Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık görevini üstlendiği dönemdeki ilk Başbakanlık Müsteşarı olan Ömer Dinçer, AKP'nin anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Cumhurbaşkanı, başkan yardımcılarını ve bakanları sadece kendi imzasıyla atayacak ve kendi kararıyla görevden alacak. Cumhurbaşkanı Yardımcılarının ve bakanların Meclis tarafından onaylanmaması, görev süresince herhangi bir denetim ve hesap verme sürecine tabi olmaması, yürütmeyi yetkili ama sorumsuz hale getiriyor" dedi. “'Bundan sonra yürütmeyi de halk denetleyecek' deniliyorsa, seçimler yoluyla yapılan halk denetiminin genel başarı üzerinden yapıldığı, iş ve işlemler üzerinden yapılmadığı söylenmelidir" ifadesini kullanan Dinçer, "İş ve işlemlerdeki yanlışlıkların, yolsuzlukların hesabı nasıl sorulacak?" diye sordu.
Ömer Dinçer'in Habertürk'te "Bu insanlık dışı saldırı tüm Türkiye’ye" başlığıyla yayımlanan (2 Ocak 2017) yazısı şöyle:
İstanbul yeni yıla barbarca bir terör saldırısıyla girdi. Eğlence mekânı ya da kutsal bir yer, adres gözetmeden saldıran bu canilerin hedefi belli: Tüm Türkiye ve insanlık. Omuz omuza durup bu katillere en iyi cevabı birlik olarak vermeliyiz. İnsanların yaşam biçimi ve inanç sistemlerine baskı amaçlı bu saldırılara karşı verilecek en iyi cevap, birlik-beraberliktir.
BAŞKAN MI YASAMA MI GÜÇLÜ?
Bugün, mevcut sistemden Başbakanlık’ı kaldıran Anayasa teklifinin yasama üzerindeki etkilerini ve çıkaracağı sorunları tartışacağım.
Teklife göre Cumhurbaşkanı, başkan yardımcılarını ve bakanları sadece kendi imzasıyla atayacak ve kendi kararıyla görevden alacak. Cumhurbaşkanı Yardımcılarının ve bakanların Meclis tarafından onaylanmaması, görev süresince herhangi bir denetim ve hesap verme sürecine tabi olmaması, yürütmeyi yetkili ama sorumsuz hale getiriyor.
Var olan uygulamada, merkezde bürokratın üstlenmediği sorumluluğu, yereli bilen ve halkla yüz yüze gelen bakanlar alıyordu. Yeni uygulamada, atama ve azil bakımından herhangi bir genel müdürden daha basit bir işleme tabi olan bakanların herhangi bir bürokrattan farkı kalmıyor.
“Bundan sonra yürütmeyi de halk denetleyecek” deniliyorsa, seçimler yoluyla yapılan halk denetiminin genel başarı üzerinden yapıldığı, iş ve işlemler üzerinden yapılmadığı söylenmelidir. İş ve işlemlerdeki yanlışlıkların, yolsuzlukların hesabı nasıl sorulacak? Bakanlıkların denetimini Meclis adına Sayıştay yapar, raporlar da Meclis’te tartışılır. “Sayıştay’ca belirlenen hataların hesabını yargı sormalı” deniliyorsa, Anayasa teklifinde yargıda atama yapan HSYK’nın Cumhurbaşkanı ve partisi tarafından atandığı, ayrıca yargı denetiminin Cumhurbaşkanı’nın iznine bağlı olduğu hatırlanmalıdır.
Cumhurbaşkanı görevde olmadığı zaman vekâlet edecek başkan yardımcılarının, hukuki meşruiyet sorunu yaratacağı açık. Seçilmeyen, Meclis üyesi olmayan ve Meclis tarafından onaylanmayan, sadece Cumhurbaşkanı tarafından atanan başkan yardımcısı, Meclis’e de halka da hesap vermiyor.
AK Parti iktidarında, il genel meclislerinde başkanlık yapan valinin, seçilmişlerin üzerinde vesayet denetimi yaptığı gerekçesiyle değiştirildiği unutulmamalı.
Diğer taraftan, TBMM üyeleri bakan olamayacak, bakan atayamayacak ve bakanları denetleyemeyecek. Kendi seçim bölgesindeki sorunların çözümünden sorumlu olan milletvekili seçmenlere hesap verecek. Kısaca, milletvekili sorumlu ama yetkisiz.
Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu değiştirilmediğine göre, milletvekili adaylarını parti üyeliği (belki genel başkanlığı) devam eden Cumhurbaşkanı seçecek. Bu, milletvekilinin bütün ilgisini başkana yöneltmez mi?
Yürütmeye mahsus bütün kurum ve kuruluşların kuruluşu ve ilgası, görev ve yetkilerinin değiştirilebilmesi “başkanlık kararnamesi” yle düzenleniyor. Bu, yasamanın belirli bir konuda yetkisini yürütmeye terk etmesi demektir. Başka bir ifadeyle, yönetim yapısı konusunda “yasa” ile “kararname” veya “Meclis” ile “Cumhurbaşkanı” eşit hale getirilmiş oluyor.
Yasamanın önemli fonksiyonlarından biri bütçe yapma yetkisidir. Meclis bütçeyi onaylamazsa, önceki yıla ait bütçenin yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanması, hem yasama gücüyle hem de uygulamayla ilgili pek çok soruna neden olacaktır.
Bütçe, yasamanın en önemli planlama ve denetleme aracıdır. Meclis gerekirse yürütmenin bütçesini onaylamayarak veya ibra etmeyerek gücünü kullanır. Bu tür krizler demokrasilerde müzakere süreciyle çözülür. Aksi halde, Meclis’i atlayan kısa devre uygulamalar onu zayıflatacaktır.
Bütçedeki ödemeler yeniden değerlendirme oranında artırılabilir ama gelirler nasıl artırılacak? Gelirlerin artırılabilmesi için bir karşılığının olması, vergi mevzuatında yeniden düzenlemeler yapılması gerekir. Yeni yılda tamamlanmış proje ödeneklerinin kaldırılması, yeni yatırım projelerinin isimlendirilmesi gerekmeyecek mi? Her şeyden önemlisi, hatırladığım kadarıyla yeniden değerleme oranı da Bütçe Kanunu’yla onaylanır.
Bütün bunlardan sonra, sizce yasama mı başkan mı daha güçlü hale gelir?
TBMM milli iradeyi temsil eder, tam olarak 140 yıllık geleneği yansıtır: Meclis-i Mebusan’lar ve TBMM. Meclis tecrübesinin öncesinde yine “istişare ve karar” meclisi statüsünde “Divan-ı Hümayun” vardır.
Millet iradesi bugüne kadar toplumun sorunlarına sağduyu ile yaklaşmayı, basiretle çözüm üretmeyi başarmıştır. Halka karşı yürütülen bütün oyunları Meclis bozmuştur. Vesayetin en ağır işlediği dönemlerde millet kendini Meclis’te ifade etmiştir. Yine böyle bir dönemde AK Parti’yi iktidara getirmiş, 15 Temmuz hain kalkışmasını geri püskürtmüştür.
AK Parti “Yeter, söz milletindir” diyen bir geleneğin devamıdır. Hatta bu ilkeyi yetersiz gördüğü için iktidarı süresince “Karar milletindir” diyerek demokrasi mücadelesi vermiştir. Ayrıca İslam toplumları için Meclis istişarenin yapılabildiği “şûra” kabul edilir. Öyleyse, uzun vadede milletin egemenliğini pekiştireceği için Meclis’in gücünü artırmanın yolları araştırılmalıdır.