şu anda Türkiye'nin nüfus artış oranı 1.4'tür. Bu tehlikeli bir gidiş. Bir defa bizim bunu artırmamız lazım. Eğer bunu artırır ve gerçekten 2037'de şu andaki genç nüfus oranımızı koruyabilirsek ne ala, koruyamazsak 2037'de 65 yaş üstü yüzde 60 oranına ulaşacak. Bu şu anda Almanya'nın durumudur.''  -''ÇOCUKLARI KENDİLERİ İÇİN ADETA YÜK KABUL EDİYORLAR''- Başbakan Erdoğan, Rusya'nın bu konuda teşvik verdiğini, ancak buna rağmen her ailenin 3 çocuk sahibi olmasını sağlayamadığını ifade etti.  Söyledikleri şeylerin bilimsel olduğunu, ancak bazılarının bunu farklı yerlere çektiğini belirten Erdoğan, "Tabii bunun çok farklı tehlikeleri de var. 'Yapabileceğin kadar değil, bakabileceğin kadar' diyor. Böyle saçmalık olur mu? Şu anda benim 4 çocuğum var. Zenginlere bakıyorum, çocuk sayısında 2'den fazlasını göremezsiniz. Çocukları kendileri için adeta yük kabul ediyorlar. Halbuki asıl zenginlik o, buna bakmak lazım. Vatandaşlarımın en az 3 çocuk yapmalarını arzu ediyoruz, bunu da bir milli beka meselesi olarak görüyorum. Bu konuda da kararlıyım. Bunun bilimsel bir altyapısı da var.''  Buna karşı çıkanların milli beka anlayışından uzak olduğunu savunan Erdoğan, ''Zaten ülkemizde öyle tipler var ki onlarda zaten evlenmek, şu-bu derdi zaten yok. Onlar ayrı bir şey. Temenni ederiz ki onlar da evlensin, çünkü erkek ve kadın birbirinin tamamlayıcısıdır. Tamamlandığı zaman bir bütün ortaya çıkıyor. Temenni ederim ki bekarları kızdırmış olmayız. Ama darısı hepsinin başına diyorum'' dedi. ''CHP lideri Kılıçdaroğlu, bir gazeteye verdiği mülakatta, 'Tayyip Beyin en beğendiğim özelliği, dobra bir adam oluşu ve aklına geleni hemen söylemesi' demişti. Sizin rakibiniz ve yeni bir aktör. Siz bir rakip olarak Kılıçdaroğlu'nu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile ilgili bir değerlendirme yapmayı çok erken ve gereksiz bulduğunu söyledi.  -''HALK DÜŞMANLIĞI''- ''Hakkari'de bir imamın öldürülmesi söz konusuydu. Hayır kampanyasına destek vermediği için terör örgütü tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Bu tür saldırıların referandumda bölge halkı ve insan üzerinde olumsuz etkisi beklenir mi?'' şeklindeki soruya karşılık da Erdoğan, olaydan hemen sonra imamın yakınlarını arayarak görüşmeler yaptığını söyledi. -''KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞIMIN TEMSİLCİSİYSEN...'' Başbakan Erdoğan, Yüksekova'da yapacaklara havaalanının temel atma merasimine vatandaşların gitmesinin engellenmeye çalışıldığını bildirdi. Aynı şekilde Şırnak'ta da bir havaalanı yapacaklarını, onun temel atma merasiminde de aynı şeylerin yapılmaya çalışıldığını ifade eden Erdoğan, yatırım yapıldığı zaman halkın terörle arasının açıldığı için devletin yatırım yapmasının istenmediğini kaydetti. Yüksekova'da 150 yataklı modern bir hastanenin açılışını yaptıklarını bildiren Erdoğan, "O gün oraya kimseyi sokmadılar, tehdit ettiler. Batman'da kızlarımızın halı tezgahlarını yaktılar. Bunu halk düşmanlığından başka bir şeyle izah edemezsiniz ki" diye konuştu.  -''GÜVEN OYLAMASI HAVASINA SOKULMAK İSTENİYOR''- Başbakan Erdoğan, referandum sürecinin güven oylaması havasına sokulmak istendiğine işaret ederek, şunları söyledi: ''MHP Genel Başkanı, gittiği yerlerde, 'Bu bir güven oylamasıdır' diyor. Ana muhalefet partisinin lideri bazen kaçırdı onu ağzından, söyledi, sonra 'Bu bir güven oylaması değildir' dedi. Bizde de aynı durumlar, benzer şeyler 1-2 arkadaşımız tarafından söylendi. Aslında bu bir güven oylaması değil. Bu bir siyasi partinin, iktidar veya muhalefet partisinin ne kadar oy alıp almadığını belirleyen bir seçim değil. Oy pusulası önümüze gelecek, bir karede 'evet', diğerinde 'hayır' yazıyor. Orada herhangi bir partinin amblemi yok, partinin amblemine oy vurmayacağız, mührü vurmayacağız.''  ''Son günlerde, 'evet oylarının az olması bir mesajdır, şu oranda olması bir mesajdır' gibi değerlendirmeler de yapılmaya başlandı. Nasıl yorumlarsınız?'' sorusunu da Erdoğan, şöyle yanıtladı: ''Bu da işte bunun farklı bir versiyonu. Şimdi 70 diyenler de var. Ben bunların hiçbirini doğru bulmuyorum. Burada önemli olan evet veya hayır. Nasıl geçerse geçsin. Burada kabul veya ret dışında bir mesaj yok. Mesaj budur. Yüzde 50 artı 1 neyse odur. 'Şu kadar almış, bu kadar almış'. Burada parti filan yok ki. Bundan sonra 8-9 aylık bir süremiz var. O süre içerisinde istediğimiz gibi parlamentoda da parlamento dışında da konuşuruz. En az 3 ay seçim meydanlarına döküleceğiz, seçim meydanlarında konuşuruz.''  -''MİLLETİN ANAYASA YAPMASINA MI 'HAYIR' DİYORSUN?''- Muhalefete, anayasa değişikliğinin maddelerini konuşmaları, neye karşı olduklarını söylemeleri çağrısında bulunan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Niçin 'hayır' diyorsun bunu anlat. Yani kadınların haklarının anayasal güvence altına alınmasına mı 'hayır' diyorsun? Çocuk istismarına karşı çıkılmasına mı 'hayır' diyorsun? Yıllarca konuşulan toplu sözleşme, bunun yapılmasına mı 'hayır' diyorsun? Memurların toplu iş sözleşmesinden istifade etmesine mi 'hayır' diyorsun? Kamu denetçiliği kurumunun kurulmasına mı 'hayır' diyorsun? Bunları konuşalım. Bunlara girmiyorlar. Mesela biliyorsunuz, kalkıp da ta AİHM'e gitmesini ortadan kaldıracak. Biliyorsunuz, eskiden darda kalan sıkıntılı insanlar, bu noktada ta oralara gidiyordu, ama parasının olması gerekiyordu. Ama şimdi böyle bir şeye hiç gerek yok. Kendi ülkende Anayasa Mahkemesine müracaatla kalkıp buradan o istediğin bilgiyi alabiliyorsun. Milletin anayasa yapmasına mı 'hayır' diyorsun? Yani belli bir elit mi yapsın bu anayasayı, bundan mı 'hayır' diyorsun?  Hakim ve savcıların biliyorsunuz verdikleri kararda bir güvenilirlikleri vardır. Ama şimdi bakıyorsunuz, savcı veya hakim bu kararı verdiği zaman HSYK anında onu görevden alabiliyor. Böyle şey olur mu ya, bunları yaşadık bu arada. Bunların ortadan kalkması için bir defa çok ciddi bir adımın atılması, bu noktada 'evet'in artması gerekiyor.'' ''İlk derece mahkemeleri'' denilen 11 bin civarında hakim-savcı bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu 11 bin hakim-savcının kalkıp oy kullanmasına bunlar karşı çıkıyorlar. Niye katılımcılığa karşı çıkıyorsun? Bırakın onlar da katılsın bu işe. Bak, burada bir siyasi partinin ataması yok. Yani bizim hükümet olarak burada herhangi bir HSYK üyesini atama yetkimiz yok. İlk derece mahkemelerinden, yani Van'daki hakim veya savcı burada tercihini kullanacak. Bizde böyle bir şey yok. Anayasa Mahkemesiyle ilgili parlamentonun atama diye bir şeyi yok, tercih yetkisi var. Barolar Birliği 3 tane isim verecek, bu isimlerden bir tanesini Meclis tercih edecek. Sayıştaydan 2 isim gelecek, yine parlamento bir tanesini tercih edecek. Yani bunların hiçbirisinin, 'parlamento tarafından atanmıştır' hükmü altına girmesi bile yanlış. Siyasi iktidar olarak zaten bizim böyle bir yetkimiz de yok. Adalet Bakanı yıllar yılı zaten buranın üyesiydi, Bakanlık Müsteşarı zaten üyesiydi. Bu bizim yeni getirdiğimiz bir şey değil, kaldı ki biz yetkilerini de şimdi kısıtladık.''