Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AKP'ye yakınlığıyla bilinen gazetelerin köşe yazarları arasıda yaşanan tartışmayla ilgili açıklama yaptı. Gazeteci Cem Küçük'ün "Mavi Marmara'daki manyak tipler" şeklindeki sözlerinden sonra başlayan "İslamcılar AKP'den tasfiye ediliyor" tartışmasına değinen Erdoğan, "Son dönemde, çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır. 'İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor' deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler" diye konuştu. "Aralarında, kurucusu olduğum partiyi geçmişte desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama onların bu desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti" görüşünü dile getiren Erdoğan, "Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil, mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler" dedi.
Erdoğan Suriye sınırında Amerikalı askerleri YPG’li askerlerle bir arada gösteren fotoğraflara ilişkin olarak "Yapılanları, adeta Obama döneminin bir kalıntısı olarak görüyorum. Ziyaretimizde tüm bunları Sayın Başkan’la görüşeceğiz, resimleriyle kendilerine aktaracağız. Bunların bizi ne kadar rahatsız ettiğini ifade edeceğiz. Bu şekilde devam edecek olursa Amerika ile uzlaşma içinde olmamız mümkün değil" dedi.
Hürriyet gazetesinden Verda Özer'in haberine göre, Erdoğan Hindistan dönüşü uçakta gazetecilerle sohbetinde sorulara özetle şu yanıtları verdi:
(ABD’li askerlerin Suriye sınırında PKK/PYD’lilerle birlikte nöbet tutması ve Rusların da Afrin’de benzer adımlar atması) Bizim son dönemdeki mücadelemiz Afrin tarafında değil. El Rai ve güneye iniyoruz; Dabık, El Bab ve oradan doğuya gidiyoruz. Bahsettiğiniz ABD’lilerin olayı bizim hareket alanımız içinde cereyan ediyor. Ben, 16 Mayıs’ta ABD’ye yapacağım ziyareti önemsiyorum. Yapılanları, adeta Obama döneminin bir kalıntısı, o dönemdeki komuta heyetinin aynı şeyleri devam ettirmesi olarak görüyorum. Ziyaretimizde tüm bunları Sayın Başkan’la görüşeceğiz, resimleriyle kendilerine aktaracağız. Bunların bizi ne kadar rahatsız ettiğini ifade edeceğiz. Bu şekilde devam edecek olursa Amerika ile uzlaşma içinde olmamız mümkün değil. ABD’nin bizim düşmanımız olan terör örgütleriyle birlikte hareket etmesini tabii ki doğru bulmuyoruz. Sanıyorum ki Sayın Trump da bizim bu düşüncelerimize olumlu yaklaşacaktır. Bizler ülkemize yönelik tehdit ve tacizlere elbette izin veremeyiz. Nitekim Afrin tarafından da bizim topraklarımıza son dönemde yapılan saldırılar oldu. Biz angajman kurallarını işlettik. Onlara da gereken cevabı verdik. Hatay’ın oralardan alın doğuya kadar bunlar oldu. 5- 6 karakolumuzun rahatsız edilmesi karşısında da angajman kurallarının gereği yapıldı.
(Batı’yla, AB’yle ilişkiler) Dış politika konusunda, AB konusunda kanaatlerimizi zaten söyledik. AB ülkelerinin dışişleri bakanlarının Malta’da gayri resmi bir toplantıları oldu. Bizi temsilen de Mevlüt Bey (Çavuşoğlu) katıldı. Şimdi adeta ‘Evet’çi kesildiler. ‘Şu anda ne yapmamız lazım’ havası içerisindeler. Yapılması gereken şey belli. Fasılları hemen masaya yatırıp, Türkiye’nin önünü açmaları lazım. Aksi takdirde bizim de bazı hesaplarımız olacaktır. Hâlâ bekletmeyi, kapıları kapatmayı tercih ederlerse, biz de başımızın çaresine bakarız. İngiltere’den nasıl bir Brexit çıktıysa bizim de olabilir.
(Türkiye AB üyesi değil, üye olmadan nasıl çıkacak) Üye olmadan da verebiliriz o kararı, yeter ki millet o kararı versin.
(Referandumda Kürt kökenli vatandaşların yoğun olduğu bölgelerde ‘evet’ oranının beklenenden yüksek çıkması ve yeni bir süreç beklentisi) Beklenenden fazla çıkmadı. Aslında Doğu’da, Güneydoğu’da biz daha fazla bekliyorduk. Ama güzel bir netice çıktı. Bazı yerde 1’e 2, 1’e 3, hatta 1’e 10 artış olan yerler var. Güneydoğu’daki Kürt kardeşlerimiz son 10 yılı terör örgütü PKK’nın çok ciddi zulmü altında geçirdiler. Hep silahla, tehditle oy kullanmak durumunda kaldılar. Öyle ki muhtarlara tehdit yapılmıştır. Eğer başka partiye oy çıkarsa köy yakılır biçiminde tehditlerde bulunuyordu bölücü terör örgütü. Muhtar da o korkuyla oyları kendisi kullanıyordu... Namlu burda, oy bizde diyerek, zorla oy kullandırttılar insanlara. Acımasızca. Şimdi ise gerek Jandarma gerek polis gerekse korucular, güvenlik önlemlerini alınca bahsettiğiniz gelişme yaşandı.
Kentsel dönüşüm ve değişimle birlikte bölgenin altyapısının güçlendirilmesi, hendek vs’lerin kapatılması neticesinde Güneydoğu artık giderek güzelleşiyor. Sur şu anda bambaşka. Dicle de bambaşka akıyor. Oralardaki insanlarımız artık pikniğe gidebiliyorlar. Oraları terk etmek zorunda kalan kardeşlerimizin inşa edilen güzel evlere geri dönüşleriyle hayat normale dönecek. Artık çarşıda gece karanlığında bile dolaşanlar var. Güneydoğu aslına rücu ediyor. Gençlik yıllarımda Güneydoğu’da siyasi çalışmalara gittiğimde teşkilat mensuplarımız bizi evlerinde misafir ederlerdi.
Başbakanlığımın ilk yıllarında, arkadaşlarla birlikte Ani Harabeleri’ni (Kars) geziyorduk. Çat kapı bir eve ziyaret yapalım dedim. Işık gördüğümüz bir evin kapısını çaldık. Kapıyı bir kadın açtı. ‘Müsaade buyurursanız misafiriniz olmak isteriz, ekmek peynir var mı’ diye sordum. Hemen içeri buyur ettiler. ‘Beyefendi evde mi’ dedik, eşinin çobanlık yaptığını, dışarıda olduğunu söyledi. Ama cep telefonu varmış. Hemen telefon görüşmeleri yapıldı. Bizi gayet iyi ağırladılar.... Rastgele bir başka eve daha uğradık. Evin gelini kahveyi getirirken nasıl olduysa düşürdü, eli de kesildi. Düşürdü diye üzüntüsünden ağlamaya başladı. Recep bey de oradaydı. Hemen ilgilendi hastaneye götürdü. Hepsi çok misafirperver insanlardır. Ama bölücü terör örgütü yıllarca oralarda bu insanlarımızı terörize etme gayreti içinde oldu. Örgütün tuzağına düşenler de oldu maalesef.
(Avrupa’dan OHAL’in uzatılmasıyla ilgili eleştiriler) Terörle mücadele bizim olmazsa olmazımızdır. Fransa OHAL’i 1.5 yıl gibi bir sürece yaydı. Ama bu süreci şu anda işte buyurun 1 Mayıs’ta yine olaylar oldu. Halbuki OHAL var. Hadi durdur, durduramıyor. Fransa’nın OHAL’ini görmeyen batı, bizim huzur içinde sürdürdüğümüz süreci eleştirmeye kalkıyor. Türkiye’deki OHAL ne yaptı? Sermayeden bir şey mi götürdü, insanların işleri mi etkilendi? 2002’de biz iktidara geldiğimizde de OHAL vardı, ama o farklıydı. İnsanlar kaldırmamızı istemişlerdi. Abdullah beyin başbakanlığı döneminde, bir ay içinde kaldırdık. Bizde şu anki OHAL, 2002’dekinin aksine, huzuru sağlamaya yönelik bir karardır. OHAL olmasa, PKK ile bu kadar rahat mücadele edemeyiz. FETÖ ile de mücadele edemeyiz. OHAL bize bu imkânı sağlıyor.
(Siyasal İslam tartışması) Ben bu konuda netim. Müslüman Kardeşler teşkilatını terör örgütü olarak kabul etmiyorum. Başbakanlığımdan bu yana, tüm mahfillerde işledim bu görüşü. Tamamen fikri altyapısı olan bir teşkilat bu. Elinde silah olmayan bir teşkilat için terör örgütü diyemezsiniz. Gannuşi’nin ve Halid Meşal’in onlar hakkında olumsuz bir kanaatleri yok. Hamas’ın geldiği noktayı, yeni bir siyasi vizyon belgesiyle açıklamış olması tabii ki önemlidir. 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasının, ulusal uzlaşı formülünün temeli olacağını belirtiyorlar. Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olması gerektiğini vurguluyorlar. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistinli tüm kesimleri kapsayacak biçimde inşa edilmesi gerektiğine değiniyorlar. Altını çizdikleri bir diğer konu da, çekişmelerinin Yahudilik ve Yahudilerle değil, Siyonizmle olduğu. Belgede, İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğu, aşırılığa ve mezhep taassubuna karşı olduğunu da vurgulayan bir madde de var.
(Son zamanlarda AK Parti’yi destekleyen yazarlar arasında başlayan tartışmalar) Bahsettikleriniz arasında, kurucusu olduğum partiyi geçmişte desteklemiş olanlar bulunabilir. Ama onların bu desteklerini daha sonra da aynen sürdürdüklerini düşünmüyorum. Daha sonra ibreleri değişti. Yol arkadaşıysan, gönül arkadaşıysan, pazara kadar değil mezara kadar gidilir. Bunların bir kısmı pazara kadar geldiler, sonra trenden indiler. Hele hele son dönemde, çok çirkin, kabul edemeyeceğimiz yaklaşımlara şahit olduk. Bu bir defa yolda, çizgide istikrarsızlıktır. Sırat-ı müstakim’den sapmadır. “İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor” deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır. Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Onların da böyle bir hakları yok, benim de yok. Kaldı ki ebedi alemin ölçüsü hiçbirimizin elinde değil. Kimse bunu teraziye çıkarmasın. Hele hele çok ağır olacak ama uluhiyet davasına da kimse girmesin...