Erdoğan'ın eski metin yazarı: Büyük cihada hoş geldiniz...

Erdoğan'ın eski metin yazarı: Büyük cihada hoş geldiniz...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eski metin yazarı Aydın Ünal, "Batı’nın silahlı saldırılarına direndik ve varlığımızı koruduk; bu “küçük cihat”tı. Şimdi, Batı uygarlığının İslam medeniyetini zehirlemeye, İslam tefekkürünü felç etmeye, İslam inancını yok etmeye dönük saldırılarına başkaldırıyoruz; işte bu 'büyük cihat' " dedi.  Son dönem yapılan tartışmaların çok değerli olduğunu belirten Ünal "Bütün şu konuşulanlar, tartışılanlar, 3 asır sonra gelen “büyük cihadın” ayak sesleridir. Rabbim kolaylaştırsın, zorlaştırmasın. Rabbim bizi kendi yolculuğumuzda, kendimize yolculuğumuzda menzille buluştursun. “Büyük cihadımız” kutlu, mübarek olsun, zafer müyesser olsun inşallah…" dedi.

Ünal'ın Yeni Şafak'ta "Büyük cihada hoş geldiniz!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

1699 Karlofça Antlaşması’ndan bu yana, 3 asırdır, Türkler başta olmak üzere tüm Müslümanlar sürekli savunma pozisyonundayız. 3 asırdır bütün mesaimizi, bütün enerjimizi topraklarımızı, vatanlarımızı, bağımsızlıklarımızı muhafazaya sarfediyoruz.

Batı uygarlığı, sınırları daraltmakla ya da haritaları değiştirmekle “Müslüman tehdidinin” yok olmayacağını tarihi tecrübesinden biliyor. Bunun için de, Karlofça’dan bu yana, askeri saldırılardan ziyade yeni bir uyanışı, dirilişi, küllerinden yeniden doğmayı engelleyecek biçimde fikirlerimize ve inançlarımıza saldırıyor.

Hiç de abartı değil: 15 Temmuz 2016, 3 asırlık savunma pozisyonumuzun sona erdiği tarihtir. 15 Temmuz, 317 yıl sonra gelen bir kırılma noktasıdır.

317 yıl içinde yaşananlar, Balkan Savaşları, kapitülasyonlar, Kuzey Afrika, Mısır, Hicaz’ın işgali, Kudüs’ün düşmesi, Çanakkale, Kûtulamâre, İstiklal Savaşı ve daha niceleri kendimizi savunmak için yaptığımız “küçük cihat” idi.

15 Temmuz direnişi de bir “küçük cihad” idi.

Şimdi artık kendimizle baş başa kaldık. Şimdi aynaya bakıyoruz. 3 asırdır konuşulmayan, tartışılmayan, ertelenen, düşünülmesine, konuşulmasına, tartışılmasına izin verilmeyen hayati meselelerimizin üzerindeki tozu üflüyoruz. 3 asırdır kapağının açılmasını bekleyen dosyaları tek tek raflardan indiriyoruz. Şimdi kendimize yöneliyor, kendi içimizde zorlu bir yolculuğa çıkıyoruz. “Küçük cihat”tan artık “büyük cihat”a geçiyoruz.

Batı’nın silahlı saldırılarına direndik ve varlığımızı koruduk; bu “küçük cihat”tı. Şimdi, Batı uygarlığının İslam medeniyetini zehirlemeye, İslam tefekkürünü felç etmeye, İslam inancını yok etmeye dönük saldırılarına başkaldırıyoruz; işte bu “büyük cihat”.

3 asırlık süreçte bu fırsat ilk kez elimize geçmiyor. Örneğin, muhteşem Çanakkale zaferimizin ardından başlayabilirdik büyük cihada… Olmadı, başlayamadık, yapamadık.

Şimdi, 15 Temmuz sonrasında, elimize geçen fırsatı bir kez daha heba etmeyelim.

Büyük cihat çok zorlu olacak…

Batı uygarlığı, Türkiye merkezli bir dirilişi, bir uyanışı boğmak için elinden geleni yapacak.

Çıkarlarını, imtiyazlarını, güçlerini yitirecek olanlar direnecekler.

Sapkınlar, zındıklar, Yeni-Haşhaşiler, kompleksliler, din istismarcıları, cemaat görünümlü örgütler, tarikat görünümlü bataklıklar, hoca görünümlü şarlatanlar, âlim görünümlü cahiller çokça rahatsız olacaklar.

Medya, sosyal, medya, internet büyük cihadı sulandırmak için çok gayret edecek.

28 Şubat zihniyetindeki ucuz, sığ, din ve İslam düşmanı mahfiller çokça saldıracak.

“Büyük cihadın” mukaddimesi bile belki on yıllar alacak. Sabır gerekecek, dirayet, basiret gerekecek, nezaket, letafet, soğukkanlılık, ağırbaşlılık gerekecek.

Eğer bir kazaya uğratmadan, bir kesintiye uğratmadan sürdürebilirsek, çok çalışırsak, kuşkusuz Allah yardımcımız olacak ve büyük cihat da zaferle neticelenecek.

“Büyük cihadı” başlatmanın sorumluluğunun idraki altında, çok dikkatli, çok hassas olmak zorundayız.

15 Temmuz sonrası yeni sosyolojiyle gündeme taşınan meseleler üzerinde İslam ilminin çok büyük birikimi var. Hiçbir şeyi ilk defa konuşmuyoruz. Ayet, Hadis, icma, içtihad, akıl, nakil, tecdid ve daha nice kavram, nice meseleye müteallik eşsiz bir külliyatımız var. 3 asırlık aranın ardından, büyük bir külliyatın kapaklarını daha yeni açıyoruz. Değişen dil ve değişen alfabe nedeniyle irtibatımızın koparıldığı bu külliyatla tanışacağız daha. Yol o kadar uzun ki, daha kendimizi tanıyacağız, elimizdekileri fark edeceğiz. Önce sahip olduklarımızı görecek, sahip olduklarımızın ihtişamıyla yenileri üreteceğiz.

Türkiye olarak uyanış ve diriliş harekâtında, yani büyük cihatta diğer bütün Müslümanlardan bir adım öndeyiz. Tarihte olduğu gibi bugün de yegâne umut biziz. Semerkant’ta, Buhara’da, Rey’de, Hive’de, Belh, Merv, Fergana, Harezm, Yesi, Talas, Kaşgar, Nişabur, İsfahan, Konya, Bursa, İstanbul’da Türkler olarak İslam medeniyetine eşsiz eserler sunduk; o ruhla ve o birikimle bugün de diriliş ve uyanışın yükünü biz omuzlayacak, çıkış kapılarını biz açacak, büyük cihadın bayraktarlığını inşallah yine biz yapacağız.

Yapılmakta olan bütün tartışmalar çok değerli… Bütün bu tartışmalar bize umut veriyor, bizi heyecanlandırıyor…

Ama ne olur, bu güzel, bu anlamlı tartışmaların boğulmasına, sulandırılmasına, daha başlamadan bitirilmesine müsaade etmeyelim. İlmin ve âlimlerin önünü olabildiğince açalım, münakaşa zeminini olabildiğince özgürleştirelim, tahammüllü, sabırlı, nazik olalım. İşi ehline tevdi edelim.

Bütün şu konuşulanlar, tartışılanlar, 3 asır sonra gelen “büyük cihadın” ayak sesleridir. Rabbim kolaylaştırsın, zorlaştırmasın. Rabbim bizi kendi yolculuğumuzda, kendimize yolculuğumuzda menzille buluştursun. “Büyük cihadımız” kutlu, mübarek olsun, zafer müyesser olsun inşallah…"