Erdoğan'ın ilk müsteşarı: Bu insanları FETÖ mensubu olarak suçlamak, hiç adil olmuyordu

Erdoğan'ın ilk müsteşarı: Bu insanları FETÖ mensubu olarak suçlamak, hiç adil olmuyordu

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemde ilk müsteşarı olan Ömer Dinçer, 'FETÖ' soruşturması kapsamında birbiri ardına yapılan tutuklamalarda "örgütün 'illegal' yönünü bilmediğini ifade eden kişileri suçlamanın adil olmadığını" söyledi. Dinçer, "Hiyerarşik ilişki düzeni içinde olmadan FETÖ’nün okullarına çocuğunu gönderen, gazetesini okuyan, sendikasına veya derneğine üye olan, yüksek kâr verdiği için bankasına para yatıran ve hatta onlara maddi destek sağlayan insanları FETÖ mensubu olarak suçlamak, hiç adil olmuyordu" ifadesini kullandı.

Habertürk yazarı Ömer Dinçer'in "Gayriresmi yapı ve paralel yapı arasında Yargıtay kararı" başlığıyla (6 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

1 Kasım tarihli Habertürk Gazetesi’ndeki habere göre, Yargıtay FETÖ davasıyla ilgili çok önemli bir karar verdi. “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan Hakan Ö.’ye verilen mahkûmiyet kararını bozdu. FETÖ davasından yargılanan sanık, çocuğunu örgüte müzahir okullara gönderdiğini, sohbetlerine katıldığını ve örgüt gazetesine abone olduğunu, ancak Cemaat’in illegal yönünü bilmediğini belirtip beraatını istemişti.

Bu karar hakkında bir değerlendirme yapmadan önce, herhangi bir sosyal sistemin örgütsel yapısına kısaca değinmekte yarar var.

Resim ve gayriresmi yapılır

Herhangi bir sosyal sistem, aynı amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen insanlardan oluşur.

İnsanlar, tek başına başaramayacakları işler için başkalarına ihtiyaç duyarlar. Ortak amacı gerçekleştirebilmek için aralarında işbirliği ve işbölümü yaparlar. Bunun için belirli bir düzen ve hiyerarşi gerekir. Kimin hangi işi yapacağı, kimden emir alacağı, kimleri denetleyeceği gibi... Yani bir araya gelen insanların birbirleriyle ilişki kurmasını sağlayan bir çerçeve oluşur. Ayrıca bu ilişkilerin etkin ve verimli olabilmesi için ortak ilke ve politikalara, süreçlere gerek duyulur.

Bir ortak amaca yönelik olan ilişki düzeni (karar verme, iletişim, denetleme, vs.), ilke ve politikaları önceden tasarlanarak oluşturulan yapıya, resmi (formel-biçimsel) örgüt adı verilir. Mesela bir bakanlık, belediye teşkilatı ve bir şirkete ait örgüt yapıları, resmi formlardır. Resmi bir yapıda görev ve sorumluluklar, yetki ve güç dağılımı ile iş yapma süreçleri şeffaftır ve çoğu kez yazılı hale getirilir.

Sosyal sistemlerde bir de gayriresmi (informelbiçimsel olmayan) yapıdan söz edilebilir. İnsanların ait olma, arkadaşlık kurma gibi sosyal ihtiyaçları nedeniyle kendiliğinden ve tabii olarak meydana gelir. İlişkileri önceden düzenleyen tanımlanmış bir hiyerarşi ve normlar yoktur. Mesela birbirinden farklı kamu kurum ve kuruluşlarında yine farklı hiyerarşik kademede, farklı makam ve statüde olan insanlardan oluşan bir sohbet grubu, böyle bir yapıdır.

Gayriresmi yapılar, örgüt mensuplarının insan olmaları nedeniyle kaçınılmazdır. Ancak bu örgütün varlığı bir şartla meşruiyet kazanır: Resmi örgütün amaçlarını, ilke ve politikalarını kabullenmek ve gerçekleştirmeye çalışmak. Eğer her iki yapı da tanımlanmış amaç ve ilişki düzenini destekliyorsa, gayriresmi yapılar oldukça faydalıdır.

Gayriresmi yapılar, kendisine resmi örgütten farklı bir amaç tanımlar, farklı hiyerarşi ve ilişki düzeni kurar ve mensuplarını bu doğrultuda yönetirse, derin devlete (güncel tabiriyle paralel yapıya) dönüşür.

Paralel yapıların hem bizzat kendisi suçtur hem de ayakta kalabilmek için suç işlemek zorunda kalır. Bütün bu tür yapıların, bilgi desteği için yabancı istihbarat örgütleriyle, finans desteği için de suç örgütleriyle işbirliği yaptığı çok sık görülür.

FETÖ olayında, gayriresmi örgütle paralel yapı iç içe geçmiş durumda. Suç örgütünün üyesi ile arkadaşlık ve hizmet etme ihtiyacıyla onların yanında duranlar, maalesef kördüğüm olmuş. Ancak yine de kendini masum ve meşru bir hizmet hareketi olarak tanıtan ve devletin koyduğu resmi kurallara göre örgütlenen ama duyurduğu amaç dışında gizli hedefler koyan bir yapıyla hiyerarşik ilişki içinde olanla sempati duyan ve destek veren arasında yapılması gereken bir ayrım olmalı.

Nitekim, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu da ilk maddesinde gayriresmi örgüt, paralel yapı arasındaki bu ayrımı yapar, suç işlemese bile ülkenin genel amaç ve değerleri dışında amaç ve ilişki düzeni kuranları terör örgütünden sayar.

Cemaat ya da FETÖ üyesi olmak

Yargıtay’ın bu kararı, son dönemde Cemaat’le şu veya bu şekilde teması olan herkesi suçlayan ve dışlayan toplumsal iklime çok yerinde bir hatırlatma oldu.

Yönetim biliminin söylediği ile Yargıtay’ın analizi, doğru olanı tanımlıyor.

Burada suçlu ile masumu ayırt etmek, adaletin tecellisi adına çok önemli.

Buna göre, örgüt adına karar veren, işbirliği içinde bulunan, hareket eden, destekleyen ve suç işlemese bile o hiyerarşi içinde rol alan herkes FETÖ sanığıdır. Hiç şüphesiz herkes örgütteki konumuna ve işlenen suçtaki rolüne denk bir ceza ile cezalandırılmalıdır.

Ancak illegal yönünü bilmeden, hiyerarşik ilişki düzeni içinde olmadan FETÖ’nün okullarına çocuğunu gönderen, gazetesini okuyan, sendikasına veya derneğine üye olan, yüksek kâr verdiği için bankasına para yatıran ve hatta onlara maddi destek sağlayan insanları FETÖ mensubu olarak suçlamak, hiç adil olmuyordu.

İleride oluşacak sosyal bir travmanın önlenmesi açısından, gayriresmi yapı ile paralel (derin) yapı ayrımı yapmak önemli bir adım olacak.