Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin, son dönemde gazetecilere karşı tavrı ve söylemleri ile ilgili gergin olduğu gözlemlenen Başbakan Tayyip Erdoğan'ı en çok kızdıran 3 şeyi yazdı.
"Hayır, gazeteci soruları bence Başbakan Tayyip Erdoğan ’ı en çok kızdıran şeylerde ilk üçe girmez" diyen Yetkin Erdoğan'ı kızdıran 3 şeyi yazdı. Yetkin'e göre bu sebepler: MHP 'de yükseliş gösteren anketler, Kılıçdaroğlu'nun bantları Meclis'te ifşası, Cumhurbaşkanı Gül'ün göreve çağrılması...
Murat Yetkin'in Radikal'de "Erdoğan'ı en çok kızdıran şey!" başlığıyla yayımlanan (13 Şubat 2014) yazısı şöyle:
MHP'de yükseliş gösteren anketler, Kılıçdaroğlu'nun bantları Meclis'te ifşası, Cumhurbaşkanı Gül'ün göreve çağrılması...
Hayır, gazeteci soruları bence Başbakan Tayyip Erdoğan’ı en çok kızdıran şeylerde ilk üçe girmez.
En son İspanyol Başbakanı Mariano Rajoy’la ortak basın toplantısında Erdoğan’ın Zaman muhabiri Ahmet Dönmez’i azarlaması ilk değil, muhtemelen son da olmayacak.
Biz gazeteci milleti alışmak istemesek de Başbakan açısından bunu daha çok bir kötü alışkanlık saymak gerekiyor. İspanya Başbakanı’nın ise Avrupa Birliği toplantılarında birinci elden anlatacağı bir ‘Türkiye’de medyanın durumu’ gözlemi var artık: Türk Başbakanı medyayı manipüle edip istediği sonucu aldığını ortak basın toplantısında kabul etti ve bunda da bir yanlışlık görmediğini söyledi ne de olsa.
* * *
Hayır, bence Fethullah Gülen bedduaları da ilk üçe girmiyor. Evet, Başbakan Erdoğan için bir zaman hayır duasını, seçimde, soruşturmada desteğini aldığı eski müttefiki Gülen’den bu ağır sözleri işitmek zor olmalı.
Öte yandan, çatışmayı avantaja çevirme konusunda usta olan Erdoğan bakımından Gülen ihtilafı siyasi anlamda yeni bir güç kaynağına dönüşmüş durumda.
Devlette ‘paralel yapılanma’dan ‘17 Aralık yolsuzluk soruşturması değil, darbe girişimi’ne dek pek çok yeni siyasi söylemin kaynağı oldu beddualar.
Dolayısıyla Gülen cephesinden gelecek yeni beddualar artık Erdoğan’ı o kadar kızdırmayabilir, görüntüye kanmamak lazım.
* * * Bence Erdoğan’ı şu sıralar en çok kızdıran üç şey, sondan başlayarak şöyle sıralanabilir:
3- MHP’de yükseliş gösteren anketler: Başbakan Erdoğan 30 Mart yerel seçimlerini, yalnızca belediye başkanlık seçimleri olarak görmediğini zaten söyledi.
Klasik CHP tabanından Ak Parti’ye oy geçirgenliği pek yok; aday çekişmesi yüzünden bazı oylar belki DSP’ye park edilip Ak Parti’ye yarar ama oraya anlamlı bir gidiş olmaz. Hükümetin PKK lideri Abdullah Öcalan ile diyaloğu nedeniyle Kürt seçmende bir ‘rönesans’ havası var. Bu da belki daha önce Ak Parti’ye gitmiş oyların BDP/HDP’ye gitmesine yol açabilir.
Geriye MHP kalıyor. Özellikle Karadeniz, İç Anadolu, İç Ege gibi bölgelerde Ak Parti ve MHP tabanı arasında geçirgenlik var. Yani birbirine kayma eğilimi; araştırmacı İbrahim Uslu buna ‘geçişgenlik’ diyor. Belki biz de öyle demeliyiz. Milliyetçi ve muhafazakâr oylar halihazırda Ak Parti ve MHP açısından geçişgen görünüyor. Zamanında ekonomik istikrar, inanç özgürlüğü, ekonomik fayda gibi sebeplerle Ak Parti’ye kaymış MHP seçmeninin bir kısmı şimdi PKK ile diyalog, yolsuzluklar gibi nedenlerle yuvaya döner mi?
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin son zamanlarda özellikle yolsuzluklar konusundaki çıkışlarının toplumda bulduğu yankı yuvaya dönüşü cesaretlendirir mi? Anketlerde MHP oylarında artış görülmesi, bunların yayımlanması yuvaya dönüşü hızlandırır mı?
2- Kılıçdaroğlu’nun bantları Meclis’te ifşası: CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ’nun son iki haftadır Meclis grup toplantılarında yolsuzluk iddialarına ilişkin telefon konuşma kayıtlarını, yaygınlaşan deyişle ‘tapeleri’ açıklaması Erdoğan’ı cidden sinirlendirmiş görünüyor.
Bu aslında riskli bir siyaset yöntemi; geçmişte olduğu gibi, gelecekte de kimin ne kaydının ortaya çıkacağı bilinmez. Zaten Erdoğan da Kılıçdaroğlu’nu bu ihtimalle caydırmak istiyor.
Ama Kılıçdaroğlu ‘tapeleri’ açıklamayı sürdürerek bir taşla birkaç kuş vuruyor. Stratejik planda hükümetin yeni internet yasasının da imkânlarıyla yolsuzluk iddialarının elektronik izlerini ortadan kaldırmasının önüne, iddiaları Meclis zabıtlarına kaydettirerek geçiyor. Bu yolu MHP de izlemeye başladı.
Taktik planda ise tam da seçim öncesi Erdoğan’a da seçmene de “Benim ortaya çıkmasından çekineceğim bir kayıt yok” mesajı veriyor. Ayrıca Erdoğan dikkatleri ‘Gülenci darbe’ söylemiyle yolsuzluklardan başka yere çekmek istedikçe, o gündemde tutuyor.
1- Cumhurbaşkanı Gül’ün göreve çağrılması: Yalnızca CHP, MHP, BDP gibi Meclis muhalefetinin değil, Barolar Birliği’nden Tabipler Odası’na, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’na dek toplumsal aktörlerin kriz durumlarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ’ü devreye girmeye çağırmasının Erdoğan’ı cidden sinirlendirdiği söylenebilir.
Bunu Erdoğan’ın Fas’tan Haber Türk yöneticisi Fatih Saraç’ı arayarak kaldırılmasını istediği altyazının (Erdoğan bu görüşmeyi kabul etmiş bulunuyor) Bahçeli’nin Gezi protestolarının krize dönüşmemesi için Gül’ü göreve çağırmasına dair olmasından da anlayabiliriz. Aslında anayasanın 8 ve 104’üncü maddeleri uyarınca Cumhurbaşkanı’nın ülkenin krize düşmemesi, devlet aygıtının iyi çalışması için devreye girmesi anayasaya uygun.
Ancak Erdoğan bunu kendi otoritesine bir tür şirk koşulması olarak algılıyor. Ne de olsa Cumhurbaşkanlığı seçimlerine artık 6 ay kadar bir süre kaldı ve gelişmeler Erdoğan’ın kendi istediği türden bir başkanlık sitemiyle ya da mevcut halde bile Çankaya’ya çıkma ihtimalinin artık güçlü olmadığını gösteriyor.
Ama Erdoğan kolay pes etmeyen bir siyaset savaşçısı... Dolayısıyla yıllanmış yol arkadaşı dahi olsa Gül’ün karşısına kendi icraatını dengeleyen bir unsur olarak çıkarılmasından hiç hazzetmiyor.
Bu, Gül’ün elinde değil; belki kendisi de bundan rahatsız oluyor ama bu çağrıların Erdoğan’ı en çok sinirlendiren şey olduğu söylenebilir.