Daha önce, "Ekonomi hükümetin gündemine ağırlıklı olarak gelmezse sıkıntılı günler yaşayacağız" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde ilk Başbakanlık Müsteşarı olan Ömer Dinçer, "Mevcut bahar havası bizi uzun süre mutlu edemeyecek. Terör ve siyaseti tartışırken ekonomiyi, demokrasiyi ve eğitimi ihmal etmemek gerektiğini tekrarlamak istiyorum. Çünkü henüz tedbir alacak zaman var" diye yazdı.
Ömer Dinçer'in, "Yine ekonomi" başlığıyla Habertürk'te yayımlanan (9 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Geçen hafta ekonomiyi ulusal göstergeler üzerinden incelemiştim. Bugün ekonomiye küresel açıdan bakmaya çalışacağım.
Sağlıklı bir toplum için ekonomik büyüme kadar demokratikleşme, insani ve sosyal gelişme, çalışma hayatının kalitesini artırma gibi konular da önemlidir. Bu sebeple ekonomik sorunlar daha geniş bakış açısıyla ele alınarak “bütüncül kalkınma” modeliyle tartışılmaya başlandı.
Türkiye’nin ekonomik durumu “bütüncül kalkınma” bakış açısıyla incelenirse daha iyi anlaşılıyor. 2014 yılı verilerine göre “Bütüncül Kalkınma Endeksi”sırlamasında Türkiye 7 sıra geriye gitti.
“Ekonomik Gelişme” alanında “Kişi Başı Milli Gelir”, “Küresel Rekabet Gücü” ve“Fırsat Eşitliği” puanları ve sıralaması hızla düşüyor.
“İnsani ve Sosyal Gelişme” başlığı nispeten iyi görünüyor. Ancak “Beşeri Kaynakların Gelişimi” başlığı altında “Eğitim Sisteminin Yeterliliği”, “Çalışanların Verimliliği” ve “Nitelikli Yöneticilerin Varlığı” gibi konularda ortalamanın çok altındayız ve giderek alt sıralara geriliyoruz.
“Demokratik Gelişme” konusunda da maalesef geriye gitmiş görünüyoruz.“Hukukun Üstünlüğü” ve “Kamu Yönetiminde Şeffaflık” da geriye gittiğimiz alanlar.
“Bilimsel ve Teknolojik Gelişme” başlıklarında ise ilerleme kaydedilemedi.
Vurgulamaya çalıştığım husus, mevcut bahar havasının bizi uzun süre mutlu edemeyeceğidir. Terör ve siyaseti tartışırken ekonomiyi, demokrasiyi ve eğitimi ihmal etmemek gerektiğini tekrarlamak istiyorum. Çünkü henüz tedbir alacak zaman var.
Ekonomik yatırımların gerçekleşmesi öncelikle siyasi ve ekonomik güvenin sağlanmasına bağlıdır. Bunun için her iki alanda da öngörülebilir olmak şarttır. Yabancılara satılan şirketlerin denetimlerinde geçmiş yıllara ait vergi ve cezalar, telafi edici vergi ve ilave gümrük vergisi gibi ek mali yükümlülükler, yatırım ortamını öngörülebilir olmaktan çıkarıyor.
İş dünyasının önemli sorunlarından biri artan merkeziyetçilik ve bürokratik engellemelerdir. Bürokratik zihniyet, kolaylaştırıcı ve hizmet odaklı çalışmıyor. Hâlâ işadamlarını rakip ve kamu kaynakları üzerinden kazanç sağlayan kimseler olarak algılıyor.
Yerli yatırımcıların önemli sorunlarından bir diğeri, yatırım sırasında ödedikleri KDV’leri uzun vadede geri alabilmeleridir. Özellikle yatırımı ithal girdilerle yapan ama üretimi işgücü ağırlıklı olan sektörlerde yerli yatırımcılar neredeyse KDV’lerini tahsil edemiyor. Bu ise yatırım maliyetlerini artırıyor. Yatırım için vergi ve prim indirimi yaparken, faizsiz kredi verirken, KDV’nin geri ödenmemesi veya holdinge ait diğer şirketlerin ödemelerinden mahsup edilememesi yanlış bir yaklaşım değil mi?
Perakende ticaret, tekstil ve turizm gibi özellikle işgücü ağırlıklı çalışan sektörlerde asgari ücretin 1300 TL’ye çıkarılması maliyetleri artırdı. Her ne kadar hükümet asgari ücret ödemeleri için destek sağlamış olsa da işgü- cünün, işe giriş-çıkış maliyeti en yüksek ülkelerden biri Türkiye’dir. Hem işsizlik ödemesi hem de kıdem tazminatı iş dünyasına çifte maliyet oluşturmaya devam ediyor.
“Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi”ne göre Türkiye, 189 ülke arasında 55. sırada. İş piyasasına giriş kolaylığında 94. iken, çıkış kolaylığında ise 124. sırada. Başka bir ifadeyle iş kurmak bir dert, işyerini kapatmak ise daha büyük bir dert...
Böyle bir yatırım ortamında girişimciliği sadece mali teşvikle geliştirmek ve “Siyasi istikrar var, yatırım yapınız” demekle mümkün olabilir mi?
Girişimcilik ve yatırım sadece teşvikle ger- çekleşecek bir konu değildir. Bir ortam ve iklim meselesidir. Girişimciliği teşvik eden bir kültür ortamıyla donatılmayan çevrede mali teşvikler beklenilen sonuçları doğurmaz.
Modern yönetim, sorunların hissedilmeye başlandığı zaman daha kolay ve daha düşük maliyetle çözüleceğini söylüyor. Buna göre, sorunun çözümü geciktikçe maliyeti artacak.