Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Bırak, silahsız olarak geçişini yap. Gidecek olan silahını nereye bırakırsa bıraksın, gömerse gömsün o bizi ilgilendirmiyor, bırakıp gider. Çünkü, aksi takdirde provokasyona bu iş çok açıktır. 'Yasal zemin' denildiği zaman, hazırlanacak yasal zeminler anayasa hükümlerine aykırı olamaz. Biz, şimdi anayasaya aykırı bir yasal zemin nasıl oluşturabiliriz. Bu işin muhatabı hükümettir” dedi.
Terörün son bulması için yürütülen çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, “Türkiye'de herkesin gözü, kulağı çözüm sürecinde. Süreç nasıl gidiyor” sorusu üzerine, süreci “başarılı bir süreç” olarak değerlendirdiğini ifade etti.
Medyanın da olumlu yaklaşımıyla sürecin isabetli gittiğini ve bundan sonra da böyle devam edeceğine inandığını söyleyen Erdoğan, ''Geçmişte yapılmış bazı yanlışlar eğer yapılmazsa inanıyorum ki bu işten başarılı bir şekilde çıkacağız'' dedi.
Dolaştığı illerde vatandaşlarla yaptığı görüşmelerde de çözüm sürecine desteğin yüksek olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, bu durumu ''geleceği satın almak'' olarak nitelendirdi. Kamuoyu araştırmalarında da çözüm sürecine desteğin yüksek olduğuna dikkati çeken Başbakan Erdoğan, şehit ailelerinin kurduğu derneklerin de ''ne olur artık bu işi bitirin çünkü yüreği yanan biziz. Bitsin bu iş'' dediğini vurguladı.
Çözüm sürecine desteğin yüzde 58 civarında olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, çözüm sürecinin halka daha doğru anlatılması durumunda bu desteğin daha da artacağına inandığını kaydetti. Yaptırdıkları kamuoyu araştırmasında çözüm sürecine desteğin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yüzde 77, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise yüzde 80'den fazla olduğunu ifade eden Erdoğan, ''Canı yanan bölge orası. Maddi ve manevi kayıplar var, yıllar yılı'' dedi.
Son 10 yılda bölgeye eski TL hesabına göre 36-37 katrilyon civarında kamu yatırımı yapılmasına rağmen, terör sebebiyle manevi rahatsızlığı bulunduğunu; bu durumun da bölge halkının huzuru için yeterli olmadığını belirten Erdoğan, ''Ama bakın şu anda son olarak Milli Eğitim Bakanım Hakkâri’ye gitti. Döndükten sonra, 'hava Hakkâri’de ciddi manada değişmiş' dedi. Okullarla ilgili talebin olduğunu ve aynı tablonun Şırnak için de geçerli olduğunu söyledi'' diye konuştu.
Geçtiğimiz günlerde Silopi'de termik santrali açılışına katıldığını hatırlatan Erdoğan, ''Diyarbakır'la ilgili şirket kurma noktasında bire on talep var. Demek ki şimdi geleceği satın almaya başladılar. Bire on çok enteresan rakam'' değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Erdoğan, ''Bu örgüt ne istedi ve ne elde etmeyi umuyor ki bu süreçte uyum gösteriyor'' sorusu üzerine şunları söyledi:
''Çok açık net herşeyi samimi değerlendirerek halkıma bu mesajı vermemiz lazım. Ben halkıma inanıyorum. Halkımın da bize şahsımda inandığına inanıyorum. Zira zaman herşeyin şahidi olacaktır ve şu 10 yılda da şahidi olmuştur. Biz göreve geldiğimizde terör örgütünün başı nerdeydi malum, bilinen bir şey. O günden bugüne gelinen süreçte ortada ama biz bazı şeyleri herşeye rağmen göğüsledik. Örneğin benim siyasette bir ilkem vardır. 'Siyaset risktir' diye bunu kullanırım. Ekonomi de hayat da risktir. Yaradan bunu bu şekilde tayin etmiş. Risklerle beraber biz hayatı yaşıyoruz. Bu süreç içinde, biz daha önceki MİT Müsteşarım Emre bey döneminde biz ada görüşmelerini başlattık. Bunları niye başlattık. Hepsi bugünlerin belki de bir ön hazırlığıydı, çalışmasıydı ve bütün bunları yaparken, asla bunları biz bir pazarlık konusu yapmadık, yapamazdık.
Zira ne milletimin bana verdiği böyle bir yetki var. Ne de benim, arkadaşlarımın, partimizin, adalet anlayışımızın böyle bir yaklaşımı sözkonusu olabilir. Asla böyle bir şeye bizim yaklaşmamız sözkonusu değildir.''
Zaman zaman, ''genel af'' konusunun gündeme getirildiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''Biz, kendi yargılamalarımızın silsilesi içinde, bizler devlete ait haklar konusunda af yetkisi kullanabiliriz ama şehitlerimizin veya bir maktulün hakkının affını sağlayamayız. Bu benim bireysel inancımdır ama benim ülkemde inancımızdan gelen yapı da bunu gerektirir. Böyle bir af varsa, böyle bir yetki varsa o maktulün varislerinindir'' diye konuştu. Geçmişte, Uşak'ta bir konuşmasında bu konuyu gündeme getirdiğinde kendisine 'Yoksa şeriatı mı getireceksin' denildiğini hatırlatan Erdoğan, ''Böyle bir yetkim olamaz. Şimdi bize kalkıp da 'ne karşılığı' diyenlere ben şu cevabı veriyorum: Karşılık değil, bir amaç uğruna bunu yapıyoruz. Nedir bu, güvendir, istikrardır, milletimin huzurudur, milletimin refahıdır. Bu hedeflere yönelik biz riski alıyoruz, bu adımı atıyoruz. Yoksa bir şey karşılığı 'şunu verelim bunu alalım' asla böyle bir şey söz konusu değil'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, muhalefet tarafından gündeme getirilen, ''al başkanlığı ver özerkliği veya Öcalan'a af değil ama ev hapsi'' iddialarının hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
''Bunu geçmişte de söyledim. Ev hapsi falan böyle bir şey asla sözkonusu değildir. Onu da geçelim biz İmralı'da niye bu kadar bedel ödüyoruz. Çünkü normal bir f tipi cezaevine alsak her gün orada toplu mitingler mi izleyeceğiz veya bu toplu mitinglerle mi uğraşacağız ve bu huzursuzluğumuzu daha da artıracağı için biz bu bedeli millet olarak karşılıyoruz. Bu bedeli ödemenin ne kadar ağır olduğunu bile bile buna katlanıyoruz. Burada da risk alıyoruz. 'Al başkanlığı ver şunu...' hâşâ. Bunu söyleyen bir defa bizi iyi anlamamış.
Eğer bizim böyle bir derdimiz olsa biz kalkıp da tüzüğüne '3 dönem arka arkaya milletvekilliği yapan dördüncü dönem ayrılmak durumundadır' ilkesini getirmez. Biz bu ilkeyi getirmişiz. Bu ilkeyi getirmek ne demek. Bir diğeri de bu ülkede biz, cumhurbaşkanını millet seçsin diye milletin talebine cevap veren partiyiz.''
Başkanlık sisteminin, Süleyman Demirel ve Turgut Özal ve Alparslan Türkeş tarafından da gündeme getirildiği hatırlatan Erdoğan, merhum Türkeş'in kitabında, ''Osmanlı'nın varisleri olarak bizlere yakışan budur'' ifadeleriyle Başkanlık Sistemi'ni desteklediğine dikkati çekti.
Başbakan Erdoğan, ''Geçmişteki yanlışlar yapılmazsa sürecin iyi gideceğini söylediniz. Geçmişteki yanlışlar derken, çekilirken çekilenlerin vurulması mı? Bunu önlemek için ne yapacaksınız?'' sorusu üzerine ise şunları kaydetti:
Burada iki başlık çok önemli. Bir, bu işi provoke etmek isteyen içerde bazı mahfiller olabilir. İki, dışarıdan bazı mahfiller olabilir çünkü Türkiye'nin bölgede huzurlu ve güçlü olmasını açık söylüyorum kimse istemiyor. Güçlü bir Türkiye'nin, nelere muktedir olabileceğini görüyorlar. Türkiye'nin kişi başı milli gelirde 11 bin dolar seviyesine ulaşması bile bazı mahfilleri rahatsız ediyor. Çünkü güçlü bir Türkiye, kenar köşe, garip gureba, milli geliri çok düşük olan yerlere eli uzanacaktır. Geçmişte biz alan eldik ama şimdi veren el olduk. Güçlendikçe daha fazla vereceğiz. Burada bunların bütün sıkıntısı, içerden bizi nasıl provoke ederler. Benim endişem orada. Biz bütün askerimizle, polisimizle, istihbarat teşkilatlarımızla buna karşı bütün tedbirlerimizi alacağız. Dikkat ederseniz ben sık sık, 'silahların bırakılması' diyorum çünkü bırakılmaması, sıkıntı doğurabilir çünkü silahlı olan birisinin geçtiğini olur ya görmeleri halinde, 'ha bu silahlı olduğuna göre acaba.''
Erdoğan, silahıyla birlikte çekilme sırasında hukuki meselelerin de çıkabileceği yönündeki bir hatırlatma üzerine ise ''O da çıkabilir. 'Sen buna nasıl bir müsaade edebilirsin'' dedi.
Başbakan Erdoğan, askerlere bu yönde bir talimat verilip verilmediğinin sorulması üzerine ise şöyle devam etti:
''Bunlar kalkıp, hukuk devletinin içindeyiz her şeyden önce. Hukuk devletinin içinde hukuk devletinde yol geçen hanına çevirmek diye bir şey tabi ki olmaz. Bunlar, o geliş gidiş yollarını gayet iyi bilirler.
Suriye'yle 910, Irak'la 380-400 kilometre hududumuz var. İran hududu var. Buralar devasa bir sınır.
Biz hep şunu söyledik halen de onu söylüyoruz. Silah değil, siyaset buna doğru bir yaklaşımın kesinlikle telkinini biz de yapıyoruz ve bunu da özellikle bekliyoruz. Dolayısıyla niye silah. Bırak, silahsız olarak geçişini yap.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çözüm sürecine ilişkin, ''Gidecek olan silahını nereye bırakırsa bıraksın, gömerse gömsün o bizi ilgilendirmiyor, bırakıp gider. Çünkü, aksi takdirde provokasyona bu iş çok açıktır. 'Yasal zemin' denildiği zaman, hazırlanacak yasal zeminler anayasa hükümlerine aykırı olamaz. Biz, şimdi anayasaya aykırı bir yasal zemin nasıl oluşturabiliriz. Bu işin muhatabı hükümettir'' dedi.
İran ve Irak'ın, Türkiye'de terör sorununun bitirilmesine yönelik ''Çözüm süreci''ni engelleyici bir tutum içine girip girmeyecekleri sorusu üzerine Erdoğan, şu anda Irak'ın kendi içinde bir bütünlüğe sahip olmadığını, bu ülkenin başbakanı Maliki'yi de tek başına bir güç olarak görmediğini söyledi.
''Irak halkını bir güç olarak görüyorum. Irak halkının da şu anda Türkiye'ye bakışıyla farklıdır, Başbakanı gibi bakmıyor'' diyen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Maliki gibi düşünen bir Irak halkını düşünmüyoruz. Eğer Maliki gibi düşünürlerse bu tabii Irak için büyük bir kayıp olur. Şu anda Irak halkı 2014'ü bekliyor, yerel seçimleri 6 ay ileri aldılar. Ammar, Musul'da seçimin yapılmaması için tekrar orada oyun oynandı. Halk ayaklanıyor, çünkü yaklaşım doğru bir yaklaşım değil. Bir taraftan 'demokrasi, demokrat bir Irak' diyorsun, öbür taraftan bu oyunların içerisine giriyorsun. Irak'ta bir huzursuzluk var. Kısa bir süre önce Neçirvan Barzani buradaydı, kendisiyle bu konuları görüştük. Ciddi bir rahatsızlığın Irak'ta olduğunu söylediler. Bu, sadece Sünnilerde değil, aynı şekilde Şii kesimde de var. Mesela Mukteda el Sard, son hafta çok ağır, şiddetli bir açıklama yaptı. Bunlar hakikaten üzerinde düşünülmesi gereken konular.
İran'a gelince; İran'ın, Suriye konusuna takındığı tavrı başından itibaren kabullenmemiz mümkün değil. Bunun bir sebebi de şu; Rusya'nın ve Çin'in tavrıdır. Rusya ve Çin, eğer burada bizimle İstanbul görüşmesi olsun, Moskova ziyaretimdeki görüşmeler olsun, buradaki gibi 'biz, Suriye'nin avukatı değiliz' noktasında hakikaten sabit kalsa, bu konuda gerçekten olumlu adımlar atacak olursa, inanıyorum ki biz bu defa Suriye'de çözüme gideriz, onun arkasından da Irak çözüm sürecinin içerisini girer.''
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Irak ziyaretinin son dönemdeki gelişmeler bakımından verimli olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, Kerry'nin de bazı mesajları Irak'a verdiğini dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, ''Kuzey Irak'ta silah bırakma meselesine ne kadar aracı olacak, Irak'ın mevcut rejiminde bunu mümkün görür müsünüz?'' sorusuna şöyle yanıt verdi:
''Mümkün olmaması söz konusu değil. Irak Anayasası'na göre oradaki bütün petrol gelirlerinin yüzde 17'si Kuzey Irak'ın. Kuzey Irak, bu çerçevede hareket ediyor. Kuzey Irak, niçin bizimle böyle bir sözleşmeyi yapma zorunluluğu duydu? Çünkü, Maliki, Kuzey Irak yönetimiyle, eyaletle anlaşamadığı için onlara bazı dayatmalar yapmaya başladı. Benzin vermedi, mazot vermedi, fuel oil vermedi... Kuzey Irak da o açığını bizimle kapama yoluna gitti. 'Acaba siz bizim bu sıkıntımızı giderir misiniz?' dedi. Biz de 'ne demek, tabii gideririz' dedik ve onlarla böyle bir ticari sözleşmenin içerisine girdik. Kaldı ki bizim zaten onlarla yapacağımız bu ticari sözleşmeyi engelleyici bir yasa, anayasa maddesi de söz konusu değil. Çünkü Kuzey Irak eyalet yönetimi, oradaki bütün mesele 17'deki hakkını kullanıyor. Bu, onun anayasal hakkı, o anayasal hakkını da kullanırken buna rağmen ona müdahale etme gibi bir yetkinin içerisine girmek onlara haksızlıktır. Onları da zaten adeta bu noktada merkezi yönetimle sıkıntıya düşüren konu budur. Türkiye olarak birileri Irak'ta kendine göre bir 'win win' hesabı yapıyorsa. Türkiye'nin de kendine göre orada bir 'kazan kazan' hesabı vardır. Kuzey Irak yerel yönetimi de kazanacaktır, Türkiye'de kazanacaktır.''
Kerkük-Yumurtalık boru hattını anımsatan Erdoğan, ''Bizim Kerkük'ten gelen boru hattımız belki yeni boru hatlarıyla takviye edilecek, belki bunların içinde doğalgaz olacak. Kerkük-Yumurtalık boru hattını biz yok farz edemeyiz, orası çalışıyor. Oradan Türkiye olarak bir şeyler elde ederken tabii ki Kuzey Irak yerel yönetimi de buralardan kendi hakkını alma durumundadır. Bu konuda da herhangi bir sıkıntının olduğu kanaatinde değiliz'' değerlendirmesinde bulundu.
Gazeteci Taha Akyol'un, ''Ben sizin sözlerinizden 'madem çekiliyorsunuz, silahı Türkiye'de bırak, silahsız çekil' anlamını çıkardım'' demesi üzerine, Başbakan Erdoğan, ''Aynen öyle, öyle olmak durumda'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Gidecek olan silahını nereye bırakırsa bıraksın, gömerse gömsün o bizi ilgilendirmiyor, bırakıp gider. Çünkü, aksi takdirde provokasyona bu iş çok açıktır. 'Yasal zemin' denildiği zaman, hazırlanacak yasal zeminler anayasa hükümlerine aykırı olamaz. Biz, şimdi anayasaya aykırı bir yasal zemin nasıl oluşturabiliriz. Bu işin muhatabı hükümettir'' diye konuştu.
Terör sorununun çözümü için daha önce yürütülen Oslo sürecinin hatırlatılması üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Oslo sürecinde mağdur aranıyorsa, mağdur başta MİT müsteşarımdır, ondan sonra biziz. Çünkü, orada fatura bize kesilmek istendi. Kimse mağdur olmadı. Oslo sürecinde olmayan şeyler varmış gibi gösterilmek suretiyle birçok manipülasyonlar, provokatif girişimler yapıldı. 'Yeniden bir Oslo süreci yaşamak ister misiniz?' denilse... Ben, şu anda ilk bakışta yeniden bir Oslo sürecine müsaade etmem. Niye? Demek ki gurbette böyle şeyler yapıldığında orada farklı bazı böcekler devreye girebiliyor, o böcekler devreye girdikten sonra bazı yerlere servisler yapılabiliyor.''
Erdoğan, ''Böcek ile başka ülkelerin istihbaratlarından mı bahsediyorsunuz?'' sorusuna karşılık, ''Hepsi olabilir. Böyle olduğuna göre bu şeyleri artık emin ellerde yürütmemiz lazım. Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Burada eğer gerçekten ülkemizin sınırlarını geçeceklerse silahı bırakma suretiyle bu mümkün ve silahı bıraktıktan sonra da zaten bizim güvenlik güçlerimizin eli silahsız insana silah sıkması diye bir şey söz konusu değildir, böyle bir şey yapmaz'' değerlendirmesinde bulundu.
''Eli silahsız olanların hepsine de terörist diyemezsiniz'' ifadesini kullanan Başbakan Erdoğan, ilgili mercilerce şu anda Türkiye topraklarında bin 500, 2 bin teröristin varlığının telaffuz edildiğini vurguladı.
Terör örgütünün silahsızlanmasının Türkiye sınırları dışındaki aşamasının ne gibi bir takvimde, nasıl gerçekleşeceğinin sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Benim ülkemin dışında sorun o ülkenindir. Bu illa Irak'tır diye bir şey yok, belki Irak'a gitmeyecek, belki İran'a gidecek, belki Suriye'ye gidecek, belki Avrupa'ya gidecek, belki İskandinav ülkeleri malum oralara gidecek. Ancak şunu çok iyi biliyorum: Bir; ülkemin refahı, huzuru çok önemli. Biz bu noktada eğer Doğu'da, Güneydoğu'da ekonomik noktada patlamayı gerçekleştirdiğimiz anda hava bir defa değişecektir. Orada yaşayan benim Kürt kardeşim hayata başka bakacaktır. Çünkü, onlar hayatı bütün çıplaklığıyla yaşayamadılar, istihdam noktasında olsun, gelir noktasında olsun yaşayamadılar. Dükkanını açıyor, ekmek parası kazanamadan 'kepenk indirin' diyorlar. Bütün bu insanlar ister istemez kendini bulacak. Artık yeni bir hava Güneydoğu, Doğu bu bölgelerde esmeye başlayacak.
Ülkemin entelektüeli de inanıyorum ki bu süreci daha farklı değerlendirmeye başlayacak. Eğitim sistemimiz aynı şekilde çok daha farklı şekilde o sürece katkısını vermiş olacak. Şimdi diyoruz ki 'bugüne kadar, 30 yıl silahla uğraştınız, silahla bir yere varılamaz, artık gelin bu işi siyasetle Parlamento'da yapın.' Eğer bu ülkede hakikaten siyasi bir irade olarak güç kazanmak istiyorsanız, bunu burada kazanın.''
Başbakan Erdoğan, şu anda Parlamento'daki bir siyasi partiye, ''Siz, bölücü terör örgütünün uzantılarısınız'' denildiğine işaret ederek, ''Onların şu anda anıldığı şey kabul etseler de etmeseler de bu. Bunu artık aşmanız için 'artık silahlar bırakılmıştır, biz mücadelemizi siyasette veriyoruz, vereceğiz' demelisiniz'' dedi.
Silahların bırakılmasının başarıldığı anda huzurun sadece belli bölgelere değil, Türkiye'nin geneline yayılacağını ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Bu yayıldığı andan itibaren de Türkiye, bir anda o bizim hedeflerimiz olan 2023 hedeflerine çok daha süratle ulaşacaktır. Çünkü bizim için Güneydoğu, Doğu şu anda ham, işlenmemiş. Her yönüyle orada başlayacak olan yatırımlarla biz sıçrayacağız'' diye konuştu.
Gelecek yıl Mart ayında yerel seçimlerin, arkasından cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015 yılında da genel seçimlerin yapılacağını hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''Bu 2 yıl adeta Türkiye için bir prova olacaktır. Eğer bu yılı başarılı bir şekilde aşabilirsek, hakikaten verilen sözler, Diyarbakır'da okunan mektup içeriğiyle hakikaten uygulamaya girecek olursa o zaman Türkiye'nin çok daha farklı bir şekilde 2013, 2014, 2015'i karşılayacağı, yaşayacağı inancındayım'' ifadesini kullandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''silahların bırakılmasına'' yönelik açıklamalarını defaten partisinin grup toplantıları ve değişik televizyon programlarında yaptığını belirterek, şunları kaydetti:
''Bazen şu söyleniyor, 'silahların susması' deniliyor. 'Susması' değil, 'susması' demek 'silah elimdedir, her an ateşleyebilirim' demektir. Ben 'silahların susması' demiyorum, 'silahın bırakılması' diyorum. Zaman zaman bize şu söyleniyor 'operasyonların durması.' Operasyonun durması nerede olur? İşte burada olur... Silahlar bırakılırsa orada operasyon olmaz, ama senin sırtında silah, diyelim ki kanas, doçka onunla sınırdan geçiyorsun. Güvenlik gücü bunu gördüğü zaman ne yapacak? Suç işler, yardım yataklığa girer bu iş. Buna sessiz kalması mümkün değil. Ne anayasa hükümleri buna müsaade eder, ne yasa hükümleri buna müsaade eder. Bunun için de bir yasal düzenleme talebiyle teklifiyle gelmek bu ülkede yasa bilmezliktir, yasa tanımamazlıktır, böyle saçmalık olur mu?''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Şunu bir defa bileceğiz, biz terörle mücadelede asla biran olsun rehavete kapılamayız. Tedbirlerimiz aynen devam edecektir. Şunu bir defa terör örgütleri çok iyi bilmesi lazım, terör, kazanamaz ve kazandıramaz'' dedi.
''Selahattin Demirtaş'ın bir açıklaması var, 'Henüz Öcalan, silah bırakma çağrısı yapmadı' ifadesini kullandı. Diğer taraftan örgüt liderlerinin yaptığı açıklamalarda duyuyoruz ki orta kademede sorun var, ikna edilmesi için Öcalan'la doğrudan bir temas gerekiyor'' denmesi üzerine ''Doğrudan teması kim kuracak?'' sorusunu soran Erdoğan, ''BDP'liler kurmadı mı? Kurdurmadık mı? 3 kez grup halinde gittiler, onlara da söylendi bunlar. Bunlar söylendi. Söylendiği halde hala ipe un sermek olarak alırım ben bunu'' ifadelerini kullandı.
''Takvim planlamanız var mı? Çünkü kabine üyelerinizden farklı açıklamalar geldi? Hazirana kadar tamamlanmalı gibi'' sorusu üzerine Erdoğan, ''Kabine üyesi arkadaşlarım böyle bir açıklama yapmışsa hata etmişler. Çünkü bu işin takvimi olmaz. Bu süreci biz idare etmiyoruz ki biz yönetmiyoruz ki. Nasıl kalkarız da biz buna takvim koyabiliriz. Bakın ben ne diyorum: Temennim odur ki 2013 içerisinde biz bu işi bitirelim. Arzum budur'' diye konuştu.
''Sizin yürüttüğünüz bu süreçte yurt dışındakileri silahsızlandırmak diye bir program yok mu?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''Var'' yanıtını verdi.
Oralardaki yönetimlerle zaten görüşme içinde olduklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Biz şimdi sadece Irak değil. Şimdi biz Yunanistan'la görüşüyoruz. Diyoruz, 'bak sizde kamplar var. Bu kampları komşumuz olarak, bak 11 bakanla geldik. Burada sizinle yüksek düzeyli istişare toplantısı yapıyoruz. Bunu biz her ülkeyle yapmıyoruz, sizle yapıyoruz. Biz komşuyuz. Bu kadar önemli bir diplomatik ilişki içerisinde eğer hala siz de benim ülkemi vuran veya vuracak teröristler yaşıyorsa, bunlar sizdeki kamplarda eğitiliyorsa, bizim o zaman yaptığımız bu anlaşmanın hiç bir önemi yok' Dediler ki 'biz bunu dağıtacağız.' Hakikaten daha sonra aldığımız istihbarat bilgilerinde kampı dağıttıklarını öğrendik. Ardından da 14 tane teröristi gözaltına aldılar. Gözaltına aldılar ama çok enteresan bu sefer de yargı bu 14 kişiyi serbest bıraktı. Biz tabii sıkıştırmaya başladık, 'hani öyle dediniz, böyle oldu.' 'Takipçisiyiz hiç endişe etmeyin' dediler. Şimdi bekliyoruz.''
''Öcalan yurt dışındakilere silahınızı bırakın diye bir açıklama yaptı mı?'' sorusu üzerine Erdoğan, ''İmralı'nın dışındakilerinin hepsine yaptı'' yanıtını verdi.
''PKK örgütü içindeki bazı silahlı unsurların geri çekilme konusunda isteksiz oldukları ve 'biz en güçlü olduğumuz bir dönemde niye bırakalım, bunu yaparsak kazandığımız mevzileri tekrar elde edemeyiz' gibi bir şeyden söz ediliyor. Bu noktada hükümetin, devletin yasal düzenleme yapmasını isteyen örgüt, bu da olmayacağına göre, siz bunu ifade ettiniz. Sürecin en başında bir başarısızlığa uğraması ve tekrar çatışma ortamı meydana gelme riski var mı?'' sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
''Burada çok açık net sadece şunu söyleyebilirim, biz şu anda zaten bütün askerimiz, polisimiz, istihbaratımız her türlü güvenlik güçlerimizle biz bir rehavetin içinde değiliz. Şu anda eğer Güneydoğuya, bu yaz süreci içerisinde diyelim bu ay sonu itibariyle 4 tane tabur gidecekse, 4 tane tabur gider. İçerde polisimiz, daha da güçlü hale gelecekse, daha da güçlenmeye devam eder. Şunu bir defa bileceğiz, biz terörle mücadelede asla biran olsun rehavete kapılamayız. Tedbirlerimiz aynen devam edecektir. Şunu bir defa terör örgütleri çok iyi bilmesi lazım, terör, kazanamaz ve kazandıramaz. Bunu çok iyi bilmeleri lazım. Biz şehit veriyoruz eyvallah, biz bu makama koşuyoruz. Ama onlar da pisi pisine gidiyor ve ülke kan kaybederken, şu 10 sene içerisinde bakın bütün bu olumsuzluklara rağmen, biz bire üç katladık. Ama bu olmasaydı, belki biz bire beş katlayacaktık. Çok daha farklı bir yerde olacaktık. Bu olurken benim Kürt kardeşim, o da kazanacaktı. Çok daha farklı kazanacaktı. Eğer bugün benim Kürt kardeşlerimin içinde kaybedenler olmuşsa hep bunların yüzünden olmuştur. Bütün bunlara rağmen yine de Kürt kardeşlerimin eğer AK Parti'ye gönül vermesi söz konusuysa bu da bir yerde onlara bizim verdiğimiz hizmetler sebebiyle. Biz onlara hiçbir zaman bir ayrımcılık yapmadık, yapmayız, yapmayacağız da. Bölücü terör örgütüne rağmen yapmayacağız. Niye? Çünkü biz yaradılanı Yaradandan ötürü sevdik. 30 yıldır devam eden bu kan kaybı, dursun diye bu mücadeleyi veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz.''
''Ne zaman bitti diyebiliriz biz bu sürece, nedir bunun işareti?'' sorusu üzerine Erdoğan, silah bırakma konusunda yaptığı açıklamayı hatırlattı.
Erdoğan, ''Silah bırakmadan bu iş olmaz. Buna böyle, bütün imkânlarımız güçlerimiz tamam dendiği anda zaten sulh sükun her yerde görülecek'' dedi.
Öncelikli olarak birinci etabın ülke içi olduğunu işaret eden Başbakan Erdoğan, ''ülke dışıyla da bu süreçte şeylerimiz devam edecek. Kaldıki çok açık net şu ortada, inanın, ülkemde şu silah bırakma işlemi gerçekleşmiş olduğu anda bir defa Türkiye sıçrayacaktır. Türkiye'nin bu noktadaki sıçraması bir defa bütün o bölgelerde çok farklı bir geometrik karşılığı olan bir süreci başlatacaktır'' diye konuştu.
''Akil insanlar'' konusundaki sürecin sorulması üzerine Erdoğan, sürecin devam ettiğini söyledi.
''Bir iki gün içerisinde bir yere varacağız'' diyen Erdoğan, ''Sürpriz isimler olacak mı?'' sorusu üzerine ise ''Olabilir, içinizden de insanlar olabilir'' yanıtını verdi.
Erdoğan, şunları söyledi:
''Biz görüşeceğiz, kabul ederlerse 'ben de varım' diyorlarsa, biz de 'eyvallah' diyeceğiz ve böylece hedefimiz şu, 7 siyasi bölgemiz var malum ve bu 7 bölgede 7'şer kişiden oluşan bir akil insanlar kadromuz olacak. Ama bunlar belirleyici olmayacak, bunların bütün gayreti özellikle, yani toplumsal algıyı oluşturmak, onu geliştirmek. Çünkü, eğer biz bu toplumsal algıyı olumlu istikamette geliştiremezsek, etkileyemezsek, o beklenen neticeyi alamayız. Çünkü birileri bakıyorsunuz çomak sokuyor, işte 'vur de vuralım, öl de ölelim', 'Vakti gelince, biz size gerekeni söyleyeceğiz' filan dendiği zaman bunları bizim düzeltmemiz lazım. Hakikaten siyasetçiye bunlar yakışmıyor, uygun düşmüyor. Çünkü biz bir tarafta o vuran öldürenleri 'silahı bırak, ülkeyi terk et' bu noktaya sevk ederken, öbür tarafta ülkemin içinde 'vakti gelince bunları yapacaksınız, gereği yapılır' demek ha demek ki bu 'senin teröristin kötü, benim ki iyi' gibi bir anlamı çıkarır ki bu çok yanlış bir şey. Bizim bunlardan sıyrılmamız, kurtulmamız lazım. Şu anda da bizim hakikaten toplumda karşılığı olan, kişilerden oluşan bir akil insanlar oluşturalım diyoruz. Burada akademi camiası var. Medya camiası var. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri var. Bütün bunlardan oluşan, bayanlar erkekler...Bu 7 kişinin içinde bir kişi başkan, bir kişi başkanvekili, bir kişi işin sekretaryasını o grubun içinde yürütecek. 4 kişi de o 7 kişilik heyetin üyesi olacak.''
Başkanlarla bire bir muhatap olacağını bildiren Erdoğan, ''Hedefte, şu anda ilk yaptığımız çalışmalarla bir ayda bu işte neticeye varmak. Akil insanlar çalışmalarını bir ay içerisinde yürütecekler, bitirecekler'' dedi.
Bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, heyetlerin yasal olmadığını, bir toplumsal destek olduğunu vurgulayarak, ''Kendileriyle, yaptığımız bir hazırlık var. Bu hazırlamayı bir araya gelerek paylaşacağım. Kendilerine bunu anlatacağız ve biz bu çerçeveyi, kendilerine de bu süreçle alakalı takdim edeceğiz ve bütün bunların masraflarını her şeylerini de biz karşılamak suretiyle, bu çalışmayı yürüteceğiz. Biraz süratli burada bir çalışma olsun istiyoruz'' değerlendirmesinde bulundu.
Heyetlerin çalışmaları ile ilgili bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, ''O bölgelerdeki STK'ları ziyaret, onların kanaatlerini almak, oralarda sempozyumlar, paneller, vesaire düzenlemek suretiyle, konferanslar olabilir, bunları düzenlemek suretiyle, böyle bir çalışmayı yürütmek ve bizim malum, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bu işin onlar da sekretaryasını yürütecek. Sonunda da onların nihai bize getirdiği raporlardan, nihai raporu hazırlayıp topluma deklare edeceğiz. 'Sınırı terk edenleri izleyecekler, takip edecekler' gibi böyle bir görev falan söz konusu değil'' diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile bu sorunları konuşmak için bir araya geldiklerinde çok iyimser bir hava oluştuğunun anımsatılarak, ''Yeniden böyle bir diyalog arayışı, yeniden bir süreç başlatılabilir mi?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, bu süreçleri anamuhalefet partisi ile çok değerlendirme gayreti içine girdiklerini anlattı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
''Ben size son iki üç tane yaşadığımızı söyleyeyim, bunlardan bir tanesi işte bundan 6-7 ay kadar önce, Sayın Kılıçdaroğlu partiye ziyaretimize geldi. MHP'den randevu istedi vermedi. Bize geldi oturduk, konuştuk. Dedi ki 'MHP kabul etmiyor.' Tabii BDP ile görüşme de herhalde o ara onlar için uygun değildi. Dedim ki 'vermiyorlarsa randevu vermesinler, gel bunu beraber yapalım. Siz anamuhalefetsiniz, biz de iktidarız. Anayasaysa anayasa yaparız, yasaysa yasa yaparız. Bak, 3 tane arkadaşımızla geldiniz, 3 tane de benim arkadaşım yanımda. Hemen talimatı verelim. Arkadaşlarımız çalışmaya başlasınlar. Çalışmayı bitirdikten sonra, beraber liderlerde bir arada olalım, çalışmanın üzerinde duralım. Neleri yapacağız, yol haritasını belirleyelim, yasaysa yasa, etkinlikse etkinlik. Bunların hepsini yapalım ve adımı atalım.' Akif Hamzaçebi aynen şunu söyledi: 'Bu bir anda olmaz, bir iki ay falan bize müsaade edin, ondan sonra bu adımı atalım.' Ondan sonra 6-7 ay geçti. Hiçbir netice olmadı. Cemil Bey bana kısa bir süre önce dedi ki 'Uçakla geliyorduk, Sayın Kılıçdaroğlu ile beraberdik, bu konuyu aramızda konuştuk, kendisine dedim ki (bir kişi sen ver, bir kişi de Başbakan versin ve iki kişi bu işte şöyle bir çalışma başlatsınlar. Ondan sonra ben de üzerime düşen bir şey varsa ben de yapayım)' Cemil Bey bana bu konuyu açtı. 'Tamam dedim ben vereyim.' Ben Beşir Beyi görevlendirdim. O da Sayın Loğoğlu'nu görevlendirmiş. Beşir Bey, Loğoğlu'nu aradı, ondan sonra Loğoğlu kendisine dönmedi. Daha sonra 'bana bir öneriyle gelmediler ki' gibi laflar söylenmeye başladı. Öneriyle gelinmez ki. Önce siz bir araya geleceksiniz, oturacaksınız, konuşacaksınız. Öneri vesaire bir şey varsa orada da zaten Terörle Mücadele Yüksek Kurulunda başkanvekili olan Beşir Bey, zaten gerekli olan şey neyse zaten sana aktaracaktır. Daha sonra biz bunu üçlüleri yine bir araya getirelim daha geniş kapsamda, bu işi oturalım, konuşalım ve adımlarımızı atalım. Maalesef tabii bu süreç o anlamda da gerçekleşmedi.''
Yeni anayasayla ilgili konuda da durumun aynı olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
''Yeni anayasada da biz CHP'yi, MHP'yi falan hepsini de hazırlıksız gördük. Bizim zaten daha önce yaptığımız taslak çalışmalarımız vardı. Hazırlığımız var, şu anda da mart ayı sonuna geldik. İş bitiyor. Şimdi bundan sonraki süreçte artık bizim yapmamız gereken de başımızın çaresine bakacağız, B planımızı, C planımızı uygulamaya koyacağız. Yeni anayasayla ilgili artık tek çare kalıyor, eğer anamuhalefet 'evet' derse onlarla oturur yürürüz. MHP zaten peşinen reddediyor, ikisi de olmuyorsa o zaman C planı devreye girer, C planında da BDP ile bizim anayasa değişikliği yapmamız mümkün değil, ancak ne yapabiliriz, olsa olsa referanduma gitme yolunu açabiliriz. Onlarla oturur konuşuruz, referandum için 330'u parlamentodan sağlayıp, çıkarmaya ve o yeni anayasa metniyle halkımızın huzuruna gitmeye çalışırız. Ben inanıyorum ki halkımız bu yeni anayasaya sözünü biz kendilerine verdiğimiz için ona gerekli olan desteği de verecektir ve bununla çok daha farklı bir Türkiye'yi demokratik anlamda, laik Türkiye cumhuriyetini güçlü bir şekilde oluştururuz.''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Dünyada gelişmiş güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye, eyalet endişesi diye bir şey yoktur. Tam aksine eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getirir ve demokraside özellikle siyasi rekabeti getirir. Bu, güçlenme alametidir'' dedi.
''Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın silah bırakın çağrısının nereden çıktığına'' ilişkin soru üzerine, Erdoğan şöyle konuştu:
''Şimdi kimsenin hidayetinin kapalı olduğunu hiç kimse söyleyemez. Radyo meselesi mesela çok basit bir konu. Biliyorsun 11-11,5 metrekarelik bir odası var. Ama orada aklımda kaldığı kadarı ile 40 metrekarelik bir avluları var. Bu radyo meselesi karşısında ben Adalet Bakanıma dedim ki; 'Niye radyo? Biz artık bunu televizyona dönüştürelim.' Kendilerine 12 kanallı bir televizyonu verdik. Aslında onu biz bir yerde de hayata dahil ettik. Orada hem kendi takımını da izliyor, hem Türkiye'de ne oluyor, ne bitiyor onu da çok daha yakından görüyor.''
Erdoğan, Öcalan'ın haftanın 3 günü olan jimnastik iznini her gün bir saat olarak değiştirdiklerini ve arkadaşlarıyla günaşırı bir saat görüşme hakkı verdiklerini belirterek, şöyle devam etti:
''Oradaki bir insan için yaşam koşullarını değiştirmesi açısından çok farklı bir şey. Benim verdiğim ve verebileceğim şey budur. Benim bir yetkim yok. Bu insan zaten orada mahkûm şu anda. Yani bunu Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi 'masanın bir ucunda o, bir ucunda başbakan' ifadesi tabii çok çirkin bir ifade. Yenilir yutulur bir ifade değil. Ama o bundan kendine bir rant elde ettiğini zannediyor. Edemeyecek. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin istihbarat teşkilatları biliyorsunuz, biraz kaba bir ifade ama ajan olarak anılır. O ajanları eliyle onlar her kesimle irtibatlarını kurarlar. Her kesimle de bir çözüm arayışı içindelerse onlarla birlikte onu çözerler.''
CHP'nin süreçte PKK'yı bir kenara koyarken, DHKP-C terör örgütüyle adeta el ele, koyun koyuna, omuz omuza dolaştığını dile getiren Erdoğan, ''Avukatlar olayında'' ise bu partinin genel başkanı ve genel başkan yardımcısının onları savunan açıklamalarda bulunduğunu söyledi. Erdoğan, ''Benim güvenlik gücüm oraya girdiği zaman 11 tane çelik kapıyı kırmak suretiyle giriyor. 'Hayır yoktur, moktur' dediler. Hepsi resimleriyle beraber ortaya konuldu. Sonraya oraya itfaiye getiriliyor ve dışarıdan girmek suretiyle giriliyor. Bu sefer içeriden bütün DVD'ler, kasetler, belgelerin yakıldığı görülüyor. Şu anda bizim kimlerle neyin, nasıl mücadelesini verdiğimiz ortada. Ben şahsen DHKP-C terör örgütü gibi bir örgütü, kalkıp da bunların hakikaten savunmasını anlamış değilim, anlamakta zorlanıyorum'' diye konuştu.
Erdoğan, AKP Genel Merkezi'ne ve Adalet Bakanlığı'na yapılan saldırıların ardından Kılıçdaroğlu'nun geçmiş olsun telefonu açmadığına, MHP ile CHP'nin bunun ''Senaryo'' olduğunu söylediklerine değinerek, ''Kimlerle siyaset yapıldığı Türkiye'de ortada'' dedi.
Yeni anayasa çalışmaları açısından muhalefet partilerine verilen sürenin 1 Nisan'da dolup dolmadığına ilişkin soruya karşılık Erdoğan, ''Doluyor. Bunu Meclis Başkanımız açıkladı zaten, 'Mart sonu itibarıyla' diye. Mart ayı sonu itibarıyla yeni anayasa çalışması ki artık, şurada 2-3 gün içinde vermiş olacağına ihtimal vermiyorum. Zira, 100 küsur zaten maddeyi görüşebildiler. Bunların içinde mutabık kaldıkları madde sayısı 30 küsur. Yani bu kadar'' ifadesini kullandı.
Süre sonunda Meclis Başkanı'nın, ''Bu iş olmuyor'' diyeceğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Biliyorsunuz tarih aslında 2012 sonuydu. 2012'nin sonunda ziyaret ettiler. 'Peki' dedik. Bizim kendi kanaatimizi kendilerine bildirdik. Diğerleri bildirdiler. Onlar 'Ucu açık.' dediler. Ucu açık olduğu zaman bu, iş sulandırmadır. Eğer hakikaten samimiyseniz, kararlıysanız tarih verirsiniz. Dersiniz ki 'Şu kadar zamanda bu işi bitireceğiz.' Eğer tarih vermiyorsanız, bu işi sulandırıyorsunuz demektir. Hazırlığınız yok. 'Burada oyalanalım.' Benim milletvekillerimin de işi var, partimin de işi var. İnanıyorum ki Meclis Başkanımın da işi var. Dolayısıyla oldu oldu, olmadığı takdirde alternatiflerin peşinde koşalım.''
Erdoğan, ''Yeni sürecin sonunda AK Parti'nin alabileceği oy ile Parlamentoda istediği gibi bir anayasa yapabileceği bir ortamın oluşup oluşmayacağı''na yönelik soruya, ''Şimdi seçimlerin atmosferi çok çok farklıdır. Ama şu anda Türkiye çok farklı bir seçim atmosferini yaşıyor. Bir defa yerel seçimlerle malum genel seçimleri birbirine karıştırmayacağız. Çünkü genel seçimlerdeki atmosfer, yerel seçimlerdeki atmosferden çok farklı'' yanıtını verdi.
Genel seçimlerin daha belirleyici olduğuna, yerel seçimlerde ise adayların ön plana çıktığına işaret eden Erdoğan, seçmenlerin yerel seçimlerde adaya, genel seçimlerde ise partiye oy verdiğini vurguladı. Partisinin kamuoyu anketlerini yoğun olarak yaptırdığını ifade eden Erdoğan, bazı yerlerde AKP'nin adayın, bazı yerlerde ise adayın partinin önünde olduğuna dikkati çekti.
Her parti için bu durumun geçerli olduğunu dile getiren Erdoğan, ''Biz burada son yerel seçimde 39,4 gibi bir oy almıştık. Ama genel seçimlere gelince 50'ye çıktık. 11 puan gibi bir fark oldu. Bu, oradan kaynaklanıyor. Burada da yapmamız gereken aday tespitlerinde çok dikkatli olacağız'' değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, ''Yerel seçimlerde başarılı bazı bakanlar büyükşehir belediye başkanlığına aday gösterilecek mi?'' yönündeki bir soruyu şöyle yanıtladı:
''(Olmaz) demem. Yani olabilir. Ama şu anda en önemli şey büyükşehirlerle ilgili sormanız isabetli oldu. Gerek anamuhalefet gerekse gerekse MHP'nin yeni büyükşehirler yasasıyla ilgili yaptığı açıklamaları gerçekten ben ülkemin geleceği için çok karartıcı buluyorum. Çünkü büyükşehirler yasasını ülkemin geleceği açısından adeta modernleşme sürecinin, Gazi Mustafa Kemal'in ifadesi 'Muasır medeniyet seviyesine ulaşma' adımlarının bana göre imar planlaması olarak görüyorum. Gelecek planlaması olarak görüyorum. Ben büyükşehirleri çevrenin adeta merkezileşmesi veya merkeze yaklaşması olarak görüyorum. Buradaki o sosyolojik algıyı, maalesef onlar bulamıyorlar, yakalayamıyorlar. Şimdi bunu bir defa yakalamak lazım, anlamak lazım.''
Başbakan Erdoğan, geçmişte ihtiyaçları yıllarca il özel idarelerce giderilen köylerde su, yol ve altyapı bulunmadığını belirterek, ''Ama şimdi İstanbul ve Kocaeli'de, biz bunu yaşadık. Buralarda büyükşehirler köylere öyle uzandılar ki, altyapısından asfaltına varıncaya kadar oralardaki düzenlemelerine varıncaya kadar her şeyi başardılar'' dedi.
Antalya gibi güzel bir şehirde sahillerin mevcut duruma göre büyük oranlarda beldelerde olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
''Bir suç duyurusu gibi olmasın ama vakıa bu. Ufak tefek bazı belediyenin çıkarları karşılığında umulmadık imar müsaadeleri veriyorlar. Ne oluyor o denizler. Kirlenmesine varıncaya kadar her şey oluyor. Biz bütün bunlara Kültür ve Turizm Bakanlığı ile müdahale ettik ki oralarda mavi bayrağı daha fazla dalgalandıralım diye. Yoksa eskiden durum çok kötüydü. Ama buralar, yanında mimar çalıştıramayacak, çevre mühendisi çalıştıramayacak, mühendis doğru dürüst çalıştıramayacak belde belediyesinin işi değil ki bunlar. Ancak bunları mülki sınırları Antalya belediyesinin kapsamına aldığın zaman ne yapacak. O zaman Antalya belediyesinin su ve kanalizasyon idaresi bütün oralara müdahale etme imkânını bulacak. Oraları kolektör altına alacak. Dolayısıyla denizlerimizin kirlenmesi ortadan kalkacağı gibi şehircilik açısından da bir plan bütünlüğü gelecek. Yani 100 binlik, 50 binlik, 25 binlik, 5 binlik nazım imar planı, ardından da ilçelere binlik uygulama planını verecek. Şehirlerimiz böyle güzelleşecek. Böyle muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacak. Yoksa biz hala köy mantığıyla gideriz ki bu, olacak iş değil.''
Erdoğan, Ordu'nun da dâhil olmasıyla büyükşehirlerin sayısının 30'a çıktığını, nüfusun yüzde 85'inin bu şehirlerde yaşadığını ve bu yasayla Türkiye'nin bakışının değişeceğini belirtti.
Büyükşehir belediye başkanlarını ismen düşünmeye başlayıp başlamadığının sorulmasına karşılık Erdoğan, ''Başlamaz olur muyuz? Onu teşkilatımız, halkımız olsun, orada yaşayanlarla düşünmek zorundayız. Ama öyle netleşme falan daha yok'' dedi.
Erdoğan, partisinin Akdeniz Bölgesi milletvekilleriyle yaptığı toplantıda eyalet sistemiyle ilgili sözlerine muhalefetin tepki gösterdiğinin anımsatılması üzerine, şöyle konuştu:
''Bunlar, tarihi filan bilmiyorlar. Bunların tarih bilinci yok. Şimdi 'cumhuriyete savaş açmak' derken, bir defa dünyaya şöyle bir bakalım. Dünyada gelişmiş güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye, eyalet endişesi diye bir şey yoktur. Tam aksine eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getirir ve demokraside özellikle siyasi rekabeti getirir. Bu, güçlenme alametidir. Gelelim bizim kendi tarihimize. Osmanlı'ya baktığımız zaman, o güçlü Osmanlı'da mesela çok daha enteresan Lazistan eyaleti var, Kürdistan Eyaleti var. İniyoruz güneye yine aynı şekilde eyalet sistemleri var. Niye Osmanlı güçlü ve oralarda hiç çekinmeden rahatlıkla bunları vermiş. Şimdi ben MHP'ye endişeyle bakıyorum. Haydi CHP'yi bu konuda farklı düşünürüm de. Ama MHP bir taraftan 'Osmanlı'nın devamıyız' diyecek veya 'Osmanlı'yız' diyecek. Öbür taraftan Osmanlı'nın bu devlet yapısındaki yaklaşım tarzını görmezlikten gelecek.''
MHP'nin farklı bir etnik unsurun büyükşehir belediyesi kazanmasından korktuğunu dile getiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:
''Güçlen, gir, kazan. Eğer sen demokrasiden bu kadar çekiniyorsan o zaman zaten Türkiye'de hiç seçime girmemen lazım. Niye? Her yeri kaybedebilirsin. Niye? Sen de etnik mücadele veriyorsun, siyasi mücadele vermiyorsun. Ama bizim böyle bir endişemiz yok. Niye? Biz 81 vilayetin 78'inde milletvekili çıkarmışız. 81'in 81'inde de belediye başkanlıklarımız var. Niye? Kucaklıyoruz hepsini. Demek ki kucakladığımız zaman oluyor. Eyaletlerde de böyle bir endişenin içine girmeye gerek yok. Bu konuda benim söylediğim şu: 'Güçlü bir Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır.' Üniter yapı noktasındaki yaklaşım tarzı aslında bununla alakalı bir şey değil. Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı muhafaza edebilirsiniz. Tamamıyla bunu atıp götürme diye bir şey yok. 'Federal yapı' diyoruz. Federal yapı nedir? Orada geliyor toplanıyor zaten.''
Erdoğan, Rusya ve İran'dakine benzer bir yapıdan mı bahsettiğinin sorulması üzerine, ''Benim söylediğim, demokraside ve özellikle ekonomik kalkınmada güçlü bir Türkiye'den bahsediyorum, bu bir. İki, bunlara biz Osmanlı'daki yaklaşımı da ilave edebiliriz. Şunu da çok açık söylüyorum: Bakın biz Osmanlı'da özellikle azınlıklar konusunda, eyaletler sistemi konusunda o hoşgörüyü biz hala yakalayabilmiş değiliz. Bunu da çok açık net ortaya koymamız lazım'' ifadesini kullandı.
''Seçilmiş vali'' düşünüp düşünmeyeceği sorusuna ise Erdoğan, ''Bunlar 2023'ün konusu. Öyle bir sistemin içerisinde belediyeyi kabul ediyorsun da seçilmiş valiyi niye kabul etmiyorsun'' yanıtını verdi.
Başbakan Erdoğan, eyalet sisteminin bölünme riski oluşturup oluşturmayacağına dair soruyu ise şöyle yanıtladı:
''Osmanlı 'Kürdistan, Lazistan' demiş. Bizim 'Kürdistan, Lazistan' dememize gerek yok. Bizim nasıl coğrafi bölgelerimiz var. Bu bölgeler sistemi içerisinde olayı değerlendirebiliriz. Öyle de yapılabilir. Şu anda Almanya'daki sisteme baktığımız zaman, coğrafi bölge olarak eyaletin adını koyuyor. Amerika'ya bakıyoruz, coğrafi. 'Teksas eyaleti' diyor, 'Florida eyaleti' diyor. Bu şekilde ortaya koyuyor.''
Kendilerinin de olaya bu şekilde yaklaşabileceklerinin altını çizen Erdoğan, şu anda ''böyle olsun noktasında olmadıklarını'' ancak kendisine cevap vermeye gayret edenlerin incelemeden konuştuklarını söyledi.
Erdoğan, böyle bir yaklaşım tarzının güçlü bir Türkiye için faydalı olabileceğine dikkati çekerek, ''Şu an için söylemiyorum. Şu an için bize tam aksine şu andaki yapı gereklidir. Çünkü bizde şu andaki kontrol mekanizmaları çok önemli. Eğer kontrol mekanizmalarını iyi götüremezsek sıkıntı olur'' diye konuştu.
İl özel idarelerine gönderdikleri paraların valiler tarafından kaymakamlara verilmemesi gibi durumlarla karşılaştıklarını dile getiren Erdoğan, KÖYDES'le ilgili paraları bundan sonra kaymakamlığa direkt göndereceklerini, harcamaların da orada yapılacağını belirtti.
Başbakan Erdoğan, çok sevdiği, başarılı valiler bulunduğunu ifade ederek, ''Bazıları da alıyor parayı bankaya koyuyor, orada sanki turşusunu kuracak. Ya kardeşim biz bu parayı sana niye gönderiyoruz? Şu okulu bir an önce bitir diye gönderiyoruz. Şurada yollar, şunlar bunlar, vesaireye desteğini ver. Hastanelerde gerekli olan destekleri ver. Bunun için gönderildi sana bunlar. Onun için şimdi bu bütçelerde de çok daha farklı bir planlama içerisine girdik. Çünkü finansmanı iyi yönetmemiz lazım'' değerlendirmesinde bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Büyük bir milletiz. Büyük bir millet kendisine yakışanı rahatlıkla yapmalı. Özgürlükler noktasında, inancımıza güveniyorsak inanç hürriyetinden korkmayacağız, düşüncemize güveniyorsak düşünce hürriyetinden korkmayacağız. Bu yola da böyle devam edeceğiz'' dedi. Erdoğan, Afyonkarahisar'da içki içilmesini yasaklayan valilik genelgesini mahkemenin reddetmesi, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in İzmir hakkındaki sözlerinin tartışılması konusu hatırlatılarak, ''Bunlara dair değerlendirmeniz olacak mı? Bunlar niye yaşanıyor Türkiye'de artık?'' şeklinde sorulması üzerine, Afyon'daki konuyu tam bilmediği için bir değerlendirme yapmasının doğru olmayacağını söyledi. Ancak Kadıköy'de CHP'li belediyenin belli saatlerden sonra alkollü mekanları kapatma, alkollü içki satışlarını yasaklama gibi bir karar aldığını duyduğunu anlatan Erdoğan, ''Yaptığı iş yanlıştır demiyorum. Bana göre doğrudur'' ifadesini kullandı.
Erdoğan, medyada bu konuyla ilgili konuşulmadığını ifade ederek, bunu AKP'li bir belediye yapsaydı ''kıyamet kopacağını'' söyledi.
''Alkol almaz, aile olarak karşı, AK Parti yöneticilerinin büyük bir kısmının alkolle işi yok'' şeklinde değerlendirildiğini belirten Başbakan Erdoğan, Anayasa'nın 58. maddesinde devletin gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan korumak için gerekli tedbirleri alması gerektiğinin belirtildiğini kaydetti. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Biz bunu devlet olarak yaptığımızda, hükümet olarak böyle bir adımı attığımızda buna ters yaklaşılıyor. Biz şu anda Anayasa'nın amir hükmünü yerine getiriyoruz. Getiremediğimiz için de mahcubum milletime karşı. Niye? Çünkü şu anda bu uygulamaları fütursuzca, sınırsızca yapanlar var. Her yerde, okulların yanlarına kadar bir aralar geldi, girdi. Ben şu anda Yeşilay'ı destekliyorum. Diyorum ki 'çok ciddi bir STK faaliyeti olarak bu işin başını alın çekin.''
İlimle baş başa, teknolojiyle iç içe, kitabı elinde tutan, ufku olan, sportmen, bilimle, sanatla uğraşan bir gençlik istediklerini dile getiren Erdoğan, ''Alkolik bir gençlik istemiyoruz ve bu da bizim anayasamızın amir hükmü. Yaptığımız iş bu'' diye konuştu.
Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in İzmir için ''irfan sahibi bir ilim adamını buraya müftü olarak atıyoruz'' dediğini belirterek, Görmez'in bu sözleriyle atanılan müftünün tanımını yaptığını söyledi.
Görmez'in hem alim, hem arif bir müftün atadığını söylediğini bildiren Erdoğan, buradan başka şeyler çıkarma gayretinin yanlış olduğunu belirtti.
HSYK üyesi 22 kişiden 16'sının son reformdan sonra üst ve alt kademe yargı mensuplarınca, kalanının siyasilerce seçildiği, ancak hazırlanan Anayasa taslağında bunun tam tersi bir durumun söz konusu olduğu belirtilerek, ''Bu değişmez mi, değişmesi gerekmez mi? Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı bakımından...'' şeklindeki soruya karşılık Erdoğan, ''Böyle bir kesinleşmiş bir hüküm yok. Bunların hepsi bizim teklifimiz olarak bunlar oraya sunuldu. Müzakereye açık'' yanıtını verdi.
Dünyada bunun uygulamaları olduğunu ifade eden Erdoğan, üzerinde tartışmalar, müzakereler yapılıp nihai neticeye varılabileceğini bildirdi.
Erdoğan, Gökçeada'da Rum ilkokulunun eğitime başlatılması kararı alındığı belirtilerek, Ruhban Okulu'nun açılması konusunda bir engel olup olmadığının sorulması üzerine, ''Engel var'' dedi.
Erdoğan, bu konuyla ilgili ABD Başkanı Barack Obama başta, eski başkan George W. Bush, ABD dışişleri bakanları, Yunanistan başbakanlarıyla, bazı hükümet ve devlet başkanlarıyla konuştuğunu söyledi.
Ruhban Okulu hakkında ''anlayışlı olsanız'' dendiğini anlatan Erdoğan, kendisinin de bu işin çözülebileceğini söylediğini anlattı.
Bunun için Atina'daki iki caminin açılması isteğinde bulunduğunu belirten Erdoğan, Fener Rum Patriği Bartholomeos'a da Ruhban Okulu bulunmadığı, işlevi olmadığı için üyesi biten Sen Sinod Meclisi için ''Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak üzere dışarıdan papaz getirin, bunlar Sen Sinod Meclisi'nin üyesi olsun'' dediğini bildirdi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye ziyareti sırasında dini liderlerin misafir edildiğini ve konunun konuşulduğunu dile getiren Erdoğan, şu anda Sen Sinod Meclisi'nin 21 üyesi bulunduğunu söyledi. Erdoğan, bunun karşılığında Batı Trakya'da baş müftünün atamayla değil seçimle gelmesi isteğinde bulunduğunu ifade ederek, Merkel'e de buradaki yanlışın giderilmesi gerektiğini söylediğini dile getirdi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bizim oradaki müftülerimiz, kendi baş müftüsünü seçme yetkisine sahip olması lazım. Lozan buna amirdir, bunu gerektiriyor. 'Ben bunları görüşeceğim' dedi. 'Onu siz halledin. Ondan sonra siz buradaki Ruhban Okulu meselesini eş zamanlı olarak çözmeye ben hazırım' dedim. Hatta Samaras da buraya geldiğinde, Fethiye Cami ile alakalı olarak Meclis'ten geçirdiklerini söyledi.
Burada kilise tamir edeceksen, restore edeceksen gelin edin dedik. Bizim burada bir sıkıntımız, endişemiz yok. İnancına güvenen inanç hürriyetinden korkmaz. Biz burada rahatız. Eski, Türkiye'de doğmuş, büyümüş Rumlara 'tekrar Türkiye'ye dönün diyoruz' dedim.''
Dönmek isterlerse vatandaşlık verilip verilmeyeceğinin sorulması üzerine ise Erdoğan, ''Niye vermeyelim. Rahat olalım bu konularda'' yanıtını verdi.
Süryaniler ve Ermenilerin buna dahil olup olmayacağı sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
''Süryanilerden dönüş var zaten. Şu anda Türkiye'de 40 bini aşkın kaçak Ermeni var. Biz bunlara göz yumuyoruz. Bütün olumsuzluklara rağmen göz yumuyoruz. Niye, çünkü Ermenistan'da durumlar çok kötü. Ekonomik durum berbat ama göz yumuyoruz, insandır diyoruz.''
''İsrail, beklediğimiz adımları atarsa eskiden olduğu gibi stratejik seviyede ilişkilerin yükselmesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi?'' şeklindeki soru üzerine Erdoğan, son gelişmeleri bölge için önemli gördüğünü söyledi.
Erdoğan, ''Attığımız adımlar bu noktada bizim bölgedeki bakışımızın bir gereğidir'' dedi.
Özür safhasının aşıldığını belirten Erdoğan, ikinci safhanın tazminat safhası olduğunu bildirdi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Tazminat safhasızyla ilgili de bir heyet ayın 12'sinde Türkiye'ye gelecek ve burada biz Bülent Bey'in başkanlığında bir ekip oluşturduk. Bu ekip çalışmasını yaptı, yapıyor. Kendileriyle görüşmeleri yapacaklar. Bu arada ailelerle bu heyetimiz görüşmeleri yapacak. Üçüncü safhada Filistin'e ambargonun kaldırılması olayı... Şu anda kapılardan 2 tanesi daha açıldı. Oralardan da artık Filistin'e malzemeler, gıdaydı, ilaçtı, inşaat malzemesiydi... Bunlar girmeye başladı. Bunlar olumlu adımlar.''
Erdoğan, kendisinin de bölgeye bir ziyaret planladığını belirterek, tarihinin henüz netleşmediğini bildirdi. Erdoğan, ''Herhangi bir sıkıntıya vesile olmadan onu da yapalım istiyoruz ama yaparken de elimiz güçlü gidelim istiyoruz. Şu tazminat görüşmeleri onlar da burada bir yapıldıktan sonra o adımı inşallah atarız'' diye konuştu.
Süryani Patriği'nin 1936'da Şam'a yerleştiği hatırlatılarak dönme çağrısı yapması istenmesi üzerine Erdoğan, bu çağrıyı yaptığını anlattı.
''Büyük bir milletiz. Büyük bir millet kendisine yakışanı rahatlıkla yapmalı. Özgürlükler noktasında, inancımıza güveniyorsak inanç hürriyetinden korkmayacağız, düşüncemize güveniyorsak düşünce hürriyetinden korkmayacağız. Bu yola da böyle devam edeceğiz. İyi bir yoldayız'' diyen Erdoğan, bir kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor's'un Türkiye'nin notunu yükseltmesi konusuna da değindi.
Anlaşmanın bitirilmesine rağmen bu kuruluşun Türkiye'nin notunu yükselttiğini dile getiren Erdoğan, ideolojik bir boyut olduğunu söyledi.
Erdoğan, ''Kim ne derse desin, biz büyük bir ülkeyiz. Tarihi iyi okumamız lazım. Tarihimizin bize verdiği, ruh köklerimize verdiği canlılıkla yeniden ayağa kalkıyoruz, kalkacağız'' ifadelerini kullandı.
Erdoğan, torunlarını görüp görmediği şeklindeki soruya, ''İstanbul'a gidişimi daha çok onlar sağlıyor'' yanıtını verdi.
İki büyük torununun ilkokula başladığını anlatan Erdoğan, kız torununun da 3 yaşında olduğunu, hepsinin kendisine canlılık verdiğini, güç kattığını kaydetti.
Erdoğan, ''Bazıları 'evlat torundan daha fazla sevilir' filan diyorlar ama bana göre tam tersi. Torun evlattan daha fazla seviliyor'' diye konuştu.