Başbakan Tayyip Erdoğan'ın’ın AKP Ankara teşkilatının iftar yemeğinde başlattığı 'Deniz Feneri yolsuzluğunu yazan gazeteyi almayın' kampanyasına tepki yağıyor. Siyasiler, gazeteciler cemiyetleri ve üniversiteler başta olmak üzere, çeşitli meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, Başbakan Erdoğan'ın bu girişiminin, hem ‘demokrasinin geleceği’, hem de ‘basın çalışanlarının ekmeği ile oynamak’ olduğu görüşünü savundu. İşte Erdoğan'a tepkiler:
Gücü yetiyorsa Almanya'ya ambargo uygulasın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Sen mi karar vereceksin bu toplumda neyin yazılıp neyin yazılmayacağına. Deniz Feneri ile ilgili yayınlara, Türkiye’de bu gelişmeleri aktaran basın organlarına kızacağına, doğrudan Alman mahkemesine kızsın. Gücü yetiyorsa Almanya’ya nota versin. Almanya’yı ambargoya alsın. Şimdi bu Türk basınına bir ambargo uygulamasıdır. Bunları yazan basına karşı ambargo uyguluyor. Demokraside böyle bir şey var mı? ‘Bunları almayın, bunları evinize sokmayın’ Böyle bir suçlamaya hakkın var mı? Bu değerlendirme Başbakana zarar verir. Bunların hiçbirisi işlemez
. Türkiye’de bugüne kadar hiçbir başbakan kendi ülkesindeki düşünce ve haberleşme özgürlüğünü kullanan ve vatandaşın haber hakkına saygı gösteren bir kısım medyayı düşman ilan etmemişti. Bunun bir sonraki aşaması onların yayınlanmasını engellemektir.Bu totaliter anlayış. Bu dikta anlayışı. Bunun götüreceği yer istibdattır. Demokraside her düşünce ifade edilir. Başbakan, ‘Yok böyle bir şey. Ya yanımdasın, ya karşımdasın’ diyor. Bu totaliter bir anlayış. Bu bölücülük.
Erdoğan'dan boykot çağrısıCHP Meclis'e taşıdı CHP Genel Sekreter Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen, Erdoğan'ın "yalan yazan gazeteleri almayın" şeklindeki sözlerini bir soru önergesiyle Meclis gündemine getirirken, bu anlayışın medyaya ambargo ile basına sansür anlayışı olduğunu ifade etti. Sevigen, Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na verdiği soru önergesinde, “Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde bir Başbakan, sokakta gazete satan çoçuğun, yazanın, çizenin, gazeteyi basanın, dağıtanın ekmeğine böylesine göz dikecek bir çılgınlığa düşmemiştir” dedi.
CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin: Bu tehlikeli bir girişimdir. Başbakan yandaşlarının yaptığı yolsuzluğun üstünü örtmek adına toplumu kamplaştırıyor ve bölüyor. Devletin bütün kurumlarıyla Türkiye tarihinin bu en büyük bağış yolsuzluğu ve kaçakçılığının üzerine gitmesi ve savcıları ve MASAK'ı devreye sokması gerekirken bu yolsuzluğun kamuoyu tarafından öğrenilmesini engellemeye çalışıyor. Bu son davranışıyla Başbakan'ın 5 yıldan beri gizlemeye çalıştığı baskıcı, diktacı ve faşizan eğilimlerini artık kontrol edemediği ortaya çıkıyor.
CHP Konya Milletvekili Atilla Kart: Bu çağrı ile Başbakanın gerçek kimliği, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Başbakan'ın demokrasiyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı, faşizan bir yönetim anlayışına sahip olduğu, bütün amacının da böyle bir rejimi kurumsallaştırmak olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Başbakanın bunun aksi bir yönetim anlayışına sahip olması mümkün değildir. Türkiye artık bu fotoğrafı ve bu kimliği tanımalıdır. Başbakan kendi kendini bitirme sürecine girmiştir. Diktatörlerin kaçınılmaz akıbetini başbakan da yaşayacak.
CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan: Başbakan halkın iradesini ne şekilde kullanacağına karar verecek hale geldi. Bu ancak padişahlık ve darbe dönemlerinde olur. Yasaklanan kitaplar, yasaklanan dergiler ve gazeteler vardı.
CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk: Anlaşılan o ki, Başbakan Deniz Feneri ve AKP'li belediyelerde ortaya çıkan yolsuzlukların halka yansıtılmasından ve bu yolsuzluklardaki AKP siyaset ilişkilerinin deşifre edilmesinden oldukça rahatsız olmaktadır.
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman: Son derece vahim bir söylem. Tamamen anti demokratik bir davranış şekli. Bundan bir adım ötesi gazetelerin yayınlanmasını engellemek olur. Potansiyel bir diktatörümüz var.
MHP: Kara gömlek giydiMHP Grup Başkanvekili Oktay Vural: Başbakan bu çağrıyla demokrasi suçu işliyor. Yolsuzluklar ve yanlışlıklarının yazılmadığı bir medya istiyor. Bu çağrısı açıkçası şantaj ve tehdittir. Başbakan’ın demokrasi anlayışı sadece raftadır. Milli görüş gömleğini çıkardığını söyleyen Başbakan kara gömlek giymiştir. Başbakan’ın faşist düzen arzusu içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Başbakan, kendilerinin ürettiği yalanlarla, milletin kandırılacağı bir düzen istemektedir. Soruyorum Başbakan’a ‘niye korkuyorsun sayın Başbakan, yolsuzlukların ortaya çıkmasından mı korkuyorsun.
DP Genel Başkanı Süleyman Soylu: AKP, medyayı, tek sesli, kontrollü, yandaş ve iliştirilmiş medya haline getirmeye çalışıyor. Erdoğan'ın çağrısı, Türkiye ve Türk demokrasisi için çok tehlikeli bir durum. Erdoğan, bazı medya organlarını boykot çağrısıyla Türkiye'de demokrasi, fikir, ifade ve basın özgürlüğünü yok etmeye yönelik niyetini açıkça ortaya koymuştur. Medya, iktidarın yıllardır devam eden yolsuzluklarını, suiistimallerini, ekonomik, siyasi iç ve dış politika konusundaki beceriksizliklerini ortaya koymalıdır. Bunları yayınlamak medyanın en önemli var oluş sebebidir. Basın ve ifade özgürlüğü herkese lazımdır. Şantaj, tehdit ve tedhiş havasıyla medyayı da susturmak Türk demokrasisine yapılmış en büyük saldırıdır.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu: Başbakan olarak ifade özgürlüğünü ve çok sesliliği sağlama görevini üstlenmiş olmasına karşın yaptığı boykot çağrısı demokrasi ve hukukla bağdaşmaz. Benzer çağrıların geçmişte askeri yönetimler döneminde yapılmış olması, tedirginliğimizi daha da arttırmakta. Gerçek çok partili dönemde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkken yapılmış, bugüne kadar benzeri olmayan bir basın düşmanlığıdır.
Ahmet Abakay (Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı): Bu kampanyayı çağ dışı buluyorum. Ve böyle bir başbakana sahip olduğumuz için utanıyorum. Bir Başbakan kendisini eleştiren ve daha da somutu Deniz Feneri'nde olduğu gibi mahkeme kararlarını yayınlayan gazeteleri, yayın organlarını düşman ilan etmesi sanırım uluslararası camiada şaşkınlık yaratacaktır. Demek ki demokrasiyi ifade özgürlüğünü önce ülke yöneticilerinin içselleştirmesi, inanması gerekiyormuş.
Göksel Bozkurt (Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı): Bu çağrı, Anayasa’daki ‘basın hürriyeti’ ilkesine aykırıdır. çağrı, kamuoyunun doğru bilgilenmesi ve basın özgürlüğüne müdahalenin yanı sıra, basın emekçilerinin çalışma haklarını da tehlikeye sokabilecek unsurları barındırmakta. Demokrasilerde basın özgürlüğünün sınırları politikacılar tarafından çizilemeyeceği gibi basının halka ulaşmasını önlemeye dönük önerilerde bulunmaları da özgürlüklerin ruhuna aykırıdır.
Metin Özkan (Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği Başkanı) : Bir süredir medyayı eleştirileriyle hedef alan Erdoğan, bu kez eleştiri sınırlarını aştı. Demokratik rejimlerde bir Başbakanın kendisinin hoşuna gitmediği gazeteleri almayın çağrısı yapması, rejimin demokratik kurumları açısından endişe vericidir. Sert eleştirilerinin ardından boykot, boykotun ardından ne geleceği ise bilinmemektedir. Başbakanı demokrasiyle uyuşmayan bu tutumundan derhal vazgeçmeye çağırıyorum.”
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi: Erdoğan'ın, eleştiriye, farklı seslere, farklı düşüncelere tahammülü yok. Erdoğan'ın bu yöndeki tutumunun gittikçe katılaşmasını endişeyle izliyoruz.
Erol Akıncılar (İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı): Bu tavır, bir Başbakan'a yakışan tavır değil. Cumhuriyet tarihinde hiçbir başbakan basına karşı böyle bir tavır içinde olmamıştır. Başbakan'ın bazı gazetelerin okunmamasını, evlere sokulmamasını istemesi, başbakanlık gücünün kötüye kullanılmasıdır. Bu suçtur. Basını hedef alan Başbakan geriye dönüşü olmayan bir yolda yürümektedir.
Prof. Dr. Haluk Günuğur (Türkiye Avrupa Birliği Derneği Genel Başkanı): Demokratik toplumlarda basın özgürlüğü hakaret boyutlarına ulaşmadıkça serbesttir. Ne Cumhurbaşkanı ne meclis başkanlarının boykota götürmeleri mümkün değildir. Özellikle de tam üye olmak için mücadele verdiğimiz AB standartlarında düşünülmesi ürkütücü bir yaklaşımdır. Onun için kabul edilesi bir şey değildir. İnsan kendi vicdanına göre alır ya da almaz. Bunun takdirinin kişilerde olması gerekir. İsteyen istediği gazeteyi alır almaz. Ama bu yaklaşımla değil de insanların kendi düşünceleri ile şekillenmeli.”
Prof. Dr. İbrahim Armağan (Uluslararası Stratejik Araştırma Danışma ve Eğitim Merkezi Platformu Başkanı): Başbakan da olsa, Cumhurbaşkanı da olsa bir kişinin basın özgürlüğünü tek yönlü olarak kısıtlama çalışması, temel özgürlüklerin kısıtlanması anlamına gelir. Bu demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır. Bunu çağdaş, demokratik bir ülkede görmek mümkün değildir. Bu tutum olsa olsa Mussolini'nin İtalya’sında, Hitler'in Almanya’sı gibi faşist toplum ve yönetimlerde görebilirsiniz. Bu nedenle Başbakan'ın basın özgürlüğünü engellemeye, basını sindirmeye yönelik bu çağdışı konuşması nedeniyle kınıyorum.
Ahmet Faruk Ulaş (Çağdaş Hukukçular Derneği Adana Şube Başkanı): Böyle bir şey olur mu? Bir ülkenin Başbakanı’nın hangi basın olursa olsun kendisini eleştirdi diye boykot çağrısı yapması vahim bir olay. Ülkenin geleceği açısından korkutucu bir olay. Herşeyden önce temel insan haklarına aykırı bir olay. Başbakan kendisini eleştirenlere boykot çağrısı yaparsa, yok etmeye çalışırsa bu ülkede yönetimin adı demokrasi olmaz. Çok vahim. Başbakan her şeyden önce ülkenin sorunlarıyla ilgilensin, kişilerle değil.
Rıza Mete (Adana Tabip Odası Başkanı): Demokrasi, insan hakları, Avrupa Birliği kriterleri diyorsanız bu yapılanlar onlarla örtüşmüyor. Samimiyetsizlik var. Fikirlerin ifade edildiği, bir meydanlar ikinci de medya, yani gazeteler televizyonlar vardır. Onlara boykot çağrısı, fikir özgürlüğü üzerine şal örtmektir. Bu anlamda siz üzerine şal örterseniz demokrasiyi yok sayarsınız. Beğenin ya da beğenmeyin saygı duymak zorundayız. ‘Herşey istediğimiz gibi olsun’ dersek bu tek taraflı bir zevk ve inanış olur. Kısacısı basın özgürlüğü yoksa insan özgürlüğü de yoktur. Bu çağrıdan sonra aldığımız 2 gazetenin sayısını 4’e çıkardık.
Hamdi Yurdakul (Merkez Mersin Gazeteciler Derneği Başkanı): Başbakan’ın son açıklamasını büyük talihsizlik olarak niteliyorum. Kendi söylemiyle ‘Bu ülkede medya güvenilirliğini yitirmiştir’ sözleri kastı aşarken, tüm basın emekçilerini de derinden yaralamıştır. Boykotun basın özgürlüğü ve demokrasi ile bağdaşır bir yanı yoktur. Başbakan demokratik toplumlarda yer alan aykırı fikirlere de hoş görüyle bakmalıdır. Gazete boykotunun orada çalışanların ekmek parası olduğunu da unutmuş gibi.
Bülent Ecevit (Antalya'daki Akdeniz Basın Vakfı Başkanı): Bırakın siyasetçi olmasını hiçbir kimse ‘okumamayı' teşvik etmemeli, edemez. Hele ki sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunu hiç yapmamalı. Bir yanlışlık olduğunu düşünüyorsa hukuk yoluna başvurmalı. Kaldı ki yazılanların çizilenlerin hepsi doğrudur, kimse yalanlamadı. Başbakan da dahil. Halk hangi gazeteyi, hangi kitabı okuyup okumayacağına kendisi karar vermiştir. Böyle bir boykot çağrısı yapmak bir ülkeninin başbakanına hiç yakışmaz. Başbakan, gaflet ve delalet içine düşmüştür.”
Ümit Özgümüş (Adana Sanayi Odası Başkanı): Bu tavır ya da bu tavrın sonu hayra alamet değil. Bunun sonu totaliter rejimdir. Bunun sonu korku imparatorluğudur. Basın özgür olmalıdır ve hangi basının doğru, hangi basının yanlış yazdığına okuyucu karar vermelidir. ’Bugün şu yayın grubunun ürünlerini almayın’ diye talimat verip, kampanya açabilen Başbakan yarın da kendisiyle iyi geçinmeyen sanayi gruplarının, örneğin; buzdolabı, çamaşır makinesi, otomobil, konfeksiyon ürünü gibi ürünler için de boykot kampanyası açabilir ve iş adamlarını sindirme yoluna gidebilir. Biz Doğan Gurubu’nun hergün bir kaç yayınını alıyorduk. Bu yanlış tavra tepki olarak Doğan Grubu’nun bütün yayınlarını almaya başladık ve devam edeceğiz.
Sudi Sürenkök (İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı): Başbakanın medyaya boykot kampanyası son derece kaygı verici bir olay. Başbakanın bunları söylemesi ülkeyi kamplaşmaya götürür. Ayrımcılığa sürükleyen bir davranış. Şu gazeteyi alın veya bu gazeteyi almayın diye başlayacak ayrımlar, başka ayrımları da getirecektir. Doğan Grubu’na ait gazeteler ülkenin son 50 yılına damgasını vuran gazetelerdir. Bu basın kuruluşları hakkında madem ki bugüne kadar yanlışlar vardı, illa ki kendilerinin nasırına basıldıklarında mı akıllarına geldi. Niye açıklamadılar, şantaj malzemesi yaptılar. Dördüncü kuvvet olarak kabul edilen basına yönelik bu kampanya demokrasinin geleceği açısından kaygı vericidir. Bizim hoşumuza gitse de gitmese de farklı seslerin tamamının temsil edilerek, düşüncelerini söyleyerek doğru veya yanlış ayırt edilebilir. Basın da bunu sağlıyor.
Prof. Dr. Atila Tanyeli (Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Pediatrik Hematoloji Öğretim Üyesi): 30 yıldır Hürriyet Gazetesini okuyorum. Okumaya da devam edeceğim. Başbakanın bu tip davranışlara girmesi doğru değil. Konular ya da şahıslarla ilgili eleştiri yapabilir, ama boykot gibi bir tutumu doğru bulmadım. Kendi makamını böyle bir konu için kullanmak, bu şekilde bir yönlendirme yapmaya çalışmak kötü birşey. Hiç bir dönemde böyle birşey olmadı, ilk defa buna şahit oluyoruz.
Sait Köse (TEMA Gaziantep İl Başkanı): Başbakan’ın söylediği söz yönetme anlayışının bir ifadesidir. İnanıyoruz ki gerek basın, gerekse diğer kurumlar üzerinde yaratılmak istenen ‘korku kültürü’ne dayalı yönetim anlayışından vazgeçilir. Dünya yüzyılın en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşarken Türkiye’nin böyle bir yönetim anlayışını hak etmemektedir. Basın 4’üncü güç olarak daima demokrasilerde yerini almak ve kamuoyunu bilgilendirmek durumunda olan çok önemli bir unsurdur. Toplumun haber, bilgi alma kaynaklarını yok etme çalışma anlayışı sona erdirilmelidir. O zaman hangi bilgiye nereden ulaşacağımızı sayın Başbakan yandaş olmamak kaydıyla kendisi tarif etsin.
Ali Doğan (Mersin Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı): Bu yaklaşımı şık bulmuyorum, yadırgıyorum ve garipsiyorum. Başbakan’ın kullandığı üslup ve hareketlerin Türk örf ve geleneklerine göre olmasını diliyorum. Bu yaklaşım demokrasi ve basın özgürlüğü ile bağdaşmaz.
Ayla Yüksel (Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şube Başkanı): 21'nci yüzyılda bir ülkenin lideri tarafından yapılan böyle bir çağırıyı kınıyorum. Türkiye'nin önde gelen basın kuruluşlarını sırf muhalif oldukları için kendi yandaşlarına şikayet edip ‘Bu gazeteleri almayın’ diyen bir zihniyet bizi ancak karanlığa götürür. Bu çağrının başarılı olma şansı yoktur. Çünkü hedef seçilen basın kuruluşları sadece Türkiye'nin değil, tüm dünyanın örnek aldığı markalardır. Bu çağrıya rağmen hükümet yandaşlarının bile bu gazeteleri okumaktan vazgeçemeyeceğine inanıyorum.”
Basın meslek örgütleri olağanüstü toplanıyor Basın meslek örgütleri, Erdoğan’ın başlattığı "gazete boykotu" kampanyasıyla tırmanan iktidar-medya ilişkilerini değerlendirmek üzere toplanıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti(TGC), son günlerde yaşanan tartışmalar üzerine basın meslek örgütlerine bir çağrı yaparak olağanüstü toplantıya çağırdı. Toplantıda, ağırlıklı olarak Başbakan Erdoğan’ın medyaya yönelik tutumu ele alınacak. Toplantıda ayrıca, sektördeki yaşanan diğer gelişmeler ve sorunlar da görüşülecek. Toplantı sonrası bir bildiri yayınlanması bekleniyor. Toplantı 30 Eylül Salı günü TGC’de gerçekleştirilecek. Toplantıya Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derniği, Parlamento Muhabirleri Derniği, Foto Muhabirleri ve Radyo Televizyon Gazeteciler Derneği ile Ankara, İzmir başta olmak üzere tüm yurttaki gazeteci cemiyetleri davet edildi.