Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan ve daha sonra Milli Eğitim ile Çalışma bakanlıkları görevini üstlenen Ömer Dinçer "Siyasi çözüm konusunda anlaşan Rusya ile Amerika’nın, sürecin bir safhasında Kürt oluşumu hakkında da ortak tavır almaya gitmeleri durumunda Türkiye ne yapacak?" diye sordu. Dinçer, "Bu durumda, ABD’den sonra Rusya ile işbirliğinden de hayal kırıklığına uğrayan Türkiye’nin bölgede hiç dostu kalmamış olacak" dedi.
Dinçer'in HaberTürk'te "Ortadoğu’da devletler oyunu" başlığıyla (27 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Oyun kurmak zor ancak oyun bozmak kolaydır.
Kazan-kaybet stratejisi oyununda, aktörler eşit güce sahiplerse her ikisi de oyunu kazanmak üzere plan yapar. Stratejik üstünlüklerini iyi kullanan, doğru oyun kuran ve doğru oynayan kazanır.
Ancak aralarında önemli güç dengesizlikleri varsa, daha zayıf olanın izleyeceği strateji güçlü rakibinin oyununu bozmak üzere şekillenebilir. Bu tür bir stratejide zayıf olan aktörün zafer kazanma ihtimali çok düşüktür. Ancak güçlü rakibin kendine olan güveninden yararlanarak zaman kazanma, rakibin sahip olduğu üstünlük alanlarını yıpratma ve hatta onun payından ısırıklar alma fırsatı doğar.
Buna göre,Türkiye’nin özelde Suriye, genelde Ortadoğu olaylarındaki konumunu kısaca değerlendirelim.
Hiç şüphesiz Türkiye’nin, bütün oyuncular karşısında stratejik üstünlükleri ve zayıflıkları bulunmaktadır. ABD ve Rusya, Suriye olaylarında kendi oyunlarını kurarken, Türkiye de stratejik üstünlüklerini kullanarak oyun kurucu olmaya çalışıyor.
Başlangıçta en önemli stratejik ortak olan ABD ile Türkiye’nin çıkarlarının uyuşmadığı çok açık. Türkiye ABD’nin Ortadoğu’da kurmak istediği yeni düzene karşı çıkıyor. Bunun sonucu olarak Türkiye ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde bağımsız bir Kürt yapılanmasına dair oyununu bozdu. Fırat Kalkanı Harekâtı (El Bab) Türkiye’nin Suriye olayları sürecinde gerçekleştirdiği önemli hamlelerinden biri oldu. Arkasından İdlib-Cerablus müdahalesi geldi. Ama bunlar, adı üstünde oyun bozma hamlesiydi.
Şu anda Türkiye başka bir oyun kurucu olan Rusya ile işbirliği halinde ABD’nin oyununa karşı durmaya çalışıyor. Ama bu kez çıkarları farklı olan ve Türkiye ile eşit güce sahip İran işin içinde.
ABD’nin Ortadoğu’da kurmak istediği düzenin en önemli ve uzun vadeli hamlesi, Türkiye, Irak ve Suriye’deki Kürtlerden oluşan bağımsız ve laik bir Kürt devleti kurmak. Başarılabilirse, bu devlet hem Türkiye hem de İran karşısında Batılıların önemli bir cephesi olacak.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e kadar uzanan, özerk bir Kürt bölgesi planını bozması ABD tarafından kabullenilebilir bir durum değil. Türkiye’nin Suriye’deki başarılı hamleleri ve 15 Temmuz’un başarısız olması ABD’yi nihai amacından vazgeçirmeye yeter mi? Nitekim ABD, Türkiye’yi oyun bozucu devlet, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı da oyun bozan bir lider olarak gördüğü için iktidarı devirmeye ve itibarsızlaştırmaya yöneldi.
Son zamanlarda Ortadoğu’da gelişen olaylara bakılırsa, ABD sabırla kendi nihai amacını gerçekleştirecek yeni bir oyun kuruyor:
Bu amaçla ABD, Türkiye’nin yumuşak karnı olarak gördüğü Zarrabdavasıyla potansiyel bir engeli etkisiz kılmaya çalışıyor. Ayrıca, yeni düzen için hizaya getirmenin zor olduğunu gördüğünden Türkiye’nin hedefe konulmasına ses çıkarmıyor. PYD’yi var gücüyle silahlandırarak, İsrail ile Filistin’i anlaştırmaya çalışarak, zaten yanında olan Mısır’la birlikte Suudi Arabistan’da kendisini mutlak destekleyen bir iktidar kurarak ve silahlandırarak arka cephesini tahkim ediyor.
Vaktiyle Türkiye’nin en iyi dostlarından olan Suudi Arabistan kendisine verilen rolü çoktan oynamaya başladı: Soçi öncesi gerçekleştirilen Astana toplantısı yapılırken Riyad, Suriye’deki muhalif güçleri bir araya getiren bir toplantı düzenledi. Bu toplantının amacı, Suriye’nin geleceği için muhalefetin ortak bir çizgiye getirilmesi idi.
Gerçekte, bu tahkim stratejisinin içinde yer alan tüm ülkeleri bir arada tutan ana unsurun sadece İran’a karşıtlık olduğunu düşünmek yanıltıcı olur. Aynı zamanda bu ülkelerde Türkiye karşıtlığı oluştuğu gözden kaçırılmamalı. Çünkü bölgedeki önemli oyuncu olarak Türkiye kontrol dışında ve dolayısıyla hizaya getirilecek bir ülke durumunda. Hizaya gelmezse yok edilmesi geren bir engele dönüştürülebilir.
Ayrıca Arap ülkelerinin, karşısında mevzilendiği İran’la Türkiye işbirliği yapıyor.
Rusya, Türkiye ile işbirliği yapmış görünmesine rağmen, başlangıçtaki ABD tutumundan farklı bir yaklaşım içinde değil. Rusya PKK’yı silahlandırmaya devam ederken, Kürtleri hem Cenevre’deki Birleşmiş Milletler denetiminde yapılmakta olan görüşmelere hem de Viyana sürecine katmak istiyor. Ayrıca Suriye için hazırladığı anayasa taslağında konfederatif yapı içinde Kürtlere otonomi verilmesi önerisini getiriyor.
Siyasi çözüm konusunda anlaşan Rusya ile Amerika’nın, sürecin bir safhasında Kürt oluşumu hakkında da ortak tavır almaya gitmeleri durumunda Türkiye ne yapacak?
Bu durumda, ABD’den sonra Rusya ile işbirliğinden de hayal kırıklığına uğrayan Türkiye’nin bölgede hiç dostu kalmamış olacak. Dolayısıyla, hem Rusya’nın hem de ABD’nin silahlandırdığı Kürtler kime karşı hazırlanıyor olabilir?