Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kocaeli'nde toplu açılış töreninde yaptığı konuşmada Türkiye ile diplomatik kriz yaşayan Hollanda ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirdi.
Erdoğan, Hollanda Başbakanı Mark Rutte'un krize ilişkin "Türkiye ile ilişkilerimizi düzelteceğiz" dediğini söyledi. Erdoğan, Rutte'un bu sözleri üzerine "Dur sen daha dur. Neyi düzelteceksin. Daha sen bedel ödemedin, önce bunun hesabını vereceksin" ifadelerini kullandı.
Hollanda'nın "muz cumhuriyeti" gibi muamele yaptığını söyleyen Erdoğan, Avrupa Birliği'ne (AB) Hollanda'ya yaptırım uygulama çağrısında bulundu.
Erdoğan, 16 Nisan'da referanduma götürülmesi planlanan anayasa paketi için "Kandil, İmralı 'hayır' diyor. Onlarla beraber kim hareket ediyor? Söylememe gerek var mı?" dedi.
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Tek adam sensin be, 7 seçim kaybetmişsin, hala o koltuktasın. Batı'da, bir parti lider iki seçim kaybetse istifasını verir gider. Ama er ya da geç Kemal gidicidir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, partili cumhurbaşkanlığı sistimine ilişkin olarak "Türkiye bu sistemle yönetilirken sorun çıkabilir mi? Çıkabilir. Ama kurduğumuz mekanizmalar sayesinde bu sorunları aşmak daha kolay ve daha az maliyetli olacak" diye konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
Şimdi 16 Nisan referandumu pek çok konuda bir turnusol kağıdı. Dün, Hollanda'da yaşanan (Yuh sesleri) kepazeliği izlediniz değil mi? (Hollanda şaşırma, sabrımızı taşırma sesleri) Bir yandan Dışişleri Bakanımızın uçuş iznini iptal ediyorlar, diğer taraftan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın önünü kesip, yanında maslahatgüzar ve ablasının konsolosluk binasına girmesini engelliyorlar. Uluslararası alanda büyükelçilikler, konsolosluklar kendi topraklarıdır o ülkedeki. Şu anda Hollanda'daki büyükelçilik de, konsolosluk da bizim toprağımızdır. Düşünebiliyor musunuz kapıyı açmıyorlar, içeriden konsolosu çıkarmıyorlar.
Bakanımızı oraya göndermiyorlar. Bunu yapan Hollanda, kim bu, AB üyesi. Senin her yerin AB üyesi olsa ne yazar. Sen önce uluslararası hukuku öğren.
Şimdi çarşamba günü Hollanda'da seçim var. Şimdi seçimden dolayı beyler ırkçılık yapmak suretiyle oy toplayacaklarını zannediyorlar. Ben şimdi buradan Hollanda'daki vatandaşlarıma sesleniyorum. Ne yapacağını biliyorsunuz değil mi? Gereğini nasıl yapacağınızı biliyorsunuz değil mi? Şu anda Hollanda'daki, Almanya'daki, Belçika'daki vatandaşlarımız bizi izliyor. Ne yapacağınızı biliyorsunuz değil mi? Türkiye düşmanlarına karşı, Cumhurbaşkanınıza düşman olanlara karşı ne yapacağınızı biliyorsunuz değil mi? Kullanacağınız oyları nasıl değerlendireceklerini oradaki kardeşlerim çok iyi biliyorlar. Bir bakanın bu tarz muamelelere maruz kalması asla kabul edilemez. Hollanda polisi daha da ileri giderek atlarıyla, itleriyle saldırarak demokratik haklarını kullanmak dışında talepleri olmayan vatandaşlarımızı, gazetecileri darp etmiştir. Almanya başta olmak üzere hemen tüm Avrupa ülkelerinde benzer zorluklarla karşılaşıyoruz. Hollanda Başbakanı çıkıp açıklama yapıyor, "Türkiye ile ilişkileri düzelteceğiz" diye. Dur sen daha dur. Neyi düzelteceksin. Daha sen bedel ödemedin, önce bunun hesabını vereceksin.
Benim vatandaşlarımın üzerine at, it sürersen bunun hesabını vereceksin. Dolayısıyla öyle Türkiye hakkında bilmem ne raporu hazırlamak falan geç o işleri. Biz bize yeteriz, bize bu millet yeter. Bize Allah yeter. Akşam, benim başbakanım arıyor kendisini görüşüyor ve verdiği cevap "Çarşamba günü seçim var, burada durum sıkıntılı. Bakan burayı terk etsin". Şuna bak ya? Seni Türkiye gibi bir ülkenin başbakanı arıyor, verdiği cevaba bak. Sabırlara bu işin üzerine giderek bunun hesabını soracağız. Bu iş burada kalmaz. Hollanda'da yaşanan hadise, uluslararası hukukun ayaklar altına alınmasıdır. Avrupa'dan ses çıkıyor mu? Yok. Bunlar birbirini ısırmazlar. Hollanda, Avrupa ülkesi gibi değil, Muz Cumhuriyeti gibi davranmıştır.
Yaptırım çağrısı
Ne söylerlerse söylesinler, mızrak çuvala sığmaz. Yapılan işin adı bir skandaldır. Hollanda bu terbiyesizliğinin bedelini mutlaka ödeyecektir. Buradan AB organlarını, tüm uluslararası kuruluşlarını Hollanda'ya yaptırım uygulamaya çağırıyorum.
Benim bakanım diplomatik arabada, "İnmezsen çekiciyle götürürüz" diyorlar. Kendilerini ancak faşist hükümetlerinde görülebilecek bir duruma düşürmüşlerdir. Avrupa kıtası, Türk düşmanlığı, İslam karşıtlığı hastalıklarının pençesinde kıvranmaktadır. Irkçı söylemlerin giderek yükselmesi Avrupa'nın geleceğini tehdit ediyor. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında kaybedilen on milyarlarca insandan gereken derslerin çıkartılmadığını üzüntüyle görüyoruz.Kardeşlerim, Avrupa genelinde 6.5 milyon yaşayan ülkemiz kökenli insanımızla, bu kıtada yaşamakta kararlıyız. Avrupalı dostlarımızdan, ırkçılığı bir kenara bırakarak geleceğimiz hakkında neler yapabileceğimizi konuşabileceğimiz bir ortamın tesisini bekliyoruz.
15 Temmuz mabetlerimize namahrem eli değmesin diye. Ezanlar yurdumuzun üstünde ebediyen inlesin diye 249 kardeşimiz şehadete yürüdü. Milletimizin bu cesareti, bu iradesi, bu kahramanlığı karşısında bizlere düşen daha çok çalışmaktır. Baktım ki gaziler, dün Beyoğlu'nda Hollanda Konsolosluğu'na yürüyorlar. Bana da telefon açıp "Reisim neredeyiz biliyor musun?" diyorlar. "Ya ne işin var". Verdikleri cevap "Rotterdam'da ne varsa burada da o var". Durmak yok, yola devam.
Bakın, sevgili peygamberimizin hadisi ortada; kişi sevdikleriyle beraberdir. Şimdi, kim kimi seviyorsa onunla haşr olunacak. Bir başka güzel söz, söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu. Sen Kandil'dekilerle berabersen, onlarla dostsun. Ya bunlar bu ülkeyi parçalamak isteyenler değil mi? Şimdi çıkmış ana muhalefetin başındaki zat, milleti aldatmak için yalan üstüne yalan söylüyor. Ya dürüst ol be. Tek adam, tek adam diyor. Tek adam sensin be, 7 seçim kaybetmişsin, hala o koltuktasın. Aldığın oylar ortada, hala partinin başında duruyorsun. Batı'da, bir parti lider iki seçim kaybetse istifasını verir gider. Ama er ya da geç Kemal gidicidir. Mensubu olduğu parti daha fazla bu yükü taşıyamaz, bu terazi bu sikleti daha fazla çekmez. Demokrasinin gücü muhalefetin gücünden gelir. Muhalefet ortada yok.
Bu 18 maddeyi okumamış, öyle çıkmış gelmiş yola. (Kemal pabucu yarım, çık dışarıya oynayalım sesleri) Gençler, 10 Ağustos 2014'te milletime seslenmiştim; "Ben tarafsız olmayacağım. Ben taraf olacağım. Ama benim tarafım milletten yana olacak" dedim. Milletimin hak ve hukuku neyse onu korudum, korumaya da devam edeceğim. Dün Sultanbeyli'de bu konudaki yalanları ve gerçekleri anlattım. Bu zat diyor ki, bir devlet, bir kişiyi ikna ettiğinde 24 saatte Türkiye Cumhuriyeti'ni ele geçirir. Ya çocuk oyuncağı mı bu, 24 saatte kim Türkiye'yi ele geçiriyormuş. 15 Temmuz'da bunu denediler. Ama bu beyefendi Atatürk Havalimanı'na geldi, oradan kaçtı. Nereye gitti belli değil. Ama bu kardeşiniz, bütün bu tehditlere rağmen oraya geldi. Niye? Çünkü anonsu yaptıktan sonra benim milletim meydanlara döküldü. Ya 81 vilayette meydanlara dökülen bu millet öyle bırakılır mı? Tabii ki onların arasına karışacaksın. Lider bir taşın arkasına saklanırsa, millet dağın arkasına saklanır.
Şimdi, o darbecilerin ve destekçilerin hepsi de demir parmaklıkların arkasında adalete hesap verecekleri günü bekliyor. Neymiş, rejim değişiyormuş. Geç onu geç. Mevcut sistemi savunanların, dün bu sistemi işletmemek için neler yaptığını biliyoruz. 1960 darbesinde bugün parlamenter düzenlemesi yapanların, darbecilerle birlik olup Meclis'i kapattıklarını, Başbakan ve bakanları astıklarını unutmadık. Çıkmış bir de ne diyor "600 milletvekiline ne gerek var" diyor. Yahu unutma be, bu ülkede çift kamaralı Meclis olduğu zaman sayı 600'ün bile üzerindeydi. Temsilde adalet olsun diye bu düzenlemeyi yapıyoruz. Artık genç, dinamik bir parlamento getiriyoruz. Şu anda sadece 7 milyonu aşkın genç oy var. Bu çok önemli bir şey. Dolayısıyla bizim sayıyı 600'e çıkarmamız gerekiyordu. Bugün mevcut sisteme dört elle sarılanların, 70'li yıllarda Türkiye terörle boğuşurken sorunun çözümü için en ufak bir adım attıklarını görmedik. 2002 Kasım'ından beri neler çektiğimizi biliyoruz. Ülke yönetimine el koyacaklardı. Kardeşlerim bunların bu ülkede dikili bir taşı yok. 7 Haziran seçimleri sonrasında terör örgütü uzantısı partiyle kol kola girerek kapımıza dayanıp hükümeti istediler. Bunların derdi halkın talepleri değil, bunlar sadece sorumluluk kendilerinde olmasın ama tüm yetki kendilerine verilsin istiyorlar.
Sezer ile beraber olsaydık biz ilk süreçte buhar olmuştuk. Atama yapacaksın engel oluyor. Bu çileleri çektik. İşte merhum Ecevit onların ekolündendi. Anayasa kitapçığını fırlattı yüzüne, on milyarlarca dolar zarar ettik. Fakat gerek sayın Gül ile birlikte, gerek benim cumhurbaşkanlığım döneminde sayın Davutoğlu ve Binali Bey ile, el ele bu süreci yürütüyoruz.
Neymiş, 18 yaşında milletvekili seçiliyormuş. Erkeğimiz askere gidip vatani görevini yapıyor mu, yapıyor. Kızımızsa gelecek nesillerin teminat için çocuk doğurup yetiştiriyor mu, değiştiriyor. Bu gençlerimize seçilme hakkını niye çok görüyoruz?