Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 23 Temmuz'dan bu yana Şemdinli çevresinde yürütülen operasyonlarda 115 PKK'lının etkisiz hale getirildiğini bildirdi. Operasyonların sivillerin yaşamadığı bölgelerde büyük bir titizlikle yürütüldüğüne dikkati çeken Erdoğan, bazı medya kuruluşlarının örgütün propagandasına destek olduğunu vurguladı.
Erdoğan, ATV ve Ahaber'de ortak yayımlanan "Gündem Özel" adlı programda gazeteci Star gazetesi yazarları Elif Çakır ve Yusuf Ziya Cömert ile Sabah gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak ve Sabah gazetesi yazarı Sevilay Yükselir’in sorularını yanıtladı.
Erdoğan'ın açıklamalarının tamamı şöyle:
Sözlerine, Hakkari'de şehit olan 6'sı asker, 2'si korucu olmak üzere 8 güvenlik görevlisine Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı dileyerek başlayan Erdoğan, bölücü örgütün komşu ülkeler arasında destek aldığı gibi bazı Batı ülkelerinden de destek aldığını vurguladı.
PKK'nın son dönemde medya desteği aldığını kaydeden Erdoğan, ''Bir kısım medya onlara halen bu desteği vermeye devam ediyor. Yurt içi ve Yurt dışında da var ve bu desteği vermeye devam ediyorlar. Zaten terör örgütünün en çok aradığı şey propagandasını yaptırabilmektir'' dedi.
Daha önce medya yöneticileriyle terör örgütünün propagandasına karşı görüşmeler yaptıklarını ancak bu görüşmelerden olumlu sonuçlar çıkmadığını söyleyen Erdoğan, ''Bir defa insanımızın moral değerlerini altüst ettikleri gibi psikolojik üstünlüğü sağlamada da terör örgütüne belli destekleri vermiş oluyorlar. Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Bunları gayet iyi görüyoruz. Tabii bunların değerlendirmesini de kendi aramızda ona göre yapıyoruz'' diye konuştu.
AKP iktidarının PKK'ya medya desteği veren çevreleri rahatsız ettiğini kaydeden Erdoğan, ''Çünkü alışageldikleri bir süreç vardı. Bu anlayış, 'bu ülkeyi siyaset değil, bu ülkeyi biz yönetiriz' havası vardı. Bunun için de sermaye de vardı. Bunu da açık söylüyorum ve gerek sermaye gerekse bu bir kısım medya tabii o eski otoritelerini kaybettikleri için, bunu sağlayamadıkları için, bunu başaramadıkları için, 'acaba AK Parti iktidarını biz nasıl zayıf düşürebiliriz' bunun gayreti içindeler. Tabii AK Parti'nin, şahsım ve arkadaşlarımın bu noktada asla taviz vermemiz mümkün değil'' dedi.
CHP'nin, 'Kürt sorununu çözeriz' söylemini eleştirerek, ''Ana muhalefet partisinin veya onun liderinin bugüne kadar çözüm önerisi olarak getirdiği bir şey var mı?'' diyen Erdoğan, ''Önerin varsa söyle. Bu iktidar bu öneriyi yerine getirmiyorsa ondan sonra çık milletin huzurunda hesabını sor ama böyle bir öneri yok'' dedi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu'na 3'er kişilik ortak komisyon kurma teklifine de halen cevap gelmediğini hatırlatan Erdoğan, ama bazı medya kuruluşlarının ''ana muhalefet adım atıyor'' gibi yayın yaptığını kaydetti.
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana'nın kendisine yaptığı ziyarette, ''tetiklerden parmaklar çekilsin'' ifadesini kullandığını açıklayan Başbakan Erdoğan, kendisinin de ona ''Sizin bu ifadenizi kabullenmemiz mümkün değil. Tetiklerden elin çekilmesi çözüm değil. Silahların bırakılması çözümdür. Silahı terör örgütü bırakacak. Güvenlik güçleri silah bırakamaz. Silah, güvenlik güçlerinin tabii doğal enstrümanıdır. Zaten güvenlik güçlerini silahını taşıyarak güvenliği teşkil ediyor'' dediğini anlattı.
İsim vermeden BDP'yi eleştiren Erdoğan, şöyle konuştu:
''Halen 'PKK bölücü terör örgütüdür' açıklamasını yapamıyorlar. Çünkü oradan besleniyorlar, yapabilirler mi? Yaptıkları anda akıbetlerini biliyorlar, sonlarının ne olacağını biliyorlar. Benim Kürt kardeşimi de istismar ediyorlar. Benim Kürt kardeşimin terörle bir alakası yok ki bugün ülkemizde terörizm var. Bunun bölücü terör örgütü içinde yapılanması var. Bir de bunun maalesef uzantıları var birçok yerlerde. Bugün belediyelerin bir çoğunda görünen belediye başkanları, belediyeyi yönetmiyor. Bunların tayin ettiği, gönderdiği kişiler belediyeyi yönetiyor ve tabii bunların da sicilleri malum.''
Şemdinli'de, 23 Temmuz itibarıyla operasyon sürecinin başladığını kaydeden Erdoğan, ''Bu son süreçte de yine ifade ettiğimiz medya Şemdinli'de adeta bir psikolojik harekatı başlattı. Çok çirkin bir harekattı ve bu Silahlı Kuvvetlerimizde gerekse Genelkurmay Başkanımı gerekse diğer arkadaşlarımızı moral noktasında ister istemez etkiliyor. Bizi etkiliyor ama orada karada, havada sürekli bir mücadele sürdüren güvenlik güçlerimiz var ve artık polisle iç içe müşterek bu mücadeleyi yürütüyorlar. Bugüne kadar olmayan bir şeydi bu. Bu da bizim iftihar vesilemizdir'' diye konuştu.
Erdoğan, ''Şu ana kadar bütün istihbarat bilgileri olarak söylüyorum. Şemdinli olayında 23'ünden itibaren bizim 2 şehidimiz var fakat 115 terörist etkisiz hale getirildi'' dedi.
Daha fazla askerin şehit olduğu ancak gizlendiği yönündeki iddiaları yalanlayan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bunların hepsi yalan. Malum onların kendilerine ait özel medyaları var ya oralardan, internet sitelerinden, tivitlerden falan buralardan yapılmış işler. İşte o dediğim bir kısım medya bunu haber yapmak suretiyle 'işte şu kadar asker şehit oldu gizleniyor. Şu kadar helikopter düştü, gizleniyor' falan. Silahlı Kuvvetler, şehit olan erini gizler mi veyahut da şu kadar düşen helikopterini gizler mi? Ama burada karşı taraf bir psikolojik harekat yapıyor ve bu psikolojik harekata da ne yazık ki bu medya alet oluyor. 'Kimin medyası diye' ben soruyorum bu soruyu. Hani terör örgütünün yayın organları var bunu biliyoruz ama bir de onlarla ilişkisi olmadığını söylediği halde bilerek veya bilmeyerek maalesef onların tezgahına veya onların ocağına odun taşıyanlar var. Bunları nereye kadar kabulleneceğiz. İsmen mi bunları ifşa edeceğiz. Bunları okuyanlar, benim vatandaşımın aklıselim ile değerlendirmek suretiyle gereken tavrı takınması lazım. Aynı zamanda televizyon ekranlarında izliyoruz, bunlara gereken tavrı koymamız lazım. Şu anda benim söylediğim sizlere teknik takiplerde elde ettikleri. Çünkü aşırı derecede havadan insansız hava araçlarının tespitleriyle helikopterlerimiz, uçaklarımız bütün o bölgeleri ve hassasiyetle yani sivilin yaşamadığı bölgelerde bu operasyonlar bu süre içinde yapılmıştır, yapılmaktadır."
Bu konuyla ilgili samimi duygusunu söylediğini ifade eden Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine henüz 2 yılı aşkın bir zaman bulunduğunu belirterek, ''Tabii Türkiye olarak bizim de şu anda çok işimiz var. Bakın biz 2014 hedeflerini belirliyoruz ama bir diğer taraftan 2015, 2023, bunları da belirliyoruz. Tabii gündeme bu olayın bu şekilde düşmesi bizi üzmüştür. Çünkü bizim sayın Cumhurbaşkanımız'la aramızdaki mesafeyi kimsenin açmaya ne yetkisi, ne hakkı, ne de cüreti olamaz'' dedi.
''Abdullah Bey'in basın danışmanının açıklamalarını mı kastediyorsunuz?'' şeklindeki soruya karşılık Erdoğan, şunları kaydetti:
''Tabii o da, bazı köşe yazarlarının yazdıkları da... Oradan başlayan bir süreç. Aslında bu süreç tabii ta işin şeyi, Meclis'teki düzenlemeye dayanıyor. O düzenlemenin daha sonra CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği karar ve bu karar üzerinde malum milletvekili bakan arkadaşlarımın yaptığı bazı yorumlar oldu Anayasa Mahkemesi kararı üzerinde ki bu bir hukuku tespittir, hukuki bir yaklaşımdır, yorumdur, bu var ama daha sonra bu tekrar işte basın müşaviri arkadaşın, ki böyle bir şeye onun girmesi bir defa yani ne hakkınadır, ne haddinedir. En azından bir memurdur, böyle bir şeye o giremez. Kaldı ki biz Cumhurbaşkanımız'la aramızdaki şeyi biz kendi aramızda hallederiz zaten. Yani Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana olsun, önceki dönemlerde olsun, kendileri Başbakan'ken ben milletvekili seçildikten sonra bana görevin devredilmesi olsun, kendilerinin Cumhurbaşkanlığı'na geliş süreçleri olsun, bunlar Türkiye demokrasisinde görülmemiş şeylerdir.
Biz bu iki kardeşlik hukukunun ötesindeki fiili durumları, hukuki durumları birlikte yaşadık zaten, ispat ettik. Kimse kalkıp bizden yeniden bunun ispatını filan beklemesin. Ha şimdi bu 2 yıllık süreçte de biz yatıp kalkıp bununla uğraşacak değiliz. Bizim şimdi yatıp kalkıp yapacağımız tek şey var; 2012'yi nasıl daha başarılı geçireceğiz, 2013'ü daha başarılı nasıl geçireceğiz, 2014 seçimlerine nasıl gireceğiz.''
Yerel seçimlerle ilgili olarak aynı yıl içerisinde iki seçimin sıkıntılı olabileceğini söylediklerini anımsatan Erdoğan, ''Eğer muhalefetle arkadaşlarım görüşecekler, muhalefet de kabul ederse Eylül, Ekim, Kasım, buralara yerel seçimi alabiliriz, ama bunun müşterek kararını birlikte vermek suretiyle alabiliriz dedik. Şimdi sayın Bahçeli'nin yaptığı bir açıklamayı duydum. Mesela Sayın Bahçeli, Meclis açıldıktan sonra görüşmek suretiyle bunları, yani kendileri Kasım, (6 ay önceye çekilmesi) oraya çekilmesi konusunu, böyle bir olumlu yaklaşım gördük. Bu konu oturulur, konuşulur, hakikaten mutabakatımız da olması halinde olmaması için hiç bir sebep yok. Sadece daha sağlıklı bir seçim yılı yaşayalım diye böyle bir teklif gündeme gelmiştir. Olayın aslı budur ve asla Cumhurbaşkanımız'la ilgili bizim aramızdaki hukuku kimsenin bozmaya yetkisi yoktur, haddi de de yoktur ve buradan kimseye de ekmek çıkmaz, yani boşu boşuna uğraşmasınlar'' diye konuştu.
Tutuklu bulunana eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un durumu hakkında konuşan Erdoğan, "İlker Başbuğ örgüt üyesi değildir. Tutuksuz yargılanmasından yana olduğumu daha başta söyledim" diye konuştu. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:
''İlker paşamızla alakalı olarak ben yapılan benzetmeleri ve yakıştırmaları asla doğru bulmuyorum. Yani bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi bu tür yaklaşımları kesinlikle çok çok çirkin buluyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Genelkurmay Başkanlığı makamına gelmiş bir insan için bu tür bir yakıştırmanın, bu tür bir benzetmenin doğru olmadığını ve insaf dışı olduğunu kesinlikle düşünüyorum. Daha önce de söyledim tutuklu yargılanmasını dahi yargıda olmasına rağmen söylüyorum doğru bulmuyorum, tutuksuz yargılanmasından yana olduğumu da daha başta söyledim.''
Başbakan Erdoğan, ''Hükümetinize yönelik eleştirilerden bir tanesi de 'Suriye'nin kuzeyinin terör örgütü yahut yandaşlarının etki alanına girmesinden sonra hem Irak hem Suriye'nin kuzeyi Türkiye'ye artık düşman bir bölge oldu, hükümet bunu öngöremedi' diye. Böyle bir şey söz konusu mu'' sorunu yanıtlarken, ''Kuzey Irak yerel yönetimi, Türkiye'ye düşman olduysa peki bizim bu kadar ticari ilişkilerimiz, siyasi ilişkilerimiz Kuzey Irak Yerel Yönetimi ile niye bu kadar fazla?'' diye sordu.
Başbakan Erdoğan, ''Suriye noktasında, özellikle kuzeyde mevcut gelişmeler noktasında söylüyorum, buradaki söylenen şeyler sadece hayali bazı haritalardır. Bu hayali haritalara bizim göz yummamız mümkün değil'' dedi.
Türkiye'nin şu anda bölgede en yoğun dış ticaret hacminin Kuzey Irak Yerel Yönetimi ile sahip olduğunu belirten Erdoğan, ''Çok ciddi rakamlardadır. Buradan olaya yatırımlar olduğu gibi, alt yapı-üst yapı noktasında çalışmaları orada Türk firmaları ağırlıklı bir şekilde yürütüyorlar. Siyasi noktada ise bizim onlarla olan görüşmelerde arkadaşlarımız anında görüşmeleri yaparlar. Çağırırlar, onlar gelirler buraya, görüşmeler yapılır, vesaire. Enerji noktasında müşterek olarak olarak atılan adımlar çok çok önemli'' diye konuştu.
''Zaten Maliki'yi de bu rahatsız ediyor herhalde'' denilmesi üzerine de Erdoğan, ''Bu onu ciddi manada rahatsız ediyor'' ifadesini kullandı. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Çünkü Anayasa'ya göre merkezi yönetimin bu noktada tabii kontrolünde olması lazım. Kuzey Irak Yerel Yönetimi de diyor ki 'Hayır ben şu anda anayasaya uygun olarak işlerimi yapıyorum' diyor. O anayasaya uygun olarak işlerimi yapıyorum dediğine göre, bizim de ona saygı duymamız gerekir. Sen kalkar da Kuzey Irak Yerel Yönetimi'ne petrol ürünlerini vermezsen, o da başının çaresine bakacaktır. 'Kim bana petrol ürünlerini verir bu bölgede? Türkiye verir'. Türkiye olarak biz de diyoruz ki, 'biz sana petrol ürünlerini veririz kardeşim' diyoruz. Benzin mi? Benzin. Mazot mu? Mazot. Jet yakıtı mı? Jet yakıtı, veririz diyoruz. Ve yapılan da bu. Bunu yapıyoruz ve yapacağız.
Gelelim, Suriye'ye. Suriye noktasında, özellikle kuzeyde mevcut gelişmeler noktasında söylüyorum, buradaki söylenen şeyler sadece hayali bazı haritalardır. Bu hayali haritalara bizim göz yummamız mümkün değil. Burada ne var şu anda? Bir tarafta malum Haseki, Kamışlı o bölgedeki tablo var, öbür tarafta Afrin'deki bir tablo var. Ama ortada bakıyorsunuz Halep'le şöyle sınıra kadar olan bölgede Araplar var, Türkmenler var. Burada da böyle bir durum var. Şimdi muhalif güçler ne diyor? 'Biz burada asla böyle bir yapılanmaya müsaade etmeyiz. Gerekirse onlarla da mücadeleye başlarız' diyor. Burada şimdi neyi ilan ediyorsun? 'Bunu ilan ettik' diyorsun. Böyle bir şey söz konusu değil. Tabii burada Esed aslında buraları oralara bırakarak terk etmiş gibi görünüyor ama Kamışlı ve Haseki'de şu anda Esed'in ordusu, askeri var. Oradan tamamen sıyrılmış, çıkmış değil. O bakımdan öyle çok rahat kararı verilmiş veya verilecek bir şey değil.''
Başbakan Erdoğan, ''Bunda Suriye muhalefetinin de sorumluluğu yok mu? Suriye Ulusal Konseyi'nde PYD dışı Kürt unsurlar en azından temsil edilebilirdi'' denilmesi üzerine de ''var'' ifadesini kullanarak, ''Suriye Ulusal Konseyi'nin başında bir Kürt'ün olması, bu çok önemli bir karar. Bu kararı, bu Ulusal Konsey verebilmişse ve bir Kürt arkadaşlarını, kardeşlerini getirip de bu konseyin başına koyabilmişlerse bu çok ciddi bir özveridir'' dedi.
Erdoğan, ''Şu anda Esed'in artık son zamanlarına gelindiğini söyleyebilir miyiz'' sorusu üzerine ise şunları söyledi:
''Şu andaki görüntü o. Biliyorsunuz, İstanbul Türkiye için ne ise Halep Suriye için odur. Ankara Türkiye için ne ise Şam Suriye için odur. Yani biri siyasi merkez, birisi ticari merkezdir. Bu ticari merkezde Halep de şu anda aldığımız haberlere göre Esed yönetimi bir yığma gayreti içerisinde. Fakat muhalif güçler özellikle kırsaldan kuşatma noktasında çok başarılılar. Çok ciddi bir bölümü onların kontrolü, onların hakimiyeti altında. Zannediyorum ki artık finali oynuyorlar. Durum bu. Her geçen gün Esed'in sonu daha da yaklaşıyor diye inanıyorum.''
''Final'' ifadesini kullandığı hatırlatılarak, ''birkaç hafta, birkaç ay mı?'' denilmesi üzerine ise Erdoğan, ''Tabii gün vermek falan mümkün değil. Mesela Birleşmiş Milletler'de şu anda genel kurulda 133 ülkenin Esed'in aleyhine vermiş olduğu karar ve 30 küsur ülkenin çekimser kalması ki bunların içinde malum Rusya'da çekimser kaldı, bunlar önemli gelişmeler'' karşılığını verdi.
Başbakan Erdoğan, ''PKK'nın arkasında, belli bir oranda da olsa bölge halkından gelen bir destek olduğunun görüldüğü'' ifade edilerek, bu desteğin nasıl kesilebileceğinin sorulması üzerine, bunun birlik ve beraberlik içinde engellenebileceğini söyledi.
Bazı şeyleri yalnızca hükümetten beklemenin doğru olmadığını belirten Erdoğan, ''Şu anda bütün samimiyetimle söylüyorum Güneydoğu'da PKK'nın korkusu, ürküntüsü onların uzantısı olan partiye oy vermeye itmektedir. Bu ürkme, bu korkma olmadığı anda bu oylar çok ciddi manada eksilir. O zaman bu sayıları, bu rakamları asla göremezsiniz'' dedi.
Ramazan boyunca çok sayıda hükümet üyesinin bunun yanında, partisinin milletvekillerinin, kadın kolları üyelerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu gezdiğini, vatandaşla temas halinde olduğunu aktaran Erdoğan, yoksul vatandaşlara yardımda bulunulduğunu, Türkiye genelinde ise 350 bin koli yardımın evlere dağıtıldığını anlattı.
Bölge halkı ile kurulan yakın iletişimin bundan sonra da artarak devam ettirileceğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
''Çünkü bu iletişimin çok daha geniş kapsamlı olarak yürümesi lazım. Arkadaşlarıma dedim, 'Hakkari'yi de programlayın' diye. Oraya da gidilecek. Teşkilatımız aynı şekilde orada dolaşacak. Dolaşmayacak diye bir şey yoktur. İşte bu iletişimde medyanın, yazılı ve görsel, terör örgütünün propagandasını yapmaksızın burada hükümetle beraber hareket etmesi lazım. yol göstermesi gerekiyorsa yol göstersin. Çünkü onun da düşünen insanları var, kalemşörleri var. Düşünüyorlar. Ama neyi düşünüyorlar? Veya kiminle yer alıyorlar?
TRT-Şeş'i biz niye kurduk? Bunun için kurduk. Ama sadece TRT-Şeş yetmiyor. Aynı şekilde üniversitelerde enstitüler kurduk. Niçin? Kürtçe için. Mesela 'asimilasyon' diyorlar. Yalan söylüyorlar. Ne asimilasyonu? Ama buna karşın medya bize destek vermiyor. Kimse kalkıp diyemez 'siz hala ret politikalarını yürütüyorsunuz, inkar politikalarını, asimilasyon politikalarını yürütüyorsunuz' diyemez. Bunlar bizim iktidarımızda bitmiştir.''
Başbakan Erdoğan, ''Ergenekon Davaları Fırat'ın ötesine geçecek mi'' şeklindeki soruyu yanıtlarken de bundan 10 yıl önce kimsenin Ergenekon, Balyoz gibi davaların gündeme geleceğini, 12 Eylül'ün, 28 Şubat'ın soruşturulacağını düşünülmediğini ifade etti. Şu anda bunların hepsinin yapıldığına dikkati çeken Erdoğan, ''Fırat'ın içinde de dışında da ne varsa bunlar zaten yargı süreci içinde hepsi meydana çıkıyor'' dedi. Erdoğan, iktidarları döneminde artık faili meçhul cinayetler de olmadığını belirterek, çünkü bütün güçleriyle bu tür olayların üzerlerine gittiklerini kaydetti. Kim, ne biliyorsa bunu aktarması gerektiğini belirten Erdoğan, yürütme olarak, kendi yetkileri içerisinde ve bu bilgiler ışığında her şeyin üzerine gideceklerini ve karanlıkta bir nokta bırakmayacaklarını söyledi. Erdoğan, ''Bizim Allah'tan başka, halkımızdan başka kimseye borcumuz yok'' dedi.
ABD Başkanı Barack Obama'nın kendisiyle telefon görüşmesi yaparken çekilen fotoğrafıyla ilgili yorumların hatırlatılıp değerlendirmesinin sorulması üzerine de Erdoğan, şunları söyledi:
''Ben tabii Sayın Obama'nın o konuşmamız esnasında hangi pozisyonda olduğun, neyle, nasıl konuştuğunu bilemem. Ben o fotoğrafın ne denli doğru olduğunu da bilemem. Çünkü benim karşımda gerek Oval Ofis'te gerek diğer zamanlarda gördüğüm Sayın Obama gayet saygılı ve bu saygısını bizden hiçbir zaman eksik etmemiş olan bir dostumdur, bir arkadaşımdır. Bu noktada ben o medyadaki yorumlara, o komik bazı yapılan şeylere falan da pek iltifat etmiyorum. Çünkü ben baş başa tanıdığım Obama'yı konuşuyorum. O Obama da benim karşımda ciddidir, duruşuyla saygılıdır, saygındır.''
''MHP'ye özellikle şükranlarımı bildirmek istiyorum. Çünkü çok açık, net terörle mücadele konusunda hükümetin yanında olduğuna dair bu konudaki tavrını açıkladı birkaç gün önce sayın Genel Başkan. Biz bunu bekliyoruz. Burada bizim yok 'Silah bırakmak', yok 'Parlamentoda özel oturum yapalım'... Bunları çok yaptık. Artık icraat zamanı. Biz şu anda tüm güvenlik güçlerimizle, sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz ta ki silahı bırakacaklar, o ana kadar. Silahı bırakmadıktan sonra bizim durmamız mümkün değil. Bütün askerimizle, polisimizle bu çalışmanın sürekli içindeyiz. Şahsım, ilgili bakan arkadaşlarım sürekli birlikteler, görüşme halindeler, kararları alıyoruz, adımlarını atıyoruz. Tüm bunları da yaparken, şunu da söyleyeyim, attığımız adımları bir defa insan hakkı, hukuk açısından taviz vermeden, demokrasiden taviz vermeden bu adımları da yürütüyoruz.
Eğer bölücü terör örgütü uzantısı olanlar demokrasiye inanıyorlarsa mücadelelerini sandıkta versinler. Sandıkta oy kullanacak olanları, önümüzde seçim filan yok böyle bir zamanda konuşuyoruz, eğer kendilerine inanıyorlarsa, kendilerine güveniyorlarsa ki, ben aklıselim sahibi olarak onların içinde Ahmet Türk'ü görüyorum. Bakın o bile şu anda dağıtmış durumda. Onun da dağıtmasının altında veya arkasında bazı hikmetler var. Kim bilir ne tehditler alıyordur. Çünkü Ahmet Türk gibi birisinin bu ifadeyi kullanması, çok yanlış. En azından bir olgunluğu var diye düşünürdüm ama maalesef bunlarda olgunluk diye bir şey kalmamış. Bu tehditler karşısında onlar kalkıyor 'AK Parti'ye oy verenin vatan haini olduğunu' ilan ediyor. Bu ülkede 21,5 milyon insan AK Parti'ye oy veriyor. Sana oy veren kaç kişi var? Benim şu anda Kürt kardeşlerim Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, Doğu Anadolu Bölgesi'nde AK Parti'yi birinci parti yapmış. Demek ki AK Parti onun derdine derman olmuş, laf üretmiyor iş üretiyor. Şu ana kadar onların yanına giden AK Parti. Eğitimiyle, sağlıyla, ulaşımıyla, tarımıyla her şeyiyle. Ama bunlar ne yaptı? Hiç. Bütün imkanları onlara hizmet olarak değil, tam aksine onları nasıl teröre kanalize ederiz. Şu dağlara çıkanlar kimler? O çocuklar nasıl aldatılmış. 13,14, 15 yaşındaki çocuklar oralara nasıl taşınmış.''
Şemdinli'deki olaylarla ilgili de ellerinde telsiz konuşmalarının olduğunu dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
''Çok ilginç. 'Yaralı olanları öldürün' diyor. 'Onları taşımayın' diyor. Bunlar kendi insanını, kendi örgütünün içinde olanları bile rahatlıkla öldürebilecek, vurabilecek kadar insanlıktan nasipsiz olan bir zihniyetin temsilcileri.''
Erdoğan, Hakkâri'deki saldırının Şemdinli'deki başarısızlığını telafi için bir girişim olduğu yönünde iddialar olduğu belirtilerek, ''Şemdinli'de durum artık kontrol altında mıdır?'' denilmesi üzerine Erdoğan, ''Şunu çok açık, net söyleyebilirim bizim kontrolümüz dışında olan bir yer yok. Güvenlik güçlerimiz istediği anda, istediği yere, istediği müdahaleyi yapmak suretiyle gidip oralardaki operasyonlarını gerçekleştiriyor'' diye konuştu.
Bu tür söylemlerin psikolojik harekatın neticesi olarak nitelendiren Erdoğan, şöyle devam etti:
''Dışardan bakan bu gazeteleri okuyarak ne yapıyor? Acaba 'Şemdinli'de devlet yok mu, otorite acaba tamamıyla kaybedilmiş durumda mı?' Böyle bir yaklaşımı ortadan kaldırmak için söylüyorum, bakın Şemdinli'ye, Yüksekova'ya, Çukurca'ya, merkeze benim parti teşkilatım bile sürekli oralarda. Partimi söylüyorum, bize yapılan tehdidin haddi hesabı yok. Kaçırıyorlar. Kimi kaçırıyorlar? İşte AK Parti'nin ilçe başkanını, il başkanını kaçırıyorlar. Nereleri bombalıyorlar? AK Parti'nin teşkilatlarını bombalıyorlar. Niye başka yerler değil de burası? Çünkü karşılarında tek dik duran, bu mücadeleyi veren parti, onların 'Buradan gideceksiniz' dediği halde gitmeyen ve orada o mücadeleyi sürdüren AK Parti ve sonuna kadar da sürdüreceğiz. Çünkü bu ülkede hiçbir zaman, bu ülkenin toprağını, bu ülkenin insanını teröre, bu vatan hainlerine, bu vatanın düşmanlarına, bu ülkenin insanlarına düşman olanlara bırakamayız. Bu mücadeleyi demokrasi içinde vermeye varlarsa buyursunlar demokrasi içinde bu mücadeleyi en güzel şekliyle verelim. Ama demokrasi dışı bir yolla bunu vereceklerse bunlar orada da güvenlik güçlerimizi her zaman karşılarında bulacaklardır.''
Bir gazetecinin Şemdinli'de yaşanan terör olaylarının bir yandan Suriye yönetimi üzerindeki baskıları hafifletmek bir yandan da Suriye'nin kuzeyindeki oluşumların üzerindeki dikkatleri dağıtmak için yapıldığı yönünde iddialar olduğunu belirterek değerlendirmesini sorması üzerine Başbakan Erdoğan, ''Bizim asıl sıkıntı alanlarımızdan bir tanesi Irak, Kandil o bölgeden ülkemize sürekli nüfuz etme gayretleri vardı, bu unsurlar vardı. Bunlara karşı silahlı kuvvetlerimizin çok ciddi sınırdaki mücadeleleri oldu'' diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Son olaylarda yine 200 kadar böyle sızma gayreti içinde olanlar oldu, tespit edildi, anında müdahalesi yapıldı. Yine Amanoslar'da son dönemlerde yine bir mücadele var. Bu mücadelede de yine bu defa, ismini açık veriyorum, Suriye tarafından özellikle Beşşar Esed'in şu anda desteklediği PKK unsurları oradan ülkemize sızma gayreti içerisinde. Tabii ki Baas'ı Türkiye'de destekleyen birinci derecede parti hangi parti? CHP. Şu anda Beşşar'ın yanında yer alan parti hangi parti? CHP. Ama şu anda ülkemize bölücü terör örgütünün Suriye'de de yapılanmasına destek veren yine Beşşar Esed ve oradan sızmalar oluyor. Daha önce Beşşar bu noktada onlardan kopma mücadelesi içindeydi, bizlerle iyi niyetli şeyleri olduğu dönemlerde. Ama bizden koptuktan sonra nereyle nasıl paslaştığı ortaya çıktı. Bizim, bütün bunları bilerek attığımız adımlar var. Ben Dışişleri Bakanımı kuzey Irak'a boşuna göndermedim. Orada gidip atması gereken adımlar ve oranın yerel yönetimiyle de paylaşması gerekenleri kendisine söyledik. Dedik ki, 'Bunları kararlı bir şekilde onlara ifade edeceksin.' Bu iş eğer bir tehdit unsuru olarak devam edecek olursa bizim aramızdaki bütün dostluk, şu bu filan hepsi ortadan kalkar. Ama eğer biz dostluk içinde bunu bir kardeşlik anlayışı içinde sürdüreceksek burada da sizler artık bu terör örgütüne burada yaşama hakkı vermemeniz lazım. Bize düşen bir şey varsa biz bunu yaparız.''
Irak Başbakanı Nuri el-Maliki'nin Türkiye'nin sınır ihlalinden bahsettiğinin hatta nota verdiğinin hatırlatılması üzerine Erdoğan, ''Biz onun hemen ertesinde yine gittik Kandil'e operasyonumuzu yaptık. Operasyon yapılması gereken yere yine yaptık, yaparız asla duramayız. Çünkü oradan bize tehdit devam ettiği sürece biz orada gider operasyonumuzu yapar döneriz. Bunu bilmesi lazım. Çünkü daha önce biz bunu kendisiyle çok açık, net konuştuk. Bana, 'Benim gücüm yetmiyor' diyen Maliki'nin kendisidir. Bundan dolayı da 'Bizim size söyleyecek hiçbir şeyimiz yoktur' diyen kendisidir'' diye konuştu.
''Amanoslar'daki sızmayı da önlemek için Suriye'ye de aynı model uygulanabilir mi?'' sorusuna da Başbakan Erdoğan, şu yanıtı verdi:
''Uygulanmayacağı ne malum? Bütün mesele bunların tabii timing içerisindeki anıdır. O an geldiğinde, mesela bizim şu anda diyelim ki sınırda üç tane tugayımız tatbikatlarını sürdürüyor. Sizler de takip ettiniz. Bunlar nedir? Her an istim üzerinde olan bir Türk Silahlı Kuvvetleri var. Bunu yapmak durumundayız, böyle olmak durumundayız. Bizim orada Süleyman Şah Türbesi var. Süleyman Şah Türbesi çevresiyle birlikte bizim topraklarımızdır. Orada yapılacak her hangi bir yanlış harekete bizim sabırlı olmamız mümkün değil. O çünkü bizim topraklarımıza bir saldırıdır, aynı zamanda NATO topraklarına bir saldırıdır. Herkes zaten kendi görevini bilmektedir, gereğini de yapacaktır, yapmaktadır.''
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Kerkük ziyaretinin Bağdat hükümetinden tepki aldığı belirtilerek, ''Bu Kuzey Irak yönetimi ile Bağdat yönetimi arasında çok ciddi sorunların varlığına mı işaret'' sorusuna Erdoğan, ''Son dönemde özellikle Kuzey Irak ile Bağdat arasında gerçekten bir sıkıntı var'' yanıtını verdi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bunu sayın Barzani'nin bize uğradığında, İstanbul'da yaptığımız görüşmede kendisiyle paylaştık. Kendileri tabii rahatsızlıklarını ortaya koydular. Hatta Suriye Ulusal Konseyi olsun, yeni yapılanma çalışmalarıyla ilgili olsun tüm oradaki Kürt gruplar olsun, Arap, Türkmen, Şii bütün bu grupları davet etmek suretiyle onlarla toplanacağını bana ifade etmişti. Toplanmak suretiyle de Maliki'ye karşı bir oluşum başlatmak. O süreç başladı fakat o süreç şimdilik beklenen hedefe ulaşamadı. Bazı sebepleri, nedenleri var.''
Birkaç gün önce Irakiye Koalisyonu lideri Iyad Allavi'yi kabul ettiğini de hatırlatan Başbakan Erdoğan, kendisiyle birçok konuyu konuştuklarını, Allavi'nin de bazı şeyleri anlattığını bildirdi. Erdoğan, şöyle devam etti:
''Süreç bitmiş değil. 'Bu süreç bu şekilde devam edecek' dediler. Gerek sayın Barzani'nin gerek Irakiye'nin gerek Mukteda es-Sadr'ın hatta hatta El-Hekim'in bu konudaki hassasiyetleri devam ediyor. Yani şu anda 'Maliki bugüne kadar hareket ettiği kadar rahat hareket edemeyecek' diyorlar. Tabii bunların yanında şu anda bulunan güçte malum, İran'dan böyle bir gücü aldığını hepsi söylüyor. Burada tabii biz, hatta bugün Ahmet Bey İran Dışişleri Bakanı ile de bazı konuları görüştü. İran'ın yaklaşım tarzını kabullenmek mümkün değil. Bunu biz de kendilerine en üst düzeyde söyledik. Dedik ki, 'Bakın bölgede huzursuzluğun sebebi oluyor bu iş.' Biz aynı değerleri paylaşmamız gereken ülkeler olduğumuz halde böyle bir sıkıntının içinde olmamız sadece teröre, terör örgütüne güç katıyor. Bizi kendi aramızda birbirimize şüpheyle bakmaya itiyor. Biz birbirimize güvenle bakmamız lazım niye şüpheyle bakalım. 'Biz de aynı şeyleri paylaşıyoruz, doğru söylüyorsunuz, böyle yapmamız lazım, beraber çalışalım, beraber arkadaşlar çalışsınlar' demelerine rağmen atılan olumlu bir adım yok. Fakat biz ısrarcıyız. Yine aynı şekilde devam edeceğiz. Sayın Barzani ile aynı şekilde buna devam edeceğiz ama Kerkük'e Ahmet Bey'in gidişinden rahatsız olmaları aslında şuradan kaynaklanıyor. Niçin Irak'ın en tepe noktasıyla Türkiye'nin en tepe noktası görüşemiyor. Aslında bu ona yönelik aslında bir markaj siyasetidir. Şimdi İran'dan Irak'a gelen siyasiler nereye gideceklerinin adresini sana veriyor mu? Vermiyor. Dolaysıyla elinde kırmızı diplomatik pasaportu olan bir bakan, senin orada yerel yönetimin var. Hem onu ziyaret ederken oradan da 40 kilometre ötesinde Kerkük'e gider. Onun orada soydaşları var, soydaşlarımız var. Gidip onları da orada ziyaret eder. Bu ziyaretler neticesinde ne yapıyor? Bizim maslahatgüzarımızı, çünkü büyükelçinin Ahmet Bey ile Türkiye'ye gelmesi gerekiyordu, çağırmak suretiyle güya nota veriyor. Ne oldu sonra? Sen o notayı verirsen Türkiye'de senin büyükelçini çağırmak suretiyle ona gerekli notayı verir. Bir taraftan bizimle münasebetleri olumlu istikamette geliştirmek istiyor, öbür taraftan bir siyaset acemisi olarak benim maslahatgüzarıma nota veriyor. Sıkıntı burada.''
Başbakan Erdoğan, Bakan Davutoğlu'nun kuzey Irak ve Kerkük ziyaretinde verimli adımlar atıldığı yönündeki inancını belirterek, ''Ahmet Bey'in de verdiği bilgiler, rapor ışığında söylüyorum. İnanıyorum ki biz bu bütünleşmeyi de kuzey Irak'ta ve Suriye'ye doğru şu anda planlanan özellikle PKK'nın PYD ile yapmak istediği oyunu bir defa asla kabullenemeyiz, buna asla müsaade edemeyiz.''
''Ben şunu özellikle ülkenin gündeminde tuttum, şu anda da gündeminde tutarım; ülkem demokrasiyi enine boyuna tartışmalıdır. Bundan kimsenin gocunmaması gerekir. Bugün, başkanlık sistemi demokrasi dışı bir sistem değildir. Niye? Parlamentosuyla, üstelik de çift parlamentosuyla... Bir tarafta bir bakıyorsunuz millet vekillerinden oluşan bir kongresi var, öbür tarafta ise senatosu var.''
Türkiye'de de böyle bir modelin olabileceğini kaydeden Erdoğan, bunun nihai kararını milletin vereceğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, koalisyon hükümetlerinin olduğu Batı'nın şu anda çöküş sıkıntıları yaşadığını ifade ederek, Türkiye'nin son 10 yılda istikrarı koalisyon hükümetleri olmadığı için yaşadığını da belirtti.
''10 senenin aslında iki sır kelimesi vardır. Bir; istikrardır, iki; güvendir. İstikrarı yakaladık, güven verdik'' diyen Erdoğan, başkanlık sistemi olmazsa, yarı başkanlık sisteminin de var olduğunu, yarı başkanlık sisteminin de ülkelerin koalisyonlara sürüklenmesini engellediğini anlattı.
Erdoğan, bu konuların ne zaman belli olacağına ilişkin de, bunun, kendisinin nihai olarak, tek başına vereceği kararlar olmadığını da kaydederek, ''Partimin de tek başına vereceği bir karar değil. Benim partimin şu anda oy sayısı parlamentoda buna yeterli olsa, partimin içerisinde bunu tartıştırırım, ondan sonra da parlamentoda bunu geçiririz. O ayrı bir konu. Çünkü anayasa değişikliği gerektiren bir konu'' dedi.
Şu anda bir anayasa değişikliği yapıldığı bu dönemde bunun üzerinde durulacağını da belirten Erdoğan, başkanlık sistemi için ''Bu bir despot anlayıştır'' denildiğini söyledi.
''Şu anda Amerika'da despot anlayış mı var?'' diyen Erdoğan, ABD Başkanı'nın bir çok konuyu kongreden geçiremediğini de ifade etti.
Erdoğan, ''partili cumhurbaşkanı olsun'' dediğini de ifade ederek, ''Hiçbir cumhurbaşkanının partisi yoktur diyebilir misiniz? Partiden gelmedi diye biz rahmetli Özal'a, partisi yok diyebilir miyiz? Veya Demirel'e diyebilir miydik? Hepsi de bal gibi yıllarca, on yıllarca başkanlığını yaptığı partilerin ilkeleri istikametinde icrada bulunmuşlardır. Partili olarak geldiğiniz zaman, partisi cumhurbaşkanının arkasında durduğu zaman, o cumhurbaşkanı çok daha güçlü olacaktır, ülkenin dışarıdaki itibarı çok daha farklı olacaktır'' diye konuştu.
Yarı başkanlık sisteminde başbakanın var olduğunu ama yine nihai kararın cumhurbaşkanında bulunduğunu kaydeden Erdoğan, ''Bunları tartışalım ve bunlardan korkmayalım'' dediğini de söyledi.
Erdoğan, ''Çekinecek bir şey yok. Öyle krallık, padişahlık... Bunların hiçbirisi ne krallığa benziyor, ne padişahlığa benziyor. Hiç onlarla alakası yok'' dedi.
Başbakan Erdoğan, AKP'de 3 kere üst üste seçilememe sınırına ilişkin de, parti içinde sürekli tazelenme için bunu getirdiklerini anımsatarak, ''Orada bir eksik vardı, ki bu kongrede giderilecek, o da şudur; 3 dönem arka arkaya milletvekilliği yapan, bir dönem ara verip ondan sonra tekrar aday olabilir. Aynı şey genel başkanlıkta da öyle. 3 dönem genel başkanlık yapan veya 5 dönem genel başkanlık yapan, ondan sonra ara verip tekrar genel başkan olabilir. Kararı kim verecek. Delegasyon verecek'' şeklinde konuştu.
Partisinin geleceğine ilişkin de Erdoğan, şunları söyledi:
''Biz fanilerle geçiş dönemlerinde hareket ederiz. Ancak bu tür siyasi hareketleri fanilerden çok, ilkelerin kalıcı kılması çok daha önemlidir. Eğer siz ilkelere sadık kalırsanız, o faniler de o ilkelerle hareket ederlerse o zaman başarıyı kolay kolay kaybetmezsiniz. Hepimiz faniyiz. Tayyip Erdoğan ölecek, her an ölebilir. Tayyip Erdoğan'ın 3-4 dediğimiz zaman faraza 12 yıl sağ kalacağına dair bir garanti var mı? Yok. Her an ölebilir. Ama AK Parti, 'her an benim genel başkanım ölebilir, öldüğü anda bu işi kim yapabilir?', böyle bir soruyu sorma sıkıntısına bile düşmemeli. Niye? Çünkü biz bir ilke koyduk. Bu parti benlerin partisi olmayacak, bu parti bizlerin partisi olacak. İlkelerimiz neyi amirse, bu ilkelerimiz istikametinde hareket edeceğiz.''
''Köşke çıkarsanız partinizde ikinci adam için bir tartışma olacak mı?'' sorusuna yönelik de Erdoğan, ''Hiçbir sıkıntı olmaz'' dedi.
''Sizden sonra tüzüğü değiştirirlerse'' şeklindeki anımsatma üzerine de Erdoğan, ''Ondan sonraki sorumluluk onlarındır, vebal onlarındır ve bunun hesabını ilk seçimde öderler. Eğer biz yüzde 50'ye kadar gelebildiysek, samimi, ilkeli davranışımızdan dolayı geldik'' diye konuştu.
Erdoğan, ilklerin partisi olduklarını da belirterek, ''Ben dediğin zaman millet der ki, 'ben yok, biz... Milletin üstünde değilsiniz.' Tokatı atar'' dedi.
Başbakan Erdoğan, İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcılığı görevine atanan Emniyet Müdürü Sedat Selim Ay'a ilişkin de, bu kişinin davalarda suçlu bulunmadığını, mahkumiyetinin de olmadığını belirtti.
Erdoğan, ''Kaç yıl geçmiş? 14 yıl geçmiş ve 14 yıl içinde bu yazıları yazmayanlar, bu arkadaşımızla ilgili,'işkence yapmıştır, şunu yapmıştır, bunu yapmıştır' diye yazmayanlar, hele hele Diyarbakır gibi terörün kol gezdiği bir ilde görev yaparken bu tür yazıları yazmayanlar, İstanbul'a gelince neden rahatsız oldular, sormak lazım'' dedi.
Sedat Selim Ay'ın dosyasına bakıldığını da ifade eden Erdoğan, ''Biz, bazı medya grupları bunları yazacak diye polisimizi, terörle mücadele etmiş bir arkadaşımızı onlara yedirtmeyiz'' dedi.
''Gerçekten işkenceci olduğuna inanırsanız orada tutmaya devam eder misiniz?'' sorusu üzerine de Erdoğan, ''Orada değil meslekte tutmayız'' dedi.
Erdoğan, konuyla ilgili ismi geçen kişinin terör örgütünün bir mensubu olduğunu ve pişmanlıktan istifade ettiğini, ardından işkence ile ortaya çıktığını anlattı.
Yerel seçimlerde başörtülü kadın aday olup olmayacağının sorulması üzerine de Erdoğan, ''Buralara durup dururken gelmedik. Her şeyin yasal düzenlemesini yapıp adımları atma kararlılığımız var'' dedi.
Uzman erbaşların özlük hakları ve sosyal haklarında bir iyileştirme yapılıp yapılmayacağına yönelik de Erdoğan, bu konuda adımlar atıldığını ve çalışmaların da devam ettiğini söyledi.
''Hilmi Özkök'ün, tanıklığında, dönemin kuvvet komutanlarından birini muhtıradan bahsetmekle itham ettiğinin'' anımsatılması ve ''size de gelmiş miydi?'' şeklindeki soru üzerine de Erdoğan, iktidara geldikleri andan itibaren bunların hep konuşulduğunu ifade etti.
Erdoğan, şöyle devam etti:
''Yani biz eğer bu tür şeylere fazla kulak assaydık, ürkseydik bunlardan, o zaman zaten buralara gelemezdik. Biz bu noktada Silahlı Kuvvetlerimizle olsun, diğer kesimlerle olan irtibatlarımızda, bizim bu ülkede bir hizmet aşkımız var. Bu hizmet aşkımızı da gereği neyse o şekilde sürdürürüz.
27 Nisan akşamı bir bildiri yayınlandı. Medya hep, 'muhtıra' diye nitelemiştir. Ben hiçbir zaman muhtıra diye kabul etmedim. Niye kabul etmedim? Ertesi sabah biz zaten o bildirinin gereği ne ise onun cevabını verdik. Eğer muhtıra diye niteliyorlarsa, o muhtıranın üstüne daha güçlü muhtırayı biz verdik. Yani bir sivil iktidar nasıl bu noktada davranması gerekirse, bugüne kadar hiçbir sivil iktidarın göstermediğini biz gösterdik. Çünkü, bu millet kimi iktidara getirmişse o güçlüdür ve bütün bu ülkenin, bu devletin kurumları oraya uymak zorundadır.
Ordumuz için söylenen nedir? Ordumuz Atatürkçü'dür. Öyle misiniz? Öyleyseniz, o zaman Gazi'nin şu ifadesini bir tarafa atamazsınız; 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'. En zor anda bile Gazi o Meclis'i çalıştırmış mı? O Meclis'in kararı ile hareket etmiş mi? Etmiş. Burada da Gazi Mustafa Kemal 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' demiş. Öyleyse, 'Ey ordu sen de buraya tabi olacaksın' demiş.''
Kendileriyle ilgili ''Dolmabahçe'de ne konuşuldu?'' denildiğini de ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
''Ben Genelkurmay Başkanım'la her şeyi konuşurum. Genelkurmay Başkanı'mla her yerde konuşurum. Başbakanlık'ta konuşurum, giderim Genelkurmay'da konuşurum, İstanbul'a gelmişim Dolmabahçe'de konuşurum. Ama ben kendisiyle, o 27 Nisan ardından bir görüşmeydi, o zaman böyle bir görüşmeyi burada yaptığımızda kendisine ben şunu söyledim. 'Bakın' dedim, 'Bu aramızdaki görüşme sizde kaldığı sürece bilesin ki benimki de benimle mezara gider'. Ama sizden bir şey çıkarsa çıktığı anda ben de söylenmesi gerekeni söylerim.''
Mezara kadar gidecek olanın ne olduğunun sorulması üzerine de Erdoğan, ''İki insanın kendi arasında mahremi olmaz mı? Hele hele bir Başbakan'la Genelkurmay Başkanı'nın mahremi olmaz mı?'' diye konuştu.
Birilerinin, Genelkurmay Başkanı'nın eşi ile ilgili şeyler konuşulduğunu söylediğini de anımsatan Erdoğan, ''Ayıptır ya'' dedi.
''Devlet işlerinde mahrem olur mu?'' sorusu üzerine de Erdoğan, ''Olmaz olur mu?'' dedi.
''Orada bir pazarlık olup olmadığının konuşulduğunun'' ifade edilmesi üzerine de Erdoğan, ''Neyin pazarlığı olacak? Ben Başbakanım, Büyükanıt da Genelkurmay Başkanı. Neyin pazarlığını yapacağız?'' diye konuştu.
Erdoğan, son 10 yılda Genelkurmay Başkanları ile çalışmaların iyi bir eksende yürütüldüğünü dile getirdi.
Hatay'da polis memurlarının sıraya dizilerek bir AKP milletvekilinin oğlu tarafından teşhis görüntülerine ilişkin düşüncelerini açıklayan Erdoğan şöyle konuştu:
''O ilçede benim Gençlik Kolları Başkanım'ın oradaki kantinde çalışması bir yanlıştır. Çalışmaması gerekirdi. İki; tabii Milletvekili oğlunun oraya gitmesi ve orada da bir tartaklanma olayının olması... Maalesef o da söz konusu. Burada tabii polislerin, karşısına bu şekilde çıkarılması yanlış bir olay. Çünkü polislerle eğer böyle bir tespit gerekecekse, şikayetçinin onları görmesi ama onların şeyi görmemesi gerekir. Tabii burada çok ilginç bir düzenleme de yapılıyor. Bu tezgahın içerisinde maalesef bir CHP milletvekili de var ve içeriden de ona servisi yapanlar var. Burada durumu oradaki emniyet müdürü arkadaşlarımız maalesef iyi yönetememiştir. O tablo üzüntü verici bir tablodur ve konuyla ilgili gerek İçişleri Bakanım'a gerek Adalet Bakanım'a gerekli talimatları da verdim. Şu anda belki de bitmiştir. Oradaki bütün çalışmalar yapıldı, yapılıyor, gerekli kararı arkadaşlarımız verecek.'' Haksız yere tutuklu olduğunu düşündüğü kişiler olup olmadığının sorulması üzerine ise Erdoğan, şu an içeride olan insanların hepsinin haklı yere cezaevinde olduğunun söylenemeyeceğini dile getirdi. Yanlış bilgiye, belgeye göre ya da yanlış hükümden cezaevinde bulunanlar olduğunu söyleyen Erdoğan, kendisinin de cezaevine girdiğini hatırlatarak, '' Bunu yaşadık. Bizzat yaşadığım için de biliyorum. Dolayısıyla buna karşı da tabii ki bizim de bir mücadele vermemiz lazım. Onun için yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı noktasındaki iddianın altında hep söylediğimiz zaten buydu. Ve sonra, işte şahsımla alakalı bu kararı verenlerin hangi siyasi mücadelenin içinde yer aldığını da gördük.'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, ''Herkes haklı şekilde içeride olmayabilir dediğiniz zaman Yüksek Askeri Şura kararlarında da haksızlık yapılmış olabileceğine dair bir endişeniz olduğunu mu anlamak lazım?'' şeklindeki soruya karşılık da, ''Özellikle Silahlı Kuvvetlerimizle ilgili olarak şunu söyleyebilirim, Silahlı Kuvvetler mensuplarının tutuklu değil, tutuksuz yargılanması olabilirdi ve olması da gerekir. Çünkü ben kolay kolay bir Silahlı Kuvvetler mensubunun bu ülkeden kaçacağına ihtimal vermiyorum'' cevabını verdi.
Avrupa'daki, dünyadaki krizin Türkiye'yi etkileyip etkilemeyeceğine ilişkin olarak da Erdoğan, ekonomide batının bir çöküşü yaşadığını, komşu Yunanistan'ın, her taraftan destekler gelmesine rağmen belini doğrultamadığını, öbür tarafta İtalya'nın aynı şekilde olduğunu, Türkiye'nin ise böyle bir sıkıntının içinde bulunmadığını söyledi. Erdoğan, ''27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı Türkiye'nin, iktidarda MHP-DSP-ANAP üçlü koalisyon... Ve bizim şu anda Merkez Bankası döviz rezervimiz 99 milyar dolara ulaştı. Nereden nerelere geldik. Ben akradaşlarıma söylediğimde biraz abartılı buluyorlardı, kendilerine dedim ki biz bunu yıl sonu 100 milyar dolara çıkarmamız lazım döviz rezervimizi. Ama görüyorum ki Allah'ın izni ile biz 100 milyar doları aşacağız'' diye konuştu.
Göreve geldiklerinde Türkiye'nin IMF'ye borcu 23,5 milyar dolar iken şu anda 1,7 milyar dolara düştüğüne dikkati çeken Erdoğan, ''Bu arada da IMF'nin sıkıntısı var, ülkelerden şu anda borç istiyor ortaklarından falan, biz de şu anda 5 milyar dolar borç vermek üzere IMF ile görüşmeleri sürdürüyoruz. Ama bizim zaten 2013'ün Nisan'ında IMF ile olan borç ilişkisini bitiriyoruz. Verdiğimiz 5 milyar dolar da adeta Merkez Bankası'nın dışarıdaki, uluslararası yerlerdeki tahvili gibidir. İstediğin anda o 5 milyarı çekip alabileceksin. Biz şu anda IMF'ye bunu verir hale geldik. Bu günleri gördük' dedi. Göreve geldiklerinde devletin borçlanma faizi yüzde 63 iken şu anda yüzde 8 olduğuna işaret eden Erdoğan, yüzde 30 olan enflasyonun şuanda yüzde 8'e düştüğünü kaydetti.
Erdoğan, ''Batan 3 tane banka vardı o zaman. Ziraat Bankası öyleydi. Halk Bankası aynı durumdaydı, Vakıfbank aynı durumdaydı. Ama şimdi bu bankalar Avrupa'nın en saygın bankaları haline geldi. İlk 3, ilk 5, ilk 10, buralarda gezen bankalar haline geldi. Bizden bu bankaların satışını isteyenler var, böyle bir noktaya geldik. Ekonomide böyle bir sıçramayı yaşıyoruz. Bizim şu anda tek şeyimiz cari açık olayı var. Cari açıkta da büyüme filan istikrarlı olunca, o da bizim için bir tehdit oluşturmuyor. Onun için bizim büyümeye sıkı sıkı tutunmamız ve yatırımlardan da tabii taviz vermememiz gerekiyor. Yatırımlarda biz aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz'' şeklinde konuştu.
Alevilerle ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine de Erdoğan, yapılan toplantılardan sonra bir neticeye vardıklarını ifade ederek ''Şimdi ben size bazı örnekler vererek konuşacağım, sayın Kılıçdaroğlu Alevi. Sayın Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için Alevi topluluk Sayın Kılıçdaroğlu'nu destekliyor. Haklıdır, destekleyebilir. Ama gönül arzu eder ki hizmet politikası prim yapsın'' dedi. Kendilerinin hizmet götürürken ayırım yapmadıklarının da altını çizen Erdoğan, kendisini alevilik düşmanı gibi gösterenler olduğunu söyledi.
Erdoğan, ''Aleviliği Hazreti Ali'yi sevenler olarak biliyorum. Şimdi Hazreti Ali'yi sevmekse diyorum ben, bugünkü 'Alevi'yim' diyenlere baktığım zaman hepsinden daha Aleviyim. Çünkü hiç birisi Hazreti Ali'nin yaşadığı gibi yaşamıyor. Ama ben onun gibi yaşamaya çalışıyorum. Ama onlarda öyle bir yaşam tarzı yok'' diye konuştu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Karacaahmet Mezarlığı'ndan bir haber geldiğini ve ''Karacaahmet Mezarlığı'nı söküyorlar'' dendiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
''Atladım gittim. İnanır mısınız, tarihi mezar taşlarında 106 aklımda kaldığı kadarıyla mezar başlık taşını sökmüşler, onları kenara dizmişler ve o zaman orada bu faaliyeti yürüten derneğin başkanı aynı zamanda İTO'nun üyesi. Ve o günün Ticaret Odası Başkanı ile irtibat kurdum veya o beni aradı, öyle bir şeyimiz oldu. Dedim, 'bak burada böyle bir şey yapılıyor. Burası bir tarihi bir mezarlık ve tarihi mezarlıkta bu taşlar sökülüyor. Yazıktır, günahtır' dedim. 'Ben kendilerine Üsküdar'da 46 yerde farklı yer gösteriyorum. Hangisini beğenirlerse biz cemevini oraya yapalım. Haftiyatını vesairesini de ben yapayım' diyorum. Ama orada bu cevemini kuralım ne olur şu mezarlığa dokunulmasın. Daha sonra biz üçlü bir araya geldik Ticaret Odası Başkanı, Dernek Başkanı. Ne dedi biliyor musunuz? 'siz beni oraya gömersiniz ama bunu yapamazsınız'. Nasıl böyle bir şey söylersin? Ruhsat muhsat veremem, böyle bir şey yok, başladığın anda da yıkarım dedim. Bunlar kaçak inşaata başladılar. Tabii ben de dozeri gönderdim, dozeri vurdum. O zaman İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu duruma müdahele ettiler ve o yıkımı durdurdular. Allah'tan ki biz resimleri vesaireleri çektirmiştik yıkım çalışmalarıyla ilgili. Çünkü daha sonra o cemevi bir ucube olarak yapıldı orada. Şimdi hala olan cemevi ruhsatı filan yoktur, hala kaçaktır. Gidin bakın orada bir ucube olarak Karacaahmet Türbesi'nin yanında durur. Ve hakkımda benim orayı yıkmadım diye dava açıldı. Biz resimleri mesimleri her şeyi ibraz ettik de ben beraat ettim.''
Aleviliğin kendi içinde paramparça olduğunu gördüklerini söyleyen Erdoğan, ''Aleviler Müslüman'dır diyen var, 'Aleviler Müslüman değildir' diyen var. Aynı zamanda bir de bunların içinde ateist olan var. Şimdi eğer biz Müslümansak, bir Alevi olarak Müslüman'ın ibadethanesinin tek olması lazım. Cemevine karşı olduğumu söylemiyorum. İbadethanesinin tek olması gerektiğini söylüyorum. Aksi takdirde bu ayrımcılık olur, bölücülük olur. Mesela Türkmen Alevileri camiye gelirler, ama şu anda bu gündemde bağıran çağıran tipler varya bunların camiyle mamiyle zaten alakası yok. Cemeviyle de alakası olduğunu zannetmiyorum. O da ayrı konu'' diye konuştu. Belediye başkanlarının da cemevlerine hep olumlu yaklaşımları olduğunu belirten Erdoğan, ''Ama eğer, 'Alevilik bir dindir' deniliyorsa, o zaman çıksınlar bunu müşterek olarak açıklasınlar, biz de bunu bilelim. Ama bunu diyemiyorlar'' diye konuştu.
Cemevinin bir ibadethane değil kültürel etkinliklerin yapıldığı bir merkez olduğunu, olayı böyle değerlendirmek gerektiğini ifade eden Erdoğan,''Çünkü ibadethane bizde tektir, mescittir, camidir, burada ibadetimizi yaparız ama cemevinde de Aleviler olarak gideriz kültürel etkinliklerimizi yaparız. Ne gerekiyorsa yaparız. Bu konuda da bizim en ufak olumsuz yaklaşımımız söz konusu değildir. Hazreti Ali'yi sevmek noktasında hareketse ben çok güçlü bir Aleviyim'' dedi.
Terörle mücadele konusunda da Erdoğan, ''Bu mücadele de kararlı bir şekilde sonuna kadar, bu silahlar bırakılmadığı sürece devam edecektir. Gönlümüzü yaralayan yanı şehitlerimizdir. Bu bizi üzüyor. O annelerin gözyaşı bizi üzüyor ama burada önce siyaset kendi arasında işbirliği yapmak durumundadır. Tabii bizimle işbirliği yapmayanlar malum zaten. Uzantı olarak görüyoruz. Medya da bu konuda üzerine düşen görevi yapmalı. Bunların lüzumsuz yere propagandalarını yapmak suretiyle bunları meşrulaştırma gayreti içine girmemeli. Bunlara propaganda zemini hazırlamamalıdır'' diye konuştu. Erdoğan, kendilerine 'bir araya gelinse, görüşülse' denildiğini de dile getirerek, ''Neyle neyi görüşeceksin? Teröristle kalkıp da bu ülkenin siyasetçisi görüşür mü? Ben istihbarat başkanımı İmralı'ya göndermişim, Oslo'ya göndermişim, bunları daha önce anlattım. Niye? Onun görevi o da onun için. Dünyada her ülkenin istihbaratçısı, istihbarat örgütünün elemanları bu işleri yapar. Sadece terör örgütleriyle değil, onun dışındaki suç işleyenlerle de bunu yaparlar. Biz bunu yaptık, benim müsteşarıma yapılanı gördünüz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, olimpiyatlarda Türk ekibinin henüz madalya alamamasına ilişkin de, kendisinin de bu konu üzerinde düşündüğünü belirtti. Erdoğan, olimpiyatlara toplamda 181 kişi ile gidilmesinin bir başarı olduğunu da ifade ederek, ikinci adım madalyalar olduğunu ifade etti. Bu akşam hem voleybol, hem basketbol takımlarının müsabakalarının olduğunu anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
''İnşallah onlarla, takım halinde hiç olmazsa madalya alabilirse, o bizim için çok çok anlamlı olacak. Ama şimdi bir taraftan güreşler başlıyor. Halterde diyebilirim ki bir yıkıma uğradık. Çünkü halterde beklentilerimiz vardı. Ama güreşte, tekvandoda, boksta alabileceğimiz madalyalarla belki bu üzüntümüzü gidermiş oluruz diye düşünüyorum.''
Bu alanda, yeni atılacak adımlara da işaret eden Erdoğan, artık bir çok branşın ilkokullara kadar indirileceğini ve ilkokullar arası, ortaokullar ve üniversiteler arası müsabakaları artıracaklarını belirtti.
Erdoğan, ''Görünen şey şu; çalışmak, çalışmak, çalışmak. Altyapı yatırımı. Bunları yapacağız'' dedi.
Arakan Müslümanları'nın uğradığı zulme de işaret eden Erdoğan, oraya ilişkin bir çalışma içinde bulunduklarını, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay ve sivil toplum kuruluşlarının da çalışmalarının var olduğunu anlattı.
Erdoğan, önümüzdeki çarşamba günü eşi ve kızının da aralarında bulunduğu bir heyetin Arakan'a ziyarette bulunacağını ifade ederek, bu yardımları kendilerine ulaştırmanın gayreti içinde olduklarını söyledi.
Ramazan sonrasında da bazı kampanyaların süreceğini dile getiren Erdoğan, bazılarının kendilerini sadece Müslümanlara yardım ettiğini sandığını, Budistlerin bulunduğu Sri Lanka'da da konutlar yaptıklarını anımsattı.